19 Mart 2016 Cumartesi

Muharrem'i büyütmediler!

Sabah annesinin sesiyle uyandı iki gözlü konduda Muharrem.

-Hadi Muharrem, elini yüzünü yıka çayı koyuyorum bak.
-Tamam anne, az daha uyuyayım!
-Erken kalkan yol alır oğlum, hadi benim güzel oğlum, kalk üzme beni! 

Aslında uyanmıştı ama bilerek kalkmıyordu yataktan. Çünkü annesi Gülsüm, oğlunu kaldırmak için birazdan yanına gelir, gül kokan elleriyle saçlarını okşar, alnına bir öpücük kondururdu nasılsa. Sabah sabah insan ana kokusunu içine çekerse günü de güzel geçerdi, kimselere söylemediği totemiydi Muharrem'in bu. Yorganı başına çekti mahsusçuktan, uyuma numarası yaptı. Bekledi, bekledi, gelmedi annesi! Tam o sırada “garkk!” diye bir kuş sesi geldi kulağına kondunun bahçesinden. Sanki öte alemlerden gelen kötü bir haberci gibi uzun uzun öttü. Aldırmadı Muharrem, aklına kötü şeyler getirmedi. Biraz daha bekledi yatağında, ama annesi yine gelmedi. Kalktı çaresiz  esneyerek, terliklerini giyip kapıdan sofaya, sofadan da evin dışına çıktı. Soğuk havalarda sabah sabah dışarıya çıkmak nasıl da zordu, içinden “çok para kazanıp tuvaleti banyosu içeride ev alacağım anama, kaloriferli olacak hem! Sıcacık suyla yıkayacağız elimizi yüzümüzü sabahları, içinde küvet bile olacak filmlerdeki gibi...” diye düşünürken annesi seslendi içeriden:

-Muharrem oğlum, hadi oyalanma üşüyeceksin!
-Tamam anacığım hemen geliyorum.

İçeriye girdi hızla parmaklarını ovuşturarak. Çivi gibiydi su, nasıl olmasın, mart ortası ne de olsa. Anası sofadaki kuzineyi çıtır çıtır tutuşturmuş, dünden kalma ekmeği üzerine koymuş, mis gibi kokutmuştu evin içini. İştahla oturdu yer sofrasına Muharrem. Kızaran ekmeğe sana yağını boca etti, bir taraftan da çayları dolduran annesine seslendi:

-Küstüm sana ben, niye gelmedin bu sabah yanıma?
-Küsme oğlum küsme, sobayı tutuşturma telaşıyla gelemedim, dedi anası.

Sanki sofrada kuş sütü eksikmiş gibi neşe içinde ettiler sana yağlı ekmek, zeytin ve çaydan oluşan kahvaltılarını. Çayları bitince kalktı sofradan Muharrem, yattığı odada hızla pijamasını çıkarıp pantolon ve kısa kollu gömleği geçirdi sırtına. Montu vardı ama giymedi, kağıda çıkınca montla rahat çalışılmazdı çünkü. Zaten çalışan adam üşümezdi ki! Muharrem adamdı, 14 yaşında anasına bakan kocaman bir adamdı hem de! Rahmetli babasından devralmıştı mesleği. Mecburiyetten! 2 sene öncesinde babası kağıda çıktığında o zengin adam arabayla babasına çarpmasaydı, çarptıktan sonra kaçmasaydı, az vicdan sahibi olsaydı, insan olsaydı yani, hastahaneye götürseydi babasını, Muharrem bugün kağıda çıkmayacak, okuluna devam edecek, daha büyük adam olacaktı!  Ama olsun, gidemese de okulunu bitirmeyi kafasına koymuş, geceleri eve geldiğinde derslerine çalışmayı hiç ihmal etmemişti. Dışarıdan mışarıdan diplomasını alacak, sonra da çalışıp anasını sıcak suyu olan evlerde oturtacaktı! Kağıt toplamayla olmazdı biliyordu, okulu bitene kadar idare edecekti artık. Zaten hükümet kağıt toplamayı da yasaklayacakmış diye duymuştu. Kendisi gibi toplamacılardan kağıt alanlara ceza vereceklermiş, öyle diyordu toptancı Mehmet Abi geçen gün. Bundan böyle daha az verecekmiş kilosuna kağıdın! Ne de olsa bir nevi kaçak işe giriyormuş yaptığı!

