Yazmasam
içimde kalacaktı, kendimi tutamadım ve yazıyorum işte. Belki birçoğunuza garip gelecek bir konu bu, ama ben son derece rahatsızım.
Tuzu
kuru provokatör tiplere tahammül edemiyorum! Bunların bir çok çeşidi var elbette, benim burada kastettiğim ise işi-gücü,
malı-mülkü yerinde olup da hâlâ
solcu olduğunu iddia eden, kapitalizme saydıran tipler...
Kim
mi onlar, hayatımızın içinde tanıdığımız bir çok insan.
Ailemizde
varlar, arkadaşlarımızın arasında varlar, iş hayatında çoklar,
sanatçılar arasında elbette varlar, politik hayatta sürüsüne
bereketler, içlerinde sabit köşe yazarları da var tabii ki, belki
de bu yazıyı okuyan siz bile onlardan birisiniz, o derece yani..
görsel, internetten alıntıdır |
Mesela
şimdi size bir takım özelliklerini anlatayım, düşünün bakalım
okul arkadaşınız Entel Ahmet'i mi, iş arkadaşınız sosyalist
takılan gıcık Berrin'i mi, yoksa samimi görüntü veren sinsi
müdürünüz Engin'i mi anlatıyorum?
Bu
tipler hasbelkader kıytırık da olsa üniversiteyi bitirmişlerdir.
Meslekleri ile ilgisi olsun ya da olmasın kendilerini bir şekilde
attıkları ilk iş yerinde, bilemedin ikinci iş yerinde uzun
yıllardır çalışmaktadırlar, gelebilecekleri en yüksek rütbeye
gelip yönetici koltuğuna da oturmuşlardır. Yani özel sektörde
çalışıp da tuzu kuru olan şanslı insanlardandırlar. Öyle ya özel
sektörde insanı gak deyince işten atıyorlar veya pat diye şirket
batıyor ve ortada kalıveriyorsunuz. Ama bu
arkadaşlar bir şekilde sistemle bütünleştikleri için veya
doğuştan şanslı olduklarından diyelim, memur gibi yıllarca aynı
işte çalışmayı başaran mutlu azınlıkta yerlerini almışlardır. Ee bir işte
istikrarlı olmak parayı da, malı mülkü de beraberinde getiriyor
şüphesiz. Bu bahsettiğim tuzu kuru provokatör tipler de
hayatlarında işsiz kalmanın ne demek olduğunu bilmedikleri gibi
evleri, yazlıkları, arabaları çoktan almış oluyorlar. Çocuk da
mahalle mektebine gidecek değil elbette.
Buraya
kadar sorun yok değil mi, zaten benim derdim de bu arkadaşların
parasını pulunu kıskanmak değil, asla!
Yaşantıları
ve savundukları, savunmakla kalmayıp da çevresindekileri gaza
getirmeye uğraştıkları provokatif eylemlere karşıyım ben.
Mesela
girin bu üç tane evi, yazlığı, arabası tamam olan arkadaşların
Facebook profillerine, her türlü politik, felsefi paylaşımı
görürsünüz.
Sanırsınız
ki adam devrime yemin etmiş, o derece.. Sanki kelle koltukta
yaşıyor!
Mesela
“biz
de bu hafta sonu Hrant'ı anma etkinliğindeydik” notu ile mitingden çektiği bir fotoğrafı paylaşır. Daha
geçen gün de yanlışlıkla gittiği Paris gezisi fotoğrafını
paylaşmıştı oysa ki. Yanlışlıkla diyorum, çünkü zenginlikle
alakası olan geziler, tatiller ne bileyim yeni ev, yeni araba gibi
konuları pek açmazlar. İnce düşünceden değil de genel olarak
solcu tanınmak istedikleri, daha doğrusu kendilerini solcu tanıyan
insanlara değiştiklerini, artık hayatın güvenli tarafında yer
aldıklarını göstermemeye çalıştıkları için böyle
davranırlar.
