4 Ekim 2024 Cuma

"Türkiye ne berbat bir ülke, ama seviyorum" diyenlere gelsin...

Madem mizah bile yapacak hal kalmıyor, e o halde son zamanlarda canımı sıkan şeyleri yazayım bari. İlk yazının konusu da yurt dışında yaşayıp sosyal medyadan "Türkiye ne berbat bir ülke ama çok seviyorum" diyenlere olsun… ( Yurt dışında yaşayıp şahane yazılar yazan sevdiğim blogger arkadaşlarımın elbette konuyla alakası yok, sakın üzerlerine alınmasınlar. Zaten o blogger arkadaşlarım benim ne demek istediğime gayet yakından şahit oluyorlardır)

Epey zamandır gezi yazılarına, gezi videolarına meraklıyım. Örneğin kahvaltı ederken Miami’yi gezen Arda Pazır’ın eğlenceli videolarını izlemek bünyeme iyi geliyor. Artık televizyonun yerini bende Youtube aldı diyebilirim.

Takip ettiğim birkaç gezi hesabı var böyle. Gidip göremediğim yerleri birilerinin anlatması, göstermesi ilgimi çekiyor. Japonya’nın robot otelleri, Finlandiyalıların saunadan çıkıp kendilerini buz gibi denize atmaları falan … Birbirine benzeyen tv kanallarındaki abuk subuk, hiçbir umut ışığı taşımayan, iç karartan, çoğunlukla da üçüncü sayfa konuları ile dolu; sanattan, bilimden, efendime söyleyeyim güzelliklerden asla söz etmeyen haberlerini dinlemektense; belgesel gibi değil de böyle hafif magazin tadında gezi videolarını izlemek bana hoş geliyor… Ne bileyim, belki de psikolojide bir adı vardır bu son yıllarda oluşan keyfimin. Belki “kaçış psikolojisi” diyorlardır benim bu gezi videolarına olan düşkünlüğüme. “Yadsıma” diyenler de olabilir.  Bu açıdan bakarsak; oldum olası kurgu uzay filmlerini seviyor oluşumun da mutlaka psikolojide bir adı vardır. Belki bilinç altımın kuytu köşelerinde dünyadan kaçıp cennet gibi başka bir galakside yaşama isteği barınıyordur; kim bilebilir…

Yani işte her neyse nedeni, son zamanlarda sanal dünyada gezginlerle birlikte geziyorum, yeni şeyler keşfediyorum. İçlerinden bazılarını takipten sıkılıyorum bazen, genelde neşeli ve abartısız olanları tercih ediyorum. Özellikle Türkiye’nin kötülüklerini anlatmaya başladıklarında takibi bırakıyorum. E ben zaten biliyorum ne yaşadığımı dostum diyorum kendi kendime; bana bilmediklerimi göster; benim ufkumu aç…

Bu videolar kesmemiş olacak ki, sadece gezenleri değil; yabancı ülkelerde yaşayan Türklerin çektiği videoları da izlemeye başladım epeydir. Değişik şeyler anlatıyorlar, ilgimi çekiyor. Mesela Norveç’te uzun karanlık günlerde hayat nasıl geçiyor öğreniyorum. Ya da Japonların her şeyi otomatik hale getirmeleri bana çocuksu hayaller kurduruyor.

Bütün bunlar iyi güzel de bir şey fark ettim son zamanlarda.

Yurt dışında yaşayan Türklerin çoğu ülkemizi sarsan bir haberi  “Gurbette de olsak kalbimiz vatanımızda çarpıyor, çok üzüldük” gibi bir cümleyle paylaşıyorlar ya, işte bu paylaşımlar bana sahte gibi geliyor. 

Bir tanesi geçenlerde “Irkımdan nefret ettirdi bu haber” diye paylaşmış yine gündem sarsan bir haberi…  Yaşadığı ülkeyi anlatırdı oysa, tatlı tatlı izlerdim. Hop ne oluyoruz ya?  “Irkımdan nefret ettim” ne demek… Kötülüğün ırkı mı olur, bu nasıl bir cümle? Nasıl bir kendini tatmin duygusu var altta yatan… E çık vatandaşlıktan o zaman, kim tutuyor seni…

 Bu tip mesajların çoğunda  “Ya ne kadar iğrenç bir ülkede yaşıyorsunuz, iyi ki kurtulmuşum” alt metnini okuyorum. Belki de memleket özlemlerini bastırmak için böyle bir yöntem uyguluyor olabilirler bilemiyorum.


“Bakın görün, Norveç’in sokakları ne kadar temiz”
diye paylaşsa zevkle izlerim, kendi ülkemin de böyle olduğunu hayal ederim. Ama, “Bu sene tatile geldim Türkiye’ye; pislikten nefret ettim” diyerek devam ettiğinde, yani üstten baktığında İzmirlilerin deyimiyle “asfalyalarım atıyor...”

