İlkokul
öğretmenimden aklımda kalan şey nedir biliyor musunuz? Kırmızı
ojeleri ve bakımlı elleri... Ödevlerimi imzalayıp “aferin”
yazarken hafızama nasıl kazınmışsa artık, O'nu sanki hep tek
renk oje sürülmüş ama hep bakımlı elleriyle anımsıyorum...
Aferin alabilmek için ne çok hırs yapar ve ne çok çalışırdım...
Evet
çoğu çocuk gibi ben de kendisine hayrandım. Disiplinli bir
kadındı, gülümsediğini anımsıyorum ama ağız dolusu kahkaha
attığı hiç aklıma gelmiyor. Kendime, makyajıma çok dikkat
etmesem de ojelere, tırnak bakımına merakım belki de ilkokul
öğretmenimin bende bıraktığı iz nedeniyledir kim bilebilir...
“Koskoca beş yıl okumuşsun, kala kala aklında kırmızı
ojeler mi kaldı, ne yani ilkokul öğretmenin sana oje sürmeyi mi
öğretti ?”demeyin. Bunlar önemli şeyler. Hiç unutmam,
lisenin ilk sınıfındayken coğrafya öğretmenimiz de “Kız
ya da erkek olmanız fark etmez, deodorant kullanın, her zaman temiz
kokun!” demişti ve ilk deodorantımı bu sözün üzerine
almıştım. O gün bugündür buna önem veririm, insanları
rahatsız etmeyecek bir temizlik koksun isterim üzerimde... Belki
coğrafya dersinden okul hayatım boyunca pek haz etmedim ama temiz
kokmayı öğretti bana o öğretmenim, az şey mi; dağ ve ırmak
adlarını bilmekten daha değerli değil mi?
photo by: https://www.pinterest.com/bferdem/ |
Üniversite
sınavına hazırlanıyorduk lise sonda, iyi bir kimya hocamız
vardı, adı Arif Bey'di. Hiç unutmam, “Sınava girerken
yanınızda hırka gibi bir şey götürün. Olur da tuvaletiniz
gelirse, utanmayın yapın altınıza, yanınıza götürdüğünüz
hırkayı belinize bağlar çıkarsınız. Orada biraz sıkılırsınız
ama bu sınav daha önemli!” demişti. Aslında kimya
öğretmenliği mükemmeldi ama düşünüyorum da şimdi insan
ilişkileri bence pek başarılı değilmiş... Zira bu söylediği
şeyden ürkmüştüm, ya sınavın ortasında tuvaletim gelirse ne
yapardım! Kendisinin eğitim anlayışı korkutma üzerineydi, bazen
işe de yarıyordu. Lise 1'de ilk kez fen dersimize girdiğinde “O
tarih sizden uzaklaşmıyor, siz her dakika o tarihe yaklaşıyorsunuz,
şimdiden sınava hazırlanmazsanız son sınıfta yetiştiremezsiniz
hiçbir şeyi!“ demişti. Ben yine korkmuş, lise 1'deyken o
dönemin en meşhur test dergisi olan Aşama dergilerini almaya
başlamıştım. Konuları işledikçe, testleri Arif Bey'in dediği
gibi çözmüş, lise sona sadece lise son konularını bırakmıştım.
Biz
küçük bir kasabada yaşıyorduk, dershanemiz yoktu, hafta sonları
sadece tebeşir parası toplayarak üniversiteye hazırlık kursu
veren özverili öğretmenlerimiz vardı. Onlar için gerçekten de
öğrencilerinin başarısı tatmin edici bir şeydi. O zamanlar
çocuklar henüz yarış atı olmamıştı. Adı sürekli değişen
sbs, teog, abc gibi yığınla sınav yoktu! Belki bilgisayar nedir
bilmiyorduk ama, biz bence bugünün çocuklarından daha şanslıydık,
zira çocuk gibi çocuklardık!