Bir bulut geçti gözlerinin önünden Muharrem'in, ne yaparlardı ekmek teknesini ellerinden alırlarsa. Bunları düşünürken kağıt taşımaktan kamburlaşmaya başlayan omuzları biraz daha düştü sanki. 14 yaşında bir adam, bu kadar yükü nasıl taşısın diye düşünmedi elbette, çünkü 14 yaşındakiler sırtındaki yük ne kadar ağır olsa da birer çocuktu, çocukların dünyasında endişe olmazdı ki!  Giyindikten sonra kapıya geldi, yırtık ayakkabılarını ayağına geçirip anasının elini öptü, başına koydu. “Hayırlı işler” dedi Gülsüm Ana, bağrına bastı oğlunu, işte o anda içine çekti anasının kokusunu Muharrem doya doya, sanki son defa koklarmış gibi... Kollarını iki omzundan arkaya doğru uzatarak köşede duran kağıt arabasının saplarını tuttu, dengesini bulunca “Hadi Allaha ısmarladık” diyerek hızla uzaklaştı evden.

Kendi mahallesindeki çöpleri es geçer, direkt zengin mahallelere yönelirdi hep.  Fakir mahallesinin çöpünden ne çıkardı ki zaten. Üç beş zeytin çekirdeği, belki biraz elma çöpü.. Para eden kağıttı, teneke kutuydu, plastik şişeydi; atar mıydı onları da mahalleli, atmazdı elbet. İnsan ekmek parasını çöpe atar mı hiç... Sırtında boş çuval, koşa koşa koyuldu her zamanki yoluna, Güven Park'a yaklaşmıştı. Hayalleri mi daha hızlıydı adımlarından, yoksa adımları mı kovalıyordu hayallerini bilemedi Muharrem. Yeşil çiçekli perdeleri olan bir ev, içinde kalorifer sıcacık, yumuşacık halılarla döşeli mutfak, banyosu tuvaleti zenginlerinki gibi ayrı ayrı, hem de sokakta değil içeride, tam çeşmeyi açıp sıcak suyla yüzünü yıkıyordu ki, mahşeri bir patlama sesi geldi kulağına. Bir kuş “garkk!” diye öttü bir yerlerde sanki! Sıcak sıcak aktı kan ağzına doğru, çeşmeyi kapatamadı, elleri uyuşuyordu o sıra, elinin birini havada uçarken gördü, öbürüyle tutmaya çalıştı, tam da o anda gül kokulu anasının kokusu geldi burnuna, “sabah gelip başımı niye okşamadın anacığım” diyecekti, savruldu sola doğru, havada kızarmış ekmek kokuyordu sanki, Muharrem'in gülümsemesi, hayalleriyle beraber havada asılı kaldı...
14 yaşında kocaman bir adamdı Muharrem...
Hiç büyümeyecek, kocaman bir adam...




Not: Yeşilçam'ın duayenlerinden sevgili hocamız Mehmet Aydın'dan almakta olduğum “Yaratıcı yazarlık ve senaryo “ dersleri kapsamında yazdığım dördüncü ödevdir. Fotoğrafdaki gerçek haber üzerine  benim kurguladığım bir öyküdür... /EvdeYazar

29 yorum :

  1. Kurgu olsa ne cikar gerçek ayan beyan fotografta anlatıyor zaten. Sen sadece yürektekini kağıda dökmüşsün. Odevini hakkıyla yerine getirmişsin tebrik ederim. Ama keske kurgu olsaydı sadece ve Muharrem hala yaşıyor olsaydı. Medyaya gelince ben coktan medyayı takip etmeyi bıraktım.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu yazıyı yayınladıktan 3-5 dakika sonra İstiklal Caddesi'nde canlı bomba patladı. Yeni Muharrem'ler...
      Kendi iktidar hırslarına daha kaç kişi kurban edecekler...

