Sevgili Günlük,
Üçüncü günü yaşarken biraz daha hissettiklerimden ve gözlemlerimden bahsetmek istiyorum. Daha önce de söylemiş olabilirim, ama
tekrarlamak geliyor içimden:
Tiflis bence “standartsızlıklar” ve "sürprizlerle kendi tezatlarını bütünleyen" bir şehir. Tam çok sevip âşık olacakken karşına çıkan bir tuhaflıkla ne olduğunu şaşırıyorsun. Tam "Bu kadar da olmaz!" dedirten bir aksilikle cebelleşirken karşına nefes kesen bir heykel ya da ağaç çıkıveriyor ve büyülenip bakakalıyorsun.
“Kendi ülkende çok mu standart
var?” diyeceksin de şimdi, deme öyle. Konumuz Tiflis çünkü. Vatandaşlarının
Avrupa’da serbest dolaşım hakkı olan, Avrupa Birliği’ne girmesi an meselesi olan bir
ülkeden bahsediyoruz; bırak da ‘özgürce’ gözlemlerimi anlatayım.
Evet çok, çok, çok yeşil burası! Sonradan
peyzaj değil hem de! Kendiliğinden yetişip korunan ağaçların muhteşemliğine
söyleyecek tek bir söz bile bulamıyorum.
Hani genelde şehirlerde bir ya da iki tane ağaçlı cadde olur ya bizde, hatta orası çok bariz olduğu için “ağaçlı yol” deriz. Tiflis’te ise abartmıyorum; gökyüzünün ağaçlardan kapandığı pek çok cadde, meydan ve sokak gördüm. Ama bu cadde ve sokaklar genelde yeni Tiflis tarafındaydı. Eski Tiflis'teki Gudiashvili Meydanı'nı ise ayrı tutuyorum, o meydandaki evlerde yaşamak müthiş olurdu. O meydanın havasına en son ayrı bir paragraf açmayı istiyorum.
Tiflis Kaldırımları
Dün bardaktan boşanırcasına yağan yağmurda Yahudi mahallesinin en fazla 50-60 santimetre genişliğindeki yamuk yumuk kaldırımlarında resmen survivor’cılık oynadım. Çünkü o yağmurda akrobasi yaparken bir de kaldırıma döşenen “düz cam” ile karşılaştım ! Evet muhtemelen bodrum kat ışık alsın diye, ev sahibi kaldırım taşlarını sökmüş, buzlu muzlu da değil biraz kalınca düz cam döşemiş kaldırıma! İyi de bu şehirde genelde yağmur yağıyor, kar da yağıyor. Islandığında kayganlaşan camda birileri düşmez mi? Demek ki kimsenin umurunda değil bu durum. Yoldan da yürüyemezsin; çünkü daracık ve kıvrımlı yoldan bir sürü araba geçiyor, hem de çift yönlü!
Hayal edebiliyor musunuz durumu!
Bardaktan boşanırcasına yağan yağmurda bir kişinin zor geçtiği kaldırımda, bir taraftan çatı oluklarından şarıl şarıl üzerine boca olan sudan kaçmaya çalışıyorsun, öte yandan da ayağının altında kayganlaşmış cam olduğunu fark ediyorsun. Neyse ki bana bir şey olmadı, ama zordu gerçekten de. Unutulmayacak bir anı oldu.
Bizim Laz fıkraları geliyor aklıma; acaba Tiflis’in Karadeniz’e yakın olması böyle “cingöz” çözümlerin nedeni olabilir mi? Neden olmasın; coğrafya bu; karakteristik özellikleri çeker elbette birbirine.
Tiflis’te genellikle kaldırımlar
ev sahibinin insafına bırakılmış gibi. Mesela yeni restore edilmiş bir ev mi
var, bakıyorsun ev boyunca kaldırıma da pırıl pırıl taşlar döşenmiş; evi geçince
kaldırım da bitebiliyor ve taşları değişebiliyor. Şaka gibi ama benim çok
ilgimi çekti bu durum. Bence ne belediye ne de orada yaşayan insanlar bunu hiç
önemsemiyor, kanıksamışlar yani. Eski Tiflis’te bazı evlerin önlerinde yandan
gelen saçma merdivenler bile vardı, keşke fotoğrafını çekseydim. Şöyle ki, daracık kaldırımdan yürürken birden
karşına 3 basamaklı merdiven çıkıyor, merdiveni tırmanınca evin kapısı var
yanda, sonra da önüne çıkan diğer merdivenlerden inip kaldırıma devam
ediyorsun. Evin kot farkı var da ondan mı böyle yapılmış ben anlamadım. Bu adeta Zihni Sinir projesi gibi duran, kaldırımda köprü gibi yükselip alçalan merdivenlere
çok rastladım.
