Sevgili
Günlük,
Araya
Hintliler konusu girince rotayı dağıttık biraz, hadi gel toplayalım. Beşinci
bölümde en son börekçi abladan yarı aç yarı tok çıkmıştık. İstikamet Özgürlük
Meydanı olsun o zaman.
Meydana
bir taraftan platformlar ve dev ekranlar kuruyorlar, bir taraftan da tank top
bir sürü yeşil renkli askeri araç getirmişler. Yarın 26 Mayıs Bağımsızlık Günü
kutlanacak. Bizdeki karşılığı Bağdat
Caddesi denebilecek Rustavelli Caddesi’ni de trafiğe kapatmışlar. Çok kapsamlı
hazırlık var. Yaklaşık bir buçut kilometrelik caddenin tamamına standlar
koyuyorlar.
Trafik de olmayınca
caddede gezmesi gerçekten de harika. Bu da bizim şansımız. Yol kenarındaki çok
geniş kaldırımda herkes gezintiye çıkmış. Normalde böyle bir caddede insan
uğultusu beklenir değil mi… Hayır, işte bu caddede hiç gürültü yok. Ben zaten
bırakın bağıra bağıra konuşanı, sokakta eline cep telefonu alan insan da pek
görmedim. Cadde sessiz ve şahane. Asırlık ağaçların altında oturacak çok sayıda
bank… O kadar keyifli ki her şey…
Rustavelli’de Bir Kilise
Yürürken sol tarafta bir kilise görüyoruz. Adını bilmiyorum, zaten yürürken devasa kirli sarı kiliseyi görürsünüz. İçeride ayin var şansımıza ve papazın sesi dışarıya çok hoş yansıyor. Kilisenin geniş avlusunda oturup biraz dinlenmek istiyorum.
Sonra içeriye giriyoruz. İçeriye
girerken montumun kapüşonunu başıma örtüyorum, çünkü bütün kadınların başında
tülden bir örtü var. Sıkı sıkı bağlamıyorlar, sanırım saygı gereği bir ritüel
bu. İçerisi kalabalık. Kırmızı kadifeden uzun giysileri olan rahipler ortada
dolanıyor. Göze çarpan bir devinim var. Kimileri mum yakıyor, kimileri
ikonların önünde istavroz çıkarıyor. Sesi güzel olanlar koro halinde kulağa hoş
gelen bir ilahi söylüyor, isteyen kalıyor, isteyen dışarıya çıkıyor. Düzen yok
ama rahatlık var. Bütün bunları izlemek hoşuma gidiyor.
Çıkıyoruz
dışarıya. Bütün gezi boyunca internetsiz yol göstericimiz olan maps.me’ye
bakınca yan tarafta park olduğunu fark ediyoruz.
Parklar, Parklar ve Yine Parklar
“Tiflis’de en sevdiğin şey neydi?” diye sorsalar hiç düşünmeden “parklar” yanıtını verirdim. Bu şehirde çok park var ve hepsi gerçekten de muhteşem.
Bugünkü aklım olsa, evi Old Town’dan değil, daha güzel bakımlı olan Rustavelli’ye ve parklara yakın bir yerden tutardım. Bu şehirde bütün günümü ve hatta bütün tatilimi parklarda arınarak ve huzur içinde geçirebilirmişim…
O parktan
çıkıp az yürüyünce adı başka olan başka bir parka giriyoruz. Seramiklerle süslü
bir havuz, devasa ama oymalarıyla süslemeleriyle son derece şık bir fıskiye
bizi karşılıyor. Yine heykeller, yine ulu ağaçlar…
Tiflis’te bir
tane bile müze gezemediysem, - ki Kitap Müzesi’ni görmeyi istedim- sorumlusu bu
insanın aklını başından alan, zamanı unutturan parklardır…
Yıllar sonra
bile Tiflis dendiğinde bu ağaçların güzelliğini ve bende yarattığı hisleri
unutmayacağım…
Yağmur
Akşam beş altı
gibi parktan çıkarken hafiften yağmur başlıyor. Sonra hızlanıyor. Elimizde
sevgili ev sahibimizin bu durumları bildiği için eve bıraktığı büyük siyah
şemsiye, ayağımda seyahate çıkarken son anda sezgisel olarak giydiğim su
geçirmez botlar ve su geçirmez soft shell montum olmasaydı gezi kesin çileye
dönerdi. Allahtan oldum olası “hava durumu” haberlerine meraklıyım ve bu nedenle yola tedarikli çıktım.
