Hayatımda
ilk kez otobüsle işe gidiyorum. İlk günlerde erken kalkmak ve
evden erken çıkmakla ilgili biraz problem yaşadıysam da,
sonrasında bu durumun aslında bir fırsat olduğunun farkına
vardım. Düşünsenize; günde en az 2 saat kitap okuma fırsatı!
Kim kime sağlar böyle lüks ve özlenilen bir olanağı? Bir de
otobüste şahit olduğum insan hikayeleri var; ki onlar da senaryo
ya da roman yazma hayali kuran içimdeki yazar adayı için bonus!
Dedim
ki kendi kendime; “Evet neden olmasın; blogda ' Otobüs
Günlükleri' adında bir yazı dizisi başlatabilirim...” Beni
tanıyanlar, hayalci tarafımı bilenler, yine içimdeki
Pollyanna'nın yönlendirmesine maruz kaldığımın farkındadır
kuşkusuz. Ama başka türlüsü de olmaz ki arkadaş! Yani hayat
trafikte harcanan zamana ağlayarak geçmez ki... Açıkçası ben
dışarıdan kötü görünen her olayda iyi bir şeyler olduğunu
düşünüyorum. Tabii ki görebilenler ve bakmasını bilenler
faydalanıyor bu durumdan. Hatta bu -dışarıdan kötü gibi görünen
durumların- içsel gelişimimizde ve dönüşümümüzde önümüze
çıkan ayrıcalıklı
fırsatlar olduğunu bile söyleyebilirim. Neyse bu kadar girizgahtan
sonra otobüs ile işe gitme ritüelinde yaklaşık bir ayda
yaşadığım deneyimleri aktarmaya başlasam iyi olacak.
iett'den manzara |
Otobüs
bence nar gibi bir şey. Dışarıdan bakıyorsun bir tane, içine
giriyorsun onlarca hayat, onlarca da öykü... Ortalama 22 kişi
falan otursa, 70 kişi de ayakta olsa nereden baksanız yüz kişi,
belki de daha fazlası bir arada bir hedefe doğru aynı çatı
altında ilerliyor. Hani son zamanlarda HAYALLER-HAYATLAR diye
caps'ler yapılıyor ya! Şimdi ben de hayalimde bu yüz kişinin
hepsinin elinde kitap olduğunu canlandırıyorum. Ama hayatlar kısmına
geçince karşıma cep telefonları, güya dışarıya ses vermeyen
kulaklıklar ve elbette yüksek sesle konuşan insanlar geliyor.
Hayaller evropai, hayatlar
arabesksel izdüşümün dalga boylarında geziniyor...
Yeni
model otobüsler bir garip. İçinde yüksek çıkıntılar,
girintiler, tersli düzlü koltuklar falan var. Sanırsınız insan
taşımak için değil de bienal için özel tasarım üretilmişler
gibi. Ergonomi elbette yerlerde sürünüyor; orası ayrı bir yazı
konusu olsun. Neyse işte onlardan bir tanesine denk geldim.
Şoförün arkasında daracık yüksek tek kişilik bir koltuk var.
Onun arkasında çift kişilik, önünde tekerlekli sandalye için
boş alan bulunan ikili bir koltuk konuşlanmış. Bu koltuğun
önünde tutunma demirleri var. Ben de orada oturuyorum, yanımda da bir
kadın oturuyor. Otobüs ağzına kadar dolu. (“Full
dolu” demeyeceğim elbette, kimse bana “full dolu” dedirtemez,
“nüans farkı” da demem iyi bildiniz)
Nerede kalmıştık, evet önümde iki genç kız var. Muhtemelen
imam hatip okuluna gidiyorlar. Bunu kıyafetlerinden anlayabiliyorum.
Aslında hiç de önemli değil nasıl bir okula gittikleri, sonuç
olarak ergenler! Hani vardır ya ergen konuşması, heyecanlı
heyecanlı anlatırlar. Onların konuşmasında nokta, virgül olmaz;
hatta konuşma çizgisi bile olmaz. Çünkü birbirlerinin ağzından
lafı havada kaparlar, hop çevirirler, lastik gibi uzatırlar,
uzatırlar, uzatırlar... Ne dedikleri de pek anlaşılmaz. Bu iki
kız da bir üçüncü kız hakkında atıp tutuyor. Yaşıtlarından
tek farkları ise dedikodu yaptıkları sırada araya dini söylemler
eklemeleri. Mesela “O öyle davranıyor ama kul hakkı yiyor, farkında değil salak!” falan diyorlar. Ben de bu arada Jack London'un
“Beyaz Diş” adlı kitabını okumaya çalışıyorum.