En çok da ağaçlar… Tamam ağaçlara
kıyamamak ve onları korumak muhteşem bir şey. Ama kardeşim çivisini çıkarmış
bunlar da; resmen kaldırımlarda öncelik insanların değil de ağaçların olmuş. Geniş
kaldırımlı süslü caddeler hariç nerede yürürseniz yürüyün, iddiaya girerim en
az beş tane kaldırımı işgal eden ağaca denk gelirsiniz. Bu şehirde hiç bebek
arabası yok mu, hiç yaşlı yok mu, hiç engelli yok mu? Bilmiyorum, belki de
gerçekten yoktur… Her yeşilin bir bedeli var diyeceğim de şimdi abes olacak.
Bebek arabası ya da topuklu
ayakkabı ile Eski Tiflis sokaklarında yürümek bence cesaret gerektirir. Çünkü Arnavut
kaldırımları sadece yüksekli alçaklı ve yamuk yumuk değil, aynı zamanda
yerlerinden de oynayabiliyor. Her yerde farklı farklı taşlar kullandıkları için
bazıları yağmurda kayganlaşabiliyor. Siz siz olun; özellikle yağmurlu mevsimde
Tiflis’e gidecekseniz tabanı geniş ve kaygan olmayan bir ayakkabı alın yanınıza.
Çünkü yağmur yağdığında bütün bu engellerin yanı sıra bonus olarak ayağınız çamura
da bulaşabilir.
Bir de mazgal deliklerinin
genişliğine dikkat etmek lazım. Ayakkabının ince topuğunun rahatlıkla
girebileceği delikler var sokak mazgallarında. Yan yana iki mazgalın birinin
delik genişliği diğerinden farklı olabiliyor. Yani Eski Tiflis sokaklarında
başınız havada ağaçlara bakarken ayağınızın bir deliğe girmesi, bir taşa
çarpması, kaygan taşlarda kayması gibi kazalara uğrayabilirsiniz. Aman diyeyim
dikkatiniz yolda olsun.
İnsan odaklı olmayan, standartsızlarla
dolu sokakları ile bu şehir Avrupa Birliğine girerse, demek ki Avrupa Birliği’nin
de standardı yokmuş diyebilir miyiz; evet bence diyebiliriz.
Şehirdeki Rus Etkisi
Kharkov gibi Rus izlerini çokça taşıyan bir şehirde daha önce bulunduğum için Tiflis’teki Rus etkisini de kolayca ayırt edebildim. Mesela bir yerde geniş kaldırımlar varsa, merdivenlerde kullanılan taşlar eski ama kaya gibi sağlamsa ve asla kaymıyorsa, Arnavut kaldırımları muntazam döşenmişse, bunlar “Ruslardan kalmadır” diyebiliyordum. Çünkü Rusların insan odaklı, geniş caddeli, bol parklı, geniş meydanlı, geniş kaldırımlı şehir anlayışlarına bayılıyorum. Hele de Çarlık döneminden kalan hoş görünümlü, süslü, heykelli, oymalı kakmalı binaları çok görkemli oluyor. Hatta Tiflis’te yürürken kendi taktığım isimle “Yaşasın Rus taşları” diye sevindiğim de çok oldu…
Sokaklardaki pek çok heykel de sanırım Ruslardan kalma.
Bir gün Moskova’yı gezmeyi çok hayal ediyorum.
Tiflis’te Sokak Hayvanları
Sokaklarda çok az kedi gördüm, hepsi de ya gri ya da grili sarılı bizde pek görülmeyen cinstendi. Kadıköy kedileri onların yanında azman kalır, genelde zayıflar. Kedi maması veren pek yok anladığım kadarıyla. Hatta bir tanesine ekmek verdim, o kadar açtı ki ekmeği iştahla yedi. Ama köpek gerçekten çok fazla!
