Hayat
rutininde akıp duruyordu Gülsüm için. Ta ki Hamdi Enişte ile
tanışana kadar. Tanışmak da denmez aslında, “tanık olmak”
daha yerinde bir tanımlama...
O
sene moda deyimle “kasım görünümlü bir mayıs” yaşanıyordu.
Güneş bir görünüyor bir kayboluyor, nazlı bir kız edasıyla
işveli cilveli oynaşıp duruyordu hayranlarıyla. Haliyle metropol
insanları da bıkmıştı bu durumdan. Baharın müjdecisi kiraz
çıkmıştı ama, evlerde kombi yanıyordu! Kalın montlu insanlar
çağla erik seçiyordu manavdan. Tuhaftı yani. Her şey tuhaftı,
sanki bir hikayenin ortasında gibiydi Gülsüm.
Çok
sıkıldığı bir akşam, internetteki tatil kampanyalarından
birini gözüne kestirdi, sonrasında ver elini Antalya. Akşam
bindi otobüsün en arkadaki 53 numarasına, sabah Kemer'de açtı
gözlerini. Acentenin otobüsü tatil köyünün kapısına kadar
gidiyordu, oh şahane.
Odasına
yerleşti, yemyeşil bir ormanın içinde, doğayı fazla katletmemiş
bir tesisti burası. “Tam kafa dinlemelik bir yer” diye düşündü.
Etrafta kuş cıvıltıları, göğe uzanan çam ağaçları, neşeli
sardunyalar, pembe pembe gelin çiçekleri... Odaya yerleştikten
sonra mayosunu giyip havuz kenarına yollandı. Klasik tatilci
profili olan kendi halinde Ruslar, onların hiç ses çıkarmayan
güzel mi güzel çocukları. Güneş bulutların arasından
çıktıkça ısınan, bulutların arkasına saklandıkça yağmur
yağan, ama üşütmeyen şahane bir hava vardı. Her şey olması
gerektiği gibiydi yani. Hafif alkollü kokteylini aldı, şezlonga
uzandı, güneşin neşeli dokunuşlarıyla kendinden geçti Gülsüm.
Hayat güzeldi be, hoştu yani.
Ertesi
gün yine aynı rutinle devam etti. Kah yüzerek, kah okuyarak, kah
yağmur gelince ıslanarak, kah 5 dakika yağan yağmurdan sonra
havanın masmavi açmasına hayret ederek tatilinin sondan bir önceki
gününe geldi. Etraftaki güzel mi güzel, üstelik sesi neredeyse
hiç çıkmayan Rus çocukları seyretti, aralarda dondurma yedi,
alkollü kokteyllerle içini ısıttı, havuç suyunu kumpire yoldaş
etti, akşamları odasında kitap okumaya devam etti. Hava
bulutluyken her şey olması gerektiği gibi, yani orta halli sıradan
bir tatil köyünde nasıl geçerse öyle geçiyordu. İnsanlar kibar
kibar birbirlerine gülümsüyor, birbirlerini hiç tanımayan farklı
ülke tatilcileri “good morning” leşiyor, sanki bütün dünya
kardeşmiş, herkes eşitmiş, ülkede müthiş bir mutluluk havası varmış gibi
canlarının istediğini yiyip içiyor, eğleniyor, yüzüyor ve
kimse kimseyi rahatsız etmeden yarı çıplak geziyordu.
Her
şey güzeldi yani. Ne olduysa oldu, hava birden masmavi kesildi.
Hava masmavi kesilince Hamdi Enişte çıktı ortaya. Gülsüm O'nu
nereden mi tanıyordu? Tabii ki havuzun öbür yanından “Hamdi
Enişteee!” diye bağırıp tatil köyünü domine eden büyüklü küçüklü Hamdi ve Hamdiye'lerden öğrenmişti. Yani istemeyerek ama mecburen!
Hamdi
Enişte kel kafalı, göbekli, 30'lu yaşlarının sonlarında bir
kaç çocuklu sıradan bir yurdum insanıydı. Havuzda kadınlardan
oluşan 10-15 kişilik sabah jimnastiği yapan gruba karıştı önce.
Yaptığı işten müthiş zevk alan, sevimli gay animatör Isac,
kadınlara havuzda zumba yaptırıyordu. Tam da bu sırada göbeği
ve esprileriyle kadınların ortasında aniden belirdi Hamdi Enişte.
