1 Ocak 2014 Çarşamba

“Senin Hikayen” demiş Tolga Örnek, beni kastetmiş!

Senin Hikayen” demiş yönetmen Tolga Örnek. Buradaki “sen” aslında “ben” değil miyim biraz da, “biz” değil miyiz?

Ama ben daha babaanne olmadım ki!” diye ölüme meydan okuyan Meral Teyze, bir kaşık torununa, bir kaşık oğluna muhallebi yedirecek kadar ikisini aynı kefeye koyan annelerimiz değil mi?

-Bu filmi bir kez daha izler miyim?
-Meral Teyze'yi yeniden görmek, hissetmek için izlerim...
-Bu filmi bir kez daha izlesem yine ağlar mıyım?
-Meral Teyze kesin yine ağlatır beni...




Bana göre ideal anne, ideal kayınvalide, ideal eş ve ideal babaanneydi Meral Teyze. Hayran oldum, çok sevdim kendisini; boşluğunu hissettim. Sanki hayatımda varmış da aniden yok olmuş gibi üzdü beni, ağlattı.

Öyle ya, kendisine “Meral Teyze” diyen gelini hakkında değil kötü sözü, bir tek kötü bakışı bile yoktu. Evlilik yıldönümlerinde gelinine pasta yapıp göndermekle kalmıyor, oğluna bu özel günü telefonla hatırlatıyor; bununla da yetinmeyip gidip evlerini süsleyip yemekler hazırlayarak onlara sürpriz yapmayı da ihmal etmiyordu.

Hele kocasına özenli davranışlarına ne demeli. Güya O'na serzenişte bulunuyor “ömrümü mahvettin” diyerek ve devamında şunu söylüyor:

-Gazoz içer misin?

Belki de anne olmak tam da böyle bir şey, aslında anne olmak demeyelim de anaç ruhlu olmak diyelim. Karşısındaki kişiye hem kızmak, hem O'nu düşünmek; öfkelenmek ama öfkenin hemen geçivermesi, insanın sevdiği insana kıyamama halleri... Hayatın içinde hep olan, ama gözden kaçırdığımız anlar. İşte Senin Hikaye’nde bu hem komik hem de duygu dolu anlar öylesine güzel vurgulanmış ki! Senaryodaki bir dolu esprinin içine çok güzel serpiştirilen “Derin” içe dönüşleri yaşamak için gidilmeli bu filme diyorum. Sıcacık sevgiyi hissetmek, hayatın içinden yansıyan esprili anlara gülmek ve de düşünmek için.


Nevra Serezli


Dedim ya filmdeki Meral Teyze'ye âşık oldum ben. Hatta filmden çıkınca yönetmen Tolga Örnek'e de “Ne kadar şanslınız, harika bir anneniz var” dedim sırf bu nedenle.


Aslında herkesin annesinde Meral Teyze'nin bu çok güzel özelliklerinin birçoğu var, ama sanırım bunu pek de fark edemiyoruz. Filmi izlerken rahmetli annemi düşündüm ben de, ne kadar Meral Teyze'ydi ne kadar değildi?
Hem söylenip hem de incelikler yapmaktan geri kalmaması nasıl da Meral Teyze'ydi! Uzak şehirde üniversite okurken sigara içtiğimi bilirdi mesela, çok da kızardı. Ama tatil dönüşü yurda gidip de bavulumu açtığımda Almanya'daki akrabaların getirdiği, o zamanlar öğrenci bütçesiyle alamadığım en kaliteli sigaraları valizin dibinde görüp gözlerimin dolduğuna çok şahit olmuşumdur. İçiyorsa bari kalitelisini içsin hesabı; “Meral Teyze Anne” olmak böyle bir şey sanırım. Tam da bu günlerde sigarayı bırakmışken nasıl da sevinirdi yaşasaydı dedim, film sırasında ağlarken kendi kendime.
Nevra Serezli'nin sımsıcak bakışları o kadar sahiciydi ki, Meral Teyze Nevra Serezli miydi, yoksa annem mi bakıyordu Meral Teyze'nin gözlerinden şaşaladığım anlar oldu itiraf edeyim. Filmdeki Hakan “sana layık bir evlat olamadım” deyip annesine sarılırken, ben de ağlıyordum; elbette içimden geçen aynı sorunun miş'li geçmiş versiyonuydu:

O’na layık bir evlat olmuş muydum?

Ne zamandır gözyaşlarım bu denli uzun uzun akmamıştı...

Bir de yaşamı düşündürdü film bana. Doğuyorsun, senin doğuşuna birileri seviniyor,
senin büyümen için türlü sıkıntılar yaşıyorlar. Sonra büyüyorsun, belki sen de bir çocuk getiriyorsun dünyaya, benzer bir süreç yaşanıyor ve sonra birileri ölüyor. Yaşam bu kadar basit aslında. Mesele arada geçen süreçte mutlu bir hikaye oluşturabilmekte belki de. “Senin Hikayen” demiş ya senarist Tolga Örnek, ne güzel de söylemiş; insan düşünüyor kendi hikayesini.
Nedir mutlu olunabilecek dönüm noktaları? Kimileri için babaanne olmak, kimileri için eşinin hastalıktan kurtulması, kimileri için anne baba olmak, kimileri için iş yerinde başarılı olmak... Uzar gider böylece.
Mesele öldükten sonra anlatılacak güzel bir hikaye bırakabilmek değil de ne sanki! Hele de bu hikaye bir romanın sözcüklerinde, bir şarkının notalarında, bir filmin senaryosunda, bir resmin fırça darbelerinde, ne bileyim bir binanın özel detaylarında ya da el örgüsü bir bebek hırkasının ilmeklerinde somutlaşmışsa ve kalmışsa geriye anı olarak, bundan daha güzel bir yaşanmışlık olabilir mi?

