O
gün, yani 15.07.2016 akşamı her zamanki gibi saat 22 sıralarında koltukta uyuklarken
alçaktan geçen helikopterlerin sesiyle ürkerek kalktım. Robot gibi
Twitter'a “helikopter” yazdım, birileri de “alçaktan
helikopterler geçiyor bu saatte ne iş” yazmışlardı, bilgi
yoktu. Terör alarmı herhalde dedim, ama uykum kaçmıştı bir
kere.
Sonra
saat 23 civarında telefonum çaldı acı acı. Arayan üst kattaki komşumdu.”Kalk kalk uyuma, darbe oluyor. Karşıya geçiyorduk,
bizi Boğaz Köprüsü'nden askerler çevirdi!” diyordu heyecanla. Telefonu kapatıp hemen CnnTurk
kanalını açtım tekevizyonda. Tam da o sırada başbakan
bağlanmıştı yayına, “Darbe demeyelim ama bir “kalkışma”
var, önlem alıyoruz” diyordu.
Neler
olduğuna anlam vermek gerçekten imkansızdı. Kafamdaki deli
sorulara sosyal medyadan yanıt bulmaya çalıştım. Bir taraftan da
televizyondaki kanalların birinden öbürüne geçerek olayı
anlamaya uğraşıyordum. Kanalların hepsinde birbirine benzer
görüntüler, yayına çağrılan bakanlar, iktidar partisinin il
yöneticileri... Bense bir bomba patladığında hemen yayın yasağı
gelmesine alışıktım. Bu sefer canlı yayında darbe gösteriliyordu tüm televizyonlarda. Anlam veremedim. “Güvenlik gerekçesiyle
yayın yasağı” niye koymamışlardı...
Köprülerin
Asya'dan Avrupa'ya geçişine engel olan 30 kadar gencecik asker,
neden Avrupa'dan Asya'ya geçişe engel olmuyordu? Darbe dediğin
cuma gecesi saat 22'de mi yapılırdı? İktidar partisine karşı
yapıldığı söylenen bu darbede, nasıl oluyor da bakanlar ve
bürokratlar canlı yayına çıkıp propaganda yapabiliyordu?
Darbeciler interneti kesmeyi akıl edememiş miydi? TRT ekranında
“darbe oldu, bu bir emirdir, bu bildiriyi bütün kanallar
yayınlamalıdır” diyen spikeri özel tv kanalları nasıl oluyor
da kaale almıyordu! Hasan Mutlucan kahramanlık türkülerini neden
okumuyordu, neden sokağa çıkma yasağı yoktu... Ülkenin
yöneticilerinin hiçbiri askerlerce alınmazken, nasıl oluyor da halkı
korkutan bombalar atılıyor, jetler alçaktan uçuyordu. Bildiğimiz
darbelerle uzaktan yakından alakası olmayan bir şeydi yaşanan besbelli. Peki ama neydi...
Aklım
almadı, çünkü akıl alacak şeyler değildi ki yaşananlar... Bir
taraftan Ankara'da meclisin, binaların bombalandığı haberleri
gelirken, öte yandan alçaktan uçan jetlerin sesiyle yaşadığım
korkuyu nasıl anlatsam ki! İnsan nereye kaçabilirböyle bir durumda! Arka
odaya gidiyorsun jet sesi, ön odaya gidiyorsun jet sesi... Kalbim
yerinden fırlayacaktı neredeyse. Ellerim titreyerek papatya çayı
içmeye çalıştım sakinleşmek için.
Derken
bu ülkenin bir numaralı yoneticisi göründü Cnn ekranlarında,
halkı sokaklara çıkmaya davet etti. Çıkın dedi, meydanlara
çıkın dedi, vatanınızı paralel darbecilere karşı savunun
dedi. Yüzündeki muzaffer edayı sanırım hayatım boyunca
unutamayacağım. Hande Fırat adındaki program moderatörü, bu
yöneticiyle kurduğu mobil bağlantıda “yüksek müsadelerinizle
tekrar eder misiniz” diye tekrar ettirdi bu isteği. Nasıl da kibardı, nasıl da saygılıydı, muzaffer bir
gazeteciydi o da!
Bitmek
bilmeyen, hayatımda yaşadığım en uzun gecelerden biriydi. Nasıl
bir çaresizlikti yaşadığım, nasıl bir umutsuzluktu, nasıl bir
yıkımdı, anlatmam gerçekten mümkün değil!
İşte
o anda, güzel yurdumun üzerinde jetler alçaktan uçuş yaparken,
bombalar atılırken, anladım ki ülkenin her yeri bilgisayar
oyunlarındaki savaş ekranlarına dönmüştü çoktan. İşte o an anladım
ki, Ege'de sahil kasabasına yerleşerek huzurlu bir hayat sürmenin
de imkanı kalmamıştı artık. Ülkemiz, birilerinin oyun konsoluydu,
ve yarın ne olacağı kesinlikle belli değildi...
