17 Ekim 2024 Perşembe

Kşinev Gezi Hikâyem #3 – Otobüste Kazık, Eve Giremeyiş

Kşinev Gezisi yazı dizisi güya bu. Ama hâlâ esas konuya gelemedik. Türlü türlü macera level’larını atladıktan sonra açılıyor demek ki oyunun perdesi, hadi hayırlısı bakalım.

Otobüste Kazık Atmaya Çalışan Biletçi

Hiç de geniş olmayan futbol kültürüm ile diyorum ki;

Dakka bir, gol iki!

Gelmeden önce internette yaptığımız araştırmalardan otobüste biletçilerin olduğunu, nakit para topladıklarını ve fiyatın da 6 Lei olduğunu biliyoruz. Allahtan biliyoruz, yoksa ülkeye adım atar atmaz dolandırılacaktık. 

Siz siz olun, bir yabancı ülkeye gitmeden önce azıcık araştırma yapmayı aman ihmal etmeyin! 

Sosyal mesajımı da verdiğime göre anlatmaya devam edebilirim.

Otobüs fazla kalabalık değil. Gazeteci çocuklar arkaya oturuyor, biz de öne oturuyoruz. Biletçi, tam filmlerdeki tiplerden. Kısa boylu, kulağında kulaklık, kıvrak hareketli.  Hem para topluyor hem de telefonla konuşuyor. Daha önce belki söylemişimdir; ben insanlara bakınca ya severim ya sevmem. Sezgilerim bu konuda güçlüdür, genelde de yanılmam. Bu biletçide de tabiri caizse tam bir “köylü kurnazı” tipi görüyorum, bence güvenilmez birisi.

Biletçi adama 50 Lei uzatıyoruz, “iki kişilik” olduğunu el kol işaretiyle anlatıyoruz. O da telefonla konuşurken bir taraftan da bize “ok, ok” diyor. Sanırsın İzmirli iş adamı! Öyle meşgul ki, bize ayıracak bir saniyelik bile vakti yok. Kâğıt bileti ve para üzerini hızlıca uzatıp cep telefonuyla konuşmaya devam ederek arkaya doğru yürüyor.

Ülkeye adım atalı yarım saat olmuş, daha birbirine benzeyen paralarını doğru dürüst tanımıyoruz. Allahtan arkadaşım bu konuda çok dikkatlidir. Para üstüne bakıyor, yüzünün ifadesi değişiyor. Anlıyorum ki bir terslik var.  Peşinden gidiyor biletçinin, para üstünü gösteriyor, biletçi sanki hiçbir şey olmamış gibi yine “ok, ok” diyerek arkasını dönüyor. Bu arada yan tarafımızda oturan lise öğrencisi olduğunu tahmin ettiğim genç, durumu anlıyor ve bize yardım ediyor. Arkadaşımla birlikte biletçinin yanına gidiyor, ona bir şeyler söylüyor ve biletçinin eksik verdiği 30 Lei’yi geri alıyoruz. Köylü kurnazı biletçimiz bize 38 Lei vereceğine sadece 8 Lei vermiş meğer… Sorgu odasından sonra bir de bu çıktı başımıza! Öğrenciye çok teşekkür ediyoruz. O olmasa belki de derdimizi anlatamayacaktık biletçiye. Aradan beş dakika geçiyor, bu sefer arkadan bizim gazetecilerden biri geliyor biletçiden para üstü almaya. Meğer onlara da eksik vermiş… Tamam dünyanın pek çok ülkesinde maalesef turiste kazık atılıyor; taksilerde, dükkânlarda… İyi de bari bunu bir kamu hizmeti olan otobüste yapmayın!

Demek ki bu ülkede gözümüzü dört açmamız lazım diyorum. 

Yaklaşık yarım saat sonra son durakta iniyoruz. İşte geldik meşhuur Stefan Cel Mare Bulvarı’na…  İnternet olmadan GPS yardımıyla çalışan şahane uygulama maps.me’den, Kşinev haritasını gelmeden önce indirmiştik. Tiflis’te çok işimize yarayan bu uygulama nedense burada çalışmıyor. Neyse ki evin durağa yakın olduğunu biliyoruz. Bir süre daha çalışmayan maps.me nihayet kendine geliyor da rahatlıyoruz. Lütfen artık aksilik olmasın! Parkın kenarındaki geniş, tertemiz kaldırımdan yürüyoruz. Park gerçekten de muhteşem görünüyor. Ağaçların heybeti büyüleyici. Bu ağaçlar yüzlerce yıllık gibi…

Eve Giremeyiş

Turist olmak, sürprizlerle karşılaşmak demek tamam da; bu kadarı da fazla değil mi? İlgili ve detaycı ev sahibimiz Radu, gelmeden önce bize apartman girişindeki Airbnb kutusundan anahtarı nasıl alacağımızı madde madde yazmış, evdeki wifi şifresini de vermişti. Evin kapısının arka tarafta olduğunu, önünde hiç yerinden oynamayan eski bir araba olduğunu bildirmiş, hatta fotoğrafını da çekip göndermişti.