Jack London - Beyaz Diş |
En ilginç
yerdeyim; tam da dişi kurt içindeki bütün özgürlük içgüdüsünü
bir kenara bırakıp insanlara köpek gibi sadık olmayı öğreniyor;
bizim kızlar tam gaz konuşmaya devam ediyor. Sayfayı geri
çeviriyorum; dişi kurt efendisinin ellerini ensesinde
gezdirmesinden haz duyuyor ama sevgisini gösteremiyor, bizim kızlar
tam gaz konuşmaya devam ediyor. “Ya ama o elbise hiç
onda güzel durmuş mu, eşarbı ne biçimdi?”
diyorlar, dişi kurta evcil köpekler saldırıyor. “Çok
acıktım, evde ne yemek var acaba”
diyor kızlardan biri ve arkadaşına kek tarifi yapmaya başlıyor;
dişi kurt tam da o anda içindeki vahşiliğe engel olamayarak
sahibinin tavuklarını avlıyor! Aksilik bu ya, o gün de trafik
adeta duruyor. Zaman akıp gidiyor; ne yol bitiyor ne de benim
sayfalar. Sürekli geri dönüyorum. En sonunda dayanamıyorum,
kızlara dönerek;
“-
Enerjinize hayran kaldım.”
diyorum gülümseyerek.
Tabii
ki bağırmıyorum, kara mizah yapıyorum. Ben öyle deyince onlar da
gülümsüyor, anlamıyorlar pek. Ben devam ediyorum;
“-
Hiç susmadınız, gerçekten hayran kaldım enerjinize”
diyorum. Kıkırdıyorlar, şaşırıyorlar, ne demek istediğimi pek anlamıyorlar. Ve tam da bu noktada lafımı sakınmıyorum:
“- Ama ben de gördüğünüz gibi kitap okumaya çalışıyorum ve sayenizde başım ağrıyor!” diyorum. En çok konuşanı cevap veriyor gülümseyerek:
“- Ama ben de gördüğünüz gibi kitap okumaya çalışıyorum ve sayenizde başım ağrıyor!” diyorum. En çok konuşanı cevap veriyor gülümseyerek:
“
- Ne olur hakkınızı helal edin!”
Ben
bir şey demiyorum. Şaşırıyorum bu cevaba! Kamusal bir alan olan,
yani kendilerine ait olmayan bir yerde bağıra çağıra konuşarak
hakkımı yediklerinin gayet farkındalar. Bunun öbür dünyada
kendilerine ceza getireceğini düşünüyorlar ve benden “Ne
önemi var, elbette helal olsun. Konuşun siz konuşun kafanıza
göre!” dememi bekliyorlar!
Şaşkınım; çünkü yaşıtları kadar düşüncesizce hareket
edecek kadar ergenler; ama “hellallik” isteyecek kadar da
büyümüşler!
Bu
uyarım sayesinde ben ve çevremdeki en az altı yedi kişi biraz
rahat nefes alıyoruz, ama on dakika sonra yine başlıyorlar
konuşmaya... İndiklerinde “Oh bee!” diyorum, harbiden mutluluk
ile derin derin nefes alıyorum. Ne güzel öğretmiş öğretmenleri
helallik istemeyi! Milletin hakkını ye ye, sonra da “hakkını
helal et!” demeye zorla, olsun bitsin... Toplum içinde yaşamak bu
kadar kolay mı! Suçu işle sonra da helallik isteye varır bu iş. Ne kadar
irrasyonal ve kaygan bir zemin! Nasıl da kişisel yoruma müsait!
