4 Haziran 2019 Salı

Lviv Gezi Hikayem -12 / Orta Çağ Restoranı ve Kahve Madeni


Brezilya dizileri gibi uzayıp giden Lviv Gezi Hikayem serisinde dördüncü akşamdayız. Tarihlerden 8 Nisan Pazartesi. Kaptanın seyir defteri gibi de oldu bu seri ya, bakalım sonu nereye varacak.
Bu akşam, “The First Lviv Grill Restaurant of Meat and Justice” adlı restoranda yiyeceğiz.  Restoranın özet adı"Et ve Adalet!" Söylemiştim önceden; bu şehirde hemen hemen her kafenin ve restoranın özgün bir konsepti var. Bu gideceğimiz uzun isimli restoran da Orta Çağ temalı bir mekan.

Sekiz gibi evden çıkıyoruz, yaklaşık yirmi dakika yürüdükten sonra restorana geliyoruz. Burası gerçek bir manastır. Avlusuna giriyoruz. Tarihi doku çok etkileyici.

Orta Çağ Temalı Resstoran - Lviv
İçeriye giriyoruz. Kapının sağında devasa bir mangal var, üzerinde etler pişiyor sıra sıra. Yanık et kokusu hissediyorum. Kötü değil bu koku; ama değişik!  Garsonlar kırmızı giysili, bellerinde baltalar asılı. Sanki tarihi bir filmin figüran ordusu gibiler. Masaya oturuyoruz, siparişimizi veriyoruz. 

Filmlerde vurmalı çalgıların sesi aniden yükselir ve sonrasında gerilim sahnesi olur ya, burada da aynısı oluyor. Davulların sesi aniden yükseliyor ve girişte yer alan giyotin hızla inerek eti parçalıyor! Alkış kıyamet müşteriler bu gösteriden çok memnun. Etrafta Orta Çağ’a özgü çeşitli işkence aletleri var. Mesela garson, isteyen misafiri demir bir kafese kapatıp iple bodruma sarkıtıyor! Dozunda rock müzik ambiyansı tamamlıyor.

İyi pişmiş ve oldukça büyük kalın et gerçekten de çok lezzetli. Ama iki sene öncesinin fiyatlarına göre neredeyse iki buçuk kat daha pahalı. Demem o ki, iki sene önceki blog yazılarındaki gibi çok ucuz bir şehir değil artık burası. Okuduğuma göre devlet 2017 yılında Avrupa Birliği uyumu için asgari ücreti iki katına çıkarmış, ve buna paralel olarak da fiyatlar en az iki buçuk kat pahalanmış! Yani eğer içinizde Lviv’e gelmek isteyen varsa, elini çabuk tutsun. Fiyatlar daha da yükselecek gibi görünüyor, benden söylemesi.

Şimdi soruyorum kendime;

Sayın kendim, bu restorandaki Orta Çağ temasından keyif aldın mı? Şehirdeki yediğin en pahalı yemek buydu, sence değdi mi?”

Cevap veriyorum;

Evet et lezzetliydi, bira güzeldi. Ama hesap fişinin balta ile masaya saplanması beni fazla etkilemedi.”

Baltaya saplanan hesap pusulası
Demem o ki; çok turistik ve yapay bence bu şov. Giyotinle et parçalayan garsonun suratında her akşam aynı şeyi yapmaktan bezmiş bir ifade var. Ve insan neden işkence aletlerini görerek et yer ki? Nitekim, enteresan bir tema olmuş. Belki de restoran sahipleri, Orta Çağ'da yaşamadığımız için şükretmemizi istiyordur ne bileyim. Ama şu da var; bu şehre gelenleri oyalamayı çok iyi başarmışlar. Turizm belki de böyle bir şeydir. İstatistik gibi yani. Gerçekleri perdeleyen illüzyonlar, şovlar, şovlar, gösteriler... Evlerin misafir odaları gibi. Arkadaki dağınık odanın kapısı kapalı, ama misafirlerin buyur edildiği oda çiçek misali... Tabi insan gittiği misafirlikte dağınık odayı görmek ister mi, o da ayrı bir mevzu. Sonuç olarak ben, bu Orta Çağ temalı restoranda nefis ve pahalı et yedim. Hepsi bu kadar. Çok övmenin, "Mutlaka gidip fotoğraf çektirin" demenin alemi yok! Sosyal medya tuzakları bunlar.

