11 Ocak 2024 Perşembe

Ağaç Ev Sohbetleri - #229 / Geçen Yıllar Sizde Nasıl Değişim Yarattı?


Sevgili
Deep’in organize ettiği Ağaç Ev Sohbetleri 229. sayısında tekrar beraberiz. Bu haftanın konusu sevgili UçunKuşlar blogundan geldi.

"Geçen yıllar, duygu, düşünce ve fikirlerinizde nasıl bir değişim yarattı? Kişiliğinizde, kimliğinizde yükselen ve alçalan değerler, kazançlarınız, kayıplarınız neler oldu?"

Bu soruyla karşılaşınca insan ürperiyor. Kendimi mahkemede gibi hissettim bir an. Hakim Hulusi Kentmen gibi babacan; eski Türkiye’den hayali bir figür, aramızda çok uzun bir diyalog geçiyor.

Bu soruyla karşılaşınca insan ürperiyor. Kendimi mahkemede gibi hissettim bir an. Hakim Hulusi Kentmen gibi babacan; eski Türkiye’den hayali bir figür, aramızda çok uzun bir diyalog geçiyor.

 

“Hâkim Bey, değiştim evet, ama sor niye değiştim?”

“Anlat evladım ne oldu, ne değişti sende?”

“Efendim ben eskiden kabuklu hayvanlar gibiydim. Artık her şeye sivri dişlerini gösteren vahşi bir yaratığa dönüştüm. Kafka’nın böceği gibiyim desem yalan olmaz.”

“Nasıl yani? Geleni geçeni ısırıyor musun? Vampir misin evladım?”

“Yok be Hâkim Amca. Bu arada size Hâkim Amca dememde bir sakınca var mı? Sizi o kadar yakın buldum ki kendime, “bey” deyince araya girecek mesafeden korkuyorum sanırım. Babacan kişi görmeyeli neredeyse bir asır geçmiş gibi hissediyorum.”

“De bakalım, koskoca devletin asık yüzlü kurumunu da ancak senin gibi hayalciler böyle sevimli hale getirir. Anlat bakalım nedir bu yengeçlikten köpek balığına evrilme hikayen?”

Yüzümde sıcacık bir Yeşilçam gülümsemesi, kendi doğalında akıyor sözcükler;

“Teşekkürler Hâkim Amcacım. Eskiden, çok değil 7-8 sene öncesine kadar birisi beni incitti mi mesela, hiç o kişiye haddini bildiremez, kendi kabuğuma çekilir, kendi kendimi yer bitirirdim. Sanki beni incitenler haklıymış gibi gelirdi”

“Nasıl yani, kendini müdafaa edemez miydin?”

“Sanki ben her şeyin en kötüsünü hak ediyormuşum gibi hissederdim. Değersizlikle yetiştirmişler bizi be Hâkim Amca. Şimdiki çocukların çoğu prens ve prenses gibi. Bizde öyle miydi? Şimdiki çocuklar gak deyince pasta kesiliyor, guk deyince parti veriliyor. Yok dişi çıktı partisi, yok okumayı söktü kutlaması, bizde nerdeee…”

değişim

“Sen de Küçük Emrah’a bağladın, abartıyorsun be evladım.”

“Niye abartayım Hâkim Amcacım. Kendimizi göstermek ve bir aferin almak niçin bin takla atmamız gerekirdi. Başarmak kutlanacak bir şey değildi ki; zaten olması gereken oydu. Yani demem o ki Hâkim Amcacım; bizi özgüvensizlikte bir dünya markası gibi büyütmüşler. Yıllarca ama yıllarca gördüğümüz kötü muamelelere karşı kabuğumuza çekilmişiz. Allahtan bir noktada bir şey olmuş da, hani senaryolarda olur ya, onun gibi karakterin baht dönüşüne uğrayıp dişlerimizi göstermeye başlamışız.”

“Tamam anladım, artık dişlerini gösteriyorsun, bu bir başarı. Peki başka ne değişti evladım sende?”

