2 Kasım 2014 Pazar

Kafalar bin beş yüz!

Fazla değişim beni bozuyor arkadaş, biraz muhafazakârım ben, yani korumacıyım. Mesela köşedeki bakkal hep aynı yerinde kalsın isterim. O bakkal dükkanı bir şekilde kapanırsa ve yerine gereksiz bir emlakçı dükkanı açılırsa çok üzülürüm. Laf aramızda, emlakçıları sevmem zaten.

Korumacıyım evet, mesela şehirlerde birçok şey yerli yerinde kalsın isterim.Tarihi binaları yıkıp yerine aveme'ler yapmaları bu nedenle içimi acıtır. 400 yıllık evlerde yaşamaya devam eden ve bununla gurur duyan İngilizler kadar muhafazakârım hem de bu konuda!

Bir de bazı nostaljik ögeler yerli yerinde dursun isterim. Zaman geçsin ama bir şeyler değişmesin isterim. Mesela geçenlerde bir ara Kadıköy'ün simgesi olan Boğa'yı söküp bir sarayın bahçesine taşımaya kalkmışlardı da imza kampanyası ve büyük protestolar sayesinde zavallı Boğa yerinde kalabilmişti. Düşünsenize Boğa oradan kaldırılsaydı ne çok anımız yok olacaktı, ne çok şey kaybedecektik! En basitinden, insanlar “Boğa'da buluşalım” gibi kısa cümleler kuramayacak, “Köşedeki iç çamaşırcı var ya hani, onun karşısında ortada bir yuvarlak var, eskiden Boğa vardı ya, işte oraya gel!” diyeceklerdi mesela, ne gereksiz ve uzun bir konuşma!



Yanlış anlaşılmasın, gelişime elbette karşı değilim, benim derdim gereksiz değişimlerle! Yoruluyorum ne yapayım.

Son zamanlarda o kadar çok şey değişmeye başladı ki, artık bırakın bunlara adapte olmayı, takip bile edemez oldum. Sevmiyorum ben bu kadar çok değişikliği. Tekrar edeyim, kesinlikle geri kafalı değilim, ama bu kadarını kaldıramıyorum. Zaten değişimlerin çoğu da “ileri kafalılık” adına yapılmıyor!

Haksız mıyım değil miyim aklıma gelenleri yazdıktan sonra siz takdir edin artık.

Eskiden, çok değil bence birkaç yıl öncesine kadar Anadolu Liselerine Giriş Sınavı vardı, şimdi o sınav kalktı. Bir ara adı SBS olan ve kaç tane olduğunu bilmediğim sınavlar dizisi koydular, son zamanlarda açılımını bilmediğim- merak da etmediğim- TEOG diye bir şey duyuyorum. Eğer benim gibi çocuklarla yakın teması olmayan biriyseniz, bu sınavların adını bilmek bir yana, şu anda ilkokullarda ve liselerde nelerin değiştiğini anlamanız mümkün değil. Borsa gibi mübarek, her sene bir şey değişiyor! Eskiden öyle miydi, sade ve basitti her şey. Anadolu Lisesi ve Fen Lisesi sınavları olurdu, o kadar. Bunu da herkes bilirdi. Değişim yetmezmiş gibi üstüne üstlük bir de karmaşıklaşıyor herşey.. Kafalar bin beş yüz!

Ya üniversite sınavlarına ne demeli? Bundan çok önce değil, yine yakın zamanlarda ÖSS ve ÖYS vardı, sağır sultan bile bilirdi bu sınavların ne olduğunu. Sonra nedense YGS ve LYS oldu adları. Şimdi eğer yakınlarınız içinde sınava girecek bir öğrenci yoksa biliyor musunuz son durumu ve kaç tane sınav olduğunu ve adlarını? Ben şahsen bilmiyorum, bilmek de istemiyorum, zira seneye nasılsa var olanı da değiştirirler!


