Evet hâlâ ilk gündeyiz. Uçaktan inince erkenden eve gideriz, sonra çıkıp bir şeyler yeriz diye hayal ederken bilin bakalım neler oldu?
İstikamet Sorgu
Odası
Gelmeden önce pek çok yorumda okumuştum, Türkleri ülkeye alırken zorluyorlar diye. Hatta yeşil pasaportu ile giremeyenler olduğunu yazdıklarında abarttıklarını düşünmüştüm. Tek giden erkeklere yaparlar bu muameleyi; bizim başımıza niye gelsin ki demiştim. Üstelik dönüş bileti ve Airbnb rezervasyon çıktılarını alıp dosya da yapmıştık. Hiçbir şey olmadan şıp diye girerdik nasılsa ülkeye…
Hahaha, maalesef; kaderde mülteci muamelesi görmek de varmış. Giremedik kolayca...
Sarışın, yeşil gözlü, buz gibi bakan genç kadın polis, bizi ülkeye almak yerine; arkadaki sorgu odasına almayı uygun görüyor.
Ülkeden çıkarken bu kadınla tekrar karşılaşacağımızı ve bize sürprizli
davranacağını bilemiyoruz tabii ki…
Dönüş bileti ve kalacağımız Airbnb
evinin rezervasyon kağıdını veriyoruz. Kadın, evin adresini uzun uzun bir
yerlere yazıyor ama yetmiyor demek ki bu bilgiler. Bekleme odasında çoğunlukla
tabiri caizse “kavruk” erkekler var. Bir de biz!
Hani eli yüzü düzgün, temiz
olanları sorgulamıyorlardı? Demek ki öyle değilmiş, yaşayıp görecekmişiz!
Salonda çok az kadın var
sorguya çekilen. Bu kadınlar muhtemelen Ukraynalı, kaçma ihtimalleri olabilir.
İyi de ben? Benim ne suçum var? Demek ki
bu macerayı yaşamam lazımmış. İçimden “Almazlarsa en kötü döneriz” diye geçiriyorum,
dünyanın sonu değil ya!
Sorgu odasının popülasyonu
gittikçe artıyor, hafiften gerilim var. Sol tarafımızda neşeli, heyecanlı bir Türk
erkek, adeta yerinde duramıyor, hemen sohbete başlıyor. Çok da komik. Hani
derler ya, kaşı gözü oynayan cinsten.
“Abla bende dönüş bileti falan da
yok, pasaportum boş. İlk kez çıktım ülkeden, çıkış o çıkış” diyor.
“Kaç günlüğüne geldiniz?” diye
soruyorum.
“Belli değil” diyor. Daha da çok şaşırıyorum.
“Ne iş yapıyorsunuz?” diyorum
“Elektrikçiyim ama, bilgisayar
işleri falan yapacağız burada arkadaşlarla” diyor. Belli ki kaçak kalacak.
“Elektrikçilik gibi işler Avrupa’da
çok para ediyormuş. Neden burası?” diye soruyorum.
“Burada biraz para yapıp sonra
bakacağız duruma” diyor. Şaşkınlığım
gittikçe artıyor.
“Abla sivil polis değilsin
İnşallah” diyor,
“Beni de zaten görev icabı burada
bekletiyorlar” diyorum.
Gülüşüyoruz ama aslında gerginim
kendi içimde.
Tam asker gelmişken, çıkışa yakın duran kadın, çantasından rujunu çıkarıp sürüyor. Asker gülümsüyor. Bir şeyler söylüyor kadına Rusça gibi bir dilde. Kadın hiç bozuntuya vermeden rujunu sürmeye devam ediyor. Asker asılıyor mu kadına, yoksa ruj sürdüğü için dalga mı geçiyor anlamıyorum. Belki de kadın
“Ruj sürmek de mi yasak kardeşim” diyor ve asker de “Ne münasebet bacım, süslenmek mülteci de olsa her kadının hakkıdır “diye cevap veriyor. Tam filmlik sahne. Görüntüye bak, istediğin repliği yazmakta özgürsün.