“Duyarsızlaştım”

“Nasıl yani?”

“Yani Hâkim Amcacım, eskiden kötü hikayelerden çok etkilenirdim. İnsanların yaşadığı kötülüklerle empati kurup üzülürdüm. Artık o haberleri dinlemek bile istemiyorum. Sokakta çöp toplayanlara acıyarak bakmıyorum mesela…”

“Dişlerini gösteren ve duyarsız birisin yani. Gittikçe kimliğin şekilleniyor. Evladım hayat seni insanlıktan uzaklaştırmış sanki?”

“Öyle be Hâkim Amcacım. Bir de artık insanların çoğunu sevmiyorum.”

“Vahşileştin yani!”

“Onun gibi bir şey. Yani sahte dostluklar, çıkar ilişkileri, gösteriş budalaları, ne bileyim sahte empatikler, yalancı sempatikler her yerde be Amcacım.”

“Peki ne yapıyorsun?”

“Ne mi yapıyorum? Ağzını açınca kendinden bahsedenlere gıcık oluyorum mesela, onlardan uzaklaşıyorum. İşiyle, kariyeriyle övünenlere sinir oluyorum. Varsa yoksa çocuklarından bahsedenler, çocuğunun her şeyiyle övünenlerden instamom’lardan falan nefret etme seviyesindeyim. Param var huzurum var’cıları hepten silmek istiyorum. Rakı masasındaki sahte solculara diş biliyorum. Kaba sabalar zaten benim ilgim alanım dışında. “

“Geriye kim kaldı evladım?”

“Roman kişileri vaarr, tiyatroda oyun kişileri varrr, sonra hiç konuşmasam da yazılarını sevdiğim blog arkadaşlarım vaaar.”

“O zaman senin kişiliğinde güncelleme yapıyorum evladım. Anlattıklarına bakılırsa sen, SİVRİ DİLLİ, DUYARSIZ, İNSAN SEVMEYEN ASOSYAL BİR KİŞİLİK OLMUŞSUN”

“Evet Hâkim Amcacım, çok da bi şey bekleme benden.”

“Peki mutlu musun?”

“Safralarını atan gemi gibiyim be Hâkim Amcacım. Toplum normlarında “İYİ İNSAN” olarak adlandırılan özelliklerimi birer birer törpüledikçe daha mutlu oluyorum.”

“Peki böyle mi geçecek bu hayat?”

“Orasını bilemem Hâkim Amcacım. Yakınımda bildiklerim beni değerli hissettirirse, toplum beni değerli hissettirirse, dişlerimi çıkarmaya gerek olmaz. Toplumun dertleri azalırsa, üçüncü sayfa haberleri azalırsa belki daha duyarlı olabilirim, hatta belki yine insanları insan oldukları için sevme felsefesine bile yaklaşabilirim. Hayat akarken ben de olduğum yerde kalmayacağım elbette. İstersen seninle beş sene sonra tekrar güncelleme yaparız bu konuda”

alice harikalar diyarında

“Diyecek laf bırakmadın be evladım. Sana nasihat bile veremem artık. Benim de modumu düşürdün."

" Mübaşir; ver oğlum oradan yengenin ütülediği temiz mendili…”

“Su akar yatağını bulur be Hulusi Amcacım, ha olmaz mı? Bakarsın biz de Alice gibi tavşan deliğinden geçiveririz Harikalar Diyarına…”  


12 yorum :

