Hani
sevdiğiniz yazarlar vardır, “yeni bir şey yazsa da keyif alarak
okusam” dersiniz. Denk geldiniz mi bilmiyorum ama bu yazarların
bazıları çok da güzel konuşurlar, müthiş hikaye
anlatıcılıkları her daim devrededir.
Hürriyet'in
sevilen yazarı Ertuğrul Özkök de onlardan biriymiş. Geçtiğimiz çarşamba
günü Bumerang'ın düzenlediği Content Marketing Konferansı'nın
ilk konuşmasını kendisinden keyifle dinlerken fark ettim bunu.
Ertuğrul
Özkök'ün konuşmasının ana başlığı şuydu:
“21.
Yüzyıl Oyununda “Kötü” karaktere yatırım yapmak neden daha
kârlı
bir iştir?
Bu ciddi başlığın altını öyle güzel bir hikayeyle
doldurmuştu ki, açıkçası hiç sıkılmadan dinleyerek çok güzel şeyler
öğrendim anlattıklarından ve olabildiğince detaylı aktarmaya
çalışacağım sizlere de..
Yazarın
konu hakkındaki düşünceleri torunu Sinan Ali'nin playstation ile
oynarken kötü karakterleri öldürmesiyle başlıyor. Şöyle
söylüyor Sinan Ali:
“Onlar
kötü değil ki, iyi insanlar. Asıl kötü olan benim, çünkü
onları öldürüyorum!”
Bunları
söyleyen Sinan Ali, evde şeltoksla sinek öldürmelerine bile izin
vermezmiş üstelik, video oyununda onlarca karakteri öldürürken,
gerçek hayatında canlıları korumak O'nun için çok önemliymiş.
Hayatında
ilk kez duvar kertenkelesi gördüğünde yaptığı yorum ise “iyi
kalpli küçük canavar” tanımlamasıymış zaten.
Sinan
Ali sayesinde düşünmüş Ertuğrul Özkök, kötü karakterlerin
aslında o kadar da kötü olmadığını ve hatta 8-9 yaşındaki
bir çocuğun hayatında nasıl önemli bir yer edinebileceklerini...
Bu
arada Sinan Ali ile ilgili bir parantez açmadan olmaz. Büyükbabası
Özkök, büyüyünce O'nun Cristopher Nolan gibi olacağını
söylüyor. Çünkü 3 sene önce bir sabah kalkmış şöyle bir
cümle kullanmış:
“Anne
dün gece benim odama rüya geldi, sen de gördün mü?”
Ertuğrul
Özkök, Inception filmi kadar anlayamayacağı bir cümle olduğunu
söylüyor bunun. Gerçekten de üzerinde düşününce nasıl da
derinliği var! İşte buradan yola çıkarak, duvardaki
kertenkelelerden iyi ekonomik yatırımlara nasıl geçileceği
hakkında şahane bir fikir jimnastiği yaptırdı bize..
Ertuğrul Özkök anlatırken... |
Bakın
nasıl güzel bir giriş cümlesiyle başladı:
“Sinan
Ali'nin bilgisayar oyununu ben almıştım. İyi bir şey yaptığımı
düşünürken, aslında 150 lirayı kötü karakterlere yatırmışım!
“
Gerisini
ben hiç araya girmeden yazarın ağzından aktarmak istiyorum:
Aslında
çok da garipsememek lazım bu durumu, hatta benim bunu çok daha
önceleri fark etmem lazımdı. 1964 yılına dönüş yapıyorum
şimdi. O dönemlerde bizim çok kötü bir kahramanımız vardı;
adı Ahmet Tarık Tekçe.
Ahmet Tarık Tekçe, unutulmaz kötü karakter! |
Kötü karakterler sevilir! |
1964
yılında bir gün, Ahmet Tarık Tekçe'nin trafik kazasında öldüğü
haberi geldi ve ben hayatımda o kadar ağladığımı
hatırlamıyorum! Birden hayatımızın en önemli figürlerinden
biri çıkıp gitmişti. O gidince geride kalan iyilerin de anlamı
kalmamıştı ki!
