Vaktiniz
var mı, alın çayınızı kahvenizi gelin biraz markaların
iletişim çalışmalarından söz edelim. Daha doğrusu bu
çalışmaların üzerimizdeki etkilerinden konuşalım. Biraz beyin
fırtınası yapmış oluruz, hem de eğleniriz.
Size
de oluyor mu bilmiyorum, zaman zaman beni bankalardan arıyorlar,
“Müsaitseniz
size bilgi vermek istiyoruz”
diyorlar.
Dinleme modunda değilsem, “Bir
şey satmak istiyorsanız boşuna sizi yormayayım, hele sigorta ise
hiç almayayım teşekkür ederim”
diyorum
ve telefonu bir an önce kapatmaya çalışıyorum. Eğer vaktim
müsaitse ve dinleme modundaysam, “belki
bu sefer değişik bir şey söylerler”
umuduyla
“Peki
dinliyorum” diyorum
ve maalesef çoğunlukla hayal kırıklığı yaşıyorum, çünkü
karşı taraf genelde şöyle giriyor konuya:
“-
Öncelikle
belirtmeliyim ki görüşmelerimiz kayıt altındadır. Sizin gibi
seçilmiş özel müşterilemiz için hazırladığımız ferdi kaza
sigortasından söz etmek istiyorum...”
Bu
aşamadan sonra gerisi hep aynı devam ediyor: “Allah
göstermesin ayağınız kayıp düşseniz, iş yerinde kaza
geçirseniz, bankamız size ambulans...
vs” demeye kalmadan araya giriyorum:
Lang Lang |
“Hanımefendi
sigorta istemiyorum, çok teşekkür ederim.”
diyorum.
Kaldı ki seçilmiş özel müşteri olmadığımı çok da iyi
biliyorum, zira o bankayla son 6 aydır hiç çalışmamışım, beni
mi kandıracaklar sanki! Yine monoton, yine ruhsuz bir şekilde
reklam yapıp bir şey pazarlamaya çalışıyorlar belli ki...
Karşı
taraf telefonu kapatmayarak, muhtemelen elindeki yazılı metinden
okumaya devam ediyor:
“Ama
efendim kaza herkesin başına gelir, bir yerinizi kırsanız...”
Tekrar
araya giriyorum bu sefer daha kararlı bir şekilde:
“Bakın
hanımefendi, o kadar olumsuz, o kadar negatif şeylerden
bahsediyorsunuz ki içim daralıyor. Ben o dediğiniz kötü şeylerin
olma ihtimalini düşünerek hayatıma negatif enerjiler çekmek
istemiyorum”
diyorum,
karşı taraf birkaç saniye duraklıyor, muhtemelen böyle bir
cevapla daha önce karşılaşmamış, afallıyor anlayacağınız ve
karşılıklı olarak telefonu nihayet kapatıyoruz ve ben “Oh
kurtuldum!”
diyorum
kendi kendime.
Bir
nevi reklam olan kamu spotlarını da aynı nedenlerle sevmiyorum ve
ne zaman o negatif mesajlar veren ürkünç(!) kamu spotlarını
görsem kanalı değiştiriyorum:
“Deprem
olunca evsiz kalırsınız, zorunlu deprem sigortanızı yaptırın!”
diyor
mesela karamsar ve buyurgan bir ses, o sigortayı yaptırasım varsa
da hevesim kaçıyor, korku filmi gibiler çünkü!
Çok
karamsar, her olayda kötü öngörüleri olan biri değilseniz,
muhtemelen siz de benim gibi bu tip reklamlardan rahatsız
oluyorsunuzdur. Ne hikmetse onlar bu tarzda ısrarcı olmaya devam
ediyorlar ama!
Sözün
özü, bende pozitif etki uyandıran iletişimler yapsınlar, canımı
yesinler diyorum anlayacağınız. Ama pozitif etki yaratmak için
saçmalamasınlar, uç noktalardan olaya girmesinler ya da beni aptal
yerine koyarak hap gibi mesajlar vermeye çalışmasınlar. Doğal
olsunlar, tepeden bakmasınlar, beni bir ürünü almaya
zorlamasınlar, samimiyetlerine beni inandırsınlar yeter; ben zaten
ihtiyacım olan bir şey olursa gider onlardan alırım. Çünkü
pozitif etkileri hiç unutmam, size de öyle olmaz mı?
