11 Haziran 2014 Çarşamba

Siz olsaydınız benim yerimde, ne yapardınız?

Yok, gerçekten spekülatif yazılar yazarak bu blogun takipçilerine hoşça vakit geçirtmek,  ya da tam tersini yapıp onları gaza getirmek gibi çabalarım gerçekten yok. Ben sadece içimi dışarıya vuruyorum hepsi bu.

Azıcık etliye sütlüye dokunan bir şeylerden bahsetsem, mutlaka birileri çıkıp “Evdeyazar bak olmuyor ama, bu blogda siyaset yapmaya başladıysan bilelim, hımmm..!” şeklinde uyarı yorumları yazıyor. Azıcık yakınsam beni rahatsız eden bir şeylerden, “Evdeyazar sen ne kadar pesimistsin, bak iyi şeyler var niye görmüyorsun hmmmm..!” şeklinde başka bir uyarı geliyor. Ben de her seferinde diyorum ki “Yapmayın etmeyin, burası mütevazı bir blog, saldırmayın bana. Yazılarımı beğenmiyorsanız gelmeyin, inanın kızmam. Ya da bugün yazdıklarıma katılmadıysanız  yine yorum yapın ama yazarken “hmmm.. !bak olmadı böyle...” gibi bir tarzınız olmasın rica edeceğim..” 


Çünkü kendimi bildim bileli bütün  hayat mücadelem en azından bireysel anlamda özgür olabilmek, özgürce kararlar alabilmek, özgürce düşünüp davranabilmek üzerine kurulu oldu.. Bunun için de  "Hmmm..! Öyle yapmayacaksın!" diyerek işaret parmağı sallamaya kalkan insanları bugüne kadar hep sildim attım. Bu patron oldu kimi zaman; derhal içimdekileri söyleyerek işi bıraktım; akraba oldu, üzerini çizdim; arkadaş oldu "artık görüşmeyelim" dedim... 

Ben bu konularda ne kadar net olsam da yok arkadaş!  İlle de yönlendireceğiz ya birilerini! Bu ister içinden geldiği gibi internet günlüğü tutmaya çalışan mütevazı bir blog yazarı olsun, isterse kelli felli ünlü bir köşe yazarı olsun, hatta kırk yıllık dostumuz olsun, tavrımız hiç değişmiyor.. “Hmmm, bak görürsün böyle yapmaya devam edersen!..” şeklinde, işaret parmağı sallama huyumuz, yaşamımızın her boyutunda devam ediyor maalesef.

Bazı şeyleri onur gurur meselesi yapıp hatta bütün köprüleri o şey uğruna yıkmayı göze alırken, ne hikmetse asıl bizi aşağılayan durumları görmezden gelme konusunda da üstümüze yok, ne diyeyim ki şimdi!.. Hatırlıyorum bir dizi filmde bir replik geçti diye bütün hemşireler birleşip yürümüştü; neymiş efendim; gururları dizi filmde kırılmışmış!! Yahu dizi işte adı üzerinde, kurgu, senaryo bu; gülüp geçeceksiniz.. Niye hemen “hmmm ... bak sen!” hallerinde savunma ve saldırı moduna girersiniz ki?

Niye yazıyorum bütün bunları? Çünkü yakınımdan yöremden birisi bana "Hımm, bak işte böyle yaparsan karışmam haa!" tavırlarına girip bana işaret parmağını sallama durumu yaşattı, işte bütün bu uzun girizgâhın nedeni bu aslında..