Çok değil birkaç yıl önceye kadar bayramlar statlarda kutlanırdı, son yıllarda bu yasaklanmıştı diye biliyordum. Hatta Atatürk anıtlarına bayramlarda çelenk koyanlara polis engel oluyordu! Ama Cumhuriyet Bayramı sanki eski sistem gibi kutlandı bu sene. Acaba Cumhuriyet Bayramı'nı statta kutlamak yasak değil miydi? Belki de öyleydi...! Bir de ben hiç farkında değilmişim, 28 ekim günü yarım gün tatilmiş meğer, peki ne zamandan beri böyle? Bilemiyorum, son yılların değişim furyasında araya kaynamış demek ki. Eskiden bayram sonrası okullara tatil verirlerdi çocuklar bayramda yoruldu, dinlensinler diye. Şimdi ise bayram öncesi yarım gün tatil yapmışlar. Hoş tatil tatildir sorgulamayayım ama nedendir bu değişim inanın hiçbir fikir ve mantık yürütemiyorum.

Yine çok değil birkaç yıl öncesine kadar ilk ve ortaokullarda forma giyiliyordu, sonra bir ara serbest kıyafet uygulaması çıktı galiba, sonra ne oldu inanın bilmiyorum. Mesela bir turist gelse bana sorsa, “ Sizin ülkenizde lise öğrencileri forma mı giyiyor, yoksa serbest kıyafet mi?” dese inanın cevap veremem. Eskiden olsa düşünmeden yanıtlardım. Dedim ya kafalar bin beş yüz!

Bu değişimler hem hızlı oluyor, hem de medyada o kadar polemik malzemesi oluyor ki anlaşılmaz hale geliyor her şey. Değişim, çok yakından sizi etkilemiyorsa neyin ne olduğunu tam da bilemiyorsunuz, takip edecek hal de kalmıyor zaten! Bence okullardaki eski uygulama güzeldi, fakir zengin herkes bir forma altında eşitleniyordu en azından. Şimdi nasıl bilmiyorum, bu yazıyı yazarken fark ettim hem de bilmediğimi. Yazı bitince nasıl bir cehalet içinde olduğum/bırakıldığım ortaya çıkacak diye endişelenmeye başladım şimdiden. Oysa ben haber de dinlerim, gazete de okurum yüreğim elverdiği kadar. Ben böyleysem gündemi hiç takip etmeyenler nasıldır acaba?

Bırakalım sosyal hayatı bir de magazin dünyasına bakalım isterseniz. 

Değişmeyen tek şey sanırm Ajda Pekkan'ın gençliği!

Eskiden bir dizi tutmasa bile bir sezon devam ederdi, eğer kaldırılacaksa da üstün körü bile olsa bir final çekilirdi biliyorsunuz. Şimdi diyelim ki pazartesi akşamı saat 20:00'de bir dizi izlemeye başlıyorsunuz, iki bölüm sonra bir de bakıyorsunuz ki sizin dizinin yeri ve saati değişmiş,  hoop perşembe gece 23:00'e alınmış, kimse sizi uyarmamış bile! Ertesi hafta bir de bakıyorsunuz hepten kaldırılmış, izleyiciye saygı maygı da yok artık! Neden? Tamam başka bir yazıya konu edecek kadar çok nedeni var ama birinci sırada reytingler geliyor.

Cevap:Çünkü reyting sistemi değişmiş!!

AB grubu eskiden eğitim ve gelir düzeyi yüksek gruptu, artık eğitim kriteri yerine sadece gelir grubuna bakılmaya başlandı.Üstelik bu deneklerin oranı da azaltıldı yeni sistemde. Hal böyle olunca da eğitim düzeyi yüksek olanların beğendiği diziler reyting almamaya başladı ve kaliteli yapımlar da birer birer yok oldu. Peki reyting sistemi neden değiştirildi, bilemiyorum ben şahsen. İzleyicinin eğitim seviyesini “salla gitsin” dedi herhalde birileri. Eğitimli insana negatif ayrımcılık yapacakları tuttu muhtemelen!

Yoruluyorum arkadaş, gülümseyerek izlediğim nadir dizilerden Yalan Dünya'yı kaç sezondur cuma akşamı 08:00'de izlemeye alışmışken, çarşamba saat 23:00'e koymaları zoruma gidiyor ne yapayım. Basit bir şey bu, ama bazen basit şeylerin değişimi bile insanı yoruyor haksız mıyım?