Buraya kadar her şey güzel. Evin lokasyonu şahane, parka çok yakın, temiz ve bakımlı bir muhit. Ev sahibinin dediği talimatları uygulayarak dairenin anahtarını kolayca çıkarıyoruz kutudan. O da nesi? Metalden kapı üzerinde şifre girilecek bir ekran var, başka da bir şey yok! Kapı metalden, üzerinde kapı kolu falan da yok. Şimdi ne olacak? Acaba Airbnb kutusuna yazdığımız şifreyi mi girmemiz lazım? Deniyoruz, olmuyor.

İlk akla gelen nedir bu durumda? Herhangi başka bir dairenin zilini çalıp yardım istemek değil mi? İyi de apartman girişinde zil de yok! Gece saat 23’ü geçiyor, etraf karanlık, sokakta kimseler yok. İnternetimiz de yok ki, ev sahibini arayalım…

Eh be Radu! Gelmeden önce her şeyi detay detay yazdın da neden bu aşamadan bahsetmedin ki! Biz alışık değiliz bu tip anahtarlara!

 Hafiften geriliyoruz, şimdi ne olacak? İnternet bulup Radu’ya ulaşmaktan başka çare yok, iyi de nasıl?

Tam bunları düşünürken, karanlık yoldan bir kadın geliyor ve kapıyı açıyor. Mucize gibi… Peki nasıl açıyor kapıyı? Meğer anahtarın ucundaki bizim anahtarlık sandığımız yuvarlak şey, dış kapının elektronik kilidini açıyormuş. Yani o yuvarlak silikonumsu anahtarlık gibi şeyi  şifre ekranının altına dokundurmak gerekiyormuş!

Soğuk terler döküyorum resmen. Kadına gülümseyerek çok çok teşekkür ediyoruz. Bence o kadın kesinlikle efsanelerde bahsedilen Hızır’dı. Hani kul sıkışınca yardıma gelen Hızır. Mucize gibi tam zamanında çıkıp geldi… O kadın olmasaydı ne yapardık gerçekten bilmiyorum. Apartmanın içi eski, koyu maviye boyanmış… Daracık, bence Sovyet zamanından kalma, zemininde ahşap görünümlü muşamba kaplı, aynası olmayan asansöre binerek dokuzuncu kata çıkıyoruz… Nihayet Kşinev’deki evimize kavuşma vakti geldi…

Evin içi şahane görünüyor. Tertemiz, ferah ve her şey yepyeni. Zarif porselen takımlar, şık kadehler. Güzel bir fırın, ocak, eskitme mobilyalar, dekoratif süsler… Bol bol çekmece ve dolap… Kapının girişindeki dolabın üzerinde bir ziyaretçi defteri, güzel notlar… Ev sahibimiz misafirlerinin konforuna belli ki önem veriyor. Banyoda makyaj pamuğundan dikiş kutusuna, kaliteli şampuandan nemlendirici losyona, tıraş köpüğüne kadar her şey var. Mutfak dolaplarına makarnadan baharata, sallama Lipton çaydan Mahmood marka Türk kahvesine kadar pek çok şey bırakmış. Gerçekten bu kadarını beklemiyordum. Daha önce Lviv’de ve Tiflis’de de Airbnb evlerinde kalmıştım; azıcık sabun ve küçücük bulaşık deterjanı haricinde bir şey yoktu o evlerde. Dolaplarda pek çok havlu ve hiç kullanılmamış terlikler… Şıkır şıkır çalışan internet… Ev bu haliyle huzur veriyor. Ama maalesef bu saatte açık tek bir market bile yok, çünkü saat gece 23’ü de geçti. İyi ki bavula ne olur ne olmaz diye iki tane yarım litrelik su atmışım… Kendimi gerçekten tebrik ediyorum.

Bu kadar maceradan sonra kahve yapacak bile halim kalmıyor. Kraker, su atıştırıp dinleniyorum. Sabah tatil tam anlamıyla başlayacak...

YARIN DEVAMINDA GÖRÜŞMEK ÜZERE...

Kşinev yazılarının hepsi burada

   


4 yorum :