3 Haziran 2024 Pazartesi

Tiflis Gezi Hikayem #3- Kaldığım Ev, İlk Yemek, İlk Akşamdan Anılar

Sevgili Günlük,

Döneli bir hafta olmasına rağmen her gün azar azar yazarak gezi zevkini unutmama düşüncesi hiç de fena değilmiş. Ne güzel bir şey şu hayal dünyası ve beynin anılar merkezi. Zamandan bağımsız bir ânı istediğin kadar uzun yaşayabiliyorsun... İnsan olmak belki de böyle bir mucizeyi kutsamayı gerektiriyordur... 

Günlerden 24 Mayısı ve Tiflis'deki  ilk günü anlatmaya devam edeyim o halde.

Tiflis’de Kaldığım Ev


Airbnb’den yorumları güzel olan, puanı da yüksek olan bir ev seçmiştik. Evde kalmak, bence otelde kalmaktan daha konforlu ve yemek konusunda da esneklik getiriyor.  

Otobüsten indikten sonra 500- 600 metre yürüyüp eve varmayı hayal ederken maalesef gerçekte epey bir vakit kaybediyoruz. Google haritalar ve şehirde internetsiz gezmeyi sağlayan maps.me uygulaması evi başka bir sokakta gösterdiği için oyalandık biraz. Oysa o gösterdiği yere ne kadar da yakınmış…  Bir çemberde epey bir dolandıktan sonra nihayet bulabiliyoruz. Ev sahibine akşam 19 demiştik, 20 dakika gecikmeyle eve varıyoruz. Oh be, nihayet…

Tiflis'deki evim

Ev, turistik Old Town’a ve Özgürlük Meydanı’na çok yakın olmasıyla avantajlı. Bir ara sokaktan giriliyor, ilk görüşte gerçekten de çok enteresan bir yapı. Avlu gibi bir yerden geçiliyor, iç içe geçmiş bahçeler, koridorlar. Sonra birkaç basamak tahta merdiven çıktıktan sonra mavi kapısına ulaşılıyor. Bir de arka sokaktan direkt girişi varmış meğer, sonradan hep bu yöntemi kullanıyoruz. Yani köhne möhne ama müstakil bahçeli ev işte diye gülümsüyorum. Bu eski dış görünüşüne rağmen içi Airbnb standartlarında oldukça sevimli ve modern tasarlanmış. İşlevsel bir mutfağı, şirin aksesuarları,  tuğla duvarları, antika lambaları, kliması ve kombisi var. Dışarıdan bakıldığındaki eskiliğine göre içerisi gayet iyi durumda. 

Üstelik penceresindenTiflis’in en ünlü heykeli olan Kartlis Deda (Gürcistan’ın Anası) heykelini de görmek mümkün. Kaldığım süre boyunca her sabah selamlaştık kendisi ile…

Dünyanın her yerinden pek çok insanın oradan oraya gezdiği çağımızda Airbnb sistemi, hem pek çok insan için ciddi bir gelir kapısı hem de gezen insanlara sağlanan güvenli bir yerel ev konforu…

İlk Akşam ve İlk Gezmeler

Bu benim yurt dışına üçüncü çıkışım. Ukrayna’da Kharkov ve Lviv şehirlerine gitmiştim daha önce. Oralarda daha havaalanına indiğimde başka bir ülkede olduğumu hissetmiştim. Her şey farklı görünmüştü gözüme. Ama Tiflis’de hiç öyle hissetmedim. Otobüsteki insanlar bize benziyordu. Old Town’da gezerken sokakta hızla geçen arabalar, kaldırımların yüksekliği, Arnavut kaldırımı taşların yamuk yumuk oluşu, sokak kedileri ve köpeklerinin varlığı ile sanki Türkiye’de bir yere gitmişim gibi geldi ilk akşam. Rus döneminden kalan geniş caddeleri, heykelleri, geniş kaldırımları, yemyeşil parkları gördükten sonra fikrim elbette değişecekti sonradan ama, ilk akşam açıkçası ben eski şehrin merkezini çokça Üsküdar’a benzettim desem yalan olmaz. Gerçi her yer Üsküdar’dan daha yeşil, kaldırımın ortasında bile devasa ağaçlar var…

Tiflis'de benzeri çok olan herhangi bir meydan

Old Town biraz da bizim Sultanahmet gibi aslında. İki katlı eski evler, her yerde turistik mekanlar, taş kiliseler, müzikler, ışıklar…  Turist olmak güzel bir şey gerçekten de…Tarihi bölgeyi çok sevdim.