Mesela ben aylardır Taksim'e gitmiyorum, gitmeyi içim kaldırmıyor çünkü. Son gördüğümde rezil bir beton vardı ortada, görünce içim acımıştı, şehrin ana merkezlerinden biri resmen köy meydanına dönüşmüş! Yanlış bilmiyorsam İstiklal Caddesi'ndeki arnavut kaldırımlarını da söküp yerine asfalt dökmüşler. Trafiğe kapalı bir caddeye estetik yoksunu asfalt dökme mantığını anlamak mümkün değil. Böyle konularda iyice muhafazakârlaşıyorum elimde değil.. Ne istersiniz sokak taşlarından, bırakın yerlerinde kalsınlar, o taşlarda ne anıları var insanların!

En son duyduğum değişiklikten ise tüylerim ürperdi resmen! Sosyal medyada görmüşsünüzdür, İstiklal Marşı'nı değiştirmişler, mehter marşı gibi bir besteyle yeniden söylemişler! Üstelik yeni sarayın tanıtım filminin fonunda kullanmışlar o acayip besteyi!

Bu yazıyı yazmamdaki asıl sebep de budur aslında...

Evet ben, - dışarıdan öyle görünmesem de -  birçok konuda muhafazakâr bir insanım, yani korumak istiyorum bir şeyleri, alışkanlıklarımla oynamasınlar daha fazla!





22 yorum :

  1. Gece gece yazdığınız bu yazıyı sabah sabah okumanın tadı bir farklı. Çünkü zihin çok açık bir şekilde olunca okunanlar daha rahat anlaşılıyor :)

    Muhafazakâr olmamak suç aslında. Düşünsenize insanlığın her adımının ilmek ilmek işlendiği tarihi yapılar, tarihi olmayan eserler vardır. Bunlara modernite kimliği giydirilerek yok edilmesi kadar saçma düşünceler cirit atıyorsa asıl sorun kimde acaba ?

    Sınav mevzusuna gelince daha 5 yıl önce o YGS-LYS muhabbetinden ayrıldım, benim dahi şu an haberim yok abilerimin öğretmen olduğunu hatırlatarak :)

    Muasır medeniyet seviyesine ulaşmak için modern düşünceler gerek, yapılar veya değiştirilen eserler değil. Bundan kaç yıl önce Hadise İstiklal Marşı nı farklı bir tarzda okudu diye dünyaları yıkanlar bugün nedense sessizliği tercih ediyorlar. Herhalde onların da muhafazakârlığı sadece bazı konulardaymış

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim bu güzel katkı için, zihniniz şahane açılmış:)
      Hadise olayını hatırladım şimdi, gerçekten de günlerce konuşulmuştu. Sanırım bu modern zamanlarda bir de "hafızasız, unutkan" bir toplum da olduk...
      Sevgiler :)

