Bazı
oyunlarda sahnede perde olmuyor. Salona adım atınca, az sonra içine
gireceğimiz dünyanın detaylarıyla tanışıyoruz. On İki
Öfkeli Adam oyununda da böyleydi. Oyun başlamadan önce sahnede
uzunca beyaz bir masa, çevresinde on iki beyaz sandalye karşıladı
bizleri.
On İki Öfkeli Adam |
Dahası da var. Masanın kenarlarında dört tane antik
Yunan sütunu vardı, bir tane de kapı bulunuyordu. Bütün bunlar, dünyaya benzeyen bir yarım
kürenin içindeydi. Küreyi oluşturan çemberin seyirci tarafı
açıktı. Arka planda hareketli bulutlar ve gökyüzü, kürenin
üzerinde meridyen ve paraleli andıran çizgiler, bizden ötede
bambaşka bir dünyayı çağrıştırıyordu. Antik sütunlar kürenin çeperleri boyunca öne
doğru eğilmişti. Birazdan on iki kişilik jüri gelecek ve on
dokuz yaşında bir gencin elektrikli sandalyede ölmesine ya da
yaşamasına giden yoldaki görüşlerini belirleyecekti. İşte tam
da bu noktada Yunan sütunlarının öne doğru eğilmiş olması,
bende direkt adalet denilen kavramın “eğilip bükülebilen bir
şey olduğu” çağrışımını yaptı. Ortamdaki kapı bile dik
durmuyor, kürenin şekline uyum sağlamış yamuk duruşuyla az
sonra şekilden şekile gireceğini göreceğimiz jüri üyelerinin
ruh haline hizmet ediyordu. Bence dekor, Şehir Tiyatroları'nda
izlediğim hemen hemen bütün oyunlarda olduğu gibi çok başarılıydı.
Oyunun
konusu
On
dokuz yaşında bir genç, babasını öldürmekten yargılanıyor.
Biz genci veya mahkeme salonunu hiç görmüyoruz. Bütün oyun
boyunca on iki kişilik jürinin bu konu hakkında tartışmasına ve
sonucu netleştirmesine tanık oluyoruz. Jürinin görevi oy
birliğiyle bir karara varmak. Çünkü mahkeme başkanı jüriden
“oy çoğunluğu” ile alınmış bir kararı kabul etmiyor. Yani on iki
adamın hepsi aynı sonuca imza atmak zorunda. “Çocuk ya suçlu, ya
da suçsuz!” diyecekler.
Gerçek
nedir?
Jüri
üyeleri kızgın ve hızlı adımlarla salona giriyor. Belli ki hepsi
çocuğun suçlu olduğunu düşünüyor. Çünkü olayı gören bir
komşunun ve olayı duyan başka bir komşunun ifadeleri var. Adamı
öldüren bıçağı çocuğun aldığına dair tanıklar var. Yani
bütün deliller ve tanıklar çocuğun babasını öldürdüğünü
gösteriyor. Jürinin işi kolay aslında! Oy birliğiyle “çocuk
suçlu!” demek ve görevi tamamlamak! Jüri
başkanı oylama yapıyor, sonuçta on bir üye “çocuk
suçlu” görüşünü bildirirken içlerinden bir tanesi “çocuk
suçsuz” diyor. Suçsuz diyen 8. jüri üyesi şunu söylüyor:
“Evet
belki çocuk suçludur, ama belki de değildir. Ben emin değilim!”
İşte
bu şüpheden sonra izleyiciyi de sarmalayan müthiş bir sorgulama başlıyor.
İki perdede yaklaşık iki saat boyunca tempo hiç düşmeden bu
sorgulamanın içinde buluyoruz kendimizi. "Gerçek nedir?" diye düşünüyoruz. Herkesin hemfikir olduğu şey gerçek midir? Yoksa
bilinç süzgeçlerimizden olayları geçirirken kendi
yaşanmışlıklarımızın, ruh halimizin, hayata bakış açımızın
etkisinde kalarak gerçeği kendimizce farklı kalıplara mı sokuyoruz? Bunun sonucunda kendi gerçeğimize hem kendimizi hem de başkalarını da
inandırıyor muyuz?
Sorular,
sorular, sorular...
Eğer gerçek bu kadar geçişken bir
yapıdaysa, adalete nasıl güvenilebilir? Ön yargılar yüzünden
aldığımız kararlar nelere mal olabilir? Yargıçlar hüküm
verirken kişisel dünyalarının hiç mi etkisinde kalmazlar?
Emin olmadan bir insan hakkında hüküm vermek ne de kolay gerçekleşebiliyor. Oysa detaylarda kim bilir neler saklı...
Emin olmadan bir insan hakkında hüküm vermek ne de kolay gerçekleşebiliyor. Oysa detaylarda kim bilir neler saklı...
On
iki jüri üyesinin de erkek olması, acaba erkek egemen toplumların
düzenine karşı bir mesaj mıdır? Eğer içlerinden biri kadın
olsaydı, acaba daha merhametli davranıp olaya daha insani boyutta mı
yaklaşırdı; elbette bunu bilemiyoruz. Yazar neden altı kadın
altı erkek yerine 'on iki öfkeli adamı' tercih etti?