Gürcü Mutfağının Yıldızları: Haçapuri ve Hinkali

Gürcülerin Haçapuri dedikleri peynirli pidesi ve Hinkali dedikleri mantısı o kadar ünlü ki… Gerçekten çok iyi reklamını yapmışlar. Her yerde bu mantıyı ve bu pidenin farklı versiyonlarını bulmak mümkün. Hatta  turistik eşya satan dükkanlarında hinkali şeklinde magnet ya da süs eşyası bile görmek mümkün. İnternette çok tavsiye edilen, adını not almadığım, ama Old Town’da “I Love Tblisi” yazısının arkasındaki restorana giriyoruz biz de. Gerçekten açım.

Ben kendini zorlayarak son yıllarda kaşarlı pide yemeğe alışmış, bunun haricinde peynir ve tereyağı yiyemeyen, kokularına katlanamayan biriyim. Tahmin edeceğiniz üzere hamuru bile peynirli olan, ortasına kırdıkları yumurtanın üzerine bir de pidenin sağına soluna sürmek için tereyağı bırakılan haçapuriden sadece tırtıklayabiliyorum. Peynir ve tereyağı sevenler bu pideyi her gün yiyebilir bence.

Gürcü mutfağında başta et yemekleri olmak üzere her yemekte aşırı kişniş kullanıldığını okumuştum. Bir gün Kadıköy’de yanlışlıkla maydanoz yerine aldığım kişnişin kokusunu hiç sevmeyen biri olarak riske girmek istemiyorum ve patatesli mantı yani hinkali söylüyorum. Evet maalesef ikinci Gürcü yemeği de benim için fiyasko ile sonuçlanıyor.

Meşhur Haçapuri
Hinkali, bohça gibi yapılan, dışarıdan bakılınca aslında bir sarımsak yumrusuna benzeyen  bir mantı. Hinkalinin hamuru bence çok kalın. Pürüzsüz ve parlak olan bu hamurun tadı açıkçası bana çok sentetik geliyor. Bu hamuru bu kadar parlak ve pürüzsüz yapan şey nişaşta mı yoksa pirinç unu mu bilemiyorum tabii ama herkesin bayıla bayıla anlattığı bu mantıyı maalesef sevmiyorum. Normalde etli olanların içinde su oluyormuş, tepesinden elle tutup tabiri caizse önce suyunu hüpletip sonra ısırarak yeniyormuş bu mantı. Ben patatesli söylemiştim, doğası gereği patates içindeki bütün suyu emmiş. Kupkuru kalmış mantıcık.

İçini tırtıklayıp dışını bıraktığım patatesli Hinkali

Peki ben ne yapıyorum? Bütün Gürcülerden özür dileyerek hinkaliye ihanet ediyorum elbette. Çatalla hamurun içini açıp haşlanmış patatesini yiyorum sadece. Eşek hoşaftan ne anlar misali yani, açım ne yapayım… Patateste Allahtan baharat falan yok, düz haşlanmış patates anlayacağınız. Bu hinkalinin mantarlısının da güzel olduğunu okumuştum ama itiraf ediyorum, Gürcü mutfağı benim için ilk akşamda başlamadan bitiyor. İyi ki evde kalıyorum diye seviniyorum içimden, çünkü her yerde bu iki yemek ve sarımsaklı kokan tavuklu yemekler var. Elbette çorba ve meze çeşitleri de var, ııhhh, olmuyor… Daha önce de söylemişimdir mutlaka, yemek konusunda değişik mutfaklara adapte olmak benim için gerçekten hiç de kolay değil. Bu anlamda benden dünya vatandaşı olmayacağının da gayet farkındayım…

Bu arada 5 hinkali, 1 haçapuri, 2 yöresel bira toplam 37 Lari tutuyor, bence şehrin en turistik yeri için fiyat gayet makul. Bizim Lira’nın Lari karşısında değerinin her geçen gün düşmesini saymazsak tabii ki… Fiyatları menüye yazarken vergiyi eklemiyorlar, vergi fişe sonradan ekleniyor, bunu da dip not olarak belirteyim. Bir de kafkas müziği olaydı iyiydi gerçi.

