23 Temmuz 2016 Cumartesi

Nostalji nostaji, nereye kadar...

Çok değil birkaç yıl önce nasıldık”, “çok değil 5 yıl önce nasıldık”, “çok değil 15 yıl önce nasıldık” şeklindeki konuşmalar, yaşın müsaitliğine göre çok çok gerilere gider. Hatta bu konu yaşla da sınırlı kalmaz, tarih bilgisiyle pekişince epeyce önceleri de betimleyebilir insan. Hepimiz severiz, “eski bayramlar ne güzeldi “Eskiden ne kadar güzel kıyafetler vardı”, “Eski komşuluklar da bir başkaymış” “Ah o eski Türk filmlerindeki naif duygular ne kadar güzeldi.” Ya da ne bileyim “Eski tavukların tadı mı var artık, tatları hormonlu” demeyi... Bazılarımız kişisel tarihlerini ön plana çıkarmaktan hoşlanır: “ Sen beni bir de evlenmeden önce görecektin, 42 kiloydum, işte şu kadar belim vardı” der, iki elini birbirine 15 cm yaklaştırarak temsili bel inceliğini gösterir. Kimilerimiz ise mesela 80'li yılların güzelliğinden bahsetmeye, yani toplu tarihimizle ilgili nostalji yapmaya bayılır!

Çünkü bazı insanların hafızası, geçmişte yaşanan kötü anıları siler, güzellikler kalır geriye sadece, bu nostaljı yapma merakı da oradan gelir biraz da bana kalırsa. Ben böyleyimdir misal, kötü anıları olan insanların ne isimleri, ne de yüzleri kalır aklımda. Şimdi diyeceksiniz ki, “ne alaka ülke yangın yeriyken!” Tam da alaka aslında. Çünkü geçmişteki güzelliklere takılıp kalarak depresyon hallerinde çoğumuz bu aralar. Oysa o günleri yaşarken de nostalji yapmıyor muyduk... Hangi blogu okusam bir umutsuzluk, bir şaşkınlık, bir korku... Böyle yapmayalım, geçmişte takılıp kalmayalım, öfkelerimizi, acabalarımızı, meraklarımızı ve beklentilerimizi bir kenara bırakalım ve gerçekçi olalım. Şimdiyi görüp, şimdiyi özümseyip, şimdiyi yaşayalım...

Mesela annenizin çeyizinden kalan tek bardak elinizden kayıp gitse ne yaparsınız? Üzülürsünüz mutlaka. Ama annenizin ne kadar üzüleceğini düşünerek kendi kendinizi yiyip bitirseniz de, o bardak artık kırılmıştır. Bardağın annenizin ceviz büfesindeki duruşunu hayal etseniz ne olur, etmeseniz ne olur bu saatten sonra...

Önünüzde üç yol var:

Şanslıysanız, bardak un ufak olmamıştır ve siz bir japon yapıştırıcısı alıp o bardağı yapıştırmayı denersiniz. Ama ne yalan söylemeli, bir bardağın böyle kırıldığı da pek görülmemiştir. Mutlaka birkaç küçük parçası kaybolmuştur, geçmiş olsun...

İkinci yol olarak ise antikacıları dolaşırsınız, şansınız varsa aynı bardaktan bulmayı denersiniz. Oysa annenize bu bardağı cam ustası olan babası özel olarak yapmıştır. Annenize sormadığnız için  bunu bilmiyorsunuzdur ve bu çabanız da boşa çıkar...

Ve son olarak da gerçekleri kabul edip gidip annenize bardağı kırdığınızı itiraf edersiniz, sonrasında birlikte bu yeni duruma alışır, kendinizi mutlu edecek başka yöntemler bulmaya çalışırsınız. Ne bileyim siz annenize özür mahiyetinde bir çiçek alırsınız. Ve sürpriz bir şekilde anneniz, babasından yadigar olan bardağın diğer eşini sandığından çıkarır. Meğer dedeniz bu bardaktan iki tane yapmıştır ve anneniz ne olur ne olmaz diye ikincisini çeyiz sandığının en korunaklı bölgesinde saklamıştır bugüne değin...


Demem o ki, o bardak artık kırıldı! Aynısı değil de çok benzeyen bir diğer eşini ortaya çıkarmak için ise aslında mucizeler de gerekmiyor. Aradığımız şey, belki de hepimizin yüreğindeki o sandığın kuytu bir köşesinde bizim onu gün yüzüne çıkarmamızı bekliyordur.
Öyle değil mi...


Sevgilerimle...