Ben
küçükken hayallerim vardı, o zamanlar dijital dünya da olmadığı
için hayallerimizle yaşıyorduk. Hayalim basitti, mütevazıydı.
Matbaa işçisi olan babam çok zengin oluyor, futbola da meraklı
olduğum için Rio De Janerio'daki Maracana stadının küçük bir
modelini yapıyordu, o stat benim oluyordu ve 6'şar kişilik
takımlar halinde maçlar yapıyorduk. Aslında bunu istememin gerçek
nedeni şuydu: Takımları kendim belirlemek istiyordum. Yani sen
takıma gir, sen girme diye... Babam zengin olamadı, ama iyi niyetli
bir adamdı, bana bir futbol topu aldı. Şimdi size basit geliyor, o
dönemlerde futbol topuna sahip olmak demek, Karl Marx'ın anlattığı
üretim araçlarına sahip olmak gibi bir şeydi.
O
futbol topuna sahip olduğum zaman anladım ki, takımları kendin
belirlemen için ille de Maracana stadına sahip olman gerekmiyor!
O
top sayesinde mahalledeki takımları belirlemeye başladım ve İlk
defa Marksist teori çerçevesinde kendi içimde kötülük yapma
kabiliyetinin olduğunu da orada anladım. Çünkü mahallenin en iyi
top oynayan çocuklarından bir tanesini benim beğendiğim kıza
asılıyor diye takıma almamıştım. Ve üretim araçlarının ne
olduğunu da ilk defa orada anladım.
Gerçekten Marx haklıymış,
çünkü üretim araçlarına sahip olanlar, müthiş bir üstünlük
sağlayabiliyorlar ve bu durumu kötüye kullanabiliyorlar.
Gerçi
ben bu durumu daha fazla kötüye kullanmadım, kızla aram
düzelince, yani çocuk benim için tehlike olmaktan çıkınca o
çocuğu tekrar takıma aldım.
Her
çocuğun böyle hayalleri vardır, fakat bana kötü karakterle
ilgili ilk dersi veren insanın hayali benim gibi değildi, Amerikalı
bir adamdı, ve ben bu Amerikalı adamı 2013 yılında San
Francisco'da tanıdım.
Adamın
adı Bob Iger'dı. Dünyanın en büyük eğlence şirketi olan
Disney'in Ceo'su... Yaşı benden sanıyorum birkaç yıl küçük
ama onun hayatı da benim gibi Spiderman, Demir Adam gibi
karakterlerle başlamış. Bana anlattığına göre küçükken
Marvel karakterlerinin hayranıymış. Herhalde babasından büyük şeyler istemiş ve babası da almamış olacak ki, O da
bunun karşılığını yıllar geçtikten sonra Marvel şirketinin
tamamını satın alarak vermiş.. 2013 yılında Disney şirketinin
90. kuruluş yılı dolayısıyla beni San Francisco'ya davet etti.
Ve ben, çocukluğumun kahramanlarının olduğu şirkette 6 gün
geçirdim.
Captain Marvel "Shazam" deyince güç kazanır! |
Bob Iger'ın 2006
yılında şirketin başına geldiği zaman yaptığı önemli ilk
iş, 3 şirketi satın almak oldu. Önce Pixar'ı aldı Steve Jobs'dan, arkasından
“Marvel Comics” denilen Marvel karakterlerinin bulunduğu şirketi
aldı, ardından da Star Wars'ı yapan Lucas Film'i aldı. Bunun için
ödediği para 15 milyar dolardı! Disney halka açık bir şirket
olduğu için o dönem çok büyük eleştiriye maruz kaldı.
Gazeteler yazdılar, şirketin parasını boş işlere harcadın,
şirketi batıracaksın dediler. İşte o Bob Iger'la bir sabah
kahvaltıda konuşurken ben de o bütün ukala, burnundan kıl
aldırmayan ekonomistler gibi biraz daha yukarıdan bakarak dedim
ki:
“Bob,
niye aldın Marvel karakterlerini? Yani Spiderman'i daha önce Sony
almış , elinden gitmiş, X Men'i başka şirket almış.."