Bize göre köpek sayısı gerçekten çok fazla. Her yerdeler. Gözleri yeşil olan Sibirya kurt köpeklerinin tüyleri beyaz ya da sarı olanlarının sokaklarda dolaşması bana hem tuhaf hem de biraz ürkütücü geldi ne yalan söyleyeyim. Bizde olsa bu köpek cinsi hemen sahiplenilir, orada sokakta serbestçe dolaşıyorlar. Sokaktaki yaşlı köpeklerin genelde küpeleri var ve sakinler. Ama ilk akşam turistik barlar sokağında iki genç köpeğin bir bisikletlinin ardından havlayıp koşmalarından tırsmadım desem yalan olur. İlk gece için kötü bir deneyimdi benim açımdan.
Tiflis, bence sokak köpekleriyle
bütünleşmiş bir şehir. Kurt cinsi hariç genelde korkmadım diyebilirim. İnsanların da köpekleri var, ama asla parklarda tasmasız
köpek dolaştırmalarına rastlamadım, bilakis tasmayı kısa tutmaya özen
gösteriyorlar.
Tiflis Şehri Bence,
Her ne kadar çoğu sokakta evler gerçekten de virane halde olsa da tahta oymalı cumbaları, ferforje balkonları, az katlı yapıları ile muhteşemler. Bakım görmüş, restore edilmiş evlerin olduğu sokaklar gerçekten de tablo gibi diyebilirim. Kesinlikle görülmeye değer bir şehir.
Öte yandan,
Rampasız alt geçit merdivenleriyle, metroya inen asansör olmayışıyla, aniden bitmesi muhtemelen yamuk yumuk kaldırımlarıyla, kolçaksız merdivenleriyle, oynayan zemin taşlarıyla, dışarıda paslanmış su borularıyla, başıboş gezen kurt köpekleriyle ise insan odaklı bir şehir olduğunu söyleyemem.
Bu şehir hakkındaki sezgilerim ise,
Bence Tiflis, hızla kumarhane
şehri olmaya doğru evriliyor. Çok fazla turist geliyor ve gelmeye de devam eder bence. Nefis tarihi binaların çoğu şimdiden otel ve
casino’ya dönüşmüş durumda. İşin en acı tarafı ise bu kadar şahane tarihi dokunun
ortasına “camlı- yeni nesil" estetik yoksunu kuleler de dikmeye başlamışlar. Şehrin siluetini bozan bir iki tane gördüm
ve gerçekten de içim acıdı. Zaman içinde Sovyet döneminden kalma eski apartmanlar
yıkılıp yerlerine bu “rezidans” denilen camlı rezil gökdelenler dikilebilir ve
şehir ihanete uğrayabilir gibi geldi bana.
Bir de Hint popülasyonunun artışı durdurulamazsa, şehrin orijinal dokusuna yazık olabilir. Umarım sezgilerimde yanılırım ve umarım bilinçli bir restorasyonla adeta bir masal şehrine dönüşür ve umarım kimliğini kaybetmez güzel Tiflis.
Bu sezgilerimi buraya not düşüyorum, on sene sonraki durumla karşılaştırınca bakarız hep birlikte...
DEVAM EDECEK….
Tiflis yazılarının tamamı burada
ne güzel yaa sokaklarda kedi köpek hiç olmasa mutlu olucam ben de :) yurtdışında en hoş şeylerden biri sokaklarda bunlardan olmaması, henüz daha hiç görmedim yollarda kedi köpek :) insandan çok ağaç olması da ne güzel :) bizim ülkede o kadar çok ki insan yolculukta en iyisi hiç insan olmaması :) kumarhane varsa türkler vardır :) balkanlarda kumarhaneler türklerin :) bir caddede bile bir dolu kumarhane oluyor :)
YanıtlaSilKedi neyse de, en azından insanları ısırma riski yok, ve fareleri avlıyor. Ama sokaklarda köpek olması beni de her zaman tedirgin ediyor.
Silİnsandan çok ağaç var gerçekten de, ben buna bayıldım resmen. Bizim Karadeniz de öyleydi bir zamanlar... Bizim soyumuz mu ırkımız mı bilmiyorum genlerimiz mi bir yerlerde talancılık var. Güzel olan şeyi yağmalayıp yok etme kültürsüzlüğü.... İnsanın gerçekten de içi acıyor.
