Hatırla
Sevgili'yi çok sevmiştim, Çemberimde Gül Oya'ya bayılmıştım,
Öyle Bir Geçer Zaman Ki'nin özellikle ilk sezonu gayet güzeldi.
Şimdi bu başarılı örnekleri izlemişken, ağır arabesk kokan,
seksenli yıllarda geçmesine rağmen ilk iki bölümden anlaşıldığı
üzere geri plandaki tarihi-politik gerçeklere hiç mi hiç
dokunmayan, gergin ve acayip negatif karakterlerle dolu bir dizi
dönem dizisi midir, bence değildir. Sevebilir miyim peki ben?
Üzgünüm
sayın yönetmenim ve sayın yapımcı, sevemem; bünyeye ters,
dokunur, ağır acılı arabeske alerjim var!
Benim Adım Gültepe dizisi |
“Benim Adım Gültepe” adlı diziden
bahsediyorum evet. İlk bölümü Ayça Bingöl (Gülümser) ve Mete
Horozoğlu (Eşref) hatırına izledim ve onlarca karakteri tek bölümde anlamaya
çalışarak oldukça ambale oldum. Hadi bir şans daha vereyim
dedim, ikinci bölümü de izledim ama yok, sevmedim ne hikayeyi ne
de karakterleri! Herşey çok abartılı, çok ağlak, çok gergin,
çok negatif, yani çok ama çok arabesk! Zaten günlük hayatta
yeterince sorun varken, pardon akşamları niye ekstra geriyorsunuz
ki insanları televizyon karşısında? Bu ne biçim dizi böyle,
korku filmi çekseniz daha iyi, bari bu çektiğiniz karmaşık acılı
arabeskin adına “Dönem Dizisi” deyip de insanları kandırmayın!
Gülümser- Ayça Bingöl |
Olmadı Cemile, otur sıfır!
Seni
tiyatroda izlemiştim ilk, “Bana Bir Picasso Gerek” oyununda
hayran olmuş ve sırf sen varsın diye Öyle Bir Geçer Zaman Ki'yi
izlemiştim Ayça Bingöl. Şimdi fark ediyorum ki meğer sana Cemile
olmak o kadar yapışmış ki, Gülümser olarak hiç kabul edemedim
doğrusu. O uzun ve siyah saçlar olmamış bir kere, sanki peruk
gibi iğreti duruyor.
Ailesini
koruyan, özverili, dimdik ayakta duran Cemile'den sonra kocası
hapiste yatarken, ergen oğlunun duygularını da hiçe sayarak
mahallenin dolmuş şoförüyle kırıştırmak sana hiç yakışmamış!
Dolmuşta Orhan Gencebay şarkısı söylediğiniz sahne mesela,
yönetmen vakit doldurmak için bu sahneyi uzattı da uzattı, uzattı
da uzattı, sense sırıtıyordun o sahnede üzgünüm. Cemile gibi
bakıp Gülümser gibi davranmaya çalışan silik bir kadın olup
çıkmıştın, neredeydi o Cemile'nin heybeti, sahne bitse de
kurtulsak dedim, olmadı Cemile, sen Gülümser olamadın benim
gözümde! Otur, sıfır!
Seyfi - Ekin Koç |
Tek ayak üzerinde bekle Seyfi - Ekin Koç, cezalısın!
Gelelim
sosyal medyada binlerce fanı olan ve benim ilk kez izlediğim Seyfi
karakterindeki Ekin Koç'a.
Oyunculuğunu
da oynadığı karakteri de hiç sevmedim, hayran kitlesi kusura
bakmasın. Bu nasıl abartılı bir karakterdir arkadaş! Sanki sinir
hapı almış bir kutu, içmemiş de yemiş gibi! Ona kızıyor buna
kızıyor, herşeye isyan ediyor. Annesi babası yıllarca zengin bir
ailenin yanında çalışmış, gidiyor bu Seyfi “çalışmayacaksınız
burada” diye zengin evini basıyor. Sanki annesi “tamam
çalışmayalım” dediğinde ne yapacaksa, nasıl para kazanacaksa!
Annesi “herşey sen oku diye oğlum!” diyor ama bu
isyankar ne idüğü belirsiz karakter ona da bağırıyor: “Abimi
okutsaydınız, niye okutmadınız? Ben okumuycam” diyor.
