27 Ocak 2014 Pazartesi

Ahmet Ümit Söyleşisi-1 / Yazma Serüvenine nasıl başladı?

Hani bazı insanlar vardır, saatlerce konuşsa da dikkatiniz hiç dağılmadan keyifle dinlersiniz. Engin birikimleri vardır, müthiş bir anlatı yetenekleri vardır, yormayan yumuşak ses tonları vardır. İşte Ahmet Ümit tam da böyle bir kategoride yer aldı benim için. Bumerang'ın Hürriyet Gazetesinde düzenlediği etkinlik 2 saat sürdü, 15 saat daha sürseydi de keyifle dinlerdim inanın bu müthiş söz ustasını..
O kadar dolu dolu, o kadar ders alınası konulara değindi ki, ben hiç araya girmeden, kaydedebildiğim her şeyi size aktarmak istiyorum. Zira eğer içinizde benim gibi bir gün roman yazma hayali kuranlarınız varsa, satır aralarında fark edeceğiniz mesajlar eminim sizleri de heyecanlandıracaktır.
Fazla da merakta bırakmayayım sizleri. İçten gülümsemeleri ve nazik konukseverlikleri ile karşıladı bizleri Bumerang'ın sevgili Hilal ve Ahmet'i. Oturduk bizler için hazırlanan masaya, sıcak gülümsemesi ile “merhaba” diyen Ahmet Ümit bakın neler söyledi:

Ahmet Umit ile soylesi


Ahmet Ümit'in Yazma Serüveni

İlk yazdığım yazılar lisede kompozisyonlardı. O zamanlar şiir çok yaygındı, lise çağlarında âşık olunca şiir yazılırdı. Nasıl ki şimdi Twitter var, o zaman da şiir vardı. Bir de Türk Sanat Müziği çok yaygındı. Türk Hafif Müziği diye de bir tür vardı. Edip Akbayram, Cem Karaca, Barış Manço, Üç Hürel'in yeni çıktığı dönemler. O dönem biraz da pop müzik dinlenirdi; Abba, Beatles falan vardı. Teknoloji hayatımıza yoğun olarak girmediği için yazıda da daha lirik, şiirin yoğun olduğu bir anlatım vardı, şimdi o yok.
O dönem ben âşık olup şiir yazmadım, kompozisyon yazıyordum. Politik bir dönemdi, lisedeki hocamız da solcuydu, sonradan öldürüldü. Sultanı Öldürmek kitabında O'nu anlattım. Ben yazılarımı hep Che'nin bir sözü ile falan bitirirdim, öyle bir dönemdi. Sonra da hikaye falan yine yazmadım. Politik olaylar vardı, ben de bildiriler yazıyordum. Özellikle İstanbul'a geldikten sonra politik hayatım devam etti. O zaman da bir yazma durumu varmış aslında. Politik yöneticilerim, yazdığım yazıları eleştiriyorlardı “yine çok duygusal kaçmış yazı” diye. “Kanlarımız gül açacak” gibi betimlemeler, imgeler kullanıyordum yazılarımda. Onlar ise “ABD Emperyalizminin Türk Burjuvazisine yaklaşımı” gibi daha politik metinler bekliyorlardı benden. Benimse kalemim giderek imgelere kayıyordu.

Sanatın dili, soyut imgeseldir..

İki tür yazı vardır. Birincisi soyut kavramsal, diğeri de soyut imgesel. Soyut kavramsalda daha çok bilimsel olarak soyutlamalar yaparken kavramları kullanırız. Felsefede, gazetecilikte ve bilimde bu tarz kullanılır. Gazetecilikte özellikle somuttan soyuta gidilir. Sanatta ise soyut imgesel bir dil kullanırız; yani soyutlarız ama aynı zamanda bunu bir imge ile anlatırız. Mesela bir aşkın bitişini güneşin batışı gibi metaforlar kullanarak anlatırız. Sanat da buradan çıkıyor zaten. Mesela ilkel dillerde ilkellik çok şiirseldir.
Antep'e gitmiştim. Avcılar kendi aralarında konuşuyorlardı, içlerinden biri şöyle bir metafor kullandı:

-Ağzımın içinden iki tane keklik kalktı.

Keklikler o kadar yakından kalkmış ki adam bunu “ağzımın içinden” diye tanımlıyor, burnumun ucundan demek istiyor. Bu bir şiir aslında, adam farkına varmadan şiir yazıyor. Bu müthiş bir şey! İşte bu, soyut imgesel bir dildir.
Ben de o politik dönemde soyut kavramsal olması gereken bildirileri yazarken soyut imgesel bir dil kullanıyordum. Demek ki o dönemlerde içimde edebiyata dair bir şeyler varmış. Tabii ki bunun da bir nedeni vardı, birdenbire kendiliğinden olmadı.