İnsan Paris'e gezmeye gidip de sonrasında eşitlik,
kardeşlik mitingine katılamaz mı diyeceksiniz şimdi, elbette
katılabilir. Ama önce kendisine, sonra da çevresine dürüst
olduğu sürece!
İş yerinde süt dökmüş kedi olup hiçbir şeye baş kaldırmayacaksın, istikrarı bozmamak için haksız yere işten atılan arkadaşını yok sayacaksın, sonra da “kardeşimsin
Hrant!”
diyeceksin.. Biz de bu duruma susacağız öyle mi...
Dedim
ya zenginliklerinden konu açılsın pek istemezler. En azından
kendileri bu konudan kaçınırlar ama mecbur kalınca da ezile
büzüle derler ki:
-Borç
harç aldık işte bu evi de, çocuğun geleceği için. Beş yüz
bin lira evet burada evler..
-Ya
benim tatille işim olmaz hiç, işte öyle mütevazı bir otele
kaçalım dedik, çocuk için..
- Ya
ben öyle pahalı kolejlere elbette prensipte karşıyım, bizimkisi
küçük butik bir özel okul. Şimdi memleketin eğitim durumu
ortada, ne yapalım işte çocuk için..
Ya
arkadaşım, bana niye bunları anlatıyorsun? Neyin günahını
çıkarıyorsun? Zengin olmak suç değil ki.. Sen de zenginsin işte
ne güzel. Keyfini çıkarsana, çalışmışsın kazanmışsın, ne
utanıyorsun bütün bunlardan?
Yok; O bütün bunları yaşarken kafasının içinde yıllarca okuduğu
felsefe kitapları baskı yaptığından mıdır nedir kendi
gerçeğiyle bir türlü yüzleşemez. O sosyal demokrat bile
değildir, soranlara “komünistim”
der! Sistemi külliyen eleştirir, oy vermeye gittik diye bize de söylemediğini bırakmaz. Sadece konuşur, lüks hayatından asla taviz vermez, lüks içinde yaşadığını da görmek istemez, görenleri de aptal yerine koyarak sürekli eleştirir, sürekli gaz verir çevresindekilere. O böyle yaptıkça ben de gittikçe uzaklaşırım kendisinden,
haksız da sayılmam değil mi ama..
Geçenlerde
Facebook'da “beyaz
yakalılar, mesaiye kalmayın; hayat dışarıda!”
geyiği dolaşıyordu denk geldiniz mi bilmiyorum. 9-5 kurumsal firmalarda, bir çoğu da mavi camlı plazalarda çalışanların
profillerinde gördüm bu geyiği ben. Hayatlarında bir akşam bile
mesaiye kalmamışların, kalsalar da parasal karşılığını kat
kat alanların profilleriydi. Sıkıysa mesaiye kalmayınca
atılacağını bildiğin bir fabrikada yap bakalım bu paylaşımı!
Bir
de bu arkadaşların kendi meslekleriyle, yaptıkları iş koluyla
hiç alakası olmayan şu-iş, bu-iş sendikalarıyla olan
diyalogları vardır ki, akıllara zarar..
Lafa
gelince mangalda kül bırakmazlar, sendikanın gerekliliğini
anlatır da anlatırlar. Dedim ya Facebook profillerinde şu-iş
sendikasının haberlerini, gittikleri bu-iş eyleminin
fotoğraflarını paylaşırlar. Halbuki o bahsettikleri iş koluyla alakaları yoktur, kendi iş yerlerinde sendika yoktur, olması için
çaba da sarf etmemişlerdir. Bırakın sendika istemeyi, senelerce
zam bile isteyememişlerdir ama çevresindekileri gaza getirecek
konuşmaları sürekli yaparlar.
Sormak
isterim kendilerine:
-Arkadaşım,
şu-iş sendikasının 1 Mayıs eylemlerine gidiyorsun iyi güzel de
senin çalıştığın sektörün hiç mi sorunu yok? 15 senedir
çalıştığın firmada hiç mi haksızlık yaşanmadı? İşine
zarar vermeyecek eyleme katılıp iki yüzlülükte zirve yaptığının
farkında değil misin?