Hamallık yapan abisine de kızıyor hamallık yaptığı için,
aslında belli ki utanıyor da O'nun ezik hallerinden. İçinde
bulunduğu sınıfa bir isyanı var anladık da boş bir isyan, belli
ki büyüyünce pis işlere dalıp para kazanacak, senarist de buna
zemin hazırlıyor. Ama bu kadar da belli edilmez ki, böyle de kaba
saba anlatılmaz ki!
Sanki
yönetmen “sinirlen koçum, herşeye sinirlen!” demiş, bu
Seyfi denilen Ekin Koç da ona buna dalıp duruyor.. Yahu daha ikinci
bölüm, azıcık bu karakterin normal halini görseydik, ne bu
şiddet bu celal! Olmamış, bu Ekin Koç da olmamış, çok sırıtık
bir karakter, hiç sevmedim kendisini. Yine Öyle Bir Geçer Zaman
Ki'den örnek vereceğim gerçi ama orada da Mete karakteri vardı
mesela. O da sinirliydi, O da ota çöpe dalardı, kavga çıkarırdı
kızınca ama zaman zaman güzel de bakardı, insani bir tarafı
vardı, arada ağlardı, şarkı söylerdi. Bu Seyfi ise kinli kinli
bakıyor her şeye, insanı varlığı ile geriyor, anlamsız bir
isyanı var, kız arkadaşına bile sevgi ile bakmayı beceremiyor.
Bence senarist eksik yazmış bu karakteri, tiner vermeliydi eline,
ya da alkol şişesi olmalıydı elinde hep! Ayık kafa ile bu kadar
sinirli olunmaz, hem de o yaşta!
Bu
nedir böyle saatli bomba gibi karakter koyup izleyiciyi gererek ne
yapmaya çalışıyorsunuz ey yönetmen ve senarist, acılı arabesk
olur da bu kadarını Acıların Kadını Bergen bile yapmamıştır!
Sen
de sıfır aldın Seyfi, derhal kendine biraz çeki düzen ver,
cezalısın, tek ayak üzerinde bekle kenarda!
Eşref - Mete Horozoğlu |
Alkışlarım Eşref karakterindeki Mete Horozoğlu'na gitsin!
Dizide
beğendiğim birkaç karakterden biri Öyle Bir Geçer Zaman Ki'nin
Soner'i, bu dizinin Eşref kabadayısı Mete Horozoğlu. Gerçekten
de çok iyi bir oyuncu olduğunu yine kanıtladı. Davranışıyla,
ses tonuyla, bakışıyla mahallenin ağır abisi Eşref'e tam
oturmuş. Alkışlarım Mete Horozoğlu'na gitsin. Evet öyle bir
mahalleye böyle bir ağır abi yakışırdı bence de, hikayesinde
belli ki eski bir aşk da var, en azından balıklama dalıp
anlatmadı şimdilik yönetmen. Bu tip olmuş, hikayede ayakları
yere basan bir karakter olarak göz dolduruyor. Zaten başka da olan
pek bir şey yok ya neyse..
My
Oscar gooess toooo Eşrefff!
Halil- İlker Kızmaz |
Gülümser'in sevgilisi dolmuş şoförü Halil - tam bir aptal aşık!
Sıra
geldi Gülümser'in sevgilisi dolmuş şoförü Halil rolündeki
İlker Kızmaz'a. Benim için hikayede olsa da olur, olmasa da olur
kendisi. Neden mi? Hani bazı insanların yüzüne bakarsınız
onları seversiniz, bazılarını da direkt sevmezsiniz.. Yani bir
şekilde negatif ya da pozitif enerjileri geçer insanların size.
Ama işte bir de üçüncü kategorideki tipler vardır ya,
bakarsınız bakarsınız anlayamazsınız adamın iyi mi kötü mü
olduğunu, yani sanki enerjileri yoktur bu tiplerin. İşte tam da
böyle nötr bir tip benim için bu Halil'i oynayan İlker Kızmaz.
Ne sevdim ne de sevmedim kendisini ve oyunculuğunu. Baktım baktım
baktım yüzüne, bana hiçbir şekilde duygu geçiremedi.