“Ay siz bu pahalılıkla nasıl baş ediyorsunuz, Euro harcayan bana bile pahalı geldi” diyen acımalı ve yine üstten bakış…

“Herkes çok modern burada” demesine elbette bir şey demiyorum ama; “ Türkiye Orta Doğu ülkesidir” demeye kadar götürdüklerinde çok kızıyorum. Çünkü çözümsüz kalan milyonlarca insana psikolojik işkence yaptığının farkında değil…

  “Bak ben kurtuldum, sen cehennemde yanıyorsun” der mi hiç cennette olan bir kişi? Derse de o cenneti hak eder mi? Bu kadar acımasız olunur mu? Cehennemini cennete çevirmene yardım edeyim demez mi, bunu demese de susmaz mı?

İşte böyle şeyler fazlasıyla canımı acıtıyor.

Fırsatı olan kaçsın kurtulsun bakış açısı yüreğimi yakıyor…

Atatürk’ün yurt dışına eğitim için gönderdiği insanların gelip ülkemizde canla başla hizmet etmeleri geliyor aklıma…  

Bu kadar aşağılık kompleksi olmamalıydı bizde, buralara gelmemeliydik. Hele ki “Türkiye Orta Doğu’nun bir parçasıdır” söyleminin yaygınlaşarak kabul görmesi, sıradanlaşması…

“Bu ülke bitmiş, canını seven kaçsın kurtulsun” anlayışı…

Tamam çaren yoktu gittin diyelim, kalanları neden bu kadar aşağılıyorsun ve bu kadar küçümsüyorsun be güzel arkadaşım…

Son zamanlarda ünlüler arasında da yayıldı bu furya…

Kendine Londra’dan şahane bir ev tutuyor mesela oyuncu abimiz ablamız; parklardan bahçelerden yayınlar yapıyor sosyal medyasında… Aman da ne şahane bir ülke, her mahallesinde park var, her yer yemyeşil… Tamam iyi güzel de neden gelip Türkiye’de reklam çekiyorsun o zaman?  Orada çalışsana!

Bu ülkeden para kazanabiliyor çünkü. İngiliz yapımcılar elbette bu arkadaşların yüzüne bakmıyor.  

Beğenmedikleri, bizim de beğenmediğimiz halktaki yozlaşmayı normal hale getiren mayfalı, kötücül, iğrenç dizilerde oynayarak haftalık üç dört milyon para alıyor bu adamlar ve bu kadınlar…

Ay ay ay…

Neymiş, İngiltere’de her mahallede park varmış…

Buradaki cahil insanların izlemesi sayesinde kazandıkları uçuk paraları “cehaletten kaçtıkları” Londra’da harcamayı tercih ediyorlar…  Oynamasanıza bu ilkesiz dizilerde…  Yo, olur mu hiç… Cehalet biterse o dizileri kim izleyecek sonra? Cep meselesi yani… Sadece duygusal…

 Eee, bu cehaletin, bu yerlere çöp atanların, bu saygısızlığın, bu kabalığın, bu karaktersizliğin bu kadar yaygınlaşmasına çok fazla katkıda bulunmuyor musunuz siz bu dizilerde oynayarak… Yok, o öyle değil, iş başka, yaşam başka…

Hadi ordan demek istiyorum…

Evet, hayal dünyasında değilim. Evet ülke olarak nereden nereye geldiğimiz ortada… Evet yok sayamayız kabul. Ama bu gerçekler, başka ülkelerde yaşayıp hâlâ Türkçe konuşarak, çaresiz insanları daha da dibe çekecek şeyler söyleyenleri aklamaz. Bir hastaya “sen hastasın, hatta ölüyorsun, çok şükür ben aşı oldum kurtuldum” demek gibi bir şey bu…

Umut lazım, “Elimden gelen bir şey var mı” diye sormak lazım, elinden bir şey geliyorsa o hasta için, yapmak lazım. Ya da susup oturmak lazım. "Senin için çok üzülüyorum" dediğiniz hasta iyileşme umudunu kaybeder farkında değil misiniz? 

İşte böyle, kafanızı şişirdiysem affola, azıcık iç dökmelere ihtiyacım var… Daha da bitmedi, devamı gelecek bu sıkıcı yazıların,

Sevgiyle efenim, umutla, ne demiş Nazım;

 

En güzel günlerimiz, henüz yaşamadıklarımız….

0 yorum to “ "Türkiye ne berbat bir ülke, ama seviyorum" diyenlere gelsin... ”

Yorum Gönder