Çıkıyoruz manastırdan, sessiz sokaklarda tekrar kaybolarak yürüyoruz. Tipik bir pazartesi akşamı. Dün ortalığı şenlendiren kalabalık adeta yok olmuş gibi.



Lviv Coffee Mining Manufacture ( Kahve Madeni)

Hazır ortada kalabalık yokken meşhur Kahve Madeni’ne gitmeye karar veriyoruz. Çünkü dün kalabalıktan girememiştik. Nisan başında buralar böyleyse demek ki yaz sezonunda daha da kalabalık olur. Biz gerçekten de ideal zamanda gelmişiz Liviv’e. 

Kahve Madeni'ne girişte "Zihni Sinir" projesi gibi çarklı dişlerden ve kocaman borulardan öğütülerek dökülen kahveler karşılıyor bizi.  Koku nefis. Etrafta çuval çuval kahve var. Konsept ince ince düşünülmüş.

Kahve Madeni-Lviv
 Hediyelik kahvelerin olduğu bölümden arkaya ilerliyoruz. Dar merdivenlerden aşağıya iniyoruz. Gerçek bir madene iner gibi! Raylar döşeli alçak tavanlı galerilerden geçiyoruz. Sanki her an kahve yüklü bir vagon çıkacakmış gibi hissediyor ve hafiften ürperiyorum.

Lviv- Kahve Madeni
Yerin altında dolaşırken kahve içilen bölmelere de rastlıyoruz. Hayır bu kadarını deneyemem. Burası yerin altı! Merdivenlerden çıkıp üstü camlı kış bahçesine geçerek söylüyoruz kahvelerimizi. Nefis bir orkestradan yükselen canlı rock müzik sesi! Gerçekten çok güzel bir deneyim bu.
Yerin altında kahve keyfi!



Kahveciler
Yine söylüyorum; sanki bu şehir insanları eğlendirmek üzere tasarlanmış bir film platosu gibi…

Yarın son gün, menüde müze gezileri var.






Macera devam ediyor,

To be continued...





6 yorum :

  1. Ne ilginç konseptler var :) Benim erkeklerim eminim ortaçağ restoranına bayılırlardı :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bence de erkeklerin daha çok seveceği konsept bu:) Neler neler vardı da hepsine gitmek mümkün olmadı. Kırbaç atan garsonların olduğu mazo kafe mi dersin, (Mazoşizmin isim babası Lviv'liymiş); parolayı söyleten askerlerin olduğu ikinci dünya savaşı deposu konseptli kafe mi dersin, gaz lambasının mucidi anısına her yerin gaz lambalarıyla aydınlatıldığı bodrum kat mı dersin :) Dedim ya, Lviv sanki büyük bir film platosu gibi çok enteresan bir şehir :)

      Sil
  2. Çok güzel bir deneyim olmalı. Mis gibi kahve kokuları ise başdöndüren güzelliktedir sanırım...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet kahve madeni çok enteresandı. Bu şehirde neredeyse adım başı kahveciler var.

      Sil
  3. Değişik bir gün geçirmişsiniz. Benim takıldığım yediğin etin ne eti olduğu. O koca koca etler mangallarda nar gibi kızarıyor. Domuz etine karşı olduğumdan değil, merak işte:))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Söylemesi ayıp dana t-bone yedim:) Ben nane mollayım öyle her eti yiyemem :))

      Sil