Birbirinden asık suratlı polis kadınlar geliyor, birilerini çağırıp salondan götürüyor. Çoğunluk Türk. Bizden sonra gelenlerden bazıları gidiyor. Bize bir türlü sıra gelmiyor. Hayırdır yahu; benim bilmediğim bir suçumuz mu var? Nedir bu muamele?
Acaba girişte buz gibi bakan yeşil
gözlü kadın polis yerine başka birine denk gelseydik, yine sorgu odasına alınır
mıydık?
Kim bilebilir? Hiçbir şeyin mantığı yok burada. Sanki keyfe kedermiş gibi olup bitenler.
İnsan gerçekten de kendini kötü
hissediyor. Kocaman uçaktaki herkesi değil de neden bazılarımızı aldılar buraya?
“Ülkenin geldiği noktaya bak”
diyorum; arkadaşım gördüğümüz muameleye bariz bozuluyor. Birbirimize
çaktırmıyoruz ama gerildik. Kim gerilmez ki? Güle oynaya turist kafasıyla, üstelik
de senin ülkene güvendiği için pasaport bile istemeyen bir ülkeye geliyorsun,
sonra da gördüğün muameleye bak!
“Uygun bir dille yazacağım bu
durumu Dış İşleri Bakanlığına” diyor arkadaşım. Böyle şikayetleri, diplomatik
bir dille çok iyi yazar.
“Biz Moldovalıları
böyle mi karşılıyoruz? Güya pasaportsuz, vizesiz, sadece kimlikle girebildiğimiz
ülkede gördüğümüz muameleye bak! O zaman iptal etsinler bu anlaşmayı, vize koysunlar
da bari beğenmedikleri kişileri baştan elesinler…”
Bu söylediklerinde yerden göğe
kadar haklı. Sakinleştirmeye çalışacağım kendisini ama ne diyeceğimi
bilemiyorum. Ağzımdan sadece “ Boş ver”
çıkıyor.
Kaçak girmeye çalışan çocuğun
yanında orta yaşlarında bir Türk, bu söylediklerimizi duymuş olacak ki bizi
uyarıyor:
“Muhtemelen şu an kameralardan
bizi izliyorlar, bence konuşmayın!” diyor.
Bak işte tecrübe konuşuyor. Ben
daha önce mülteci muamelesi görmedim ki, bu detayı hiç düşünememiştim. Bu arada
yanımızda oturan geveze kaçağın bu durumlar hiç umurunda değil. Nasıl rahat!
“İngilizce de bilmiyorum, en kötü buradaki
arkadaşımı arar konuştururum” diyor. Şakalar yapmaya devam ediyor. Resmen kaçmaya
gelmiş! O’nun gibiler yüzünden bizler de bu hak etmediğimiz muameleyi görüyoruz.
Aradan bir saate yakın zaman geçtikten
sonra buz suratlı kadın polis gelip bizi çağırıyor. Oh en azından bu saçma
odadan kurtuluyoruz, bizi başka bir odaya alıyor. Yanında gülümseyen ve yumuşak
suratlı bir erkek polis daha var. İyi polis, kötü polis hikâyesinin gerçek
olduğuna bu sayede tanık oluyorum.
Erkek polis İngilizce konuşuyor,
bizim buz suratlının anladığım kadarıyla İngilizcesi yok, ya da az. İyi polis
mesleğimizi soruyor. “Neden geldiniz?” diyor. Verdiğimiz cevapları Romence ya
da Rusça her ne dilse o dilde kadına anlatıp O’nu ikna etmeye çalışıyor. Kadının
ikna olmadığı hem vücut dilinden hem de kaşından gözünden belli.
Ne yapmış olabiliriz bu ablayı bu
kadar kızdıracak?
Peki ne alaka diyeceksiniz?