Oyuncusu
bir yana, Halil karakterinin aptallıklarına, ağdalı arabesk
tavırlarına dizi izleyicileri bundan sonraki bölümlerde nasıl
katlanır cidden yorum yapamıyorum. İlk iki bölümde Halil'e
katlanamadım şahsen ben.
Örnek
mi, ikinci bölümün başında uzadıkça uzayan Halil'in ilan-ı
aşk sahnesi mesela, arabeskin dibine vurmuştu o sahne ve gerçekten
de içim bayıldı. Bu sahnede bu Halil, Gülümser'in hapisteki
kocası için “Refik
abinin çok iyiliğini gördüm, ben de istemezdim O'nun karısına
göz dikmeyi” gibi
bir cümle söylüyor. Öyle bir mahallede hem delikanlı
geçineceksin, hem de sana abilik eden adam hapse düşünce karısına
aşık olacaksın! Bir kere böyle bir şey delikanlılığın
kitabında yazmaz! Bu kadarını Ferdi Tayfur abimiz bile yapmadı
zamanında, aşkını yüreğine gömdü hep. Gönül ferman dinlemez
hesabı yapmış senarist, abartmış da abartmış hikayeyi. Bu
Halil dedim ya biraz da salak, arıyor jetonlu kulübeden Gülümser'i,
telefona Gülümser'in oğlu Gülali çıkıyor “Baba baba baba
“diyor, belli ki cezaevinden babası arıyor da hat düşmüyor
sanıyor. Bu Halil telefonu kapatıyor, iki saniye sonra bir daha
arıyor ısrarla, sonra da telefona çıkan Gülümser'e “sensiz
yapamam” diye
ağlıyor. Yahu be salak Halil, liseli aşık mısın, belli ki
Gülali denilen sevgilinin çocuğu babasını çok seviyor, belli ki
telefonun yanında bekliyor ve babası aradı sanıyor, ya sevgiline
fütursuzca ve gereksizce ilan-ı aşk ederken seni telefondan
duyarsa! Nasıl olur da böyle saçmalarsın! Bu sahneden, ilerideki
bölümlerde Gülümser'in oğlu Gülali'nin bu Halil salağına
düşman olacağını anlamak için çok da düşünmeye gerek yok
anlayacağınız. Yani ne diyeyim, gereksiz gereksiz ayrıntılardaki
gereksiz gereksiz saçmalıklardan küçük bir örnek işte size..
Yani
sonuç olarak ne diyoruz; otur Halil, sen de bütünlemeye kaldın!
Suna - Evrim Alasya |
Sırıtan bir karakter daha, Suna - Evrim Alasya!
Bu
Suna, anladığım kadarıyla kız kardeşinin aşık olduğu adamı
bir şekilde entrika çevirerek elde edip evlenmiş, iki çocuk
doğurmuş, nedenini bilmediğimiz bir şekilde kocası öldükten 40
gün sonra da kendine zengin bir sevgili bulup mahalleyi terk etmiş. Sonra da mahalleye hiç uğramamış. Aradan en az 17-18 yıl
geçmiş ve nikah yapmadığı sevgilisine aniden kızıp yaşadığı
ultra lüks hayatı terk ediyor ve bir kamyonete eşyalarını
yükleyerek babasının iki göz odalı gece kondusuna geri dönüyor.
Üstelik kocasını elinden aldığı, sonrasında yaşlı bir adamla
zorla evlendirilen kız kardeşi o evde yaşarken ve kendisini
istemezken! Hikayede aykırı tipler olsun diye yazılmış Suna
karakteri belli ki ama saçmalığın böylesi az görülür
gerçekten de! Zira 17-18 yıl ultra lüks hayat yaşayan bir kadının
cüzdanında sadece 100 lira ile evden ayrılması abes değil midir?
Öyle bir kadın, en azından çocuklarının geleceğini düşünerek
kenara para koymaz mı? Kenarda köşede kötü günler için takısı
pırlantası olmaz mı? Üzerinde ipekli giysiler, elinde abiye
çanta, sivri burunlu pabuçlarla yıllarca kendine hizmetçilik eden
kadının mahallesine taşınacaksın, biz de “vay be kadere bak!”
diyeceğiz öyle mi? Sevgili hakimiyetinden baba hakimiyetine, daha doğrusu baba parası yemeğe gideceksin, bu kadar işe yaramaz ve kendine bakamaz zavallı bir kadınsın yani! Kül yutmaz seyirciye denk geldiniz bu sefer,
yemiyoruz maalesef! A be Suna, onca sene bir arkadaş da mı
edinemedin kendine, ara dönemde geçici olarak zengin arkadaşlarına
gitmeyi de mi düşünemedin? İlle de bir erkeğin parasını yemen mi icap ediyor? 17-18 sene aramayıp sonra baba evine nasıl dönersin? Kadın bu kadar aciz bir yaratık mıdır?