      Sil
  2. Bu yazıyı okuduğum sırada sizin de dediğiniz gibi İstiklal'de patlama meydana geldi. Ne üzücü bir halde ülke...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu gidişat bir yere varıyor da nereye, umarım hayırlı bir yöne...

      Sil
  3. Hayaller yarım, bedenler yarım, hayatlar yarım... Bütün hayatını kaybedenlere Allah rahmet eylesin.
    Çok dokunaklı bir konu keşke her şeyiyle sadece kurgu olsaydı. Ödevinizi çok güzel hazırlamışsınız tebrikler...

    YanıtlaSil
  4. :(( Keşke bu niye nasıl böyle bir şey yazıp üzüntü yaratıyorsun diyebilseydik,olmaz böyle hüzünlü ödev olmaz diyebilseydik ,niye her şey güllük gülistanlıkken moral bozuyorsun deseydik.Biz 14- 15 likleri zaten fazlasıyla toprağa verdik niye şimdi 14 yaşında muharrem gitsin diyebilseydik ,keşke keşke keşke:(((((((

    Yüreğine kalemine sağlık canım ,dilerim yeni ödevlerin sana kocaman gülümseyebilen başarılara koşan Muharrem'leri de yazdırır

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Umarım, başka Muharrem'lerin hayalleri dediğiniz gibi yarım kalmaz, sevgiler.

      Sil
  5. Hayalleri mi daha hızlıydı adımlarından, yoksa adımları mı kovalıyordu hayallerini... Çok hoşuma gitti. Bu cümleleri üretebilmek için hayal dünyasında olayı yaşamak lazım. Başka türlü olmaz. Siz bunu güzel yapıyorsunuz.
    Çok acı bir son. Hiçbir zaman dayanamam. Kurgu olduğu aklımdan gidiyor birden. Gözlerim doldu demeye utanıyorum. Ne kadar alıştırmaya çalışsalar da olmayacak, alışamayacağım galiba.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Alışmamak lazım zaten, alışırsak olmaz, biz olamayız, gözlerinizin dolması sizin güzel insanlığınız...
      Yazarken izliyor gibiydim, zor oldu bu yazıyı tamamlamak, teşekkür ederim.

      Sil
  6. Umarım bu patlamalar son bulur bu arada muharremi herkese inat anlattığınız için teşekkürler.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Muharrem'ler çocukluklarını yaşayabilmeli yaşıtları gibi...
      Teşekkürler.

      Sil
  7. Hayaller yarım, bedenler yarım, hayatlar yarım... Bütün hayatını 9kaybedenlere Allah rahmet eylesin.
    Çok dokunaklı bir konu keşke her şeyiyle sadece kurgu olsaydı. Ödevinizi çok güzel hazırlamışsınız tebrikler...

    YanıtlaSil
  8. Yanıtlar
    1. Yok ki zaten, ateş düştüğü yerde yangın...
      :(

      Sil
  9. Bu haberin fake olduğu ortaya çıktı fakat ne farkeder? Muharrem değil de Kerimler, Ayşeler, Ahmetler gitti. Kaç ocağa ateş düştü :(

    YanıtlaSil
  10. Ne güzel yazmışsın hocam...

    YanıtlaSil
  11. Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim bu cesaret verici yorumunuz için.

      Sil
  12. Mümkünse sizinle oturup bir çay içmek isterim. Hikayesi böyle olanın muhabbeti nasıldır, kim bilir..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sohbet etmek başka bir yetenek, konuşma konusunda yazarken olduğu kadar rahat olduğumu söyleyemem. O yüzden bence yazıları okurken çay içmeyi deneyin :)

      Sil
  13. Ne yalan söyleyeyim masanın üzerine dökülen bir damla yaş. Biraz geç de olsa okudum ama hayatın gerçekleri.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Maalesef hep yarım kalan birşeyler oluyor hayatta...
      Sevgiler, teşekkürler

      Sil