Evin
erkeği Mahmut da bir tuhaf! Para kazansınlar diye ev ahalisine
olmadık baskıyı yapıyor ama, kendisi alt tarafı mahallenin
kahvesine giderken bile janti giyinmeyi ihmal etmiyor. Gitmiş
“EfendiAdam” markalı takım elbise almış kendine. İngiliz
Lordları gibi dolaşıyor ortalıkta!
“Kaç para verdin bu
elbiseye?” diyor komşular, çıt yok kendisinde. “Yahu söylesene
be adam, kaç para verdin bu çula çaputa?” diyor evin hanımı
Nermin, yine çıt yok. Bir afra bir tafra ki sormayın gitsin, dokunan yanar hesabı!
Nermin
nasıl gidip sorsun EfendiAdam mağazasına elbisenin kaç para olduğunu, kapıdan içeriye
bile sokmazlar! Ne yapsın ne etsin, aklına mahallenin kaşı gözü oynayan “kaçın kurrası!”
terzisine sormak geliyor, bilse bilse o bilir diyor. Nitekim kalkıp gidiyor terzi Muhsin efendiye. Muhsin efendi diyor ki,
“Hmm bu elbise 10.000 eder!”
Alıyor mu bizim
Nermin'i bir telaş! Çoluk çocuk cümle cemaat çalışıp didinip
anca bir senede kazanıyorlar o parayı, o da geldiği gibi gidiyor
zaten, kalanı borç harç!
“Akşam eve gelsin hele o Mahmut,
göstereceğim ben O'na gününü!” diyor kendi kendine.
Akşam
oluyor, sanki çok çalışmış gibi afra tafrayla eve adımını
atar atmaz Mahmut, yayılıyor etrafına en negatifinden kötü bir
enerji. Ya sabır çekip, biraz da korkusundan bunca yıldır
katlandığı Mahmut'a soruyor Nermin:
“Bu
elbise on bin edermiş diyolar Mahmut, doğru mudur bu? Çoluğumuzun
çocuğumuzun rıskını nasıl yatırırsın çula çaputa, azıcık
tasarruf et!”
Mahmut
önce bir afallıyor, neye uğradığını şaşırıyor. Nermin kim
oluyor da koskocaman(!) Mahmut'a hesap soruyor! "Demek ki o mendebur
kardeşinin komplosuna geldi, bana darbe yapacak bu Nermin!" diyor
içinden. "Yoksa zehirleyip öldürecek mi beni bu kadın!" diye bir
düşünce geçiyor aklından. Neyse diyor kendi kendine, bozuntuya
vermemek lazım, Nermin'in peşine birilerini takayım da bakalım
kimlerle konuşuyor, benimle ilgili hangi hain planları ya-pıyor
bir öğreneyim diye düşünüyor.. O mendebur kardeşinin kasedini
çekeyim de görsün bakalım Mahmut'un gücünü diye düşününce
rahatlıyor. İki nefes alıp cevap veriyor:
“Kim
demiş on bin diye, millet de kıskançlığından ne diyeceğini
bilemiyor. On bin değil, on bin yüz küsür ediyor bu elbise! Evin
rızkı mızkı deyip durma be kadın! Kaç senedir mahallede bizim
de bir raconumuz var icabında, ben mahalle kahvesindekilere 'Mahmut
Mahmutpaşa'dan giyiniyor' dedirtmem! Biraz daha çalışırsınız
olur biter ne abartıyosun! Sen sadece gündüzleri değil, geceleri
de git temizliğe! Bizim oğlan 4' e kadar okudu, yeter daha okuyup ne
yapacak, artı dördünü de okumayıversin; gitsin terzinin yanında
çıraklık yapsın. Güllü kızı da başlık parasına sattık
mıydı, öderiz elbisenin borcunu! Şunu kalın kafana sok hem sen:
Prestijin
tasarrufu olmaz hanım! “
Ouy... Ouy... Ouy... Ouyyy... Vayyy sen bu elbiseyi nasıl alırsın diye el koymuşlar ama naapmış bizim yüce ahalimiz iki tane daha elbise vermeye karar vermiş... O ahaliye Allah akıl fikir vermezse o elbiselerden on takım daha verilir demedi demeyin... Çünkü Mahmut doymuyor gözü doymuyor. Karnı aç olan bir öğünle doyar da gözü aç olan doymaz... Naçizane hikayenizi devam ettirmek istedim. Çok güzel olmuş yazınız. Sevgiler.
YanıtlaSilWalla kim ne dersin bu dünya böyle dönüyor: Prestijin tasarrufu olmaz! :)
YanıtlaSilböyle aile reisi olan zavallı aileler.. böyle kamu yöneticisi olan zavallı halklar.. zavallı üçüncü dünya hakları... ailelerde sadece bir kaç kişiyi etkilerken ülkelerde milyonlarca insanın kaderini etkiliyorlar bu kötü yöneticiler..böyle örnekler çok ne yazık ki.. çoluk çocukları yoksulluk içinde iken lüks içinde yaşayan babalar... halkları yoksulluk, yoksunluk içinde iken lüks saraylarda hoyratça kamu kaynaklarını harcayan yöneticiler.. böyle bir ailede, böyle bir ülkede dünyaya gelmek ne talihsizlik...
YanıtlaSiltakım elbisenin fiyatını söylersem ev ekonomisi zarar görür :)
YanıtlaSilİçi boş bir prestij; ancak milleti güldürür..
YanıtlaSilaynen doğru demiş prestijin bu dünyada lafı olmaz dünya böyle dönüyor Blogum: bunlaribiliyormusunuzbm.blogspot.com
YanıtlaSil