Nitekim
insanlar öldü, nasıl bir hınçsa yüreklerde biriktirilen, gencecik askerleri dlim
varmıyor söylemeye, vahşice yöntemlerle linç ettiler
sokaklarda. Hiç militarist olmayan benim bile yüreklerimi sızlatan
manzaralar yaşandı. Anlı şanlı ordumuz, yani bu ülkenin insanlarının
en çok güvendiği kurumun adı iki paralık edildi. Davullarla
zurnalarla “vatan borcu namus borcu” diye askere gönderilen 20
yaşındaki gencececik, ana kuzusu çocukların bir kısmı “şehit”
ilan edildi sonra, bir kısmı için ise“ ölü olarak ele geçirildi”
dendi! Demokrasi şöleni denildi bu olup bitene! Sabah
kalkınca, cep telefonumuzda bu ülkenin en üst düzey
yöneticisi tarafından yazılan mesajlarla karşılaştık. Sokağa
çıkıp devletimize ve milletimize sahip çıkmamız emrediliyordu!
Oysa
içimizi dışımıza çıkarmışlardı. Bizden geriye ne kalmıştı
ki... Bir gün sonrasında, yani 16.07.2016 cumartesi gecesi çıkıp
sokaklarda kutlamalar yaptılar. Her türlü gösteriye kapalı olan Taksim Meydanı ve bütün meydanlar coşkulu insanlarla
doldu. Otobüs ve metrolar bedavaydı Ankara ve İstanbul'da.
Coşkunun canlı yayını CNN ve ona benzeyen diğer bütün
kanallarda gösteriliyordu. Ölenler henüz gömülmemişti bile. Acı, düştüğü ocakları yakıyordu bir yerlerde...
Bense kendi sessizliğime gömüldüm.
Koskocaman bir satranç tahtasında ne olduğunu bilmeyen piyonlar, oradan oraya küçük adımlarla oynatılırken, “şah ve mat”
demek için içlerini hırs bürümüş oyuncular, muhtemelen keyifle
içkilerinden birer yudum daha alıyordu. Filler çimenleri eziyor,
zavallı kaleler, kurgulanmış sonu belli sahnenin karşısında birer birer oyun
dışı kalıyordu. Atların “L” şeklindeki hareketlerinde eski
heybetlerinden eser yoktu. Çünkü güzel atlar, güzel insanlarla
birlikte uzaklaşıp gitmişlerdi güzel ülkemizden...
Ne
yapmalı derseniz, gerçekten bilmiyorum. Yıllardır kutlama yapan
insanların kafasında olmadığın sürece, bu ülkede yaşama
alanının kalmadığını bildiğim kadar....
Uzun zamandır karanlıklar içinde bu ülke. Ama yeniden güneş doğacak, zerre şüphem yok bundan. Blogunu takipteyim canım. Bana da teşrif ediver beklerim ❤
YanıtlaSilUmarım o güneş biran önce doğar, sevgiler.
SilNe güzel sorular sormuşsun yazında. Dilerim cevaplarını düşünenler olur yazıyı okuyanlardan. Ankara'da bombalanan yerlerin tam ortasında konumlanan evimde sabaha dek koridorda kalmak zorunda kaldım. İlk bombayla cam seslerini, pencerelerin zangırdamasını duyup ve perdelerin havaya uçuşunu görüp evde yastık, örtü, fener vs i koridora taşıyıp saat sabah 9 civarlarına dek orada kaldım. Sıcaktan ve stresten perişan hale geldim. Hayatım boyunca unutamayacağım anlardı. Bu işte parmağı olan herkesi Allah'a havale etmekten başka çarem yok maalesef. Şimdi ruhumun yaralarını sarmaya, toparlanmaya çalışıyorum. Aydınlık günlerin geleceğini ummaktan hiçbir zaman vazgeçmeyeceğim.
YanıtlaSilHepimize çok geçmiş olsun. Ankara'da yaşayan sizler, olayın en zor kısmına şahit oldunuz. Evet örselenen ruhlarımızın yaralarını hızla sarmalıyız, kendimizi dinç tutmalıyız, ama nasıl? Ben gerçekten çok ama çok yoruldum bütün bu olan bitenlerden...
SilSevgilerimle.