Bu
karakterde senarist iyice saçmalamış bence. Hele ki Suna rolünü
oynayan Evrim Alasya'nın şan sesiyle kızına bağırmasına hasta
oldum. Gecekondu ortamı ile ne güzel tezat oluşturdu o ses, ne
diyeyim ben izlemeyeceğim nasılsa bundan sonrasını, izleyenlere
sabır diliyorum..
Suna'cığım
üzgünüm senin o ipekli giysilerle Med Cezir'de olman gerekiyordu,
yanlış dizidesin, setleri mi karıştırdın yoksa? Derhal özüne
dön, sıfır aldın tabii ki!
Murat - Tolga Sarıtaş |
Suna'nın oğlu Murat – Tolga Sarıtaş, sen de olmasan ne yapardı izleyici?
Dizideki
en pozitif karakter olduğu için kendisini kutluyorum. Suna'nın
kitap tutkunu, yumuşak huylu, temiz bakışlı oğlu Murat, dizinin
gergin, arızalı tiplerinden sonra insana ilaç gibi geliyor. Belli
ki mahallenin bıçkın çocukları tarafından çok ezilecek, okulda
dışlanacak, ama senarist eğer “iyiler hep kazanır” düsturuyla
hareket ederse, yani bu karakteri harcamazsa ileride mahallenin saygın bir
kişiliği olabilir, neyse izleyenler yorum yazar artık bana, dedim
ya ben bu diziyi izlemeyeceğim.
Ne
diyoruz, aman Tolga Sarıtaş aman diyelim Murat o mahallede
bozulmasın, sen bizim sınavı geçtin, sen de olmasan dizi
izleyicisi insanlıktan uzaklaşacaktı, seni de tebrik ediyorum, sen
oturma gez dolaş, beş aldın..
Basri - Hakan Kısrak |
Hamal Abi Basri – Hakan Kısrak
Bir
insan hamal olduğu için bu kadar mı ezik olur? Alın teriyle
kazanılan her para insanın başını dik tutmasını sağlar diye
biliriz biz. Oysa yönetmen Basri'yi öyle ezik göteriyor ki, acaba
arkada başka bir neden mi var, çocukluğunda bir travma mı yaşamış
bu karakter diye düşünüyor insan.. Hakan Kısrak daha önce
Sultan adlı dizide de böyle ezik bir karakteri oynuyordu, bu kadar
mı denk gelir üst üste? Olmamış yani, çok abartılmış bu
abinin psikolojisi de.
Aslında
dizide konuşulacak çok karakter var daha ama fazla da başınızı
ağrıtmayayım şimdi. Mesela seksenli yıllara ayıp olmasın diye
Şafak Başkaya'nın oynadığı Fuat Hoca karakteriyle azıcık
solcu sos dökecekler belli ki diziye ama muhtemelen etliye sütlüye
fazla karışmayacakları için Fuat Hoca karakteri de arada
kaynayacak, daha doğrusu bir aşk üçgenine kurban olacak gibi
görünüyor.
Benim
bildiğim böyle içiçe geçmiş hayatların yaşandığı
mahallelerde hayat zor da olsa neşe olur, ne bileyim kadınlar kapı
önlerinde çekirdek çitleyip dedikodu yaparlar, sokak düğünleri
olur, kızlar oğlanlar gizli aşklar yaşarlar. Bu dizide ise ağır
bir “underground” havası var, mesela Ağır Roman'daki hayatlar
daha zorluydu ama eğlenceliydi de. Benim Adım Gültepe'de ise
herkes topluca intihar edecek gibi, zorla yaşıyor gibi, ağır
ağdalı bir umutsuzluk hakim.
Umutsuz
yaşanmaz sayın yönetmen Zeynep Günay Tan ve sayın senarist Vural
Yaşaroğlu!