Çok kitap okuyan çocuk ve genç bir adamdım.

Annem terziydi, kız çıraklarımız olurdu özellikle yaz aylarında. Bu kız çocukları sabah 7-8 gibi gelirler, akşam 5'e 6'ya kadar kalırlardı.
 Bir ev düşünün Gaziantep'te. 9 odalı, kocaman bir bahçesi, bahçede bir ceviz ağacı. 
Sıkılırlardı tabii bütün gün o çırak çocuklar. Annem onlara masallar anlatırdı. İzlediği filmlerin hikayelerini, okuduğu romanları.
Annem inanılmaz bir hikaye anlatıcısıdır, ben de oradaydım, mutlaka etkilenmişim demek ki, fakat hiç farkında değildim. Sanırım oradan da çıktı.
22 yaşına gelene kadar yazar olmak aklımdan bile geçmiyordu, şiir bile yazmamıştım. 1982 yılında 22 yaşındayken annemden aldıklarım, o zamana kadar okuduklarım birdenbire patladı.
Çok iyi bir okurdum. Ortaokul ve lise yıllarında aşağı yukarı klasiklerin tümünü okumuştum. Büyük yazarların çoğuyla tanışmıştım. Dostoyevski, Tolstoy, Victor Hugo, Sait Faik, Yaşar Kemal, Orhan Kemal, Nazım Hikmet gibi yazarların bütün eserlerini okumasam da belli başlı eserleri hakkında bir fikre sahiptim. Ama yazar olmak aklımın ucundan bile geçmiyordu, çünkü yazarlık benim için çok yüksek bir mertebeydi.

Bir gün bir rastlantı oldu...

82 anayasasına karşı eylem yapıyorduk. Duvarlara afiş falan yapıştırıyorduk. Benim bir arkadaşım bu eylem sırasında yakalanıp tutuklandı. Ben O'nun sorumlusuydum ve örgüt benden olayın detayıyla ilgili bir rapor yazmamı istedi. İşte o raporu ben hikaye şeklinde yazdım, daha doğrusu yazmışım. Halbuki rapor soğuk dille yazılan bir şeydir, hala da öyle yazılar yazamam ben. İşte o yazdığım hikaye, tuhaf bir şekilde 40 ayrı dilde yayın yapan bir dergide basılıverdi. K.Yalçın diye sahte isimle basıldı, benim haberim bile yoktu.
Edebiyat, sanat kadar güçlü bir şey gerçekten de yok. Bir şeye sanatla girdiğiniz zaman her yer alt üst olabiliyor. Nitekim o yazı da böyle bir etki yapmıştı demek..
Bu dergi Prag'da yayınlanıyordu. İşin enteresan tarafı edebiyat dergisi falan değil, Barış Ve Sosyalizm Sorunları adlı politik bir dergi. O dergide böylece ilk kez bir öykü yayınlanmış oldu. Çünkü makaleler vardı normalde o dergide, Gorbaçov yazıyordu, uluslararası işçi hareketleri falan yazıyordu. Baktığınızda benim öyküm de edebi niteliğinden ötürü yayınlanmadı. Baskı altında bir ülke var, bu ülkede demokrasi için savaşan genç insanlar var, o insanların kahramanlığını, özverisini anlatan bir hikaye olduğu için yayınlandı o yazı. Yoksa şahane bir edebiyatçı doğuyor durumu değil. Faşizme ve askeri diktatörlüğe karşı dövüşen insanların enteresan hikayesiydi. Dediğim gibi 22 yaşında yeni bir Marquez geliyor durumları yoktu. Fakat çok heyecan verici bir durum. Düşünsenize, ilk yazdığınız öykü 40 ayrı dilde yayınlanıyor!
İşte bu noktada yazıyla olan ilişkim kendiliğinden belirlenmiş oldu. Ruh halim, o güne kadar olan birikimim bu noktaya getirmişti beni. Bu olay olunca “Allah Allah benden yazar olurmuş” fikri oluştu. Eşeğin aklına karpuz kabuğu düşmesi durumu yani. Aynen böyle oldu.

Yazar olmaya karar verdikten sonra yine kitap okumaya devam ettim...

