5 Ocak 2014 Pazar

#blogfırtınası-15 / KUS DOMATESLERİMİ!

#blogfırtınası etkinliğini zamanı geçse de bitirmeye kararlıyım..

Gün 15. İyi ya da kötü, herhangi bir çocukluk anınıza yeniden hayat verin, bugünkü içgörülerinizle tekrar bakın.

Ben öyle fazla çocukluk anısı hatırlamam, keşke çocukluğuma dönsem gibi özlemlerim de yoktur. İçimdeki çocuk, geçmişin küllenmiş çocuğundan daha canlıdır desem yeridir hatta.

Ama bir anım var ki, hayat dersi olmuştur bana, hatta şimdi anlattığımda bu anının ülke gündemine bile harika oturduğuna tanık olacaksınız. Bu öyle bir anıdır ki, yeri geldiğinde sık sık kullandığım bir cümle bırakmıştır hafızamda..

KUS DOMATESLERİMİ!

cocuk kiskancligi
Biz çocukken bahçeli ve iki katlı bir evimiz vardı. (ne kadar şanslıymışım) Komşuların da evleri bahçeli ve iki katlıydı. Bahçeler arasında sınır duvarları yoktu. Büyük siyah dut ağacı bahçenin en ucunun sınırı, ayva ağacının dibindeki kuyu da bahçenin öbür sınırıydı. Çocukluğumuz da bu bahçelerde komşu çocuklarıyla oynamakla geçerdi. Çamurdan heykelcikler yapardık, ağaçların altına bilyeler saklayıp onların hazine olduğunu hayal ederdik, ne bileyim işte çizgi, seksek, yakan top gibi oyunlar vardı. Akşam hava kararana kadar da eve girmezdik. Acıkınca komşunun bahçesindeki domateslerden, bizim bahçedeki eriklerden falan yerdik. Fast food bilgimiz yağlı ekmekle sınırlıydı nitekim.

Komşunun çocukları ile kimi zaman yaşlarımıza göre gruplara ayrılırdık, kimi zaman da hep beraber oyunlar oynadığımız olurdu. Ben en küçük olduğum için kim kabul ederse onunla oynardım, bazen de tek başıma takılırdım.

Bu kadar çok çocuğun olduğu yerde mızıkçılık olmaz mı, hem de nasıl olur.. Bizim komşunun iki numaralı çocuğu, kod adı Selvi diyelim, cazgır mı cazgır bir tipti, benden de en az altı yaş falan büyüktü..
Bir gün oyun sırasında yenilmiş, her zaman olduğu gibi yenilgiyi kabul etmeyerek mızıkçılık çıkarmış ve kavga başlatmıştı Selvi Abla.
İster büyükler arasında olsun, isterse küçükler arasında olsun, kavganın içeriği bellidir. Meclis Tv'yi açarsanız ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız. Sen bana böyle yaptın, sen de zaten şöyle yapmıştın, bir keresinde de böyle böyle yapmıştın şeklinde uzayıp giden kötü bir süreçtir bu.. Selvi Abla'nın, o günkü kavga anında ellerini belinin iki tarafına koyup, tam bir cazgır kadın modellemesi halindeyken söylediği,
    Bahçemizden yediğin domatesleri kus, çabuk kus domateslerimi!”
dediğini hiç unutmuyorum nedense.. Ne yaptım, kustum mu yoksa ağladım mı hiç hatırlamıyorum. Ama O'nun o kinci ve intikamcı, yaptığı iyiliği en küçük çıkar çatışmasında başa kakan, suça ortak olduğu halde direkt kendisini aklamaya yönelik iğrenç halini yıllar boyunca hep hatırladım.
Hatta yeri geldiğinde anlatıp gülümsedim. Ne harika bir replik bu diye düşündüm hep, baksanıza devleti yönetenlerin birbirlerine olan intikamcı, iğrenç hallerine ne de güzel yakışıyor bu cümle.. Meclis kürsüsünden konuşan başbakan, “Ne istedilerse vermedik mi?” derken aslında “kus domateslerimi!” diye haykırmıyor mu? Selvi Abla'nın annesinin kızacağı bir suçu birlikte işlemiştik zamanında, domatesleri beraber yemiştik ama bana kızdığı bir anda kendi yediklerini unutup direkt beni suçlamıştı.. Çocukken içimize dış güçler mi kaçmıştı yoksa?

Bir de dedim ya evlerimiz yakındı diye.. Biz ne zaman küssek evlerinin ikinci katına çıkar camda bize gösteri yapardı hiç unutamıyorum
         -Baak benim Almanya'dan gelen sarı saçlı bebeğim vaar, senin var mııı?
          -Baak bu elbiseyi de annem yeni aldııı, senin vaar mıı?
            - Baak, bu da benim çileklerim, sizde varrr mıı?
.....

Çok kötüymüş yahu, şimdinin gözüyle bakıyorum da  çok kötü bir çocukmuş gerçekten de..
Selvi Abla, çok hırslı ve kavgacı bir çocuktu, ara bozucuydu, anlaşılması zor bir tipti. Tek iyi özelliği olan şakacılığı bile bu kötülüklerini örtmeye yetmiyordu. O'nu çocukken hiç sevmedim, büyüyünce de sevmedim ve hala da sevmiyorum. O'nun gibi ağzından sanki
kus domateslerimi” sözcükleri çıkıverecekmiş gibi gelen hiç kimseyi sevmiyorum..