Hepimizin halini en iyi anlatan kelime yorgun ama gönül yorgunuyuz yürek yorgunuyuz.Can ciğer arkadaşımızla dostumuzla farklı lkuduğumuz algısıyla şaşkın olduğumuz anların yorgunuyuz.Yüzyıllarca adı etnik azınlık diye geçen insanlarla komşu ahbab olan bizler şimdi nasıl kendimizle hep çelişir olduk bunun yorgunuyuz. Ön kabul koymalıyız ilişkilerimize, düşüncemi tüm açık yürekliliğimle söylüyorum sen de söyle sonra dinleyelim tekrar birbirimizi ön kabulu. Asla birbirimizden vazgeçmeme önkabulu, biz küçük halkayız senle kopmazsak zincirimiz kuvvetli olur fışımızdaki düşman içimize giremez düşüncesi. Ben, benden farklı düşünenlerden bu açık yüreklilikte olanlardan asla vazgeçmek istemiyorum, tanımadığım milyonlardan da. Çünkü onlar beni bütün yapan parçalarım tıpkı benim de onlara olduğum gibi. Aydınlık, birlikte farklılıklarımızla güzel ve bütün ve güçlü olduğumuz günlere.Yürekten inanıyorum buna, yarısını şimdiden başardık o zaman. Selamlar.
YanıtlaSilÇok güzel bir açıdan ele almışsınız ve dileklerinize yürekten katılıyorum, sevgilerimle. Teşekkürler katkınız için.
SilYüreğimden geçenleri yazmışsın.
YanıtlaSilUmarım bir daha böyle yazılar yazmak zorunda kalmayız...
SilKurallarını bilmeden oynamaya çalışılan bir satranç oyununda kim galip, kim mağlup, kimler belirleyecek?
YanıtlaSilZavallı piyonlar çılgın hamlelerle fillerin altında ezildiler.
Zaman acımasızca ilerlerken her türlü oyun oynanabilir.
Umarım bir daha böyle kötü bir hamleyle karşılaşmayız..
SilSevgi ve ümidimin karşılıksız olmadığını biliyorum. Benden de gönül dolusu sevgi ve selamlar...
YanıtlaSilÇok teşekkürler, sevgiler tekrar...
SilÜç gündür hiçbirimiz kendimizde değiliz.Yazdıklarınız tüm yaşananların çok doğru bir toparlaması olmuş.O gece aynı şekilde alternatifsiz tv kanallarını izlerken beynim yanmış bir şekilde, en çok "sokağa çıkın" kısmına takıldım. Birçoğumuz gibi görüyordum olacakları. Bilinçsiz cahil insanlar, aldıkları coşkuyla içlerindeki öfkeyi kusacaklardı rastgele birbirlerine.Artık güzel günlerin geleceğine olan inançlarımız en büyük darbeyi almıştı.Umutlu düşlerimiz kabusa döndürüldü hunharca."Dayan rüsva etme beni" tek dayanağım şimdi Ahmet Arif 'çe...
YanıtlaSil...Dayan tırnak ile diş ile,
SilEn leylim gecede ölesim tutmuş,
Etme gel, ay karanlık..."
kayıp canların canlarına teselli olacak ne olabilir,yoktur.
YanıtlaSilbu duruma seyirci olmak da çok zordur.
nereye gitsek de senin dediğin gibi memleket kaos oldukça kurtuluş yoktur,
kaderin de böylesi.
Bu güzel ülke, by kardeşlikle yaşayan, suları şırıl şırıl akan, bereketli toprakları insanlarını doyuran bu güzel ülke...
SilBirgün elbette bu iğrençliklerden kurtulacak, umarım en kısa zamanda...
Sevgilerimle...
Duygularımı, sorularımı yazmışsın.... kafam çalışmıyor..kalbim çalışmıyor.. aptal gibiyim... diken üstünde yaşam bizimki sanki..
YanıtlaSilve birçok şeyden midem bulanıyor... konuşsan dert konuşmasan dert...
Biran önce toparlanıp ruh sağlığımızı korumalı ve yeni umutlar yeşertmeliyiz, yoksa nasıl yaşayabiliriz ...
SilDuygulara tercüman olmuşsunuz, teşekkürler. Bu olanlar karşısında Allah yardımcımız olsun diyebiliyorum sadece.
YanıtlaSilSevgi ve selam ile.
Evet dua edelim, umudumuzu koruyalım, sakin kalalım, elimizden gelen birşey varsa yapalım... Aklıma başka birşey gelmiyor benim de.
SilSevgi ve selamlar.
Dün eşimle birlikte okuduk yazınızı. Bizlerin hislerine tercüman olmuşsunuz. O kadar ustaca özetlemişsiniz ki geriye söylenecek bir şey kalmamış. Sizin bizim gibi düşünen insan sayısı "emret ölelim" diyen insan sayısının yanında o kadar az ki, maalesef geleceğe umutla bakamıyorum... :(
YanıtlaSilTeşekkür ederim, yorumunuz için. Geleceğe bir şekilde umutla bakmak zorundayız, yoksa nasıl nefes alacağız? Birbirimizi motive etmeli, gerektiğinde sesimizi çıkarabilmeliyiz...
SilEşinize sevgi ve selamlarımla.