Arkadaşımın pasaportunda iki tane
Ukrayna girişi olduğu için takılmışız biz bu film sahnesi gibi sorguya… Kadın
pasaportta o sayfaları gösteriyor iyi polise. Şimdi oldu. Kadın bizim Ukrayna’ya geçeceğimizi
düşünmüş meğer…
İyi polis, arkadaşımın
pasaportundaki Ukrayna girişini soruyor.
“Savaştan önceydi, turist olarak
gittim” diyor arkadaşım. Bende pasaport olmadığı için Ukrayna girişimi
bilmiyorlar tabii ki… Bir de beni bilseler, vay halimize ki ne vay…
Resmen kaçma potansiyeli olan göçmen
muamelesi görüyoruz. Ne yapalım, bu da bir tecrübe işte. Turist olmak, her zaman
çiçeklerle karşılanmak demek değilmiş. Bunu da öğrenmiş oluyoruz buz bakışlı polis
abla sayesinde.
İyi polis “Yanınızda kaç para var?”
diye soruyor. Söylediğimizde biraz da burun kıvırıyor. Sanki dünyanın en pahalı şehirlerinden birine, ne bileyim Barselona’ya
falan gelmişiz. Hay bin kunduz! Sana ne benim bütçemden. “Airbnb’yi önceden
ödedik” diyoruz. İyi polis, buz ablaya anlatıyor, vücut dilinden anlıyorum.
“Bak Bayan Buz” diyor, “Kalacak
yeri de ödemişler” diyor, “Yeter bu para onlara” diyor. Yani bence böyle şeyler
diyor.
En iyi niyetli yüz ifademi takınarak “Kredi
kartlarımız da var” diyorum. “Gösterin” diyor iyi polis. Açıyoruz, çil çil
kredi kartlarını… Bakıyor, sonra da buz ablaya dönüp muhtemelen:
”Bak kredi kartları da var” falan diyor. Anlıyoruz ki abla ikna oluyor bu sefer… Paranın açamadığı kapı yokmuş demek ki!
İyi polis “Lütfen bir iki dakika
bekleyin” diyor kibarca ve gülümseyerek.
Buz abla gidip odadan kimlik ve
pasaportu getiriyor. Ve bilin bakalım ne oluyor? Meğer bizim kötü polis “buz abla”
da gülümseyebiliyormuş! Sorgu bitip ikna olduktan sonra “Have a nice holiday”
deyip gülümseyerek bizi lütfederek ülkelerine alıyorlar…
Hay sizin…
Bitti ama çok bozulduk tabii ki gördüğümüz muameleye. Heyecanla bir ülkeye turist olarak geliyorsun, güya kimlikle girme hakkın var. Sonrası duty free yerine sorgu odası! Vay be! Bir zamanlar, -paramız değerliyken-, Moldovalılar ülkemize çalışmaya, çocuk bakmaya falan gelirlerdi. Şimdi biz burada resmen mülteci muamelesi görüyoruz. Zaten bu hafta sonu referandum sonucu iyi çıkarsa arkadaşlar Avrupa Birliğine de girecekler, havalarından geçilmez artık!
Havaalanında kimse kalmamış, bizim
bavul duruyor platformda, birkaç tane daha bavul var. sorguda hâlâ birileri var demek ki. Sahi,
o kaçak giren elektrikçiyi ne yaptılar acaba?
“Nihayet kurtulduk” diyerek, moral
bozmamaya çalışarak biraz döviz bozduruyoruz. 30 Numaralı otobüsle şehir merkezine gitmek
üzere havaalanından dışarıya çıkıyoruz.
Tatlı bir serinlik var dışarıda,
belimize bağladığımız montları giyiyoruz.
Turist olmak, rutinin dışındaki
hayatı deneyimlemek biraz da… Sorgulanmak da hayata dair, yapacak bir şey yok.