      Sil
  2. Okudukça "- Eveeeet ay evet o da böyle oldu hakikaten..." Gerçeğiyle yüzleştiğim bir yazı olmuş... Çok çabuk unutan ben ne de çok çeşitli şeyi yine çarçabuk unutmuşum...
    Yalnız unutmadığım ve yıllardır her seferinde iddiaya bile girdiğim bir konu var ki ben 25 yıl öncesinde memurluğa başladığımda sadece Cumhuriyet Bayramı öncesine has bayram öncesinde yarım gün tatil olurdu bunu çok iyi hatırlıyorum. Çünkü genel memur psikolojisidir bu eline aldığı yeni yıl takviminin kırmızı işaretli tatil günlerini hesaplamakta üstüne yoktur.
    Alışkanlıklarımız ne kadar çabuk, ne kadar hoyratça değiştirilmiş öyle. Ahlak, inanç, terbiye hepsi ne kadar da çabuk yerini başka başka şeylere bırakmış.
    İstiklal Marşımızın böyle yaydıra yaydıra (makamı ne ise bilmiyorum) okunması ne büyük gaflet. Oysa dinamik ve güçlü seslerle ruhumuzda hissetmek varken böyle okunması... Biliyor musunuz ben son okuluma giderken Cumaları İstiklal Marşı törenine katılmamak için kaçan kaç genç öğrenciye içim acıyarak baktım. Geri çevirmeye çalışmak bir yana söz bile dinletmek mümkün olmadı hiç birine. Akranım olan öğretmenlerimle ben söyledik çoğu zaman İstiklal Marşını.
    Değişmekten, değiştirilmekten başımız döndü. En son ilköğretim kelimesine alışıp çocuklarımızı sekiz yıl okuttuktan sonra şimdi yeniden ilkokula, ortaokula alışmaya çalışmak gibi bir şey. Daha birinci sınıfa yeni başlayan minicik elleriyle kalem tutmaya çalışan yavruların kocaman insanlarmış gibi el yazısıyla yarım dakikada bir kelime yazmaları hep içime oturan bir konuydu. Bilgisayar çağının hızını düşünüp bu köhne el yazısıyla (köhne derken biz de öğrendik ama sadece güzel yazı dersimiz vardı onda yazar bırakırdık ben tüm okul hayatını kapsamasından bahsediyorum) kıvıra kıvıra yazı yazan küçük çocukların çoğunun gazete yazısını okumakta zorlandığını görmek de içler acısı.
    Caaanım ülkemin hangi konusuna dokunsak elimizde kalıyor, hangi konusunu ele alsak yüreğimiz sızlıyor.
    Yazılarınızda beni deşen bir şeyler var yazdıkça yazıyorum çok fazla işgal ediyorum yorum bölümünü kusura bakmayın. Hani ziyarete gidip de yatıya kalmak gibi oluyor ama naapiyim bu kadar içlendiren bir yanı var yazılarınızın. Bam teline dokunmak diyorum ben buna e bu da sizin başarınız :). Sevgiyle kalın.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben hep tekstil fabrikalarında çalıştığım için, o fabrikalarda da resmi tatillerde genelde çalışıldığı için 28 Ekim tatilinin farkına varmamış olabilirim, cidden ben bu tatili daha yeni fark ediyorum:)
      Çok güzel bir katkı sunmuşsunuz, teşekkür ederim, hiç işgaliye gibi değil, bilakis yazıda eksik kalanların tamamlanması şeklinde düşündüğüm için ellerinize sağlık diyorum, sevgiler :)

      Sil
  3. Aslında Bahsettiğiniz değişimlerin Birçoğu tahribattır, kente ve eğitim sistemine yapılanlar özellikle :) Istiklal Marşı'na yapılan ise zaten Apayrı bir Saygısızlık. Muhafazakarız diyorlar ama bildiğiniz Atatürk cumhuriyet düşmanı ve gerici tipler. Mesela onların değişmesi beni hiç üzmez :D

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Haklısınız, her değişim keşke "ilerleme" adına yapılmış olsaydı, teşekkür ederim katkınız için, sevgiler:)

      Sil
  4. Yazınızı okudum, her kelimesine katılıyorum.

    İlkokul zamanımda ki Cumhuriyet bayramı kutlamaları aklıma geldi. Ben ilkokul da okurken 28 ekim değil 29 ekim bile tatil olmazdı. Sabahçılar üç ders yapar sonra öğlen derse giren sınıflarla beraber Cumhuriyet bayramı tüm coşkusuyla kutlanır. Öğlenci sınıflar normal günmüş gibi derslerine girerdi.

    Şuan ki lise giriş sınavı teog etrafımda gördüğüm kadarıyla tamamen öğrencilerin hayatını zorlaştırmaktan başka birşey değil. Zaten sistemini de anlamadım. Anladığım kadarıyla anlamamamız için yapılmış.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Şaşırdım cidden, Cumhuriyet bayramında tatil yerine ders yapıldığını inanın ilk kez sizden duydum...

      Sil
  5. Bu kadar güzel anlatılabilirmiş. Yazınızın tek bir cümlesine bile katılmamam mümkün değil. Değişim, bu coğrafyada, aynı o görseldeki gibi bindiği dalı kesme ne yazık ki çoğu zaman...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Maalesef öyle, umarım bu değişimler de değişir ...

