1 Ekim 2015 Perşembe

Öylece bakakalıyorum...


Mesela Seul'de sudaki bakterileri bile koklayabilen biyoelektronik burun geliştirmiş bilim insanları.

NASA, Mars'ta sıvı halde su bulunduğunu açıkladı geçenlerde. Herkes – biz hariç - “Mars'ta bitki yetiştirilebilir mi, bundan sonra ne olacak?” gibi konuları tartışıyor heyecanla!

3D yazıcılarla yedek organ üretme aşamasına çoktan geldi - dünyanın bizim dışımızda kalan tarafında- kimi mucitler!

Sadece ben değil, hepimiz bakaklıyoruz bence bu gidişata...

Mesela bir soru size; bizim ülkemizde en son ne icat edilmişti, anımsayan var mı?

Tabii ki anımsamazsınız, çünkü bizde yeni birşey deneyen insanın gözünün içine bakılarak parmak sallanır ve “Yeni yeni icatlar yaratma başımıza!” diye kızılır değil mi!

Politikacılar seçim vaadi olarak hâlâ “yerli otomobilimizi üreteceğiz!” şeklinde vaatlerde bulunuyorlar, ben cidden bakakalıyorum...

Öylece bakakalıyorum işte, ne yapabilirim ki başka...




Cahil cühela bir hayatın içinde oradan oraya sürükleniyoruz. Genç kızlarımızın favori ilgi alanları arasında “benim stilim seninkini döver, ben senden daha fitim, kim kiminle nerede nasıl” gibi konular ön plandayken, genç erkeklerimizin çoğunun ilgi alanı ise maaesef aynı babalarının tercihleri gibi “meşin yuvarlak” tan pek de öteye geçemiyor.

E-kitap çıktı çıkmasına ama bizim ülkemizde pek işe yaramadı. Kağıttan kitabı okumayan bir toplum E-kitaba nasıl geçsin, yani daha bu işin A'sı var, B'si var, değil mi ama!

Öylece bakakalıyorum, cidden beynim hata mesajı yayınlıyor bolca...

Diyorum ki kendi kendime, bütün suçlu yaşadığımız coğrafya mı? Mesela İsveç'te doğsaydık, Norveç'te ya da İsviçre'de, Hollanda'da, İngiltere'de... Yani daha batıda doğsaydık nasıl bir hayatımız olurdu? Üç tarafı denizlerle çevrili bu şahane toprakların güzelliği yetmiyor demek ki güzel bir hayat sürmemize, birşeyler eksik, hem de öyle eksik ki...

Bakıp duruyorum, öyle boş boş, öyle anlamsız...

Birileri düğmeye basıyor, savaş çıkıyor; o düğmeye basanlar bu arada ceplerini doldurup yerlerini sağlamlaştırıyor. Sonra düğmeye basmayı bırakıyorlar, azıcık barış yeşeriyor. Bu durum işlerine gelmiyor, tekrar düğmeye basıyorlar, yine savaş çıkıyor! Kimi zaman Afganistan'da, kimi zaman İran'da, kimi zaman Suriye'de, kimi zaman Lübnan'da, kimi zaman da Türkiye'de... Siz hiç İsviçre'de, Hollanda'da, İngiltere'de, Norveç'te, Kanada'da savaş çıktığını duydunuz mu? Yakın tarihte böyle bir örnek var mı? Onların terör dediği şey, kırk yılda bir cinnet geçiren bir adamın sağa sola ateş etmesi! Onlarda yaşanan gerçek anlamda terör olayı olmuşsa da, çoğunda olayın faili dünyanın doğusundan gelmiştir zaten, yalan mı!

Bakakalmakta haksız mıyım?

Dün akşam, Ahmet Hakan'ı programdan çıkınca dövmüşler!

Şimdi bu olay İngiltere'de olsaydı, İsviçre'de olsaydı, İsveç'te olsaydı, Danimarka'da olsaydı diye düşünemiyorum bile. Olmazdı ki, adamlar kendisi gibi düşünmeyenlere tahammül gösterebiliyor çünkü, demokrasinin anlamı da bu değil mi?

Girmeyeceğim o derin mevzulara; zaten son yıllarda siyasi zehirlenmeye uğradık hepimiz; herkes birşeyler söylüyor, yorulduk, şiştik!

Ben sadece bakıp duruyorum, duygusuzca bakıyorum, öylesine...

Bu gidiş değişecek elbette, itiraf edeyim içimdeki umutlar bitmedi!


Sadece bakıyorum ve bekliyorum...

7 yorum :

  1. kültürden edebiyattan sanattan yoksun, kötü vahşi cahil insanların, çoğunluğu oluşturduğu topraklarda dünyaya gelmek büyük talihsizlik galiba.. :(

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Pozitif olayım diyorum, ama işte bazen olmuyor, olamıyor...
      Gerçi Afganistan'da da doğmuş olabilirdik deyip halimize şükredebiliriz yine de...

      Sil
  2. İnsanlar bu yazıyı yazıcıdan çıkartıp . haftalık periyotlarla bölüp namaz kılar gibi 5 vakit okursa kafasını karıştıran siyasilerin oyununa düşmeyecektir :D Fazla iddalı gibi bir yorum oldu ama benim düşüncem bu :D Emeğine sağlık evde yazar :D keyifle okudum...

    YanıtlaSil
  3. Duygulara tercüman bir yazı...Bir içini dökme olmuş. Haklısın ama haklı olmak yetmiyor. Ben de kaygılanmak istemiyorum ancak kaygılanmadan da duramıyorum. İki çocuk yetiştiriyorum. Önce kendilerine sonra topluma saygılı, duyarlı olmalarını istiyorum. Sorun sadece benim istememle olmayacak olması. Toplumun tabandan tavana bunu istemesi lazım. Bugün geriye dönüp baktığımda ülkemde 1923'den sonraki ilk 20 yıl içinde hızla eğitime ve üretime yapılan yatırımların ne kadar haklı hedefler içerdiğini ama yine nasıl aynı hızla yok edildiğini gözlemliyor, üzülüyorum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yerden göğe kadar haklısınız. Umarım bir şeyler düzelir, sevgilerimle...

      Sil