Oysa kurallar var ortada açık ve seçik! Toplum içinde başkalarını rahatsız edecek yüksek sesli ve taşkın davranışlarda
bulunulamaz! Çok mu evropai oldu bu cümle...
ne güzel bir an yakalamışım... |
Sonuçta
olan benim dişi kurtuma oluyor, ve yanımdaki kadının kızların
gürültüsü yüzünden yarım kalan hayallerine, ötede belki de
migreni tutan adama... İçinden küfür edenleri saymıyorum bile...
Ne tuhaf bir şey; yaptığından korkmak ve yapmaya devam etmek...
Bu
yazının sonunda “Zamanınızı çaldım, aman hakkınızı helal
edin!“ mi demeliyim yani... Yaz abuk subuk, sonra da helallik iste;
oh ne güzel kaçış!
Mutlu
pazarlar efendim; otobüs günlüklerini anlatmaya devam edeyim mi
sizce de...
Evde Yazar... siz otobüste de yazmayı başarıyorsunuz... Çok keyifle okudum bu yazınızı da. Istanbul'da yaşamasam da; trafik hakkında veya kitap okuyabilme hakkında empati kurabiliyorum sizinle. Kitap okumak; otobüs yolculuklarının en güzel değerlendirilme biçimi galiba :) otobüs serüvenlerinizin devamını sabırsızlıkla bekliyorum. Çünkü insan öykülerinin ya otobüste ya da çok kalabalık yerlerde (meydanlar olabilir misal) ortaya çıkacağına inanıyorum... Kocaman sevgilerimi yolluyorum! :)
YanıtlaSilOtobüste yanıma sadece kitap değil defter kalem de almam gerekecek sanırım. Çünkü gerçekten enteresan öykülerle karşılaşıyorum, Belki de buradan bir film çıkacak, kim bilebilir:)
SilKocamam sevgiler de benden size :)
Devam edin. Hakkımızı helal ederiz😀
YanıtlaSilTamam o zaman :)))
SilHarika bir yazı olmuş devamını okumayı çok isterim 😊☺☺ işte bize ya yanlış öğretiyorlar ya da hiç ögretmiyorlar :( çok güzel bir konuyu anlatmışsınız. Otobüs yolculukları insanın sabır derecesini arttırmak için var ;)) gün içerisinde hepsi ayrı fikirde ayrı tipte ayrı davranışta yüzlerce insanla bir araya geliyoruz. Bazen iyi ama çoğu zaman kötü. Ben ya kitap okuyorum sizin gibi ya da açıp müzik dinliyorum tabi sesinin dışarı çıkmayacağı ayarda 😂 çünkü insanlara katlanmak çok zorr
YanıtlaSilTeşekkür ederim, beğenmenize sevindim :) Otobüset kitap okuyan azınlıktan olmanız ise ayrı güzel:)
SilSevgiler
Çok keyifli bir seri olacak gibi :) Herkesin yaşadığı problemler :) O yaşta sürekli yapılıyor herhalde... Bir zamanlar kendimden biliyorum :D Utandım şimdi :)
YanıtlaSilBakalım ne hikayeler yakalayacağım :) Keşke sadece o yaştakiler yapsa, ne yapsın ergenler; büyükleri örnek alıyorlar :)
SilBence otobüs günlüklerini yazmaya devam,elinize sağlık.😊Bende otobüste,metrobüste vb.kitap okumayı sevenlerdenim,çok konuşan olunca dikkatim dağılıyor rahatsız oluyorum,inşallah insanlar kitap okuyan birisini gördüklerinde daha dikkatli daha saygılı olurlar..Sevgiler
YanıtlaSilTeşekkür ederim, bu seriye mümkün olduğunca devam edeceğim, sizlerin güzel yorumları bana cesaret verdi.