Olay tam da şöyle gelişti: 

Dün çok eski bir arkadaşım, telefonla aradı sabah 10 sıralarında. Normalde o saatlerde hiç aramaz, öğle yemeği molasında arar. Ben de gayri ihtiyari telefonu “hayırdır, bir şey mi var?” diye açtım.. Vay efendim ben nasıl böyle dermişim, bir şey mi olması gerekirmiş beni araması için! Dur arkadaş, bir sakinleş, bir dinle.. Telefonu böyle açmamın nedeni; birincisi hiç o saatlerde aramazdın diyecektim, ikincisi de son zamanlarda şu şununla evleniyor, bu da hasta olmuş, bilmem kimin birisi ölmüş şeklinde açıkçası hiç de ilgimi çekmeyen haberler verdiği içindi.. Söyleyemedim maalesef bunları; öyle bir çemkirdi ki telefonda bana, hatta konu başka yerlere gitti, sonrasında “sen bana kapris yapıyorsun, senden başka bana kapris yapan yok, istersen artık arkadaş olmayalım, zaten bir sürü problemim var, kapris kaldıramıyorum, beni hatalarımla kabul et filan falan...” dedi ve telefonu yüzüme kapattı.. Tam da  anlattığım
" Hmm.. Ne yapıyorsun öyle!" durumları, bingo!!
 İnanın O, bu ve benzeri cümleler kurarken ben hiç cevap vermedim, sadece sustum..

Söylenip söylenip telefonu kapatınca ben öylece kalakaldım, günüm rezil gibi geçti o ayrı mesele elbette..
Muhtemelen başka bir derdi vardı ve bana kustu sinirini.. İyi de pardon, dost olmak  duygusal şiddete maruz kalmak mı demek.. En yakınlarımızı incittiğimizde yüreğimiz serinliyorsa eğer, bence o yürek yangınlı kalsın daha iyi..

Neyse işte, arkadaş dediğim öyle böyle değil, üniversite birinci sınıfın birinci gününde hem sınıfta hem de yurtta aynı odaya düştük ve aradan upuzun yıllar geçti ve çok şey paylaştık;  bu günlere geldik.. Bu ne şimdi böyle, bana “istersen artık arkadaş olmayalım” dedi bakar mısınız!
Al mektuplarını ver mektuplarımı hesabı yani, bildiğin ilkokul seviyesinde “ben sana küstüm” halleri.. Şimdi bu durumda siz olsanız ne yapardınız bilmiyorum tabii ama ben cidden arkadaşımın bu “konuşmayalım” önerisini aldım kabul ettim.


İnsan yoruluyor; aradan geçen yıllar ilişkileri yıpratınca, olay gözünün üzerinde kaşın var noktasına gelince fazla da uzatmamak lazım. Efendi efendi o insanı hayatından çıkarmayı bilmek lazım diye düşünüyorum. O insan ister dostun olsun, ister arkadaşın olsun, ister sevgilin olsun, ister eşin olsun, ister kardeşin olsun, ister akraban olsun, kim olursa olsun, ilişkiniz sizi yıpratıyorsa “eyvallah” demeyi bilerek çekip gideceksiniz.. Aradan geçen yılların matematiksel hesabına girmeden hem de..

Ben de öyle yapmaya karar verdim. Üzülmedim mi, üzülmesem bu yazıyı yazıp böyle özel bir durumu sizlerle paylaşmazdım..

Yani demem o ki, aslında dünya güzel bir yer. Biz insanlar saçma sapan hallerimiz, tavırlarımız, konuşmalarımız, davranışlarımızla bu dünyayı çekilmez kılabiliyoruz.

 Şimdi size 10 puanlık günün sosyal bilgiler sorusu:

Siz olsaydınız bu arkadaşla ilgili ne yapardınız?



17 yorum :

  1. Sayın Evde Yazar

    Malumunuz siz de genellikle üç günde bir yazıyorsunuz. Dünkü yazınızdan sonra bir iki güne ancak yazarsınız diye düşünüyordum. Ama bugün ne olduysa farklı bir adrese gitmeyi denerken mobilde, sizin blogunuza yöneltti. Tevafuk işte (Tesadüflere inanmadığım için bu ifadeyi kullandım)