      Sil
  6. Bütün yazılarınızın devamlı takipçisi oldum, hiç mi ıskalamaz insan, çok güzel yerlere parmak basıyorsunuz. Sizi okudukça bi taraftan olan durumlara canım sıkılıyor, diğer taraftan ohh be hala aklı fikri yerinde, çok mantıklı düşünen insanlar da var memleketimizde diye seviniyorum. Ee n'apalım hasret kaldık artık düşünen, sorgulayan insana :(
    Bu değişim meselesine gelince de çok haklısınız. Sanki birileri bile isteye bu duruma sokuyor bizi, kafamız karışsın, allak bullak olalım istiyor. Ne bir manevi değerimiz kalsın, ne kültürümüz; bomboş duygusuz insanlar olalım istiyorlar herhalde. Ve ne yazık ki de oluyoruz. Bence bu iş biraz duygusallık, biraz incelik, biraz da maneviyat meselesi ki bunlar artık literatürden kaldırılmak istenen kavramlar.
    Kaleminize sağlık.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim, beni motive ettiniz bu güzel sözlerinizle, eksik olmayınız efendim:)

      Sil
  7. Sosyolojide bir söz var hani "Değişmeyen şey değişimin ta kendisidir." Aslında hiç istemeden değişiyoruz her gün ama son 10 yılda öyle hissedilir bir şekilde değiştiriliyoruz ki bunu rahatlıkla fark ediyoruz. Ben bu değişimin arkasında planlı programlı şekilde bir sosyolojik bir savaşın olduğunu düşünüyorum. Bilmem fazla mı abarttım belki ama böyle abartılı değişmenin ardında ben bunu ararım. Hani Ülke kuruyoruz diyelim, değişmek gerektir. Onda bir sakınca yoktur. Ama ülkede kurmuyoruz.. Ne yapıyoruz. Yoksa eldekini bilimsel olarak yıkmaya mı çalışıyorlar. Kafam karışık bu konuda. Emeğine sağlık . Güzel paylaşım olmuş.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet neler oluyor, nedir bu telaş bu acele, bu derme çatmalık, bu hırs, bu kotarma çabaları, bu intikam, bu dehşet, bu bu bu ....

      Sil
  8. Yazıyı okumaya başlarken sınav sistemlerine girsen çıkamazsın diyecektim ki kendimi o satırların arasında buldum. O eğitim keşmekeşliğinin içinden iyi sıyrılıp yazıyı tamamlamışsın. Ne diyeyim, "HELAL OLSUN".

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Aslında çok da bilmediğim bir alan eğitim keşmekeşliği, bunlar benim gördüklerim duyduklarım, kim bilir daha ne yaralar vardır o camiada..

      Sil
  9. Yazınızın son bölümünde asıl anlatmak istediğiniz şeyin İstiklal Marşındaki müzik değişimi olduğunu bizzat belirttiğiniz için, bende sadece bu konu için yorumda bulunuyorum. İstiklal Marşını öğrenciyken de doğru dürüst söyleyemezdik. Hala çocuklar makamında İstiklal Marşı söyleyemez. Çünkü Prozodi uyumu yoktur. Yani sözlerle müzik ayrı telden çalmaktadır. Dünyanın hiçbir ülkesinin milli marşında böyle bir saçmalıkta yoktur. Yani geçmişte yapılan her şeye, Allah kelamı gibi bağlanmanın bir anlamı yoktur. Geçmişe saygı konusunda ise hem fikiriz. Aklımızdan çıkarmamız gereken bir noktayı hatırlatmak isterim. Bizans,Osmanlı ve Sovyetler Birliği değişimi yakalayamadıkları için yıkılmışlardır. Değişim iyidir.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İstiklal Marşı'nın bestesi kötü olabilir, söylemesi zor olabilir, değişim de gerekebilir bu konuda, bütün bunlara itirazım yok benim de. İtirazım "ben yaptım oldu" anlayışınadır. Milli Marş'da değişim yapılacaksa ülke çapında veya uluslararası çapta yarışma açılır, geniş bir jüri kurulur, geniş bir konsensus sağlanır, o zaman olur. Ama eskisinden çok daha berbat (müzisyen değilim, sadece bir dinleyici olarak bu beste kulağıma berbat geldi)) bir besteyi kaşla göz arasında bir reklam filmiyle kamuoyuna sunarlarsa kusura bakmayınız ama bunun adı "değişim" değil, olsa olsa "dayatma" olur. Değişimi, çağı yakalamak önemlidir haklısınız, ama işte yakalamak da ayrı bir uzmanlık alanı...