Kaldığım 6 gün boyunca pek çok sokak sanatçısı gördüm, bir tanesi bile Kafkas müziği söylemedi ve dans da etmedi ya, bu da benim şansım… Keyifli bir bara denk gelmedim gerçi, şöyle güzel  yöresel bir müzik dinleyemeden dönmüş oldum.

Gezginlerin Videoları

Son yıllarda Youtube’a video çekerek gezen ve böylece yaşamını sürdüren insanların sayısı bir hayli fazla. İçlerinden aşırı ticari olmayan birkaç tanesini izlemeyi seviyorum. Gidemediğim yerleri deneyimleyen insanların gözünden görmek hoşuma gidiyor. Tiflis’e gelmeden önce de ünlü Youtuber’ların pek çok videosunu izledim. İçlerinde sevdiğim birkaç gezginin tüyoları haricinde çoğunun kopyala yapıştır olduğunu buraya geldikten sonra daha iyi anladım üzgünüm.

 Çoğu “bu şehir iki günde bitirebileceğiniz çapta bir yer” demiş! Aslında bu cümle olayı oldukça iyi özetliyor. O kadar tüketme odaklılar ki, ellerine “gezilecek yerler, fotoğraf çekilecek yerler” listesi alıp o listeye “check” atarak bir şehri “tüketebileceklerini” söylerken hayatı da nasıl “tüketme” odaklı yaşadıklarını gösteriyorlar aslında.

Birincisi, “şehirleri bitirmek” diye bir şey olabilir mi? İkincisi Tiflis her ne kadar küçük bir şehir olsa da her girdiğim sokağında başka bir keyif aldığım, her parkında ağaçlarına hayran olduğum, bıkmadığım ve sıkılmadığım bir yer oldu.  Ben altı gün kaldım, altı ay kalsam da eminim şaşırtacak ve mutlu edecek şeyler bulurdum. O “iki günde biter” diyen gezginler, gezdiğim sokakların çoğuna girmemişler ki... İçlerinden bir tanesi bile “ Bu hinkali mantısı patatesli olunca içinde su falan kalmıyor, kuru bir hamur içi patates oluyor” dememiş mesela…

Ama hakkını vermek lazım; doğallığını sevdiğim ve takip ettiğim Berkoo’nun videolarından öğrendiğim “Maps.me” sayesinde şehri internet olmadan gezebildim. Ve yine sevdiğim gezginlerden Arda Pazır sayesinde de takside bolt uygulamasını kullandım.

Evet gezginlerin videoları elbette şehir hakkında fikir veriyor ama bakış açısı tüketim olunca ben sevmiyorum. “Şurada foto çek, şu kilisede gün batımı fotosu çekmeden dönme, şurada mutlaka şunu ye” şeklindeki emrivakilere gelemiyorum doğrusu. Hopp ne oluyoruz yahu, robot muyuz ki kendi hislerimiz ve arzularımız olmadan fotoğrafı bile sizin dediğiniz yerde çekelim… Her ne kadar sosyal medyanın nimetlerinden yararlansam da “Instagram’da fotoğraf paylaşmak için” yaşayanlardan olacağımı sanmıyorum. Çünkü bence turist olmak, keşfetmeyi ve hissetmeyi kapsayınca güzel…

Yani ben size şimdi bunları anlatırken rehberlik edeyim diye yazmıyorum, sadece gezi hikayemi paylaşmak benim amacım…

Umarım bir gün Tiflis’e giderseniz sizin de harika bir hikayeniz kalır geride…

Sevgiyle efenim,

DEVAM EDECEK….