Havaalanının önündeki otomattan internet kartı almaya çalışan iki Türk ile konuşuyoruz. Bu arada 100 GB internet ve 500 dk konuşma sadece 50 Lei! Yani 100 TL gibi. Bizi ülkemizdeki telefon firmaları ne kadar da tatlı öpüyorlarmış, işte kanıt size!
Bu arada bu arkadaşları da sorguya
aldıklarını öğreniyoruz. İkisi de gazeteciymiş. Fotoğraf makineleri ile falan gelmişler. Çok da düzgün tipler, konuşmalarından belli.
“Son zamanlarda Moldova’dan
Ukrayna’ya, oradan da Polonya’ya kaçan çok Türk var, o yüzden sorguya almaları
normal” diyorlar…
Ülkemizde iş olsa, aş olsa kim
kaçmak ister ki!
Neyse işte; hep birlikte 30 Numaralı otobüsü ya da troleybüsü beklemeye başlıyoruz. Saat 21:00’i epey geçmiş.
Macera bitti sanıyoruz ama o anda tanımıyoruz tabii, otobüste bize kazık atmaya çalışacak kurnaz biletçiyi...
ARKASI YARIN…
Kşinev yazılarının hepsi burada…
İşte bu nedenlerle yurtdışına gidesim yok. Zorla bir yerlere girmeye görmeye çalışmak gibi hissettiriyorlar. Bu durumda kalsaydık eşim panik atak geçirirdi kesin. Birbirimizi de yerdik:) Tatil iyi başlamalı. Umarım mutlu geçmiştir diğer günler..
YanıtlaSilBen biraz gerildim bu duruma ama yapacak bir şey yoktu, o ânları gözlemlemek de enteresan bir deneyim oldu. Evet diğer günler çok keyifli geçti, iyi ki gitmişim 😊
SilBi solukta okudum oyyyyyy o ne ya, ne yaşamışsınız hiç yoktan.
YanıtlaSilOdadaki kaşı gözü oynar adamın özgüvenine deli oldum. Benim çocuklara diyorum dil bilmez yol görmez adamlar gidip hayat kuruyorlar yurt dışında siz niye bu kadar endişelisiniz diye.
Yaslı gittim şen geldim diye biter umarım öykünün sonu ☺ bekliyorum.Sevgiler
Evet, eve gidene kadar macera üstüne macera yaşadık resmen 😊 Gerçekten de o genç adamın tavrı çok enteresandı. Sanki bir ülkeye kaçak girmeye çalışmıyor da oyun oynuyor gibiydi, ben de şaşırdım o kadar özgüvenli ve cesur oluşuna. Bir de hayat hikâyesini bize anlatması çok garipti 😊 Nasıl güvendi de anlattı o kadar şeyi 😊 Dediğiniz gibi dil bilmez yol bilmez haliyle belki de zengin olacak bu genç adam 😊
SilSöylediğiniz tam da yerine oturdu, evet aynen dediğiniz gibi oldu, gezi umduğumuzdan daha güzel geçti sonrasında. Kocaman defter doldurdum orada, anlatacak çok şey var 😊
Sevgiler, umarım devamını da keyifle okursunuz 🌺🥰
İnsan gerilmez mi, bir an Terminal Filmi geldi aklıma :)
YanıtlaSilBak o film hiç aklıma gelmemişti, bravo iyi çağrışım :) Ara bir yerde kalakalmak, elinin kolunun bağlı olması. Görevlinin vicdanına göre hareket edebilmek... Umarım bir daha böyle bir şey yaşamam.
SilAma ne güzel filmdi 🥰
Eminim ki o anlar zor geçmiştir.
YanıtlaSilAma şuan,sanki, birazda eğlenceli bir anı olarak kalacak gibi.
Unutulmaz bir anı.
Okurken öyle hissediyorum.