SilOtobüste, metrobüste gürültü yapanlara katlanak yerine bence onları uyarmalıyız. Yoksa saygı beklersek ancak bir okuduğumuz sayfayı üç kere daha okumak zorunda kalırız. Bu bencil insanlar, toplum içinde nasıl davranılması gerektiğini eğer öğrenmezlerse azınlıkta kalırız ve sindiriliriz. Cehaletin alkışlandığı, bencilliğin desteklendiği gidişata dur demek bizleri elinde. Evet, ben otobüste kitap okuma hakkımı gaspedenlere hiç acımıyorum :)
Sevgiler
Bence en çok hanımlar/teyzeler ölçüyü unutuyor ama erkeklerin de bam teline basan bir konu ise hele otobüs filan hiç umurlarında olmuyor gibi. Hayır sohbet dediğin bu kadar kalabalıkta keyifli de olmaz ama uzun otobüs yolculuğu hayatlarında rutine binmişse eğer bunu paylaşacak biri de şans gerçekten. Ergenlik dönemi, gürültülü bir dönem yine şanslısınız kızlar denk gelmiş. Kul hakkı ile gelmeyin diyor Allah, o kadar önemli.. Son zamanlarda çok kullanılır olması ifadenin özü ve önemini arttıran bir sonuca hizmet etmiyor ama dilden gönüle diyelim yine de.
YanıtlaSilÇok yazdım, sonuçta fikrim otobüs günlüklerinden bloga yazı değil roman çıkar.
Sevgilerimle..
Ben henüz hanımlara ve teyzelere denk gelmedim. Belki de binme saatlerimle alakalıdır. Sabah 06:56 civarı, akşam 18:00 gibi bindiğim için olabilir. En çok ergenlere ve erkeklere denk geldim. Hele bir sabah adamın biri en arkada telefonla konuşurken en önden sesini duyduğumda (zaten iki kişiydik) adamı dövesim gelmişti:) Neyse ki arada birileri bindi de adamın sesi biraz kayboldu :)
SilYazıdaki kul hakkı meselesine ise kelimenin güçlü anlamından çok kullanılış biçimiyle ilgili değinmek istedim. Yani başkasından bahsederken bunu gündeme getirip kendi durumlarının da aynı olmasını idrak edememeleriydi anlatmak istediğim. Ortada ironik bir durum vardı...
Otobüs günlüklerine ara ara devam edeceğim, buradan epeyce malzeme çıkacağını hissediyorum :)
Sevgiler.
Eline sağlık yazdıklarınızı okumak çok keyifli benzer düşüncelere daldığım çok olur bir yerlere giderken.El işlerimden fırsat bulup evde az okuyabiliyorum o yüzden hep çantamdadır kitabım ama her seferin de okul giriş çıkışlarına gelmem inş deyip çıkmışlığım çoktur evden:)) İşe gitmek farklı saatleriniz hemen hemen hep aynı. Bu helallik olayı amacı dışına çıkalı çok oldu saçma sapan işleri yap et sonra hakkını helal et ,yok öyle bir dünya. Sevgiler
YanıtlaSilTeşekkür ederim. yorumlara bakıyorum da otobüste kitap okuyanlar bir aradayız ne harika bir şey bu :) Çantasında kitap taşıyan dinozorlar olarak ne mutluy bizlere :)
SilOkullarda çocuklara sadece test çözdürülerek eğitim verdiklerini sanıyorlar. Oysa otobüste nasıl davranılır, metroda nasıl davranılır, tiyatroda nasıl davranılır, yemek masasında nasıl davranılır gibi konuları da işlemeliler. Eskilerin deyimiyle "adab-ı muaşeret kuralları" nı kimse ciddiye almıyor maalesef. Oysa medeniyete giden yol testlerden değil, "eski moda zihniyet" denilen bu kurallardan geçiyor:)
Helallik olayı gibi maalesef pek çok tanımın içi boşaltıldı. Bence de yok öyle bir dünya :)
Sevgiler.
Çok tatlı bir yazı olmuş.Bilhassa "dişi kurt"la izlenimleri birleştirmeyi çok orjinal ve güldürücü buldum.Velhasılı kelam devam edilebilir.Saygılarımla.
YanıtlaSilÇok sevindim böyle düşünmenize:)
SilTeşekkür ederim :)
Kulağımda hep kulaklıkla dolaşıyorum ben sırf bu yüzden, çok yoruluyorum başkalarının konuşmalarını dinlemekten.
YanıtlaSilBu seriyi sevdim :)
Ben zaten bütün gün çalışırken "study music" dinlediğim için otobüste de müzik dinlemek istemiyorum. Dolayısıyla deniz analarını denize atmak misali insanları uyarmaya devam edeceğim sanırım :)
SilTeşekkürler, bakalım nerey gidecek ben de merak ediyorum :)
Alt çenem aşağı sarktı, sürekli bir gülümsemeyle okudum güzel yazınızı:) Jack London en sevdiğim yazarlardan biri. İlk kitabını okuduktan sonra pek çok kitabını seri halinde bir biri ardına okudum. Yaşamını konu eden öykülere,mücadele azmine ve hayata bakış açısına bayıldım.