Bana dedi
ki Bob, "Say bakalım Marvel karakterlerini!"
Ben
de iyi bir Marvel uzmanıyım. Çünkü İzmir'de çocukluk yıllarım
Amerikalıların çöp kutularını karıştırıp bulduğum Marvel
kitaplarını okumakla geçti, İngilizceyi de öyle öğrendim
zaten.
Başladım
saymaya, Demir Adam, X Men, Spiderman, Yüzbaşı Amerika... Altıncı
veya yedinci karaktere geldim, "ee sonra?" dedi, sekizinci
karakteri bulamadım!
"Tam 7000 karakter var !"dedi ve ekledi:
"Ama senin gözün
sadece iyi kahramanlara çevrili olduğu için sen arkadaki kötü
kahramanların ne kadar değerli olduğunun farkında değilsin. Bana ekonomik olarak kötü yatırım yaptığımı söylüyorsunuz,
sadece Demir Adam'ın gişesi 3 milyar doları geçmiş..."
Disney'in 7000 karakteri! |
Hikayeyi
bilirsiniz, Pandora'nın kutusu açılır ve bütün kötülükler
dünyaya saçılır. Ama insanlar bu yayılanların kötülükler
olduğunun farkına da varmazlar, çünkü hepsi çok eğlenceli ve
çok cazip şeylerdir. Pandora'nın kötülükleri için kullanılan
kavram “kötü güzellik"tir ve bu kavram ilk kez bu olgu için
kullanılmıştır. Aslında yıllar geçtikçe insanların kötüye
karşı olan şuursuz cazibesinin başka örneklerini de görürüz.
Dante'nin kitabını çoğunuz okumuşsunuzdur,
ben de yılda en az bir kez okurum, ama hep okuduğum bölüm
cehennem! Kötüleri okuyorum ben, içinizde bu kitapta cenneti okuyan hiç
yoktur belki de. Ben bile bu kadar meraklı olduğum halde tamamını
okumadım sanırım. Zaten dünya
edebiyatına, dünya sanatına gerçek ilham veren örnekler hep
cehennemden çıkmıştır. İyi taraftan çıkmamıştır. Çünkü
kötü karakterler hiç unutulmazlar.
*******************
Ertuğrul
Özkök bu güzel konuşmasını yaparken 21. yüzyılda kötü
karakterlere yapılan yatırımın ekonomik boyutu zaten zihnimizde
fazlasıyla canlanmıştı. Şahane bir anlatımdı, gerçi bütün
konuşmaları aktarmadım size ama umarım bu yazdıklarımdan sizler
de ilham almışsınızdır. Bu güzel konuşmayı aktarırken bir hatam olmuşsa, sürç-i lisan etmişsem de kendisinin beni affedeceğini düşünüyorum.
Son bir hatırlatma, kötüleri
övmedik yanlış anlaşılmasın, gerçeklerdi anlattıklarımız.
Keyifli
pazarlar...
Agzina saglik. Harikalar yaratmissin. Kendimi tekrar o atmosferin ortasinda hissettim. Tesekkur ederim
YanıtlaSilTeşekkürler paylaşım için. Keyifli bir konuşma olmuş. Daha önceleri pek hazzetmezdim Özkök ten. Ahmet Kaya, v.s nedenlerle.Severek ve ilgi ile sürekli okuduğum yazarlardan biri oldu artık.
YanıtlaSilAh ah bir gün ben de umarım dinleyeceğim. Neyse ki sen varsın. Teşekkür ederim.:)
YanıtlaSilRodion Romanovich Raskolnikov da kötü sayılır mı? Beni etkileyen karakterlerin en başında yer alır. Lise yıllarında okuyunca o zamana kadar hiç aklıma gelmeyen, aslında kötülerin kötü olması için çok iyi bir sebebi vardır! Düşüncesini beynime kazıdı.
YanıtlaSilKaleminize sağlık :)
YanıtlaSil