Evet zordu ve hiç beklemediğimiz bir şeydi. Dediğiniz gibi en zor anlar bile üzerinden zaman geçince eğlenceli bir anıya dönüşüyor :) Bu anı unutulacak gibi değil üstelik. Bir yabancı ülkede gereksiz yere mülteci muamelesi görmek :) Güldür Güldür Show'da bir skeç sahnesi gibi :)
SilAma bir tane yeter böyle anıdan, umarım bir daha böyle bir şey yaşamam.
Sevgilerimle 🌺🥰
Allah Allah işte bu çok tuhaf yaaa. kendilerini ingiltere filan sandılar herhalde :) türkler de her yerden kaçıyor yaa türkiyeden :) ingiltereye kayıkla girmeye çalışıyorlarmış ya :) türk olmanın hiç kredisi kalmadı :)
YanıtlaSilYa işte, güya Avrupa Birliğine girecek, her yeri vizesiz gezecek idik, dik dik dik... Son zamanlarda kaçanlar çok olunca bu kontrolleri sıklaştırmışlar. Bir de Moldova'da 20 Ekim'de hem Avrupa Birliğine girmeyi hedefleyen başkanın da katıldığı bir seçim, hem de bu konuda referandum oylanacak. Moldova'nın içinde Gagavuz Özerk Bölgesi var, Gagavuz Türkleri yaşıyor, bayağı bizimkine benzeyen bir dilleri de var, Hristiyanlar. Bildiğim kadarıyla bu Gagavuz yönetimi Rusya yanlısı, yani AB'ye girilmesini desteklemiyorlar. Bu nedenle de Türklere ilave gıcıklıkları olabilir. Görüyorsun neler öğrendim bu gezi sayesinde :))
SilPasaportsuz ve vizesiz, ilginç, bilmiyordum. Arkadaşın çok haklı bu kadar korkuyorlarsa ne diye vize koymuyorlar ki. İltica edecek mülteci muamelesi görmek çok can sıkıcı.. neyse geçmiş olsun..
YanıtlaSilEvet çok can sıkıcıydı. Maalesef ülkemizden Moldova’ya oradan da Ukrayna üzerinden Polonya’ya ve nihayetinde Avrupa’ya kaçan sayısı artmış son zamanlarda. Can sıkıcı; işte bildiğimiz sorunlar… Avrupa Birliğine girme hayalinden nerelere gelindi, umarım ülkenin vizyonu bir an önce değişir.
SilTeşekkürler 🌺
Amanın gerim gerim gerildim buz gibi asık suratlı abladan gelecek bir şey diye. :)
YanıtlaSilDemek ki nakit para olmasa da kredi kartları kapı açabiliyormuş. Yahu kartların içi boş da olabilir, değil mi ama.
Yazık ülkemizin insanlarına. İtibarımız bile kalmamış. Bir önceki bölümde maceradan bahsederken daha ülkeye girer girmez gördüğünüz muameleyi düşünmemiştim. Üstelik bunun arkası yarını da var.
Üçüncü bölümü merakla okuyacağım. Görüşmek üzere...
Herhalde o sorgu odasını hayatım boyunca unutamam. Çok değişik bir duyguydu gerçekten de... Almayacaklarına ihtimal vermedim gerçi ama, orada olmak, potansiyel kaçak muamelesi görmek çok acayipti. Polisin inisiyatifine kalmıştı her şey.
SilÜlkemizin pasaportu gerçekten çok değersiz şu anda, diğer sorunlar gibi umarım bu da düzelir bir an önce🙏Ve bir de güya vize ve pasaport bile istemeyen bir ülke burası...
Ülkeye girişte resmen macera filmi sahneleri yaşandı, üçüncü bölümde daha da şaşıracaksınız , senaryo yazsak bu kadar olurdu :)
Sevgiler 🥰🌺
Kurnaz biletçi mi :( Başlarım ülkenize de deyip tam geri dönmelikmiş.
YanıtlaSilBizdeki kurnazları n'apcaz :) Kendi ülkemizi de mi terk edelim yani :)
Sil