Önce Isac'in havuzun kenarında gösterdiği hareketleri acemice ve
kendi kendisiyle dalga geçerek yapmaya çalıştı, tabii ki
beceremedi. Bu arada kucağında en fazla bir aylık bebeğiyle
karısı havuzun kenarından bağırdı Hamdi Enişte'ye:
- Sen
zumba yapmayı biliyor musun Hamdi?
- Ohoo,
ben zumbanın kralını yaparım!
Gülsüm,
Isac'in dansını izlemeyi seviyordu. Ama maalesef Hamdi Enişte bu
güzel ambiyansı bozmuş, şaklabanlıklarıyla havuzdaki kadınların
ilgisini çekmeye çalışıyordu. Evet rol çalıyordu Hamdi Enişte.
Şahane dans eden, hayatı sevdiği her halinden belli olan ve bu
enerjisini havuzdaki herkese geçirmeyi başaran Rus Animatör
Isac'ten, mutlulukla havuz jimnastiği yapan etli butlu kadınlardan,
masmaviye çalan havadan, ve bütün bunları şaşkınlıkla izleyen
Gülsüm'den rol çalıyordu. Daha doğrusu çalmaya kalkıyordu.
Bir
iki jimnastik hareketini yapmaya çalıştı, sonra baktı ki beceremiyor, kolunu
havaya aniden kaldırıp öbür eliyle destekleyerek küfür anlamına gelen bir hareketi yaptı ve sırıta sırıta kadınların arasından çekildi sonra. Ama obur
ruhu doymamıştı! Bu sefer havuz kenarında serilip yatan on kişiye
yakın akrabası ya da arkadaşı her neyse tanışlarına, havuzdan
avuç avuç su sıçratmaya başladı. Kuru kalması için
görevlilerin sık sık temizlediği havuz kenarı Hamdi Enişte'nin
bu aşırı sevimli şakalarıyla göle dönüşmüş, ve ıslattığı
yakınlarının şımarık çığlıklarıyla havuz başı keyfi
havuz başı işkencesine dönüşmeye başlamıştı.
Gülsüm
hızla eşyalarını topladı, havuz başını terk etmek üzere
ayağa kalktı. Tam da o sırada iki şezlong ötesinde bebeğiyle
karısının yanında ayakta duran Hamdi Enişte, yanından geçen
çocuklu ve güzel Rus kadınına öyle bir baktı ki, neredeyse
kafasını çevirmekten kemikleri çatlayacaktı! Tam da o sırada
Hamdi Enişte'nin 8 yaşlarındaki kendine benzeyen kızı havuzdan
sesleniyordu;
- Babaaa,
beni sırtına alsanaaa!
Bu
bet çocuk sesi etrafta yankılanırken, havuzun ücra köşesindeki
yaşlıca Alman karı koca neden bu otele geldiklerini sorgulayan pişmanlık dolu bakışlarla, bardaklarından kocaman bir yudum birayı içlerine çekiyordu.
Gülsüm
düşündü sonra. Recep İvedik öncesinde Hamdi Enişteler bu
kadar rahat mıydı fütürsuzlukta? Hamdi Enişte Recep İvedik'in
kaç filmini izlemişti acaba? Her yer İvedik kopyalarıyla mı dolacaktı yoksa! Gülsüm ürktü bunları düşününce... Türk filmlerinde kafasına kitap
koyarak düzgün yürümeyi öğrenen karakterler yok olduğunda mı, yoksa okullarda “adab-ı muaşeret” dersleri okutulmaktan
vazgeçildiğinde mi değişmişti dünya! Hamdi Enişte ne kadar
suçluydu? Sahi Hamdi Enişte kimin eniştesiydi bu arada? Hamdi
Enişte hep sırıtık mı dolaşırdı? Hamdi Enişte'ye birisi
“Yeter ama Hamdi, insanları rahatsız ediyorsun!” demiş
miydi... Devlet büyükleri Hamdi Enişte'yi seviyor muydu? Hamdi Enişteleri çoğaltmak için bilinçli bir gayret var mıydı?
Tam
şezlongdan kalkıyordu ki Gülsüm, birden gök yarıldı, yağmur
başladı. Sevindi kendi kendine. Ne de olsa, ağır havalarda Hamdi
Enişte görünmez oluyordu...
NOT:
Olay sahicidir, "Hamdi Enişte" ismiyle cismiyle gerçek bir
karakterdir.