Bu kararı verdikten sonra artık bir yazar adayı olarak okumaya başladım. Ben yazsaydım nasıl yazardım yaklaşımında bir tutum bu. Okuduğum bazı kitapları tekrar okudum, yeni kitapları da bu gözle okumaya başladım. Madam Bovary'yi ben yazsam nasıl olurdu gibi ukalalıklarım da olurdu bazen. Normaldir bu. Daha doğrusu başlarda sevimli gelen ve affedilebilecek bir histir, sonrasında ise çirkinleşir. Başlangıçta bir yazar böyle deyince herkes “tabi, tabi” der ve güler geçer, anlayışla karşılar. Ama şu anda ben çıkıp “dünyanın en iyi polisiye roman yazarı benim” desem çirkin olur, hoş değil. Ama o zaman genç bir yazarsın, sevimli durur.

Devamı gelecek......
-----------------------------

Evdeyazar'ın notu:
Okurken aynı etki sizde de oldu mu bilmiyorum ama ben kayıtları tekrar yazarken bile yine çok keyif aldım. Devamı çok uzun, dediğim gibi hiçbir cümlesini kaçırmak istemeyeceğiniz bir söyleşi oldu. Siz bu birinci bölümü okurken, ben de notlarımı toparlamaya devam edeyim..


20 yorum :

  1. Bizde zevkle okuyacağız o zaman :) bakalım neler var notlarında...

    YanıtlaSil
  2. Ahh ne kadar güzel yazmışsınız bir solukta okudum devamını merakla bekliyorum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Aslında ben bir şey yapmadım, Ahmet Ümit'in harika anlatımını size aktardım sadece:)

      Sil
  3. Harikasın Evde yazar ;) bana tekrar aynı dakikaları yaşattığın için çok teşekkürler.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Dedim ya, ben sadece aracıyım, söyleyen üstat:)

      Sil
  4. Keyifli geçirdiğiniz saatleri, biz de keyifle okuduk, devamını bekliyoruz...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. O kadar güzeldi ki gerçekten de, mümkün olduğunca atlamadan sizlere de aktarmaya çalışacağım konuşulanları, ama sanırım epey uzun sürecek hepsini yazmak:)

      Sil
  5. Devamını bekliyoruz tabi ki ilk kısım çok ilginçmiş :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sonrası da inanın aynı güzellikte ve derinlikte, dopdolu:)

      Sil
  6. Teşekkürler paylaşım için.. çok güzel.. keyifli...ne güzel anlatmış. kompleksiz, harbi, doğal..
    okumak istediğim ama henüz okuyamadığım yazarlardan..
    devamını bekliyoruz..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet dinlemesi cidden çok keyifliydi, kitaplarını da bence çok seveceksiniz:)
      Yazının tamamını sanırım 4-5 bölümde ancak bitirebilirim. Böylesine bilgili bir insan, dolu dolu konuştu tahmin edeceğiniz üzere ve benim de yazacağım çok şey var etkinlikle ilgili:)

      Sil
  7. Aynı masada oturup, sohbet edebilmek, ne güzel bir şans..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet gerçekten de öyle. Bumerang sağolsun, bu tip etkinliklerle harika fırsatlar sunuyor bizlere:)

      Sil
  8. 40 ayrı dile çevrilmiş. Vay be, büyük fırsat gelmiş Ahmet Bey'in ayağına. Tabi okuduğu kitapların yararı var yine. Bir kez daha kitap okumanın önemi ortada. Güzel bir yazı olmuş. Geri kalanını merakla bekliyorum. (✿◠‿◠)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet çok güzel bir fırsat olmuş gerçekten de, belki de okuduklarının ödülüdür kim bilir...
      Bu fırsatı değerlendirmesi ise O'nun ön görüsü ve aldığı risk olmuş, iyi ki de olmuş:)
      Devamını hazırlıyorum:)

      Sil
  9. Bazen musibetler hayra yol açarmış. Hikaye baya ilginç.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet, fırsatların nereden geleceği hiç belli olmuyor, görmeyi ve değerlendirmeyi bilmek gerek sanırım.

      Sil
  10. Çok sevdiğim bir yazar , keşke ben de kendisiyle görüşebilsem. Polisiye , macera , gerilim , kurgu her zaman ilgi alanımda en üst seviyededirler. Bazen kendimle çelişiyorum , fobik anksiyeteli birinin bu kitaplarla ne işi var denir benim gibisine de :) Ama Ahmet Ümit bu yaa! çok şanslısın evde yazar :) Bu arada güzel paylaşım teşekkürler...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet böyle bir yazarla söyleşmenin ne büyük şans olduğunun farkındayım, ama bencillik yapmadım; dinlediklerimin neredeyse tamamını sizlerle de paylaştım gördüğünüz üzere:)
      Ben polisiye, gerilim kitapları okumayı sevmem aslında, ama dediğiniz gibi Ahmet Ümit başka:)




      Sil