1 Mart 2020 Pazar

Bir sene öncesini arar olmak!


Çok değil, günümüzden sadece yedi sene önceydi. 23 Ocak 2013’ü gösteriyordu tarihler. Blogumu yeni açmıştım. Kitaplardan, filmlerden, tiyatrolardan bahsediyordum o zamanlar. Çok detaylı olmasa da gündeme dair eleştirilerimi dile getirmişliğim bile vardı! Şimdi dönüp baktığımda –“çok değil sadece yedi sene öncesinin” bile, günümüzden daha iyi olduğunu- tarif edilemez bir duyguyla görüyor ve dilimi yutmuşcasına susuyorum… Bu duygunun adı başlı başına hüzün değil, acı değil, nefret değil, pişmanlık değil, kadersiz coğrafya isyanı değil, cehalete kızgınlık değil. Çok daha öte bir şey! Belki de sözün bittiği yer, ya da  söylemekten ve hatta hissetmekten bile yorulmak gibi bir şey! 



Gündem çileli, gündem ağır! Ne söylesem, ne desem, dedim ya nasıl tarif etsem…

 Virüs var mesela bu aralar. Biliyorsunuz Adı Corona! Çin’den çıktı, bütün dünyaya yayılmakla meşgul. Gündelik hayatın içinde sadece bir anlık haber olarak çıkıyor karşımıza.  Bir alt yazı geçiyor; mesela şöyle:

-        Virüs İtalya’da da görüldü!

 Sonrasında araya başka görüntüler giriyor. Eskilerin deyimiyle velhasıl-ı kelam  bişeyler bişeyler oluyor ve sanki bir filmin jeneriği gibi hızla akıp gidiyor bütün bu şeyler gözümüzün önünden! Politik aCıtasyonlar, insagramda birilerinin mutlu anlarını paylaşmaları, diğerlerinin “Dünyada bunca olay varken sen nasıl oluyor da böyle gülebiliyorsun!” çemkirmeleri… Elektriğe, yola, şuna buna yapılan zamlar, imara açılan ormanlık alanlar. Sonra başka bir alt yazı:
-        Şurda deprem oldu!

Sonra bir kaç gün "evlerin nasıl da depreme dayanıksız olduğu" konusunun tartışıldığı, ya da tartışıldığı algısının yansıtıldığı haber programları, sonra deprem vergilerinin nereye gittiği sorusu. Ve Kızılay’ın mesajla bağış istemesi, ve Kızılay’ın Amerika’da açtığı yurtlar falan filan. Ne olup ne olmadı derken gündeme düşen savaş güzellemeleri… Ölen, öldürülen insanlar ! Vatansız kalan insanların hayatta kalma noktasında kendilerinden ve belki de karakterlerinden verdikleri “vermek zorunda oldukları” tavizler ve Acun’un “surviver’ında “Aç kaldık, güçten düştük!” diye ağlayan karikatür tipler… Kırılan reyting rekorları!

Sınırlara sürülen ve pazarlık konusu yapılan insanların dramları, o insanların kaçma hayalleri, o insanların dengesini bozduğu diğer insanların “defolup gitsinler” çığlıkları…

Coğrafyamızda her şey, ama her şey böyle çileli devam ederken, İsviçre’de ya da Finlandiya’da, ya da Prag’da, ya da Avusturya’da akan normal hayatlar…

Ben ne diyeyim, daha ne diyeyim; ben şimdi daha fazla ne diyeyim…

Ne diyor şair,

"Ne gelir elimizden insan olmaktan başka!" 

10 yorum :

  1. Duzeni oyle kurmuslar.Bir yerlere demokrasi (!) tasiyip karsiliginda kaynaklarina el koyar ve savaslarla goclerle Hitlervari bir nufus kontrolu saglarken gercekten cok normal yasiyorlar mi saniyorsunuz? Bati , insanlarin kendi ulkelerinde refah icinde yasamalarini saglayacak liderleri diktator ilan edip, kendisine kukla olacak demokratik (!) liderlerle degistirmek icin toplumlara nifak sokuyor ,kan dokturup ulkeleri yasanmaz kiliyor,goce mecbur ediyor.Bunun da bedelini odemek istemiyor fakir ulkelere yikiyor.Canini disine takan olumu goze alan binlerce insanin yarattigi goc tehdidinin batida hortlattigi irkcilik ve fasizme gunah kecisi aradiginda kimse o normal gozuken ulkelerde yasamak istemeyecek.Cunku bu ahlaksiz politikalarin kurbanlari gocmenler yabancilar ve alt siniflar olacak.Maalesef bati kamuoyunu akliselime cagiracak vicdani olacak aydin sayisi 2.Dunya Savasi donemindekinden de az...Ilahi adalet her zaman vardir.Bir tarafta aci cekilirken diger tarafta kimse normal yasayamaz.Bedeli odenir zamani gelince de anlasilir mi bilmem yasarken.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sanki dünya kocaman bir satranç tahtası gibi...
      Çok üzücü, hem de çok...

      Sil
  2. Kendimi hiçbir şeyi duymayacağım bir yere kapatasım geliyor bazen..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hayatımızı rehin aldılar gibi... Gülmek suç oldu, yaşamanın kendisi suç sanki. Hep korkular, hep krizler, hep savaşlar...
      Umarım bütün bu kötü günleri kısa sürede atlatır
      mutlulukla, barışla, bolluk içinde yaşarız

      Sil
  3. Hayır hayır.. Buralarda da hayat normal akmıyor. Ben mesela güzel ve hafif şeyler yazmak için açtığım bloğa yazamıyorum, ayıpmış gibi geliyor. Ya da buradaki insanlar da korkulu bekleyiş içindeler, bizde de haberlerde mültecilerin sorunu, bizde üstelik sınırlarımız dahilinde her gün daha fazla insana bulaşan corona haberleri. Marketler bomboş (herkes stoklama yaptı) borsa öyle bir düştü ki insanların emeklilik için bir köşeye ayırdıkları fon %10'dan fazla değer kaybetti. Hayır buralarda da haberler hiç iyi değil..
    Bazen "Corona belki de dünyanın dengeyi yeniden bulma yolu" diyorum, sonra korkuyorum, sevdiklerimi, alışık olduğum düzeni yitirmekten.
    Ama hayır, lütfen susmayalım yazalım konuşalım yayalım düşüncelerimizi, yoksa herkes evine kapanıp herşeyden saklanmaya başlarsa asıl o zaman bittik.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim bu değerli katkınız için. Evet yazmalı çizmeliyiz. Ben de Corona hakkında benzer şeyler düşündüm.
      "Dünya bu olaydan ders alsa" dedim. "Her ülke yerele dönse. Mesela artık çekirdeği Çin'den almasak da eskiden olduğu gibi Trakya'da yetiştirsek. Çukurova'nın bereketli topraklarında yine kaliteli pamuklar fışkırsa.."

      Sil
  4. 2020 iyi başlamadı iyi gitmiyor. Herkes ve her şey pazarlık konusu olmaya başladı. Siyasiler olmasa hayat belki daha güzel olur.

    YanıtlaSil
  5. Her şeyin iyi ve güzel olduğuna inanmak, kendini kandırmak oldu artık. Çünkü her şeyin çürük kokusu yayılıyor.. Hayr olsun!!

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Güzel olan tek tük şeyler de yoğun saldırı altındayken size katılmamak mümkün değil :(
      Bir tek şu cümle kaldı belki de elimizde:
      "Gecenin en karanlık anı, şafağın en yakın olduğu andır"

      Not: Google'dan baktım da Bu söz Pulo Coelho'nun muymuş ..

      Sil