photo by: https://www.pinterest.com/selimea/ |
Türkçe
öğretmenime hayrandım. Bize kitap okumayı sevdirmişti. Silahlara
Veda'yı, Gazap Üzümleri'ni ve birçok klasik eseri ortaokulda
okumuştuk. Bugün eğer kitap okuyorsam, kendisi de öğretmen olan
ve çok okuyan babamın, bir de o Türkçe öğretmenimin
sayesindedir. Öyle ki lisenin sonunda herkes dersleri bir kenara
bırakıp elinde test kitaplarıyla okula gelirken, sonradan Edebiyat
öğretmenim olan Türkçeci'nin verdiği ödevleri yapmak için gece
yarılarına kadar ansiklopedilerden şairlerin yazarların
hayatlarını araştırdığımı dün gibi anımsıyorum. Neticede o
testleri ben de çözdüm, ben de kazandım sınavı ama benim bir
farkım var, çünkü okuma alışkanlığım o gün bugündür hala
devam ediyor!
Yurdumun kasabasındaki devlet okulunda nasıl bir İngilizce öğrettiyse solcu bilinen Sevgi öğretmenim, yıllar sonra gittiğim kursun seviye tespit sınavında “intermediate” çıkınca hayretler içinde kalmıştım. Ya müzik hocamız Burhanettin Bey'e ne demeli, bize piyano çalardı, okulun klasik müzik korosu vardı düşünsenize! Okulumuzun bir seramik fırını bile vardı, devrimci Hüseyin öğretmen soyut çalışmalar yaptırırdı yetenekli gördüğü öğrencilerine... Bugün ben bensem, gerçekten onların izlerini taşıyorum ufak tefek de olsa...
Ben
biraz inektim evet, ortaokulda da lisede de okulu birincilikle
bitirdim. Ama tuhaf ineklerdendim. Mesela lisede arkadaşlarım eve
gelir, benim onlara ders anlatmamı isterlerdi, ben de anlatırdım,
ödevlerine yardım ederdim. Mahallede ders anlatmadığım komşu
çocuğu neredeyse yoktu. Sanırım genlerime işlemişti
öğretmenlik. Babam, ablam, dayım, yengem... Bizde öğretmen
çoktu. Ben olmadım, itiraf ediyorum, o zamanlar burnum biraz
yükseklerdeydi, öğretmenlik gibi az puanlı bir okulu kendime
yakıştıramamıştım! Çocukluk işte, “bir
bayan için en ideal meslek”
diyorlardı bir de, buna da karşı çıkıyordu muhalif ruhum. Nasıl
yani, ben erkeklerin mesleğini yapamaz mıydım! Çok iyi bir puanla
gittim tekstil mühendisi oldum sonra. Ben kırdım zinciri ama neyse
ki ailede sonradan gelen kuşak öğretmenliğe devam etti. Üç tane
yeğenim pırıl pırıl genç öğretmenler olarak eğitim ordusuna
katıldılar, evet kpss yi geçip atanabilen şanslı azınlıkta yer
alıyorlar ...
Madem
kendimden, özel anılarımdan anlatıyorum bu gün, size bir itiraf
daha yapaym. Aslında ben de öğretmenlik yaptım, hem de 6 ay...
Okulu bitirmiş ve özel nedenlerle doğduğum kasabaya dönmüştüm
bir süreliğine... O zamanlar ücretli öğretmen denilen kölelik
sistemi yoktu, “vekil öğretmenlik” denilen bir şey vardı. Ben
de mezun olduğum lisede birçok derse girmiştim; edebiyat, fen,
matematik, fizik, kimya... Hangi ders boşsa hepsine girdim, ee serde
ineklik vardı ya, her şeyden anlıyordum az buçuk, bir de yeni mezun
pırıl pırıl bir mühendis beyni olunca... O öğretmenlik
günlerimde biriktirdiğim küçük paralar ile İzmir'e gidecek ve
mühendislik yaparak kuracağım hayatın ilk temellerini
atacaktım...
