Blog yazmak, aslında biraz da
kendimle konuşmak. Neredeyse iki buçuk aydır yazmadığıma göre demek ki kendimle
de konuşmaz olmuşum. Ne yapıyorum peki kendimle bile konuşmazken? Harbiden ne
yapıyorum ben? İş, hem fiziksel olarak hem de mental olarak çok zamanımı
alıyor. sonra Twitter var, SP ne demiş, SS ne cevap vermiş, tatilimizi
koronalasak da mı alsak, yoksa evde mi otursak, ne olacak bu memleketin hali…
İşte böyle geçip gidiyor zaman…
Sizde algı nasıl bilmiyorum ama bu aralar bende hayat da sosyal medyanın hızına uyum sağlamış gibi. Nasıl desem, sanki önümde sanal bir sayfa var, olaylar o sayfada akıp gidiyor, bense aptal gibi izliyorum. Evet sadece izliyorum! Yok tam da öyle değil aslında. Bazen olup bitene sinirlenip ağız dolusu söylendiğim de oluyor. Vay be! Hepsi bu kadar, gerçekten de bu kadar… Bravo bana!
Sanki mutfakta
berbat bir aşçı var, pis baharatlarla kötü kokan bir yemek yapıyor. Üstüne
üstlük elindeki bütün malzemeleri, hatta soğanı ve kabağı bile, her
şeyi ama her şeyi yakıyor! Bense yan odada oturuyorum. Kötü kokular burnuma geliyor
gelmesine de af edersiniz bir yerimi kaldırıp olaya el atasım bile gelmiyor!
“Amaan!” diyorum, “Kendisi pişiriyor kendisi yesin, bana ne!” diyorum. Sanki
ben böyle yapınca hayat bahar oluyor. Nerdee! Tabii ki böyle bir şey olmuyor! Çünkü
mutfağımdaki kötü aşçının bütün akrabaları bizim mahalleyi çoktan ele geçirmiş
bile. Her evin mutfağından leş gibi kötü kokular yayılıyor. Bütün mahalle pis
pis kokuyor, sonra semt kokuyor, şehir kokuyor, her yer ama her yer pis pis
baharat ve yanmış kabak ve yanmış soğan kokuyor! Hepimiz “Amaan” diyoruz,
“Boşverrr!” diyoruz, “Dışarıdan söyleriz yemek!” diyoruz. Oysa mesele aç
kalmak, yemek yemek ya da yememek değil ki! Mesele, temiz oksijenle dolu mis
gibi bir havayı koklayamamak, dolu dolu nefes alamamak!
(Benim komikli, kara mizahlı tarzımı sevenler acaba yazıyı buraya kadar okudular mı, eğer okudularsa şimdi ne biçim daraldılar ve hayal kırıklığına uğradılar ama! Kızmayın, ne yapalım bugün de böyle olsun. Hatta biraz daha devam edeyim de bari bayram öncesi iyice ağızcağızlarımızın tadı kaçsın! Bir kerede dökeyim içimdekileri siz de rahat edin ben de rahat edeyim. Böyle yazmasam bugün, bir daha hiç yazamayacağım yoksa)
Evet devam ediyorum daralmaya ve de daraltmaya. Biraz umutsuzluk da var serde. Tabi ya, tam da öyle işte. Bir şeylerin değişebileceğine olan inancın kaybolması mı desem, en önem verdiğim değerlerin bile içlerinin boşaltılıp sıradanlaştırılması mı desem ne desem bilemedim. İçim şişti arkadaş! Mutfakta ille de pirzola ya da ne bileyim yanarlı dönerli antinli kuntinli portakallı pekin ördeği pişmesine gerek yok ki! Benim zaten böyle bir talebim de olmadı ki hiç! Normalde iki yumurta da kırsa insan, mis gibi kokmaz mı! Bunlar ne biçim aşçı böyle! Baharat yerine bataklık gazı mı kullanıyorlar anlamadım gitti!
Söyleyin bana, bir mutfak neden pis pis baharat ve yanık kokar! Bütün mahalle,
bütün şehir, her yer ama her yer neden bu kadar pis kokar… Ya da söylemeyin, boşverin. Bu muhabbet de burada
bitsin, iyice içimiz şiştiyse eğer, dağılalım gitsin..