    Biraz reklam gibi olacak ama Şuradaki Yazım'da azıcık da olsa buna değinmiştim. Toplumumuzun en büyük sorunu bence dinlemeyi bilmemek. Herkes bir şeyler hakkında konuşmayı seviyor; ama dinleyeni bulmak neredeyse imkânsız olmuş artık. Tamam ne diyorsan de; ama önce benim gözümden de bak olaylara be kardeşim dedirtiyor artık çoğu olaylar. Sizi anlamaya çalışmak gerek. Ruhunuzu dinlemek gerek; ama ne yazık ki birçok durumda olduğu gibi hemen yoook, olmaz suç senin diyenler olacak. Birçoğu at gözlüğüyle baktığı için onları dinlememek en iyisi. Bu insana çok zorluk yaşatsa da diğer taraftan büyük bir huzur sağlıyor.

    Size katılıyorum; ama çok keskin bir dönüşü de uygun bulmuyorum. O arkadaşınızın duygusal hali muhtemelen dediğiniz gibi kötü durumdaydı ve size patladı. Eğer siz bundan ötürü arkadaşlığınızı bitirirseniz siz de aslında onlar gibi olursunuz. Onu dinlemeden, ruhunu duymadan hareket etmiş olmaz mısınız sizce de ?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sevgili Rakhaef,
      Şimdi bu durumda siz de bana "hayırdır, bugün niye yazdın?" diye sorsaydınız- ki haklısınız, zira rutinimin dışına çıkmışım- size tepki gösterip kızmalı mıydım :)

      Aslında bu kadarı bile beni iyi anladığınızı gösteriyor, teşekkür ederim, sevgiler :)

      Sil
    2. Diyorum ya kızsanız bile benim sadece bu davranışınızdan ötürü sizi kesin bir ifadeyle yargilamam doğru olmaz :)

      Sil
    3. Çok doğrusunuz, keşke herkes biraz böyle ince düşünebilse :)

      Sil
  2. Çok iyi yapmışsınız.. Tebrikler... özgür bir insan olabilmek için böyle cesur kararlar verebilmek gerekiyor.
    ben olsam ne yapardım? yaptığını yapmak isterdim. ama uygulayabilir miydim emin değilim. karşıdakini kırmamaya aşırı özen belasına kendimi çok kırarım ne yazık ki?
    sonlarda kullandığınız ifadeye benzer bir ifade söylemişti bir arkadaşım. bana biraz bencilce gibi gelmişti o zamanlar. ama şimdi çok hak veriyorum. "hiç kimse vazgeçilemez değildir" mesajını verebilmen gerekir. seni mutsuz ediyorsa yoruyorsa, her kim olursa olsun ayrılabilmen gerekiyor. bu kişi ister arkadaşın isterse eşin, çocuğun, anne baban bile olsa.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hayatta aldığım en büyük ders nedir biliyor musunuz? "Hayır" demeyi öğrenmek..Kulağa basit gelen "hayır" sözcüğünü doğru kullanmayı öğrenmek için cidden çok acı tecrübeler yaşadım diyebilirim.
      Ama gerçek bu işte, acımasız ve keskin..
      Sevgiler:)

      Sil
  3. Arkadaşın sana kaprislisin çekemiyorum bu kaprisleri türünde şeyler söylemiş ama keşke önce kendi tepkisine baksaymış. Hiç olgun davranmamış.Sonuçta sen telefonu öyle açtıysan da bir sebebi vardır. Konuşmak istemesen hiç açmazsın ve müsait değildim dersin. Ben en son bu tripleri ilkokulda yapardım. Biraz çocukça davranmış. Açıkçası senin yerinde olsam hiç uğraşmam üzerine düşmem.