Not:  Tiflis-1 yazısı  burada 

Not:  Tiflis-2 yazısı  burada

13 yorum :

  1. Hamur sevmeyen biri olarak göxüm korkmadı değil :)) Salata falan var mı peki?
    Gürcü şarapları ama efsanedir, birasını duymamıştım ben..
    Dikkatimi bir de şu çekti, ağaçlar çok uxun boylu sanki?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Açıkçası benim için en güzel yemek, ikinci gün Türk Caddesi’nde yediğim döner ve çorbaydı 😊 son akşam ara sokaklardan birinde yediğim pizza çok iyiydi, salataya hiç denk gelmedim. Evde kaldığım için çok da araştırmadım aslında. Tavuk seviyorsanız alternatif bulabilirsiniz mutlaka. Ben onu da sevmediğim için 😊 Şöyle güzel bir et restoranı olsaydı dedim dedim ama bir türlü denk gelemedim 😊
      İlk iki gün kahvaltı bulmakta zorlandıktan sonra öğlene doğru evde kahvaltı yapıp çıktım, akşamları da evde yemek yedim 😊
      Evet şarapları gerçekten çok güzel, ama yerel biralarını da sevdim ben.
      Ağaçlara hayran kaldım ben, evet çok uzun ve hepsi asırlık, şehir bir ağaç cenneti desem abartmış olmam
      🌺🥰🥰

      Sil
  2. Hinkal ve Haçapuri? Eleştiriye şaşırdım, sonra dedim ki normal:) Keşke gitmeden benim Tiflis yazılarıma bir göz atsaydın, attıysan da mesajlaşsaydık. Özellikle Linville adlı restoranı severdin ve oradaki hinkal lezzetini ve sunumunu da:) Olur ya bir daha gidersen diye şu link şurada dursun.

    https://laparagas.blogspot.com/2018/10/linville-betlemi-street.html

    YanıtlaSil
  3. Bende yeni lezzetlere karşı gusto yok :)) Yani peynir yemeyen, tereyağı kokusuna dayanamayan, değişik baharatların kokusuna katlanamayan biri olarak hinkal ve haçapuriyi sevmemem çok normal :) Yanlışlıkla aldığım kişnişi hiç sevmeyince, Tiflis'de de hemen hemen her yemeğe kişniş konulduğunuı öğrenince ister istemez mutfaklarına da pek yaklaşmak gelmedi içimden :) Linville adını duymuştum aslında gitmeden önce, ama oraya gidince sadece kendimizi akışa bıraktık, karşımıza çıkmadı, belki başka sefere artık...
    . Sizin Tiflis yazılarınızın hepsini okudum bıraktığınız linkten. Yine şiir gibi anlatmışsınız, bayıldım... Sevgilerimle 🌺🥰

    YanıtlaSil
  4. Hinkaliyi tatmadım ama Gürcistan mutfağında en favorim haçapuri ve şişte kızartılmış tavuk ve sebze olmuştu. Haçapuriyi ilk Mestia'ya giderken yol üzeri durduğumuz Enguri Nehri kenarındaki Luka restoranında yemiştim. Sizin tattığınız gibi değildi. Hem yağlı değildi hem de yumurta yoktu. Ayrıca açık pide gibi değil, iki hamurun ortasına konmuş peynirden başka bir şey yoktu. Sizin çektiğiniz fotoğrafa bakıyorum, benim yediğimle inanın hiç benzerlik yok. Ben de yağlı yemek sevmem. Öyle çok haçapuriyi sevdim ki Mestia'da kaldığım süre boyunca kahvaltıda almak için öne atılan ben oluyordum. :)
    Gürcistan'da yöreden yöreye değişebiliyor yemekler. İyice emin olmak için Google'a baktım, Svaneti bölgesinde haçapuri benim yediğim gibi yapılıyormuş.
    Bir gün olur da Mestia tarafına gidecek olursanız haçapuriyi orada da tatmanızı öneririm.
    Kaldığınız ev de çok şirinmiş. Otel yerine bu tarz evleri ben de tercih ederim. :)
    Gezinizin 4. bölümünü de heyecanla okuyacağım. Okuma listesinde gördüydüm ama önce 3. bölümü okumam gerek dedim. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hinkalinin patateslisi değil de etlisi güzel olabilir bence. Ama içinde kişniş olacak muhtemelen, belki sizin damak tadınıza uyabilir. Tadına baktığınızda yorumlarınızı merak ediyorum 😊
      Haçapurinin sanırım farklı türleri var, evet bazılarının üzerine yumurta kırılmıyor, direkt peynirli pide gibi görünüyor. Ben peynir sevmediğim için deneme şansını bir kere kullandım 😊
      Evet, ev çok şirindi; direkt bahçeye ve yola çıkan tahta merdivenleri vardı. Old Tblisi’ye yakın olması da avantajdı. Evde kalmak, en azından kahvaltıya pratik çözüm olması için harika bir seçenek bence de. Airbnb sistemini kim bulduysa teşekkür etmek lazım 😊
      Yorumunuz için teşekkür ederim, sevgiler 🌺🥰