Bu
ve bunun gibi eleştiriler gelir ağzıma, sözcükler boğazıma
düğümlenir, susarım.
“Bu
kafa yapısıyla iş hayatına nasıl katlanıyorsun?”
sorusuna “Orada
tamamen farklı bir kimliğe bürünüyorum mecburen, başka türlü
nasıl çalışırdım ki 16 sene!
“ derler ya üzerine..
Lafa
gelince artı değerden bahsedip, icraata gelince pısıp oturmak bir
derece. Bari bunca yıldır lüks içinde yaşamanı sağlayan
kapitalizme bu kadar saydırma! Gittikçe çirkinleşiyorsun be
arkadaşım.. Hani desen ben bu sisteme karşıyım ama mecburen
kurallarına uyarak yaşıyorum, e karşılığında da bu kadar mal
mülk edindim desen, başımla berabersin. Ama demiyorsun, hepimizi
aptal yerine koyuyorsun, bir de senin gittiğin eylemlere gitmedik
diye bize demediğini bırakmıyorsun. Sen eğlence arıyorsun
kendine be arkadaşım kabul et, diğerlerinin çoğu da yaşamak derdinde, ekmek derdinde bilmem farkında mısın?
Geçenlerde
bir tanesinin profilinde yine bir resim gördüm. “Suriye'de
çocuklar öldüğü sürece bize yaşamak haram!”
diyordu.. Ee, yani ne yapıyorsun demek geldi içimden, yaşamıyor
musun artık, akşamları yorgunluk içkini yudumlamıyor, sabahları
sağlık koşusuna çıkmıyor, hafta sonu kaçamakları yapmıyor
musun? Haram derken nasıl yani, pardon, ben, şey, ben anlayamadım
ya...
Harammış,
etmeyin işte bu kadar büyük laf!
Mesela
iş yerinde moraliniz bozulsa ve dellenseniz; " bu
işten ayrılmak lazım, ne iğrenç bir patron bu, zam da yok yine!”
deyip sizi gaza getiren tipin zam toplantısında gölge gibi ortadan
kaybolduğunu görürseniz şaşırmayacaksınız, bilin ki
onlardandır.
Kardeşler
arasında yok mudur böyle tipler? Hem de küçük yaşlardayken en
acımasız halleri vardır. Birlikte yaramazlık yapmaya sizi
zorlayıp anneniz gelince suçu üzerinize atan kardeşiniz olmadı
mı?
Kelli
felli köşe yazarları da böyle değil mi? Bir bakmışsınız
veriyor gazı, veriyor gazı hükümet hakkında, sonra bir
bakmışsınız hoop adam başbakanın özel danışmanı olmuş!
Sizi
bilmiyorum elbette, ben muzdaribim bütün bu kendi içinde dürüst
olmayan tiplerden.
Öyle
bezdirdiler ki, duyduğuma değil artık gördüğüme inanma
noktasındayım..
Uzayıp
gider bu konu, şimdi pazar pazar ne gerek var fazlasına, anladınız
siz zaten kimleri kastettiğimi..
Provokatörlerden
uzak, huzurlu bir pazar günü dileğiyle sevgiler diyorum ve
gidiyorum şimdilik...
Yazının %99.99'una katılıyorum.
YanıtlaSil%0,01 i sormuyorum o zaman:)
SilSormak %100 sizin tasarrufunuzda :)
Silvazgeçtim:)
SilUwww fena bezdirmişler. Katılmamak elde değil. Nedense bir gruba ait olma çabasından kaynaklanıyor bunlar, olduğu gibi değil de grubun uygun gördüğü gibi davranmak. Ne acıdır ki ergenlik dönemi davranışı olarak geçer bu konu...