Tiflis’in
iklimi için “nemli subtropikal iklim” deniyor. Yani tropikal kuşağa yakın bir
yerde. O yüzden nemli ve yazın da çok sıcak oluyormuş. Mayıs sonu olmasına
rağmen mont ve bot ile gezdik hep ve tam döneceğimiz gün öyle bir sıcak vardı
ki, anladım "yazın Tiflis sıcağı çok fena olur” diyenleri…
Mayıs sonuydu ama serin ve bulutluydu genelde. Ne zaman yağmur yağacağı gerçekten de belli olmuyor bu şehirde. Bir bulut geliyor, saatlerce döküveriyor içini, sonrası birden aydınlık...
Eve gelene
kadar öyle bir ıslanmışım ki… Sokaklar da enteresan. Özellikle bizim evin
olduğu Old Town’da… Evlerden dışarıya abartmıyorum bir metre genişliğinde
borular sarkıyor ve çatıda biriken yağmur “foşş” diye o borulardan kaldırımda
yürüyen insanların üzerine boşalabiliyor. Zaten Old Town’da kaldırım var mı yok
mu o da belli değil ya, giderseniz ne demek istediğimi anlarsınız.
19052 adım
atmışım bugün. Evet insanlık için, hele ki spora alışkın insanlık için
hiçbir şey olmayabilir ama benim için gerçekten çok fazla. Yorgunluktan her
yerim ağrıyor, ama asla pişman değilim…
Evde İlk Yemek
Ve beklenen an
geldi! Evet yağmurdan Carrefour’a yine uğrayamadık ama “Spar” denilen ve
simgesi yeşil ağaç olan marketler burada çok yaygın. Neredeyse her caddede bir
tane mutlaka gördüm. Bizdeki üç harfliler gibi… Makarna, domates, yumurta,
zeytin, şaşırtıcı derecede ev yoğurdu gibi lezzetli olan yoğurt, zeytinyağı
olmadığı için mecburen ayçiçek yağı, ekmek, su ve bira alıp eve giriyoruz.
Gürcistan’da çeşmelerden su içiliyor diyorlar ama ne olur ne olmaz diyerek şişe
sularından vazgeçmiyoruz.
Oh be, dünya
varmış. Üçüncü akşam nihayet evde yiyeceğimiz oluyor. Evde yapılan makarna ve
yanındaki yoğurt o kadar lezzetli geliyor ki… Yağmur devam ederken akşamı evde
geçirmenin dinginliği güzel geliyor bünyeye. Üstelik yerel biralar gayet ekonomik
ve lezzetli…
Şöyle doğru
dürüst bir Kafkas müziği ve mümkünse dansları eşliğinde Gürcü şarabı yudumlama
arzum var ama bakalım denk gelebilecek miyim?
DEVAM EDECEK….
Tiflis
yazılarının tamamı burada
İlk fırsatta hepsini okumam lazım *-*
YanıtlaSilUmarım keyifle okursunuz 🌺🥰
Sil:) gezide evde yiyip mutlu oldun yani :) istanbula da yağmur yağsııın :) parklar evet yaaaa kitap okumak için ideal mekan :)
YanıtlaSilBen gelirken kahvaltıyı evde yaparım, akşam yemeklerini dışarıda yerim diye düşünmüştüm ama maalesef biliyorsun sevemedim Gürcü yemeklerini. Dolayısıyla evdeki makarna süper geldi :) Bu da gezinin sürprizi oldu :)
SilParklar muhteşemdi, kitap oku, kuşları ve doğayı dinle, meditasyon yap, yat uyu... Şahaneydi gerçekten de... İstanbul'u öyle bir kafa yönetseydi düşünsene ne şahane olurdu... 🌺🥰
Mahalledeki Spar bira veya şarap masası kurdurmalıktır ve candır, diyeyim kısaca:) Gürcistan Ulusal Müzesi'nin dibine kadar gelip de gezmemiş olmak hem arkeolojik değerler açısından hem de direniş ve ilginç işbirliklerini görüp şaşırmak adına büyük kayıp. Mesela Alman devrimcileri ile ortaklaşma, Gürcü Stalin... Bir daha gitme niyeti olursa ihmal edilmesin:)
YanıtlaSilEvet Spar'lar çok iş gördü :) Ya sormayın müze ziyaretleri çok galeyana geldi. Ulusal Bayram nedeniyle birkaç gün kapalıydı, sonrasında da hemen hemen her gün Rustavelli'de siyasi gösteriler olduğu için o tarafa gitmeye pek cesaret edemedik. Açıkçası özellikle devrim sonrası döneme tanık olmamak, hatta Stalin'in masasını görememek elbette büyük kayıp oldu.
