Mesela
Seul'de sudaki bakterileri bile koklayabilen biyoelektronik burun
geliştirmiş bilim insanları.
NASA,
Mars'ta sıvı halde su bulunduğunu açıkladı geçenlerde. Herkes
– biz hariç - “Mars'ta bitki yetiştirilebilir mi, bundan
sonra ne olacak?” gibi konuları tartışıyor heyecanla!
3D
yazıcılarla yedek organ üretme aşamasına çoktan geldi -
dünyanın bizim dışımızda kalan tarafında- kimi mucitler!
Sadece
ben değil, hepimiz bakaklıyoruz bence bu gidişata...
Mesela
bir soru size; bizim ülkemizde en son ne icat edilmişti, anımsayan
var mı?
Tabii
ki anımsamazsınız, çünkü bizde yeni birşey deneyen insanın
gözünün içine bakılarak parmak sallanır ve “Yeni yeni
icatlar yaratma başımıza!” diye kızılır değil mi!
Politikacılar
seçim vaadi olarak hâlâ
“yerli otomobilimizi üreteceğiz!” şeklinde vaatlerde
bulunuyorlar, ben cidden bakakalıyorum...
Öylece
bakakalıyorum işte, ne yapabilirim ki başka...
Cahil
cühela bir hayatın içinde oradan oraya sürükleniyoruz. Genç
kızlarımızın favori ilgi alanları arasında “benim stilim
seninkini döver, ben senden daha fitim, kim kiminle nerede nasıl”
gibi konular ön plandayken, genç erkeklerimizin çoğunun ilgi
alanı ise maaesef aynı babalarının tercihleri gibi “meşin
yuvarlak” tan pek de öteye geçemiyor.
E-kitap
çıktı çıkmasına ama bizim ülkemizde pek işe yaramadı.
Kağıttan kitabı okumayan bir toplum E-kitaba nasıl geçsin, yani
daha bu işin A'sı var, B'si var, değil mi ama!
Öylece
bakakalıyorum, cidden beynim hata mesajı yayınlıyor bolca...
Diyorum
ki kendi kendime, bütün suçlu yaşadığımız coğrafya mı?
Mesela İsveç'te doğsaydık, Norveç'te ya da İsviçre'de,
Hollanda'da, İngiltere'de... Yani daha batıda doğsaydık nasıl
bir hayatımız olurdu? Üç tarafı denizlerle çevrili bu şahane
toprakların güzelliği yetmiyor demek ki güzel bir hayat
sürmemize, birşeyler eksik, hem de öyle eksik ki...
Bakıp
duruyorum, öyle boş boş, öyle anlamsız...
Birileri
düğmeye basıyor, savaş çıkıyor; o düğmeye basanlar bu arada
ceplerini doldurup yerlerini sağlamlaştırıyor. Sonra düğmeye
basmayı bırakıyorlar, azıcık barış yeşeriyor. Bu durum
işlerine gelmiyor, tekrar düğmeye basıyorlar, yine savaş
çıkıyor! Kimi zaman Afganistan'da, kimi zaman İran'da, kimi zaman
Suriye'de, kimi zaman Lübnan'da, kimi zaman da Türkiye'de... Siz
hiç İsviçre'de, Hollanda'da, İngiltere'de, Norveç'te, Kanada'da
savaş çıktığını duydunuz mu? Yakın tarihte böyle bir örnek
var mı? Onların terör dediği şey, kırk yılda bir cinnet
geçiren bir adamın sağa sola ateş etmesi! Onlarda yaşanan gerçek
anlamda terör olayı olmuşsa da, çoğunda olayın faili dünyanın
doğusundan gelmiştir zaten, yalan mı!
Bakakalmakta
haksız mıyım?
Dün
akşam, Ahmet Hakan'ı programdan çıkınca dövmüşler!
Şimdi
bu olay İngiltere'de olsaydı, İsviçre'de olsaydı, İsveç'te
olsaydı, Danimarka'da olsaydı diye düşünemiyorum bile. Olmazdı
ki, adamlar kendisi gibi düşünmeyenlere tahammül
gösterebiliyor çünkü, demokrasinin anlamı da bu değil mi?
Girmeyeceğim
o derin mevzulara; zaten son yıllarda siyasi zehirlenmeye uğradık
hepimiz; herkes birşeyler söylüyor, yorulduk, şiştik!
Ben
sadece bakıp duruyorum, duygusuzca bakıyorum, öylesine...
Bu
gidiş değişecek elbette, itiraf edeyim içimdeki umutlar bitmedi!
Sadece
bakıyorum ve bekliyorum...
kültürden edebiyattan sanattan yoksun, kötü vahşi cahil insanların, çoğunluğu oluşturduğu topraklarda dünyaya gelmek büyük talihsizlik galiba.. :(
YanıtlaSilPozitif olayım diyorum, ama işte bazen olmuyor, olamıyor...
SilGerçi Afganistan'da da doğmuş olabilirdik deyip halimize şükredebiliriz yine de...
aynen... :(
YanıtlaSilİnsanlar bu yazıyı yazıcıdan çıkartıp . haftalık periyotlarla bölüp namaz kılar gibi 5 vakit okursa kafasını karıştıran siyasilerin oyununa düşmeyecektir :D Fazla iddalı gibi bir yorum oldu ama benim düşüncem bu :D Emeğine sağlık evde yazar :D keyifle okudum...
YanıtlaSilTeşekkür ederim, sevgiler :)
SilDuygulara tercüman bir yazı...Bir içini dökme olmuş. Haklısın ama haklı olmak yetmiyor. Ben de kaygılanmak istemiyorum ancak kaygılanmadan da duramıyorum. İki çocuk yetiştiriyorum. Önce kendilerine sonra topluma saygılı, duyarlı olmalarını istiyorum. Sorun sadece benim istememle olmayacak olması. Toplumun tabandan tavana bunu istemesi lazım. Bugün geriye dönüp baktığımda ülkemde 1923'den sonraki ilk 20 yıl içinde hızla eğitime ve üretime yapılan yatırımların ne kadar haklı hedefler içerdiğini ama yine nasıl aynı hızla yok edildiğini gözlemliyor, üzülüyorum.
YanıtlaSilYerden göğe kadar haklısınız. Umarım bir şeyler düzelir, sevgilerimle...
Sil