      Sil
  5. hiç bilmediğim yemeklere bayılırım. sadece haçapuli ve hinkali için gidebilirim bu tiblisiye :) gittiğim yerleri yemekleri ile hatırlıyorum )

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sen gerçek bir dünya vatandaşısın :) Ben ise bu konuda sınırların dışına çıkmayı pek beceremiyorum :) Hele gezginler gidip böceklerin falan tadına bakıyor ya, bırak yemeği ben izleyemiyorum bile :) Dünya vatandaşı değil, düz Türküm sanırım 😃

      Sil
  6. Haçapuri bildiğin peynirli Karadeniz pidesi anladığım kadarıyla, bayılırım:D Çok yağlı ve etli olmadığı sürece her şeyi yiyebiliyorum ben. Sadece dışarıda kahvaltı diye hamurun içine düşmeyi sevmiyorum. Onun için kahvaltıları genelde odada, yanımda götürdüğüm çay eşliğinde yapıyoruz :D

    Gerçekten iki gün yeter diyenleri anlayamıyorum. İnsanlar turlarla gidip, koştur koştur turistik noktalarda selfi çekilip tik atmayı gezi zannediyor olabilirler . Ben o sokaklarda telaşsız yürümeliyim, saçma sapan sokaklara dalmalıyım, hiç ummadığım bir yerde karşıma çıkan minicik bir kafeye girmeliyim, şehirdeki bütün müzelere gezilecek her yere yetişmeyebilirim Çok az vaktim varsa böyle yapıyorum.

    Nefis yazı, devamına gidiyorum şimdi :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet haçapuri bildiğin peynirli pide ama çok peynirli olandan 😊 Ben peynir sevsem bu pideyi muhtemelen sevebilirdim, ama her gün de yenmez ki arkadaş 😊 Sabah pide, akşam pide olmaz ki. Üstelik ben kapalı Karadeniz pidesini tek geçerim, ohh mis…. Aynen hamurun içine düşmek hiç hoş değil.
      Ben de iki gün sonra o düzeni oturttum, içi geçmiş de olsa zeytin, yumurta, bal mis gibiydi. Tiflis’in balı gerçekten çok lezzetliydi, sonradan turistik çarşılarında da bol bol bal gördüm. Bu kadar yeşillik olduğu için balın da lezzetli olması normal tabii ki… Üstelik Tiflis’in uzun ve orijinal buğdaydan yaptıkları pideye benzer ekmekleri gerçekten çok lezzetliydi. Çaylar evet, evden gelen sallama çaylar.
      Yazıyı beğenmene sevindim
      🥰🌺

      Sil
    2. Evet, sokaklarda kaybolmak, önüne gelen adını bilmediğin kiliselere ve müzelere girmek, minik detayları sevmek, ağaçlara ve heykellere hayran hayran bakmak... Aynı kafadayız :)

      Sil
  7. Yüreğine sağlık. Sizinle birlikte geziyoruz biz de Tiflisi. Hamur işlerini ben de hiç sevmiyorum. Balık lokantaları da pek yoktu galiba. Şehirden, şehir kültüründen izole bir otelde kalmaktansa şehir içinde bir evde kalmayı tercih ederim ben de.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkürler, sizin de yorum yapan elinize sağlık 🥰 Balık hiç görmedim, aslında et lokantası vardır mutlaka ama benim karşıma hiç çıkmadı. Evet böyle kültür gezilerinde evde kalmak hem hayatın içinde olmayı sağlıyor, hem de benim gibi her şeyi yemeyenler için sigorta gibi oluyor :) Bu yüzden evlere bakarken mutfak ekipmanlarını özenle inceliyorum :)
      Sevgiler 🌺🥰

      Sil