İnsanlara böyle karamsar tablolar göstererek, hayal
dünyalarına karabasan gibi çökerek kazandığınız paraları
yerken lokmalar boğazınıza dizilir sonra! Bu halk evinde akşamları
televizyon izleyerek kafasını dağıtmaya çalışırken kabus
senaryolar izleterek, reyting yapma kurnazlığına düşerek
yanılıyorsunuz. Orhan Kemal de fakir hayatları anlatır, ama umudu
da işler. Yaşar Kemal de fakir hayatları anlatır ama o
öykülerdeki kavga sahicidir, böyle ucuz senaryolarla bu halkı
uyutmaya devam etme çabalarınızın karşılıksız kalacağını
umut ediyorum.
Kusura
bakmayın, belki de çok yükleniyorum size, çünkü evet herkes bir
Çağan Irmak olamıyor! Hayatın içinde elbet hüzün de var ama
hayatın içindeki hüzün arabesk değil. Onu ağdalaştıran sizin
bu hastalıklı bakış açınız, umarım sayın yönetmenim ve sayın
senarist beni anladınız.
Dedim
ya, bu halk bu kadar arabeski hak etmiyor!
Ben sevdim bu diziyi :) suya sabuna dokunmuyor evet acısı bol ama şimdilik izlenebilir ilerleyen bölümlerde batırırlarsa bırakırım. Hep bir zengin fakir sınıf konusu işleniyor zaten ama 80 lerde geçmesi ilgimi çekiyor kostümler mekanlar başarılı
YanıtlaSilBen dediğim gibi sevemedim, çok acılı, hatta fazla acılı buldum, bakalım siz kaç bölüm dayanabileceksiniz:)
Silönce face deki yorumunu okudum,şimdi de yazının tamamını okudum. Sayende kim kimdir öğrendim. Ben ancak 10-15 dk zor dayandım ilk bölümüne. Yok, içim almıyor böyle bildik sıkıntılıları fazlaca abartarak çekilen dizileri. Ayça'yı da aynen beğenmedim. Kasveti, sıkıntısı, entrikası bol esprisi olmayan, negatif kaynaklı dizileri gördüm mü kaçıyorum. Günlük hayatta zaten yeterince stres, sıkıntı yaşıyoruz ister istemez. CNBC-e dizileri gibi kısa ama kaliteli diziler ne zaman bizde de çekilecek acaba? Bir de onlar gibi ara reklamları kısacık olacak mı bir gün? Akşamları kanallar diyarında şöyle bir gezinip 1-2 saatimi geçirebileceğim yayın arıyorum ama bir iki dizi haricinde hepsinden kaçıyorum. Biri Beni böyle sev, diğerleri Kocamın ailesi, Ulan İstanbul. ve 7 güzel adam. Tabi onları da yakalarsam. Sorsan bir tek Beni böyle sev in pazartesi yayınlandığını biliyorum. Diğerleri gezinirken denk gelirsem ancak. Eline sağlık güzel bir yazı olmuş. İnşallah senaristler ve yönetmenler, yapımcılar bu yazını okur da biraz çeki düzen verirler kendilerine... Sevgiler...
YanıtlaSilDediğiniz gibi bizde her şey abartılıyor. Dizi süreleri, aradaki reklamlar, senaryodaki dramlar,her şey ama her şey abartılıyor. Hal böyle olunca da keyif alamıyoruz dediğiniz gibi. Cnbc-e dizileri ayarına gelmek için daha çook fırın ekmek yemeleri gerekir...
SilRezalet bir iş olacağı heryerinden belliydi bence, tek bölüm izlemediğim gibi izlemeyi de düşünmüyorum :)
YanıtlaSilDoğru karar:)
SilTürk dizilerinin %90'ı zaman kaybı. Vakit ayırmaya bile değmez bence.
YanıtlaSilişte bazen insan kendinden hikayelerle hoşça vakit geçirmek istiyor, alt yazısız dizi izlerken hem bulmaca çözüp ne bileyim hem puzzle yapmak, hem fasulye ayıklamak, hem ütü yapmak istediğin zamanlarda iyi bir Türk dizisi işe yarıyor, ama maalesef artık kaliteli dizi bulmak hiç kolay değil.