Madem
o günlere kadar gittik, bir de üniversiteden unutamadığım hocamı
da anlatayım. Bertan hocam, kapısı ardına kadar öğrencilere
açık olan odasında antika eşyaların ortasında oturur, klasik
müzik dinleyerek piposunu içerdi. Sınavlarda dışarıya çıkar,
notun hiçbir şey olmadığını anlatırdı aslında... Bizi fabrikalara
gezmeye götürür, hepimize iş bulurdu.. Evine gider, elleriyle
yaptığı kabak tatlısını yerken O'nun o engin entelektüel
dünyasından feyz alırdık. Hatta İstanbul'a taşınmam da O'nun
sayesindedir, bugün arayıp öğretmenler gününü kutlayacağım
uzun listenin içinde elbette müstesna bir yeri vardır kendisinin.
Çok
duygusallaştım farkındayım, hep söylerim bir kez daha tekrar
edeyim. Hayatta iki kutsal meslek biiyorum ben, biri tıp hekimliği,
diğeri de öğretmenlik... Birisi insan hayatını kurtarır,
ötekisi ise insana hayat verir.. Gerisi laf-ı güzaftır...
Yaşlarınız
ne olursa olsun, ruhunuzda öğretmenlik ateşi varsa hepinizin o
kutsal ellerinden öpüyorum sevgili öğretmenlerim. Baş Öğretmen
Mustafa Kemal Atatürkümüzün açtığı ışıklı yolda bizleri
aydınlatmaya devam edin, 24 Kasım Öğretmenler Gününüz kutlu
olsun...
ben ilkokul öğretmenimi hiç sevmedim. o nedenle bana ilkokul (sınıf) öğretmeniyim diyen biriyle karşılaşınca ister istemez içimde bi nefret uyanıyor. sevmememin nedeni öğrencileri arasında maddi durumu iyi olan olmayan ayrımı yapmasıydı. haklı olan bi konuda bile haksız çıkardık. öncülüğünü benim yaptığım maddi durumu nispeten daha kötü olan arkadaşlar ile bu zat arasında hep çatışma vardı o nedenle. bu arada benim ailemin maddi durumu sıkıntılı değildi. ayrımcılığı o zamandan beri sevmiyormuşum demek ki :) Ancak lise ve üniv. deki öğretmenlerimle çatışmam olmasına rağmen hep şükranla anarım. yıllar geçtikçe bana kattıklarını katmaya çalıştıklarını daha iyi gördüm. öğretmen olmak için öğretmen olan (memur olmak için öğretmen olanların değil yani :) ) mesleğini severek yapan tüm öğretmenlerin günü kutlu olsun.
YanıtlaSilÇok üzücü bir durum bu, hem size yaşattığı için, hem de eğitim adına... Maalesef haklısınız, garantili iş olsun diye, o mesleğin önemini anlayamadan öğretmen olanlar da var... Umudum, işini hakkıyla yapan gerçek öğretmenlerin çoğalması yönünde...
SilTeşekkürler yorum için, sevgiler...
susam sokağı için de ben teşekkür ederim hatırlama güzeldi
SilNe kadar güzel yazmışsınız.... ben öğretmen olmayı çok isterdim ama kısmet olmadı..çok değer veririm öğretmenlere.. biri ben öğretmenim desin karşımda hemen elim ayağım dolaşır ezilir büzülürüm saygıdan sevgiden...
YanıtlaSilBeğenmenize çok sevindim, teşekkür ederim. Öğretmenleri ben de çok severim, değerlidirler benim için de...
SilSevgiler.
Çok güzel yazmışsınız sizden okuduktan sonra düşündüm elbette bütün öğretmenlerimin bana kattığı şeyler vardı ama hayatıma dokunan bir öğretmen var mı diye. Hiç bir isim gelmedi aklıma. Ben de eğitim fakültesinde okuyorum henüz 2. sınıfım ama bu gün bile bir kaç kişi öğretmenler günümü kutladı :) Bu yazıyı okuduktan sonra ben acaba birilerinin yaşamına dokunabilecek miyim dedim. Özellikle PDR okuyorken görevimi layıkıyla yapabilecek miyim diye düşündüm. Sanırım beni biraz korkuttunuz :) Ama mesleğim konusunda daha düşünceli olacağım, teşekkürler :) Sizin de öğretmenler gününüz kutlu olsun :)
YanıtlaSilSevgili öğretmenim, böyle güzel hisler taşıdığınıza göre bence mutlaka birilerinin yüreğine dokunacaksınız. Öğretmenler gününüz kutlu olsun, sevgiler...