YanıtlaSilBitmeyen ergenlik gibi:)
SilBen, tam da cuma günü bu durumu yaşadım. Aramızda, 'şöyle diyelim, böyle diyelim.' diyen bir iki kişi; amirin karşısında:'Biz çok memnunuz.' dediler! Her türlü sorunu söyleyen de ben oldum! Günah keçisi. Arkamdan onlar sinsice, başlarına gelen olayları küçültüp anlattılar.. Tabi, canım bunlar ufak şeylerdi. Nasreddin Hoca'nın fıkrasını bilirsin: Padişahım bu fili biz çok sevdik. Siz ikinci fili verin" durumu yaşadık..
YanıtlaSilCuma günü, toplantı arkasında: Neden böyle konuştun'' diye sorduğumda "Zaten bir şey değişmeyecekti." demez mi?
O zaman biz o toplantıyı niye yaptık? Bu yazıyla olayı yeniden yaşadım.
Geçmiş olsun, ne sinir bozucu bir durum gerçekten de. Kendimizi koruyalım desek de kaçamıyoruz bir türlü bu tiplerden, ille de bir şekilde gafil avlamayı beceriyorlar..
SilAman Hoca kurtar bizi fillerden diyenler ve duruma göre şekil değiştiren tatlı su ortamından faydalananlar aklıma geldi...
YanıtlaSilKendimizi, ruh sağlığımızı korumak için ne yapmak gerektiğini de bir bilebilsek keşke...
SilGüzel bir yazı olmuş . Ama biraz cesur yazı olmuş belirtmek istiyorum. Ben siyasete girmemeye çok özen gösteren birisiyim ve bu yazıdan etkilendim ne yalan söyleyeyim :D
YanıtlaSilYazının içeriğine gelirsek bence anlamlı gündemi anlatan güncel bir yazı olmuş.Serzenişlerinizi elinizden geldiği kadar belirtmişsiniz. Hatta Ferhan Şensoy'un Son Ders filminin ana düşüncesi yazdığınız yazının ana düşüncesi ile aynı İzlemenizi tavsiye ederim.Bu tipte ki arkadaşlardan zaten hep uzak durmak gerek .Son olarak Spartaküs , Antik Roma Cumhuriyeti'nde kaldı . Bu zamanda yaşasa acaba kapitalizme savaş açarmıydı bilinmez. Tekrardan Emeğinize sağlık efendim. Saçma sapan bir yorum olmamıştır umarım.
Benim derdim aslında insanların yaptıklarıyla, yaşadıklarıyla söylediklerinin örtüşmemesi.. Dürüst olmayışları. Lüks içinde yaşayıp, kapitalizmin nimetlerinden sonuna kadar yararlanıp "ben komünistim" demek benim için çok abes bir durum. Aynı şekilde "çok dindarım" deyip de lüks içinde yaşayanlar da abes, aynı "çevreciyim" deyip de sokağa çöp atmak gibi..
SilTrip insanlar desem, bu her yerde var. Bize destek olmuyorsun, kendi keyfindesin vs.
YanıtlaSilDurdu Mehmet amca, arkadaşımın babası; muhteşem bir insan ki sohbetine bayılırsınız. Yaptığı iş sabah gazetesini alıp öğleye kadar onları okumak, öğle sonu bir saat uyuyup çay sefasında köşe yazarlarını okumak gün batımına kadar. Akşam olduğunda ise müjgan teyzeyi alıp gezer. Benim sohbetine bayıldığım insanlardan biridir. Çerezi çok sever, günlük 100 gram alır fazlasını alırsa yarına bıkarsın derdi. Arkadaş çevresi bir kaç kişiden ibaret, genelde küçük kardeşinin arkadaşlarıyla sohbet eder. Onlar da saygıyı eksik etmezler. Geçmişten gelen bir durum var diye düşünürdüm. Bir gün sordum Remzi amcaya, sonsuz saygı nasıl bir duygu. Cevabı muhteşemdi. ''Devrime saygın olmazsa yerin olmaz''. Durdu Mehmet amca gençliğinde yemediği halt kalmamış, maraş gibi muhafazakar bir bölgede hatta bir gün kaleden aşağı yuvarlanmış, sarhoşluktan. Tüm kemikleri kırıldı artık kurtulmaz demişler ama o hayata tutunmuş. Velhasıl kelam bu şehirde 60 yaş üstü insanların tanıdığı tek sosyalist insan. Ve ben bu insanın sohbetine doymayan insan.