    Bloğunda yazdıklarına gelince. Herkesin kendi bloğunda istediği şeyleri yazma özgürlüğü var diye düşünüyorum. Beğenmeyen varsa takip etmesin, okumasın, yorum yapmasın. Yorum yapacaksa da düzgünce kendi fikrini söylesin. Neden böyle yazdın, bak olmuyor böyle demek de ne yani ?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yani aslında bu her iki durum birbiriyle ilintili. Takip etmekten / Arkadaş kalmaktan hem vazgeçmiyorlar, hem de kendi istedikleri gibi yönlendirmeye çalışıyorlar. Yani sen var ol, ama benim istediğim gibi var ol, yoksa "hmmm...!" durumları..
      Bense özgür bir ruh olma derdindeyim, yaramalarına izin vermemeye çalışıyorum elimden geldiğince.. Söyleyince "seviyoruz seni" diyorlar, sevmek ne demek Alla'sen?
      Sevgiler :)

      Sil
  4. Ben arkadaşlarıma neler diyorum aldırmıyorlar bile keratalar :D . Bence o arkadaşın sanırım bahane arıyormuş senle küsmek için. Ve dünyada ki en saçma bahaneyi bularak arkadaşlığını bitirmiş. Yapacak bir şey yok. Yaptığın yerinde olmuş. Bende olsam senin gibi yapardım. Bu arada kötü bir anıda olsa 2 günde 2 yazı yazman mutlu etti beni. İyi günler diliyorum efendim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İşte bu aldırmama durumu sanırım biraz sizin cinsle alakalı:) Yani kadınlar için böyle konular her zaman çok daha önemlidir, erkekler sinirlenirse en fazla birbirlerini döverler. Kestirmeden ve etkili bir çözüm bence de, keşke yapabilseydim:)
      Bu arada aslında ben de şu işlerimi rutine oturtup her gün yazdığım günlere dönmeyi çok arzu ediyorum, olacak umarım zaman içinde, sevgiler:)

      Sil
  5. Merhaba,

    Yazılarınız üzerinden sizi eleştirenlere yapacak bir şey yok. Hoşlanmadığım durumları en sonunda da olsa bir deneyim olarak kabul etmeye çalışırım.

    Arkadaşınızla ilgili olarak, bir süre sonra sizi arayacak, hata yaptığını anlayacaktır. Arkadaşlığınız eskiye dayalı olduğu için iletişiminiz kopmaz, belki zedelenir.

    Benim insanlarla ilgili iki büyük şikayetim: Hâlden anlamamaları ve sorunları kişiselleştirmeleri.

    Son olarak ilerisi için dostluk ve arkadaşlığın, hayat idamesine yenik düşeceğini, prensipli insanların yalnızlaşacağını düşünüyorum.

    Kolay gelsin.

    Tolga

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Öyle güzel saptamalar yapmışsınız ki, yorumunuz baba değişik bir pencere açtı, çok teşekkür ederim..

      Sil
  6. Bence yüzde yüz karşı taraf haklı. Arkadaşınız doğru olanı yapmış afferim ona. Arayıp özür dilenmesi gerekir.


    YanıtlaSil
  7. Ben de her daim boş konuşanları ve tahammül edilemez tipleri tek seferde hayatımdan çıkarırım.
    Hiç bir zaman da pişman olmadım.Çünkü insanlar zaten gereksiz,anlayışsız ve kıt insanlar hele ki cabası.
    Ben yalnız kalmak için bahaneler ararken kimse bana gelip 2. bir şans ver diyemez :)
    En güzelini yapmışsın.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben bu konuda çok cesur değilim aslında, tolerans sınırlarım çok geniş. Bu nokta benim için tuz biberdi :)

      Sil
  8. Gerçek bir dostsa, zaman geçtiğinde seni arar. Belki de Mevlana'nın dediği gibi: Sen de -arkadaşın senin için önemliyse- gece gibi örtersin. Her dostlukta olabilen şeyler. Hatta aileede. Sanırım, Şükretmeliyim ki kendimi o kadar kapatıyorum ki onlar aramasa kendimi unutacağım. Zaman oluyor ki aslında incir çekirdeğini doldurmaya bir şey bir anda bizi çileden çıkartıyor.
    Diğer konuda, herkes istediğini yapmakta özgürdür.

    YanıtlaSil