.........

Çocuk yeni doğmuş, Esra yani gelin, Meral Teyze'yi yardıma çağırmış. Akşam olunca Meral Teyze utangaç utangaç, ben burada kalsam mı acaba bu akşam diyor, belli ki bunu çok istiyor. Ama Esra, kırıp dökmeden, ne gerek var Meral Teyze, siz düzeninizi bozmayın, şimdi gidin, yarın yine gelirsiniz diyor. Meral Teyze hiç bozulmuyor bu duruma ve öyle masum masum soruyor ki:

-Yarın sabah kaçta geleyim o halde?

İnsanın yüreğinin yağları eriyor Meral Teyze'nin bu hallerine ama Esra o kadar dengeli ki kızamıyorsunuz bu davranışına. O özgür, şehirli bir kadın çünkü. Ben olsaydım Esra gibi davranabilir miydim acaba diye düşünüyorum. Meral Teyze'nin her şeyi halleden, sevgiyle sarmalayan gücü karşısında zarafetini, nezaketini bozmadan dik duruşuna hayran oluyorum Esra'nın.
Filmin çocuk beklenen, çocuktan sonra gelişen birçok sahnesinde ise evlenen, çoluk çocuğa karışan arkadaşlarımı düşünüyorum. O arkadaşlarımın çoğu ile mesafeler girmişti arama, hele ki çocukları olduktan sonra makas daha da açılmıştı çoğuyla. Senin Hikayen diyor ya senaristimiz, bizim hikayelerimiz de böyle; ne eksik ne de fazla. Şehirli modern hayatlarda çocuk sahibi olmak, tam da Esra ile Hakan'ın yaşadığı gibi belki de fazladan egzajere edilmiyor mu? Bilmiyorum, belki de çocuk sahibi olmadığım içindir ama filmde Hakan'ın babasının bir cümlesi tam da olaya bakış açımı yansıtıyordu benim.

Baba diyor Hakan, bir arkadaşım karar veremiyor çocuk sahibi olup olmamaya, sen ne dersin. Babası yanıtlıyor:

-Bizim zamanımızda böyle sorunlar yoktu ki, insanlar evlenirdi, sonra çocukları olurdu ve hayat devam ederdi.

Evet, doğum öncesi kurslara gitmek, konu hakkında kitaplar okumak, özel oda hazırlamak harika elbette. Ama bir çocuğun dünyanın merkezi haline gelmesi ne derece doğru? Belki de çocuk sahibi olan arkadaşlarımla eskisi kadar sık, hatta bazılarıyla hiç görüşmeyişimin nedeni budur diye düşündüm filmin çocuklu ve komik sahnelerinde. Ne yalan söyleyeyim, zor yahu dedim kendi kendime, çocuk zor iş bu devirde. İş yerinde çay molalarında çocukları ile övünen kadınların sıkıcı sohbetleri geldi aklıma, yüzlerce bebek fotoğrafını kendileriyle aynı heyecanı yaşayarak izlememi bekleyerek göstermeleri geldi. Çocuğun uykusu, mama saati, vesairesi yüzünden rezil olan ve gittikçe azalan buluşma zamanlarımız geçti gözümün önünden. Senin Hikayen demiş ya Tolga Örnek, ne güzel söylemiş. Şehirli, orta sınıf, bizim gibi insanlardı Esra ve Hakan. Aslında varsa aranızda çocuk yapma-yapmama gel-gitleri yaşayanlar, bu filmi kaçırmasınlar derim ben.

Filme dair çok daha fazla şey anlatabilirim ama bence gidin, kendiniz hissedin gerisini. Çok pozitif duygularla ve gözümde yaşla çıktım filmden, kulağımda filmdeki nefis şarkının tınısı, aklımda “hayat her şeye rağmen çok güzel” cümlesi vardı. Bumerang sağ olsun, özel bir gösterim hazırlamıştı bize. Çıkışta yönetmen Tolga Örnek'le epeyce uzun söyleştik. Egodan arınmış, eleştirilere bile ışıldayan gözlerle ve yumuşak ses tonuyla cevap verişi, biz blog yazarlarını ciddiye alan yaklaşımı çok çok güzeldi. Filmin dörtte üçünün kendi hayatından yansımalar olduğunu söyleyince “Meral Teyze'nin yetiştirdiği çocuk da böyle olur zaten!” dedim kendi kendime.


Senin Hikayen Yonetmeni


Teşekkürler Bumerang, sevgili Hilal ve Ahmet bize böyle bir deneyim yaşattığınız için.
Teşekkürler Meral Teyze, bu kadar sevgi dolu duyguları tam da ihtiyacım varken bana hissettirdiğin için.
Teşekkürler Tolga Örnek, sıcacık duyguları perdeden yüreğimize tüm doğallığıyla yansıttığın için.

Film hakkında biraz detaylı bilgi almak isterseniz:


Facebook :www.facebook.com/seninhikayenfilm
Twitter :www.twitter.com/senin_hikayen
Instagram :www.instagram.com/seninhikayenfilm




2 yorum :

  1. güzel yazmışsınız herzamanki gibi...

    ;)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim efenim, ne mutlu ne mutlu bana:)

      Sil