Okul hayatı boyunca hırsına yenik düştü, arkadaşlarını hep kıskandı. Okulda kendisinden yüksek not olan başkaları olunca ağladı, öğretmenlere resmen yalakalık yaptı ve iyi bir dereceyle liseyi bitirdi. Çok çalışkan olarak bilindiği için üniversite sınavında kendisinden iyi bir sonuç bekleniyordu ama, O kof, ezberci bir çalışkandı. İki yıllık sigortacılık gibi bir okulu zar zor kazandı, okudu.
Hırs gözünü bürümüş bi kere. Başarıya odaklı yaşaması, kendini gösterme, övme huyları iş hayatında da peşini bırakmadı. Nasıl yaptı, nasıl başardı bilmiyorum, bir kaç yıl içinde kendi sigorta acentasını kurduğu söylentisi yayıldı. Aslında söylentiye de gerek yoktu ki, Ankara'dan hafta sonları eve özel şoförüyle gelip ne kadar zengin olduğunu ballandıra ballandıra anlatırdı. İki tane evi, yazlığı, yaptığı tatiller, görüştüğü hatırlı(!) kişilerin isimlerini falan öyle bir anlatırdı ki ben o zamanlar lisedeydim sanırım; ne zaman denk gelsem kaçardım kendisinden. Hoş kasabaya yolum düştüğünde hala da kaçıyorum, laf aramızda..
Neyse efendim siz deyin 10 sene, ben diyeyim 15 sene sonra bir duydum ki Selvi Abla iş hayatında batmış. Nesi var, nesi yoksa hepsi hacze gitmiş, sonrasında intikam almaya uğraşmış bir süre  dediğine göre iyi niyetini(!) suistimal edenlerden, ruh sağlığı da bozulmuş mu.. Şimdilerde kasabada bir mobilyacı dükkanında tezgahtarlık yapıyormuş duyduğum kadarıyla, sinir ilaçlarıyla yaşıyormuş..

Bugünkü içgörüme geldi sıra.

Kıssadan hisse-1:
Çocuğunuzu hırslı yetiştirirseniz, aman çocuğum sen çok zekisin, her şeyde en bi öz bi birinci sen olacaksın, okulda en yüksek notu sen alacaksın falan derseniz, muhtemel başarısızlıklarda böyle çırılçıplak kalakalır ileride, ruh sağlığı falan.. Aman diyeyim. Tabi bu dersin politik bakış açıları da var isterseniz. Eğer topluma mal olmuş ünlü bir popstar ya da politikacıysanız, sizi öven danışmanlarınıza fazla güvenmeyiniz, maazalah Selvi abla gibi yalnız kalan çok politikacı örneği var..

Kıssadan hisse-2:
Çocuğunuzu madde bağımlısı olarak yetiştirmeyiniz! Yani oyuncaklarına, markalı elbiselerine, gezdiği gördüğü şeylere bağımlılık yaşamasınlar, paylaşmayı bilsinler. Birisine “kus benim domateslerimi” tarzında yaklaşımlarını görürseniz hemen anında götürünüz en yakın pedagoga.. Çünkü bağımlı oldukları madde neyse onu yitirince intikam peşinde koşanlar, gerçek hayatta dizi filmlerdeki gibi villalarda yaşayıp Rus Mafyası'ndan ders alan Yağmur Özden gibi olmuyorlar, genelde onların yansıması Selvi Abla'ya benziyor.. Eh koltuğa bağımlı politikacılar da bu konuyu gözden geçirse elbette faydalı olur kendileri için.

Kıssadan hisse-3:
Bir zamanlar bahçenizde var olan domatesleri yedirip sonra da kusturmak istediğiniz tiplerin hepsi benim gibi “aman boşver, ne hali varsa görsün!” demeyebilir, hatta bir gün gelip sizden intikam almak isteyebilirler.. Öfke anlarınızda ağzınızdan çıkacak sözcükleri siz yine de ölçüp biçin derim ben..

Benim aklıma gelen dersler bunlar. Peki siz bu anıdan nasıl bir “kıssadan hisse” çıkardınız, yorumlarınızı merak ediyorum doğrusu..


Sevgiyle, hırslara yenik düşmeden, domatesleri kusturmadan kalalım diyorum.

5 yorum :

  1. valla harika döktürmüşsünüz yine :) hırs ve kıskançlık insanın en büyük düşmanı kısaca. bende kalan günleri yazacağım inş. :)) sevgiler

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim yorumunuz için, siz de harika yorumlar bırakıyorsunuz, ben de çok mutlu oluyorum, sevgiler:)

      Sil
  2. Aslında hırs güzeldir dozunda olursa başarıyı tetikler derler. Ama dozunu kaçırırsanız sonunuz Selvi Abla gibi olur orası kesin. Yine düşündürücü güzel bir yazı yazmışsınız elinize sağlık...

    YanıtlaSil
  3. Yüzümde iyice yayılmış bir gülümseme ile okudum yazdıklarınızı."Kus domateslerimi" deyimler sözlüğüne girmeye hak kazanacak şekilde hakkını vererek yazmışsınız. Bundan sonra dilimizde yeni bir deyim var desenize. Her tür çatışmada, kavgada, intikamda, hırsla söylenebilecek bir cümle. KUS DOMATESLERİMİ :)))) zevk alarak okudum. sevgiler...

    YanıtlaSil
  4. Ayy. Uzun zamandır okuyamamıştım ne güzel olmuş bu yazı. (Gerçi diğerleri de çok güzeldi unutmadan yazayım.) Küçük politik dokundurmalarla, ders veren haliyle... Çok çok hırslı birinin açtığı sıkıntılar kadar kötü bir şey olamaz. Önce kendine, sonra yakınlarına ve sevenlerine... Okurken düşündüren, duygulandıran bir yazı için teşekkürler.

    YanıtlaSil