Bir
de eğer bir reklamı ikinci kez izleyebiliyorsam yine alkışlarım
o işe verilen emeği. Son dönemlerde alkışladığım, çok keyif
alarak defalarca izlediğim, her izlediğimde de yeni ama sevimli
detaylar yakaladığım reklam filmleri oldu.
Madem
konuya sigortadan girdik, gelin onlardan birini, mesela Allianz'ın
son kurumsal iletişim çalışması filmini izleyelim ve sonra
üzerinde fikir yürütelim. (Ben çok eğleniyorum bu arada, umarım
siz de sıkılmadınız, kendimi reklam ajansında Kreatif
Direktör'müş gibi hissettim birden ne yalan söyleyeyim)
Evet
izledik, haydi yorumlayalım:
“Hastasıyım
sürprizlerin”
diyor
filmin başında Ayhan Sicimoğlu, meraklanıyor insan ister istemez,
bakalım ne olacak diyorsunuz. Devamında “hastasıyım
bu yaklaşımın”
diye
şirketin farklılığını anlatan mesajı şahane bir şekilde
veriyor. Zaten Ayhan Sicimoğlu gibi çok yönlü, farklı, renkli,
sevimli, sıcak ve beklenmedik bir ismi seçmeleri bence çok
akıllıca bir tercih olmuş. Güzel ama sıradan bir mankeni,
şarkıcıyı da seçebilirlerdi ve o zaman çalışma bu kadar
etkili olmazdı. Neyse filme geri dönelim biz, Ayhan Sicimoğlu'nu
garson kılığında gören insanlar gülümsüyor, kendi aralarında
fısıldaşıyor ve bu insanlar gerçekten de Allianz'ın yönetim
kurulu üyeleri...
“Anı
sigortası”
diyor
Sicimoğlu, “Anılarınızı
sigortalayalım”
sloganını
duyunca şöyle bir afallıyorsunuz. Zira sigorta şirketlerinin
klasikleşen korkutucu mesajlarının çok çok ötesinde bir vurgu
bu! Olayı acayip sevimli ve duygusal bir hale getiriyor, zekice
yapıyor hem de bu işi. Düşünsenize, telefondaki monoton ablanın
“eviniz
zarar görür, sokakta kalırsınız ,hebele höbele...”
diye
korkutarak anlattığı şeyleri kastediyor aslında ama,
olumlayarak!. Sigortaladığınız eşyalarınız aslında sizin
anılarınızdır demeye getiriyor, benim gibi sigorta olayına uzak
duranları tam da on ikiden vurmuş oluyor bu yaklaşımıyla..
“Zamanın
ruhunu yakalayan yaratıcı şirketleri çok seviyorum”
diyerek,
şirketle ilgili olumlu mesajları bilinç altımıza çaktırmadan
göndermeye devam ediyor Sicimoğlu. Sonrasında hep birlikte odadan
çıkıyorlar, nefis bir müzik giriyor araya, coşuyoruz
yükseliyoruz hep birlikte. Yönetim kurulunun bütün üyeleri Ayhan
Sicimoğlu ile birlikte çalışanların arasından geçerken
elemanlar olanca doğallıklarıyla gülümsüyorlar,
fısıldaşıyorlar. Etraf pırıl pırıl, aydınlık, herkes şıkır
şıkır...
İnsana
“Ne
şanslılar orada çalışanlar, keşke ben de böyle bir şirkette
çalışsam!”
dedirten
cinsten olumlu bir sahne görüyoruz. Ve sonra sürpriz geliyor,
Ayhan Sicimoğlu ve orkestrası şahane bir Latin müziği çalmaya
başlıyor kurulan sahnede, bütün elemanlar toplaşıyor, dans
etmeye başlıyorlar, konfetiler yağıyor üzerlerine... Parti
havasına bürünen şirkette son sahnede Ayhan Sicimoğlu'nu
görüyoruz tekrar:
“Ve
işte size sigortalanacak bir anı daha”
diyor
ve film bitiyor... Film bitince yüzünüzde bir gülümseme asılı
kalıyor. Benim öyle oldu.