YanıtlaSilBence yazan bir kişi olarak rahatsızlık verici şeyler sizi çok üzmesin. Bak ne güzel konular çıkıyor size. Tek düze bir hayatta yazacak bir şey bulamaz insan. "Otobüs Günlükleri" fikri harika. Hem adı güzel hem de yaşadıklarınızı aktarmış olmanız.
Dil bilgisi kurallarına titizlikle uymanız, ifade biçiminiz, konuları ele alışınız ayrıcalıklarınız. Mesela siz geri iade (!) etmezsiniz aldıklarınızı, otobüsü ful doldurmadığınız gibi :))
Aslında Taş Ev'e gelen misafirlerin konuştuklarına biraz kulak kabartsam ne hikayeler çıkar bana da. Ama mümkün mertebe kulaklarımı tıkıyorum. Sadece benimle olan diyaloglara yer vermeye ve onlar hakkında izlenimleri aktarmaya çalışıyorum. Helallik istemek, hakkınızı helal edin demek bana garip geliyor. Ben yaptım, sen beni Allah'a şikayet etme(!) Bunu diyeceklerine, "Özür dileriz, haddimizi aşmışız farkında olmadan." deseler, kusurlarının örtülmesini Allah'a havale etmeden kendileri telafi etme yoluna gitseler daha güzel bir davranış olmaz mı?
Adamın biri devletin en etkili kadrolarını çetelerle dolduruyor, sonra kandırıldım Allah affetsin diyor. Bu dünyada kendini aklıyor. Kendisi ve yandaşları dışında her kim aynı örgüt tarafından aldatılmış ise hepsinin hayatını karartıyor.
Yorum yorum olmaktan çıktı, hakkınızı helal edin:) Bu arada Otobüs Günlükleri serisini merakla bekliyoruz. Sevgiler...
Bğenmenize sevindim:) Jack London gerçekten de harika bir yazar. Ben hayvanlara pek ilgi duymadığım halde, Beyaz Diş'teki kurtlar dünyasını büyük bir zevkle okudum.
SilDediğiniz gibi rahatsızlık veren şeylere ben "konu, sinopsis" gözüyle bakıyorum. Böyle olunca da sorun olmuyor :)
Elbette geri iade etmem, geri iade edenler bizden değildir :)
Önemli tiyatro yazarlarından Özen Yula'nın bit seminerine katılmıştım. Öğrencilerini ayrı semtlerdeki cafe'lere gönderip yan masalarda konuşulanların öykülerini yazmalarını ödev verirmiş. Dediğiniz gibi aslında hikayeler insanların olduğu yerlerde. Otobüs bu anlmada bulunmaz bir kaynak benim için :)
Helallik konusuna mükemmel bir açıklama getirmişsiniz, şapka çıkarıyorum. Ben de tam olarak bu dediğinizi kast ederek anlattım olayı.
Yorum harika olunca yanıt da uzun oluyor haliyle:)
Teşekkürler, sevgiler, selamlar
Bence kızın hakkını helal et demesi yine de taldire şayan bir davranış. Çünkü o yaştaki ergenler, genellikle 'sana ne' diye cevap veriyorlar saygısızca.
YanıtlaSilBu da değişik bir bakış açısı. Ama ben bu konuda yukarıda güzl bir yorum yapan sevgili Kaystros Tyra'ya katılıyorum. Bence bütün gençler nezaket eğitimi almalı. Test çözmenin yanı sıra toplum içinde nasıl davranmaları gerektiğini öğrenmeliler. Ve gerektiğinde herkes hatasını görüp özür dileyebilmeli.
SilTamamen katılıyorum size, blogunuzu da devamlı takip ediyorum.Nezaket eğitimi gerçekten bizim toplumumuzun en büyük eksiği. Bu arada, konuyla alakalı değil ama freelance yazarlığa ara mı verdiniz, otobüsle işe gittiğinize göre?