  1. Bu hafta Ağaç Ev Sohbetleri'nin konusunu belirleyip yazımı tamamladıktan sonra düşünmüştüm: Acaba bu hafta kaç blog arkadaşımız " Ben de yazdım." diyecek. Şimdi öyle güzel, içten, anlamlı bir yazı okudum. Keşke o Hakim Amca'ya zaman tünelinden geçip birlikte ulaşabilseydik dedim. Bu aralarda sağlık nedeniyle sesi kısılan iç sesim bile hararetle onayladı bu görüşümü. "Bizleri, iyi günde- kötü günde beraber olmaya söz vermiş insanları birbirinden koparan kimler, neler oldu?" sorusunu bile hazırladı.
    Ah bir içimizi dökebilsek, bizi adam ya da insan yerine koymalarını istesek... Anlatsak, dinlensek, anlaşılsak...
    Orhan Veli de ses verdi ötelerden:
    "Ağlasam sesimi duyar mısınız mısralarımda
    Dokunabilir misiniz gözyaşlarıma ellerinizle?"
    Hakim Amca not düştü mü acaba?
    "Bütün suçumuz anlaşılamamaktı."
    Arıtılmış duygularla...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkürler Makbule Hocam yorumunuz için. Çok güzel bir konu seçmişsiniz, biraz kendimize dönüp yüzleşme imkânı tanıdınız bize. Sayenizde ben de içimi dökmüş oldum. Aslında biz blog yazarları biraz şanslıyız. Sıkıştığımızda içimizi dökecek hakim amcaları çıkarıp bulabiliyoruz, onlar da bizi sonuna kadar dinleyebiliyor. Sonra böyle yorumlarla falan birbirimize terapi seansı düzenliyoruz aslında. Bence artık suçu anlaşılamayanlardan alıp anlaşılmak istemeyenlere atabiliriz :)
      "Arıtılmış duygularla", ne hoş bir dilek 🌺😊🙏 Sevgilerimle

      Sil
  2. Bu yazıyı çok beğendim, hatta kimselerle paylaşamam:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yaa, motivasyon makinesi gibisiniz 😊🙏 Bir makine düşünün, içinden sabundan çıkan renkli baloncuklar gibi motivasyon yorumları çıkıyor. İşte öyle bir şey 🌺🎈🎈🫧🫧

      Sil
  3. Güzel bir yazı okudum sağolun.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben de size teşekkür ederim yorumunuz için 🌺😊

      Sil
  4. çok tatlı çok acılı komik olmuş bu yazı size baba diyebilir miyim hakim amcaa :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. evet biraz acılı oldu bu sefer, diyebilirsin evladım, ama ben senin baban değilim :)) Gerçekler acıdır evladım, biber de acıdır, o halde biber gerçektir evladım 😎

      Sil
  5. Bizi sanat kurtaracak Evde Yazar :)

    YanıtlaSil
  6. "Safralarını atan gemi gibiyim be Hakim Amcacım. Toplum normlarında "İYİ İNSAN" olarak adlandırılan özelliklerimi birer birer törpüledikçe daha mutlu oluyorum."
    Bu cümleniz düşündürücü. Evet, belki kendimizi daha güvenli kılıyor ve yalancı bir huzur hissine kapılıyoruz ama gerçekten mutlu muyuz? İyi insan olma özelliklerinden uzaklaştıkça evrim sürecini tersine mi çevirmek mutlu eder mi bizi? Belki de. Nitekim her şey paranın icadıyla başladı. Diğer taraftan bu olay bizi özümüze mi döndürdü yoksa özümüzü mü kaybettirdi emin değilim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yeni bir pencere açtınız :) Evet geçici rahatlama hissi insana öyle ya da böyle iyi geliyor. Etrafta dönüştüremeyeceğim, gücümün yetmediği tonla saçmalık var. Elime savaş baltalarını alıp saldırmayacağıma göre, o baltayla odun keser ve ağaçtan bir ev yaparım, içine sığınırım. Evet bu tam mutluluk değil belki, haklısınız. Konfor alanımdan çıktım çünkü. ama ne yapayım? Bu cangılın içinde, bu insan görünümlü yaratıkların içinde kendimi feda mı edeyim? Yoo, bunu yapmayacağım, evet yapmamalıyız. En azından sığınacak bir ağaç evimiz olmalı. Yazı serisiyle de ironik olarak kesişen bir başlım oldu belki ama öyle...
      Sevgiler 🌺

      Sil