SilNe güzel anılar biriktirmişsin. Bence de öğretmenler; hayatımızın görünmeyen aktör yada artistleridir. Bizleride toplumlarıda inşa eden onlardır. Büyük İskender, İskender olmasını hocası Aristo'ya borçludur. Hatta babası İskender'in komutanları olan arkadaşlarını da Aristo'dan ders aldırmıştır.
YanıtlaSilSamimi duygularla görevlerine devam eden öğretmenlere selam olsun.
Öğretmenlerin yeri bende hep ayrı olmuştur, gerçekten de şu anki yaşama bakış açımı, yaşadığım rahatı, huzuru onlara borçluyum, aslında anlatacak daha ne kadar çok anı var... Yine duygusallaştım bak sabah sabah:)
SilSevgiler...
Asla unutmadığım öğretmenlerim var iyi kötü..
YanıtlaSilBen de küçükken hep öğretmen olmayı isterdim.. Pedagojik formasyon da aldım..ama kısmet olmadı maalesef. Bu yönümü oğlumla, dostlarımla telafi ediyorum :) kreş gibi etkinlikler yaparım :) dostlarıma öğretmen gibi davranırım bazen :)))
Çok güzel yazmışsınız..
Bloguma beklerim ben de..
mutlu cumalar
Öğretmenlik bir ruh meselesi, ille de okulda olmak gerekmiyor:)
SilSevgiler.
Çok sıcak ve anlamlı bir yazı olmuş, elinize sağlık:)
YanıtlaSilGazap üzümleri en beğendiğim kitaplar arasındadır, sizi bu kitapla tanıştırabildiğine göre öğretmeninizin hayata bakışı ve öğrenciye yaklaşımı oldukça güzel olmalı.
Son yazımda ben de yazmaya öğretmenlerim sayesinde başladığımı ifade ettim. Özellikle de biri sayesinde. Dediğiniz gibi zorluklarla dolu hayat yolunda bir öğrencinin elinden tutabilmek en ulvi mesleklerden biri yapıyor öğretmenliği.
Teşekkürler :)
SilEvet Türkçe öğretmenimin hakkını gerçekten de ödeyemem. Şanslıydım çok...
Duygu yüklü, içten ve insanı saran bir yazı çıkartmışsınız bugünün anısına. Tekstil Mühendisi olduğunuza şaşırmadım desem yalan olur:) Ben sizi ekonomi veya işletme mezunu olarak hayal etmiştim oysa. Benim Türkçe, edebiyat öğretmenlerim pek iyi değillerdi her halde. Hatırladığım kadarıyla bir tanesi bile kitap okuyun dememişti. Kitap deyince ders kitabından başkası gelmezdi aklıma. Ha, bir de Texas, Tommiks okurduk ama ona da büyüklerimiz kızardı dersimizi çalışmayıp başka kitaplar okuyoruz diye.
YanıtlaSil"Gazap Üzümleri" ni okudum ama yaşım yirmi yediydi okuduğumda. Evet Türkçe öğretmenleri yönünden şanslıymışsınız.
Elinize sağlık, çok güzel bir yazı:)
Öğrtemenlerin bendeki izlerini asla unutamam. O yüzden 24 Kasım'larda biraz duygusallaşıyorum.
SilKendimi ekonomist olarak hiç düşünemiyorum bu arada, o işler hiç bana göre değil :)
Kitap okutmayan edebiyat öğretmenini ise cidden hayal edemiyorum, ne kadar enteresanlarmış... Neyse ki eşiniz sayesinde geç de olsa okumaya başladınız. Şanslısınız :) Çünkü kitap okumanın güzelliğini bilmeden yaşayan nice insan var maalesef :)
Teşekkürler :)