Tiyatroda
metnin gücü
Açıkçası
oyuna giderken iki saat boyunca jürinin oturumuna tanık olmanın
sıkıcı olabileceğini düşünmedim desem yalan olur. Ama metin o
kadar güçlüydü ki; oyundan çıktığımda bırakın sıkılmayı, ikinci kez izlemeyi
bile düşünür haldeydim. Jüri üyelerinin birbirlerine adlarıyla
hitap etmemeleri, oyunda ülke adı geçmeyişi; metinde ele alınan adalet,
ön yargı, hüküm vermek, yanızlık, göçmenlik gibi konuların evrenselliği; tiyatroda metnin gücünü bir kez daha gözler önüne seriyordu.
Oyunculuklar
Genel
olarak oyuncuları çok başarılı buldum. 7. jüri üyesi Kutay Kırşehirlioğlu, 9. jüri üyesi Metin Çoban,
3. üye Serdar Orçin, göçmen üye Nihat Alptekin ve 10. üye Ali
Gökmen Altuğ'u çok beğendim. Daha önce Öyle bir Geçer Zaman Ki dizisinde Osman'ın gençliğinde izlediğim genç oyuncu Gün Koper'i de kendini daha çok geliştirmiş buldum. Sadece ilk "suçsuz" diyen 8. üye
Ahmet Özarslan bana biraz doğallıktan uzaklaşmış gibi geldi.
Sinema
filmi de var
Eğer
oyunu fırsatınız olmadığı için izleyemeyecekseniz üzülmeyin.
Yazar Reginald Rose'un 1954'de yazdığı metin, ilki 1957'de olmak
üzere iki kez sinemaya da uyarlanmış. Hatta ikinci versiyonunda 7.
üye olarak rol alan Henry Fonda Oscar ve Altın Küre'ye aday
gösterilmiş. Ben sıcağı sıcağına filmi de izlemeyi düşünüyorum. Sonbaharın bu güzel pazar gününe böyle güzel bir film izlemek yakışmaz
mı...
Hiç
mi olumsuz yanı yok?
Oyunun Sonu |
Oyunu Haldun Taner sahnesinde önden üçüncü sırada izlememe
rağmen özellikle arkası dönük oyuncuların bazı konuşmalarını
duymakta zorlandım. Böyle diyaloğa dayalı bir oyunda arkada
oturanlar bazı konuşmaları kaçırmışlarsa bence oyundan yeterince keyif alamamışlardır. Oyunu mümkünse önlerde izlemeye çalışın derim.
Son
bir not daha ilave edeyim. Tiyatroda görsellik, kostüm, estetik, müzik, hareket gibi unsurlara önem veriyorsanız, bu oyun sizin için biraz
eksik kalabilir. Çünkü temsilde müzik yoktu, pek hareket de yoktu. Ama güçlü
bir metinle bol zihin egzersizi yapmaktan keyif alıyorsanız; “On İki Öfkeli
Adam” çok doğru bir seçim diyebilirim.
Emeği geçenlerin ellerine sağlık.
Emeği geçenlerin ellerine sağlık.
Herkese
sanata yakın güzel bir gün diliyorum.
Yıllar önce televizyonda filmini izlemiştim sanırım Henry Fonda'lı olan, gerçekten konu şahane, bir insanı suçlamak kolay ama gerçek, somut kanıtlar yoksa bu çok zor. Çok teşekkürler güzel tanıtmış, emek vermişsiniz.
YanıtlaSilBen teşekkür ederim. Bu güzel oyun bu kadar emeği ve fazlasını hak ediyor, sevgiler :)
SilO filmi çok sevmiştim ben :)
YanıtlaSilOyu da harikaydı :)
SilFilmini izlemiştim. Çok güzeldi :)
YanıtlaSilBen de filmi çok merak ediyorum. Eminim güzeldir, oyun da çok güzeldi.
SilÇok güzel bir konu. Metni bulabilirsem okumayı düşünüyorum. Sonra da filmini izlerim.
YanıtlaSilEvet kesinlikle çok güzel bir metin. Tavsiye ederim.
SilSevgiler
Başarılı bir inceleme olmuş, elinize sağlık...
YanıtlaSilFilmi kadar sarsıcı olmasa da oldukça başarılı bir tiyatro uyarlaması olduğunu biliyorum. Filmini izleyin mutlaka. Konusu zaten o kadar evrensel ve genel geçer olmayan kavramlar üzerine kurulu ki her daim tekrar tekrar izlenilebilir, bireysel duyarlılığımızı geliştirmesi açısından. Tekrar elinize sağlık :)
Teşekkür ederim.
SilGerçekten de çok sağlam bir metin. Tiyatro oyunu oldukça etkileyiciydi, filmini de en kısa zamanda izleyeceğim
Tekrar teşekkürler :)
Oldukça geç kalmış bir yorum. Ama geç de olsa yazılarınızı kaçırmıyorum. Yine güzel bir tanıtım. İlgiyle okudum. Verdiğiniz adres üzerine az önce filmi seyrettim. Harika bir film. Tiyatrosu da farklı bir lezzettedir eminim. Uzun zamandır film izlememiştim, iyi geldi. Teşekkürler Evde Yazar :)
YanıtlaSilBen de geç yayınladım yorumu, siz de lütfen kusura bakmayın. Çok teşekkür ederim, beğenmenize çok sevindim. Filmi izlemeniz de beni çok mutlu etti. Faydam olmuş ne mutlu bana :)
SilSevgi ve selamlar...