Zaten son dönemde bu kara para aklamak için açılan güzellik merkezlerinin de biliyorsun Gürcistan bağlantıları konuşuldu. Cânım ülkeye yazık etmezler umarım... Ben aslında birine girip ortama bakacaktım ama ayaklarım geri geri gitti :))) 🥰🌺
Allah iyiliğinizi versin. Hâlâ gülüyorum yaa. :))) Kaldırımdan merdivene, sonra evin kapısından merdivene ve kaldırıma...:)))
YanıtlaSilValla ne diyeceğimi bilemedim. Kafasına göre mimari edilmiş işte. Karışan eden de yok nasıl olsa. :))
Gidersem kulağıma küpe olsun. Kesinlikle başım yukarıda gezmeyeceğim. Oralarda kayıp düşmeyi istemem tabii. :)))
Ne olur kusuruma bakmayın lütfen, gülme krizim tuttu. :))
Hele " Yaşasın Rus taşları " ise efsaneydi. :))
Umarım Moskova'ya gitme hayaliniz gerçek olur. Ve umarım ki sezgilerinizde yanılırsınız, Tiflis kimliğini kaybetmez.
Kendinize has yazılmış bu paylaşım için yürekten kutluyorum. Siz çok yaşayın emi. :)
Çoğu turist böyle şeyleri muhtemelen es geçiyordur, ama benden kaçmaz 😊Hiç kusura bakılır mı, yüzünüzde gülümseme oluştuğunu okurken ben de gülümsüyorum. Gülümsemenin bulaşması ne güzel bir haldir 😊
SilEvet o kadar bıktım ki eski Tiflis’in yamuk yumuk taşlarından, Rus taşlarını gördükçe seviniyordum resmen 😊Bakın şimdi bile gözümün önüne geldiler, antrasit rengi, kaymaz, yekpare, taş gibi taşlar, haklarını vermek lazım 😊
Evet çok istiyorum Moskova’ya gitmeyi, o muhteşem salonlarında bir opera izlemeyi, parklarında dolaşıp heykellerini izlemeyi. Bir kafede oturup birbirinden şık insanları izleyerek vakit geçirmeyi…
Bu Brezilya dizisi gibi uzayıp bitemeyen yazı dizisini sabırla okuyup her bir bölüme yorum yazdığınız için asıl ben size çok çok teşekkür ederim. Sayenizde yüzümde beliren gülümsemeye paha biçilemez. 🥰🌺
“Kendi ülkende çok mu standart var?” diyeceksin de şimdi, deme öyle. Konumuz Tiflis çünkü.
YanıtlaSilHahahah, çok güldüm buna :)
:))) Hep kendimizi mi eleştireceğiz, başkalarında da hata bulup "oh be " diyebilmeli, azıcık "katarsis" de yaşamalıyız ama ya:) Öbür türlü gezmenin tadı nasıl çıkacak :))
SilParklarda güzel heykellerin olması ne güzel. Sanat ve estetik duygularını ne de güzel geliştiriyorlar. Yıllar önce bir Kars gezisinde şehrin beğendiğim en güzel yeri Rusların yaptığı bölge idi. Kısa bir dönem Rus egemenliğinde kalmasına rağmen hemen düzgün bir şehir imar ve inşa etmişler.
YanıtlaSilHeykeller her yerde. Yuvarlak meydanlarda mutlaka heykel var. Daha doğrusu bir heykeli merkeze alan ve çevresini ağaçlarla süsleyen yuvarlak meydanlar var hemen hemen her dört yolun birleşiminde. Şairlerin, ressamların heykelleri genellikle... Evet Rusların şehir anlayışları, yüzyıllar öncesinde yaptıkları metrolar, parklar, geniş caddeler... Moskova'yı görmeyi gerçekten çok istiyorum. Kars'ta bile fark ediliyor demek ki... Üst geçit kirliliği yok, her yerde alt geçitler, ağaçlar, müzeler, müzeler...
SilYa insan gerçekten çok üzülüyor. Bence seksenlerde gelen apartman furyası ile bilinçli olarak bitirmişler şehirleri ve doğayı ve her şeyi...