SilMete Horozoğlu için Kayıp'ı bile izledim ama bu diziye memleketimde çekilmeye başlamasına rağmen reklamlarından bile ısınamadım. Zaten ben artık Türk dizilerinden iyice umudu kestim. Aramızda Kalsın ve Kardeş Payı bu sezon da yeter bana diyorum...
YanıtlaSilKayıp'ı ben de izlemiştim dediğiniz gibi Mete Horozoğlu için ama bu diziye kesinlikle katlanamam! Haklısınız maalesef dizi olayının da suyunu çıkardılar, ben de tercihimi komedilerden yana kullanıyorum. Aslında gülmeye o kadar ihtiyacımız varken bu kadar sulandırılmış dramlara yer vermelerinin acaba sosyolojik bir anlamı mı var? Biliyorsunuz artık toplum mühendisliği diye ciddi bir uğraşı var, paranoyakça gelecek belki ama ben gerçekten de bütün bu saçma dizilerin belli bir amaca hizmet ettiğini düşünmeye başlayacağım neredeyse :)
SilHiç izlemedim. Çocukların sınav hazırlıkları bahane siyle tv'yi hiç izlemiyorum.
YanıtlaSilYeni tanrı artık reyting. . tanrı reyting olursa olacağı budur. Tek değer daha fazla para kazanmak. Halka bir şeyler vermek yerine halk dalkavuklugu yapmak. Cehaletle övünmek , lumpen isyankarlik , güç ve onur zenginliktedir , her ne şekilde olursa olsun zengin olmanın yoluna bak , arabesk kültür ,v.s en geçerli değerler bunlar artık.
Bu gerçekler o kadar içimi karartıyor ki:(
SilKesinlikle çok başarılı bir dizi aksini düşünenler,sanattan ne kadar anladığını(!) gösteriyor bence.
YanıtlaSilBu da sizin düşünceniz, saygı duyarım :)
SilEsaslı bir analiz olmuş. Diziyi izlemediğim için diğer tesbitlerine birşey diyemem, ama karamsar ve arabesk konularla zaten gerçek hayatta ambele olmuş ruhları daha da yormanın anlamı yok gerçekten. Sonuna kadar katılıyorum... :)
YanıtlaSilBiz kendi kendimize söylüyoruz da keşke yapımcılar da böyle düşünse :)
SilArabeske kesin dönüş yapılmış gibi. Her malın bir alıcısı vardır mantığı biraz ön planda tutulmuş gibi.
YanıtlaSilHayatımız arabeskle kuşatılıyor maalesef, ekranda kaç tane komedi dizisi var? Yalan Dünya'yı gece 23 de yayınlayacaklarmış, şaka gibiler !
Silbence cok guzel bi dizi
YanıtlaSilZevkler renkler meselesi, saygı duyarım :)
Silhaaah sen diziden anlamıyorsun yada yandaşcsın sen otur unutma beniyi izle
YanıtlaSilCansu Hanım,
SilHiç tanımadığınız bir insana bu şekilde hitap etmeniz hiç yakışık aldı mı? Açıkçası ilk kez bu şekilde -fazla samimi- bir hitap tarzı ile karşılaşıyorum bu blogda. Yazdıklarıma katılmayabilirsiniz ama gerçekten de -mahalle arkadaşı- tarzı pek olmamış.
Ben hadi size kızmadım, ama başka bloggerlar'dan sert tepki alabilirsiniz benden size dostça uyarı, sevgiler :)
Sanattan anlamayan bir kişisiniz !...Bence mükkemmel bir dizi , size soruyorum , hiçbir diziye hastag yapıldımı ?...Sizi sıkıyorsa izlemeyin arkadaşım bize ne ?....İnsanları kendinize çekmekten bırakın bize ne beğenmiyorsanız izlemeyin...
YanıtlaSilSevgili Êfe Berke, nasıl da tepeden bakmışsın! "Sanattan anlamayan bir kişisiniz!" cümlesi biraz ağır ve hatta yersiz olmamış mı? Burada bir dizi hakkında düşüncelerimi yazdım alt tarafı, ki zaten bu dizi 3 bölüm sonra yayından kaldırıldı. Herkes senin gibi düşünmeyebilir, senin gibi düşünmeyenlere böyle saldırman sence doğru mu?
SilSana sadece gülümsüyorum, hayata biraz pozitif bakmalısın :)