NOT:
1-Ha sahi yarın bayram, iyi bayramlar,
iyi iyi bayramlar…
Günaydın önce mutlu, sağlıklı, bereketli günler dilerim. Bayramınız neşe ve huzurla geçsin.
YanıtlaSilSonra da yazınızdaki muhteşem anlatım için sizi ayakta alkışlıyorum.
Bu güzel betimlemelere diyeceğim tek şey "TUZ KOKTU" ...
Kaleminize sağlık.
İyi dilekleriniz için çok teşekkür ederim. Pek iç açıcı bir yazı olmadı bayram öncesi ama dediğiniz gibi tuz bile kokuyor :(
Siliyi bayramlar yine de, her şeye rağmen..
Ah o aşçı yok mu o aşçı! Kulağından tutup mutfaktan dışarı atmak lâzım. Ama gel gelelim, bazılarının burnu koku almıyor, yemeğin iyisini kötüsünü bilmiyor. Aslında iyi bir aşçı olsa mahalle de pis koku kalmaz. O aşçının pis komşuları hallerinden memnun tabii. Aşçı el altından mutfaktan aşırdıklarını dağıtıyor onlara. Bu kadar kötü yemek yaptığı halde, affedersiniz "o ne pislese yeriz" diyen eblehler olduktan sonra aramızda, daha ne kötü gıdalar yiyeceğiz, daha nice pis kokulara tahammül edeceğiz kim bilir...
YanıtlaSilYoksa Corona byolojik silah mı? Covid olanların koku alma duygusu ortadan kalkıyor ya!
SilTabi ya, şimdi, şu anda aydınlandım. Dış güçlerin yüzünden hep, hep dış mihraklar :)
iyi bayramlar...
YanıtlaSilyavaş yavaş sosyal medya ve tvden uzaklaşmak istiyorum akıl sağlığımı koruyabilmek için
İyi bayramlar, ben de tv haberlerini değil de, Twitter'dan izliyorum gündemi. Ne kadar kaçsak da içindeyiz gündemin, hayırlısı diyelim...
SilYanık ve baharatlı yemek kokusu bir de üstü başı temiz olana iyice siner biliyor musun. Sanki çekersin o kokuyu, ya da o koku "ah burda temiz kalmış ufak bir yer var" der iyice çullanır üstüne....
YanıtlaSilMisal ben o kokuya dayanamayıp önce mutfağı sonra evi mahalleyi ve hatta şehri ve sonunda ülkeyi terkettim ama hala bazen, bir yerlerden, hayalet gibi koku geliyor burnuma... Elimi kolumu kokluyorum, yok, elbiseler, değil ama bir yerden buram buram....
Sen yaz biz okuruz. iyi bayramlar..
O kadar güzel anlatmışsın ki, sanki yazının devamı gibi olmuş. Ama ne acı değil mi, pis kokulu yemek pişiren aşçı, hem de sonradan gelen bir aşçı yüzünden insanın yerini yurdunu terk etmek zorunda kalması...
SilMis kokulu baharlar da gelir elbet, umutla, sevgiyle...
amin maaoluf un ortadoğu insanını anlatan sözü var: Her şeye üzülen ama hiçbir şeyle ilgilenmeyen insanlar :) bloguna hoşgeldin, iyi bayramlar :) yeni bir uzun öyküm var. seveceğin türden, adı da musevi :)
YanıtlaSilSeverim kendisini, bence tam 12'den vurmuş, ne kadar doğru gözlemlemiş.
SilBloguma hoşbuldum, sizleri gördüm iyi ki de geri gelmişim dedim :)
Öyküye gelirim tabii ki :)
Ben de uzun zaman sonra bloga geri döndüm.. dedim bi şekilde bişilerle kendi dünyamda uğraşmalıyım. Bir tek ınstagramım var..allahtan twitter facebook coktan kapatıldı benım ıcın.. cok dagınık bır donem..ve yorucu.. bakmasan olmuyor baksan olmuyro sosyal medyaya..
YanıtlaSilBen eskiden bloga her gün yazardım, şimdilerde bu bile o kadar zor geliyor ki...
SilNeyse siz de aramıza tekrar hoş geldiniz :)