SilFreelance yazarlığı bırakmadım. Sadece hafta sonları yapıyorum :)
SilSuper!
YanıtlaSilErgenlik zamanlarında ben de anlattığınız gibiydim. Bunun ayıp olduğunu elbette biliyor bireyler ama kendini dizginlemek işte bunu yapamıyor. Şimdi 21 yaşındayım otobüste telefonla acil bir durum olmadıkça konuşmuyorum. Yaptığınız marifet degil, bireye yaşına göre konuşmak gerek... Onca kişinin içinde azarlamışsınız resmen. Al eline bir kağıt kalem not yaz mesela "..." uyar, bu şekilde hem rencide olmamış olurlar hem de bundan sonra -belki- kendilerini dizginlemeyi akledip uygulamaya geçirirler.
YanıtlaSilNe dersiniz? Yoksa imam-hatipli olmalarına mı bozuldunuz. Başta bunu belirttiğinize göre? :)
Otobüs günlükleri başlığı ilgi çekici ancak içerik olarak hiçbir çekici yanı olmayan bir yazı olmuş. Bu arada cocuklara tahammül etmesini bilseniz keşke.
Azarlamadım ki, dedim ya kara mizah yaptım:) Üstelik hiç de bozulmadılar merak etmeyin. Emn olun sizin şu yorumunuz benim onları uyarmamdan daha çok azar içeriyor :)
SilBu araaa çocuk başka şey, ergen başka şey diye biliyorum ben. Yüksek sesle konuşup etrafı rahatsız edenlere "bira yavaş olur musunuz?" demek rencide edici oluyor da "ne biçim yazı yazmışsın" demek olmuyor size göre :)
Yine de okuduğunuz için teşekkür ederim, hayat böyle bir şey işte :)
:-)
SilAdsız olarak yorum yapmak bu eleştiri hakkını vermez size.
SilSürekli giremediğim için nete, ancak okudumm. Çok iyi bir fikir. Zaten yurdum insanında ne numaralar var daha, malzeme bol olur. Kitap okuturlarsa çok iyi tabii. Kendi kendine konuşur görüntüsü verenler çok komik gelirdi bana. Bakardım dönüp, kulaklık var anlardım bir kişinin aslında iki kişi gibi huzur kaçırabileceğini. Artık dışarı çıkamadığım için eski anılarımdan bir tanesini yazayım. Şehirler arası otobüsteyim. Vertigomdan dolayı sürekli düz bakmam gerektiği için önden alırdım biletimi. Derken yolculuk başladığından itibaren arkamdaki çift durmaksızın konuşup, gülüp ve bu saatlerce devam edip"Yeteeer artık sussanıza lütfen" deyince ben aldığım cevap beni o kadar şaşırtmıştı ki. Bana erkek olanı" Teyze, toplum yaşamına uyman lazım!" dedi. Verecek cevabım yoktu, bu anlayışa ne denir ki?
YanıtlaSilSeri çok güzel olur. Devamını bekleriz. Eline sağlık yavrum. Sevgilerimle :)
Kusura bakmayın, ben de ancak yayınlayabildim yorumunuzu. Sizin de anınız gerçekten iyi bir örnek. Neler yaşanıyor neler, en kısa zamanda serinin devamını getireceğim. Sevgilerimle :)
SilBen senin kadar sabırlı ve kibar değilim evde yazar. Çünkü benzer bir olayı ben yaşamıştım otobüste. Okuldan çıkan ergenler vardı. Ama inan çok sabrettim. Bunlar artık yüksek sesle konuşmayı bırak birbirinin enselerine şaplak atıyor otobüsün içinde bir o yana bir bu yana koşmaya başladılar. En son bi bağırdım oturun lan yerinize diye.. Hepsi pustu tabi. Oğlum siz matematik coğrafya falan öğrenmeyin şu an ihtiyacınız yok, toplum içinde nasıl davranılır bunu öğrenin dedim.
YanıtlaSilBen böyle durumlarda pek sabırlı olamıyorum ne yazık ki, sen yine iyi sabretmişsin.
Kalemine sağlık.
Hahahahaa çok güldüm :)) Bence arada sizin gibi tepkiler de vermek lazım :))
SilÇok yaşayın e mi :)