Önemli olan boy göstermek değildir, kırıp dökmek hiç değil. Eğer insanım diyorsan, önce kalemsin, sonra kağıt. Önce yazılırsın sonra okunursun. Böyle olmadığın sürece, sadece figüran olur caddelerde boy gösterirsin. İnsanın çabası insanlık olmadığı sürece kaybeder. Ve bunun gibi nice sözler içinde uzun zaman dinledim.
Her gün ikindi vakti parkta olurdu, biraz geç gitmem icap ederdi. Erken gidersem kızar daha köşe yazıları bitmedi der, sessizce otur çay söyle kendine derdi. Hayatı biz yanlış yerden ekranlardan öğreniyoruz.
Ne güzel biriymiş Mehmet Amca, şanslısınız siz de öyle birini tanıdığınız için. Gerçek bilgelik böyle bir şey zaten. Kırıp dökmeden, incitmeden hayat dersi verebilmek...
Silyazdiklarina katilmamak elde degil. Altina imzami atiyorum, agzina saglik :)
YanıtlaSilTeşekkür ederim yorumunuz için :)
SilBen Çarşamba günü resmen asker oluyorum. Allah'a ısmarladık..
YanıtlaSilSu gibi çabucak geçecek, sorunsuz dertsiz bir süreç olsun diliyorum.
SilÇarşı izinlerinde yorumlarınızı beklerim bu arada:)
İyi yolculuklar, hayırlı teskereler:)
(Bu yazıya verdiğiniz cevabı çok büyük ihtimal çok geç göreceğim.)
Silİnşallah dediğiniz gibi geçer sağolun; fakat günleri saymak bile uzun :)));
http://soundcloud.com/abdullah-y-ksel/asker-afakyatcazkalkcaz
Insan nerde olmak ister,neyi merak ederse orda olur onu bulur. Kültür abidesi insanların kıymetini bilsek geleceğe emin adımlarla yürürüz. en azından kişilikli olarak.
YanıtlaSilEvet haklısınız, aslında kültür adına değer taşıyan her şeye; yani insanlara, eserlere, binalara, kitaplara vb... sahip çıkmak lazım.
SilAma işte kadir kıymet bilmek bir yana, olanı yok etmeye çalışan saçma bir toplum olma yolunda hızla ilerliyoruz maalesef:(
Yaşadığımız toplumun en önemli sorunlarından birine değinmişsiniz. Belli ki çok canınız sıkılmış. Ben böyle durumlarda gökyüzüne bakıyorum. Bulutlara, kuşlara, yıldızlara.. Hayat devam ediyor bir şekilde ve bu olumsuz insanlardan dolayı kendi enerjimizi düşürmek onların ekmeğine yağ sürmek olur. Zaten istedikleri ve bekledikleri bu değil mi? Öyleyse ruhumuzun ve düşüncelerimizin ayrılmasına izin vermeden, kendimizi evimizde (evden kastım bedenimizde tutmak) tutarak, kendi bütünlüğümüzün bozulmasına müsaade etmeden,bu tipleri afişe etmeliyiz. Bunu sizin yaptığınız gibi seviyemizden taviz vermeden yapmalıyız. Belki biraz kaba bir tabir olabilir ama "Dinsizin hakkından imansız gelir" :)) Saygı ve seygiyle... İyi kalın..
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim, cidden içimi aydınlattınız, sevgiler:)
Silçok kötü şeyler bunlar ve çoğunluk böyle oluyor giderek... neresinden tutmalı, neyi nasıl düzeltmeli... muhalifleri, farklı olanları kenara köşeye sıkıştırmakta usta bu düzen...
YanıtlaSilBir yerlerden başlamak, afişe etmek, uyarmak, eleştirmek gerekiyor sanırım. İçimize attıkça içimiz şişiyor çünkü, ki benim artık içim şişmişti bari yazayım dedim:)
Sil