18 yorum :

  1. Eskilerden bir bardak değil; ama yenilerden iki emeği kaybettiğin şu sırada çok iyi denk gelen bir yazı oldu :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İşte buna çok ama çok sevindim, sevgilerimle :)

      Sil
  2. Hepimiz zaman zaman geçmişe özlem duyuyoruz. İnsanoğlu yitirdiği güzel şeyleri anılarda tekrar toparlamak istiyor. O mutluluğu bir başka biçimde yeniden yaşamak istiyor. Dünya olumsuzluklarla doldukça sanırım bu özlem hiç bitmeyecek.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu çok güzel bir şey elbette, benim de sık sık başvurduğum bir kaçış yöntemi. Ama bugünü kaçırmamak lazım, şimdi için bir şeyler yapmak lazım...
      Sevgilerimle.

      Sil
  3. Eskiye özlem ve eskiye ait bir şeyin yitirilmesi sonucunda duyulan üzüntü. Bana göre nostalji çocukluğumda yediğim domatesin kokusu. Eski yeni fark etmeksizin değerli bir eşyamı yitirdiğimde önce derin bir nefes alırım sonra buruk bir gülümseme ile onun yokluğunu kabullenirim. Yapacak bir şey yoktur sonuçta geri getirmek için...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Tam da böyle zamanlardayız, yitirilen domatess kokuları burnumuzda tütmekte...

      Sil
  4. Geçmişleriyle yaşayan insanlar hiçbir zaman mutlu olamazlar. Halbuki o anlattıkları döneme göndersek onları belki şimdikinden bile mutsuzdular. Dediğiniz gibi kötü anıların üstünü örtüp hatırlamamakta çok başarılıyız. Anı yaşamak en önemlisi. Hakkını vere vere yaşanan zaman hepimiz için bir kazanç. Dilerim insanlarımız bunu da bir gün öğrenecek. Sevgiler :)

    YanıtlaSil
  5. Öyle çok kırılan dökülen ve arkasından üzülüp, hayıflandığım eşya oldu ki ama her seferinde kısa bir süre sonra ben onu kaybettim bunlar nedir ki noktasına geldim. Böyle böyle yüreğimde yaşatma kabiliyetimi geliştirip maddi şeyler her an biter düşüncesini sindirmeye başladım. Öze zarar gelmezse, keşke diyecek bir anımız yoksa kırılana üzülmüyor hep canlı kalan hayali yetebiliyor. Bugün maddeyiz yarın hayal, eşyalara bile yüklediğimiz anlamı düşünürsek kırmayalım birbirimizi sözleri hiç fantastik gelmiyor o zaman. Sevgi ve selam...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet en doğrusu öyle düşünmek sanırım. Yitirilenlere ağıt yakmak yerine, var olanın kıymetini bilip koruyabilmekte marifet...
      Sevgilerimle...

      Sil
  6. çok haklısın şimdi de kalmak lazım, ama şimdi o kadar kötü ki bu aralar

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İşte o yüzden şimdide kalmak, realist olmak lazım diyorum. Kötüde olsa bu günleri atlatmak için buna mecburuz...
      Sevgilerimle

      Sil
  7. Herkesin bir tarzı var.En güzeli geçmişini unutamayanlardan uzak durmak.Belki onların da elinden gelen budur.Anı yaşamanın en imkansız olduğu bu günlerde mutluluktan söz etmek lüks gibi,.Herkes yapamaz.Görmemezlikten gelmememiz gereken bir toplu mutsuzluk durumu var ki gerçeğin en acımasız dönemi yaşanıyor ki, üzülmek hiç mesnetsiz değil :((

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Aslında ben, tam da günümüz için yazdım bu yazıyı. Durumu görmek, doğru analiz etmek lazım. Bugünü görmek derken, "öyleydi böyleydi" gereksiz polemiklerine girmemek lazım gibi geliyor bana...
      Sevgilerimle

      Sil
  8. Daha geçen hafta yaşadığım bir duygu. Annemin çeyizinden kalan bir sürahi. Çok seviyorum. Ben evde yokken üst kattaki komşular taşınıyor ve hamalın biri bizim kapıyı çalıp soğuk su istiyor. O kadar pet şişe varken eşim de gidiyor içi su dolu bu sürahiyi veriyor. Ve giden geri gelmiyor. İyilikten maraz mı doğuyor bilemiyorum. Kırılsaydı daha mı iyiydi ?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Olacağı varmış, kırıldı varsayın... Bazen böyle oluyor işte, geçmiş olsun...

      Sil
  9. Cok farkli bir edebi var kaleminizin.

    YanıtlaSil