SilNihayet alışveriş yapıldı ve karın doydu. :) Sizin adınıza sevindim.
YanıtlaSilAz çok beni tanımaya başladığınızı düşünerek derim ki, yeşile sevdam ayyuktadır. Sessiz, yeşile doymuş ve heykelli parklarına hayran kaldım.
Bence kendinize haksızlık etmeyin derim. Eski şehirde kalmanın da ayrı bir güzelliği var. Parklara ve Rustavelli'ye yakın evler aklınızda kalmış olabilir fakat bilmiyordunuz böyle olacağını. Her şerde vardır bir hayır. Hem insanlık için küçük olabilir ama sizin için büyük, o adımları nasıl arşınlayacaktınız yoksa...:)
Fotoğraflar enfes...Ve Kitap Müzesi'ni çok merak ettim. Google'a sorup bakacağım.
Şahane anlatım ve paylaşım için teşekkür ediyorum size. Sonraki bölümde görüşmek üzere...:)
Evet yaa, karın doyunca gezi daha bir keyifli olmaya başladı :) Teşekkür ederim.
SilEvet sizin yazılarınızdan ne kadar doğa aşığı olduğunuzu biliyorum. Profesyonel yürüyüşleriniz ile bize nefis yerler anlatıyorsunuz ve şahane fotoğraflar paylaşıyorsunuz 🙏🥰 Heykelli parklar gerçekten de çok çok güzel. Benzer parkları Kharkov'da da görmüştüm, Gorki parkına hayran kalmıştım. Bu parklar Ruslardan kalmış muhtemelen. Dedim ya Rusların bu anlayışına hayranım.
Evet doğru söylüyorsunuz, ev eski şehirde olmasaydı o çok değerli atamazdım🥰
Bu sefer bir tane bile müzeye gidememiş olmama ben de şaşırıyorum. Kendimi akışa bıraktım ve hep parklarda, sokaklarda dolaştım, çok iyi geldi ruhuma...
Görüşmek üzere, sevgilerimle 🌺🥰
Parklara gitmiş gibi oldum :)
YanıtlaSilSenin dediğin sessizliğe ben Legoland'de çok şaşırmıştım, binlerce çocuk, ailelerin yanlarında üç dört çocuk, bunların kimisi daha bezli, ve sadece oynayan çocuk cıvıltısı vardı.
Keşke bizim evden çıkınca da hemencecik park olsa, ağaçlara dokunabilsem pencereden 🙏🥰
SilLegoland 'de bile mi ya... Biz niye böyleyiz Handan yaa, insan çok imreniyor. Bizde her şey abartılı, sevinmek de üzülmek de... En çok da çocukların attığı her adıma karışan "yapma düşersin, dokunma cıss..."diyen anneler...
İtiraf ediyorum, Türk annelerin çığlık çığlık çocuklarının peşinde koşturmasını izlememek için genelde okullar tatil olmadan tatile gitmeye özen gösteriyorum :)) Rus bebeklerin kendi kendilerine havuzda takılmalarını, miniinnacık bebekleirn elleriyle sakin sakin önlerine konulanı yemeğe çalışırken annelerinin ve babalarının hiç oralı olmayışlarını keyifle izlemişimdir hep 🥰
Ah parklar.. ne kadar hoş bir şeydir güzel bir parkta gezinti yapmak, yürüyüş yapmak, kitap okumak. Geri zekalı toplumlar bulabildikleri her yeşil alana beton binalar dikerler. Böyle yerlerde yaşayan insanlar da işte bizdeki gibi gergin, stresli, keyifsiz bir yaşam süre giderler.
YanıtlaSilBu büyük parklar genellikle Rus Dönemi'nden kalmış. Geniş caddeler, geniş kaldırımlar, meydanlar ve parklar olarak kafamda yer adan Rus mimarisini çok seviyorum. Bir şehri gerçekten de başka bir boyuta taşıyor parklar. Tiflis ise gerçekten ekstra yeşil bir kent. Kesintisiz yeşil diye yorumlarken abartmadım. Çok güzel gerçekten de, huzurlu ve çok keyifli.
SilBu mantalite neden bizde yok, gerçekten anlamak mümkün değil. Göçebe olmaktan mı, genlerde istilacılık ve yağmacılık olmasından mı... Cidden anlamak zor... Para hırsı bize özgü bir şey mi cidden anlam veremiyorum ... Moralimizi bozmamaya çalışarak bir metrelik balkonları yeşille doldurarak idare ediyoruz biz de :)