Kaleminize sağlık. Bu kadar güzel anlatılabilirdi yüreğimizden geçenler.
YanıtlaSilTeşekkür ederim, keşke elimizden daha fazlası gelse... Bu şekilde en azından dertleşerek psikolojimizi düzeltebiliriz belki...
SilSevgiler
İki kişinin şahsi davası tüm ülkeye mal edilmemeliydi.Ülkemizden ne istediniz? Bu dava değildi bu güç göstermeydi. Çoğu yerine katıldığım kısmen helikopterlerin sesini biz duymadığımız için aynı duyguları yaşadığımızı anlatan bir yazı olmuş.
YanıtlaSilAllah sonumuzu hayır etsin...
Hep böyle değil midir zaten, güçlü olanların savaşında olan hep bir şeyden haberi olmayan zavallı halka olur...
SilEvet Allah sonumuzu hayır etsin bence de... Olumlu düşünerek moralimizi yüksek tutmalıyız.
Sevgilerimle
ne güzel yazmışsın artık güzel şeyler olsun
YanıtlaSilEvet artık güzel şeyler olsun, sevgilerimle...
SilZor günler atlatıyoruz... Allah yardımcımız olsun.
YanıtlaSilEvet sanırım hepimiz edebildiğimiz kadar dua etmeliyiz...
Silaynı soruları ve fazlasını sordum, hala soruyorum. O kadar saçmaydı ki gelişmeler. En çok içimi acıtan öldürülen o gencecik erler oldu. Bir de 162 kişinin ölümünü sokakta coşkuyla kutlayanlar... Ülkem karanlığa hapsedildi :(
YanıtlaSilBütün pozitif enerjilerimizle umut edelim, umarım bu zor günler biran önce geçer...
SilÇok kötü günlerdi. Ama bir an önce toparlanmalıyız. Bu travmayı atlatmalıyız. Cadı avına çıkarken ölçüyü kaçırmamalıyız. Her şeyin daha güzel olması için adımlar atmalıyız.
YanıtlaSilKesinlikle çok doğru söylüyorsunuz, güzel adımlar atmalıyız...
SilNe kadar dogru anlatmıssınız gercekten umarım günes dogacak sevgilerimle :)
YanıtlaSilBenim de tek dileğim güneşin doğması, sevgilerimle..
SilTek yapmamız gereken doğru ile yanlışı ayırt edebilmek için sorular sorabilmek ve cevaplar arayabilmek. Çok fazla soru işareti var ama kimsenin aklına takılmıyor.
YanıtlaSilEvet haklısınız, o kadar karışık ki her şey...
SilATATÜRKÇÜ TSK, Sn.ERDOĞAN'ın, İsmet İnönü'nün 1946 yılında tuttuğu neo-Tanzimatçı yolda yürümekte olduğunu sezmese, eyleme geçmezdi.
YanıtlaSilÖzür dilerim; ama dürüst olmak gerekirse, yazdığınız cümleyi defalarca okumama rağmen bir şey anlayamadım. Sanırım tarih bilgim yetersiz kaldı.
SilSayın Evde Yazar: Evet tarih bilginiz -yetersiz olmasa bile- “ATATÜRKÇÜLÜK'ün icaplarına uygun”. Türkiye 70 yıldır ideolojik karantina altındadır. O “sapık ideoloji” denen şeyler bile Atatürk'ün onaylayacağı bir şekle sokularak ithal edilmiştir. 5 yılıdır blog yazıyorum, Türkçe yazdığım halde Türkiye'den okuyan yok, iyi mi? Amerika Birleşik Devletleri, Rusya Federasyonu, Fransa ve Ukrayna'dan ise açıp okuyan-okuyana.. Gözünüzün açılması için yurtdışına gitmeniz şart. İlla BATI'ya gitmeniz de gerekmiyor. O “Ülkücüler”in gözleri de Orta Asya'ya gittiklerinde açıldı. Bir “Damat Enver Paşa” deneyimi yaşadılar. SAYGILAR..
YanıtlaSilTeşekkür ederim yorum için. Ben bu yazıda çok dürüstçe ve çok bireysel olarak o gece hissettiklerimi anlatmıştım. Hepsi bu aslında...
SilAtatürk'e ise elbette saygı ve sevgi besliyorum. Ama bu tartışmayı uzatmasak iyi olur diye düşünüyorum.
Size blog hayatınızda başarılar dilerim.
Neo-Tanzimatçılık yolunu 1946 yılında İnönü açmıştır. Yola bilahare Menderes ve Ecevit'in döktükleri molozlar da KEMAL DERViŞ buldozeri ile kaldırılmıştır. Sn.Derviş Pembeköşk Sitesi'nde ikamet ederdi.
YanıtlaSilYorum için teşekkür ederim, polemiğe girmek istemiyorum. Anlayışınız için teşekkür eder, iyi günler dilerim.
Sil