      Sil
  10. Yazdıklarının büyük kısmına katılıyorum.
    ancak katılmadığım hususlar üzerinde durmak istiyorum.
    yazının en sonundaki kısmı hariç tutarak sözünü ettiğiniz değişiklikler, tahribatlar, değişim değil. gelişim değil daha çok köksüzlük, tarihe, kültüre saygısızlık olarak nitelendirilebilir.
    insanlığın tarihi mirası olan kültürel eserleri korumak için muhafazakar olmak gerekmiyor. aksine genelde bu eserleri korumayan, tahrip edip yerine yenilerini yapanlar daha çok muhafazakarlar..
    akılda, bilimde teknolojide hızla gelişen/ değişen toplumlar, tarihi dokularını da en çok koruyan toplumlar aynı zamanda. Örnek, pek çok Avrupa ülkesi
    muhafazakarlığın güçlü olduğu toplumlarda ise tarihi/kültürel dokuya, çevreye saygısızlık ileri seviyede. Örnek; Suudi Arabistan, Türkiye, v.s
    muhafazakarlık, insanlık mirası olan tarihi dokuyu/ çevreyi korumak yerine daha çok yüzlerce/binlerce yıl önce doğmuş düşünceleri/inançları/uygulamaları korumaya/muhafaza etmeye çalışır. Aklı düşünceyi durdurur/dondurur. O yüzden insanlığın gelişimine engel olur.
    100 yıl önce çağın koşulları gereği, ulusalcı, milliyetçi duyguları kabartmak için üretilmiş bir marşın, sittin sene devam etmesini istemek te muhafazakarlıktır bana göre. Ancak sözünü ettiğiniz değişikliği yapanlar da tabi ki başka bir muhafazakarlık adına yapıyorlar.
    Ulusalcı/milliyetçi duyguları kabartan marşlar yerine insan sevgisi, doğa sevgisi, farklılıklara saygı, çalışkanlık, üretkenlik gibi daha evrensel, daha insani duyguları kabartan marşlar/şarkılar söyletmek çok daha olumlu bir değişimdir, gelişimdir, ilerlemedir bana göre.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İstiklal Marşı değiştirmenin yeri değil, zamanı hiç değil, yöntemse akıllara zarar!
      Beğenirsiniz, beğenmezsiniz o da ayrı mevzu. Ama bir ülkenin ulusal marşını kimselere sormadan, fikir almadan kafalarına göre değiştiren birileri varsa, ve değiştirdikleri marşı üst perdeden dayatıyorlarsa, yeni bestenin içinde istediği kadar evrensel değerler de olsa, insani duygular da olsa, sevgi de olsa bence o marş bir "dayatma marşı" olmuştur. Art niyet vardır bu değişimde, dolayısıyla "marşıma dokunma" derken ben muhafazakar bir zihniyetin temsilcisi durumuna düşmem..
      Ortada dönen hukuksuzluklar, bin bir türlü sorunlar varken, İstiklal Marşı daha evrensel olsun, daha sevgi dolu olsun.. gibi bir değişim istemek de kusura bakmayın ama yersizdir, o aşamaya gelene kadar yenecek çook fırın ekmek vardır diye düşünmekteyim.
      Yani aslında bu ülkenin bütün milli, manevi, ahlaki, geleneksel değerleriyle oynuyorlar, yeter artım çığlığıdır bu tavrım.
      Her değişimin ilerleme olması benim mantığımın aldığı bir şey değil demek istiyorum. Oto sansür uygulayarak noktalıyorum:)

      Sil
  11. Blog yazarlarının bumerang hakkındaki görüşleri adına size bir mim yolladım. Cevaplarsanız çok sevinrim. İyi Bloglar. Bir de evde yazar gözüyle merak ettim :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkürler, vakit bulur bulmaz yanıtlarım soruları:)

      Sil