Bu
iletişim çalışması sayesinde Allianz'ı soğuk bir sigorta
markası olmanın ötesinde yaşayan bir organizma olarak görüyoruz,
çalışanlarla tanışıyoruz, mutlu insanlar görüyoruz... Kimse
bizi bir şey almaya zorlamıyor, dolayısıyla keyifli bir video
izlemiş gibi oluyoruz reklam filmini izlerken.
Sizi
bilmem ama ben çok etkilendim bu videodan, işim gereği bir de
sosyal medyalarına bakayım dedim. Facebook sayfalarında
kuru ürün reklamları yerine dünyanın en sıra dışı genç
piyanisti Lang Lang'ın şirketleri için verdiği canlı performansa
tanık oldum ve alkışladım bu yaklaşımlarını. Twitter'a
baktım,
Sicimoğlu'nun sık kullandığı sıcak, samimi “hastasıyım”
sözcüğünden türetilmiş #anılarınhastasıyım
hashtag'ı
ile karşılaştım ve ne yalan söyleyeyim hemen takip listeme aldım
sayfalarını, zira doğal ve samimi bir şeyler dönüyordu ortada.
#anılarınhastasıyım |
Allianz'ın
bu projesi bana çok sıcak geldi; emek verildiği çok belli olan
kaliteli bir iş çıkarmışlar.
Ne
düşünüyorsunuz lütfen yazın bana, yorumlarınızın #hastasıyım
biliyorsunuz...
Ben de cok sevdim bu reklamı
YanıtlaSilBerbat reklamların arasında farklılığı hissediliyor gerçekten de..
SilBeni hiç etkilemedi; aksine yapay buldum. Aslına bakarsanız, sadece sigorta değil ilgi duymadığım hiçbir konudaki hiçbir reklam beni etkilemiyor. Reklamı yapılan ürüne ihtiyacım yoksa, reklam dikkatimi bile çekmiyor, bende o ürüne ilgi yaratmıyor. Zaten TV'de reklam kuşaklarını neredeyse hiç izlemem, internette en sinir olduğum şey reklam banner'ları ve diğer reklam mesajlarıdır. Son zamanlarda, girebilmek için üye olmak gereken sitelerden de nefret ediyorum. Örneğin, sırf bu sebeple Hürriyet gazetesi köşe yazarlarını okumuyorum/okuyamıyorum. İnternetten yaptığım alışverişlerde de üyeliksiz alışveriş seçeneği sunan siteleri tercih ediyorum.
YanıtlaSilBen de normalde sevmem reklamları ama bazıları, mesela Cem Yılmaz'ın çektiği İş Bankası reklamları gibi duygusal olanları beğeniyorum. Çok nadirdir beğendiklerim, bu da onlardan biri oldu. Verdikleri pozitif mesajlar hoşuma gitti.
SilBen bu reklamı hiç sevmedim. Sürekli video izlerken karşıma çıktı :D Sanırım internette video arası reklamlarına karşı bir fobim var.
YanıtlaSilVideo arasında reklam çıkınca ben de hiç hoşlanmam, sana zamansız denk gelmiş :)
SilBu film fark yaratmak açısından oldukça etkilidir. Beğenilmeme sebebi basittir. Çünkü zaten bize hitap etmiyor. Daha elit bir kesim için çekilmiş. Hedef sen ben değiliz ki. Bu elit kesiminde beğeneceği motifler bol bol var. Ben farklı açılardan bakmayı seven biri olarak hedefe varabilecek etkili bir reklam olmuş derim.
YanıtlaSilReklamları bir göz hapsine alayım. Sinir olduğum iki reklam var: Biri Cotton çocuk reklamı, sarelle reklamı "hamilelere ve çocuklara" çikolata yemeyi bilinç altına kazıyan mottosu var. Tabipler Birliği'nin bu reklam için görüş açıklamalarını beklemiştim. Kilo ve gebelik şekeri nedeniyle anne adaylarının ve de bebekleri bazı sıkıntılarla karşılaşıyor. Üzücü olabiliyor. Sevgilerimle.
YanıtlaSil