Bu
seneki gibi bir yaz yanlış anımsamıyorsam bir de 2010'da olmuştu.
Mahalledeki bir çok evin dışında klima kirliliği oluşmuştu
oradan hatırlıyorum. Bense hep “Oo bizim ev püfür püfür
eser, arkalı önlü camları açtım mı doğal serinlik yeter!”
diye övünürdüm, ta ki bu seneye kadar!
Yıllarca
18 dereceye getirdikleri klima yüzünden yaz günü hırka giyme
ihtiyacı hissettiren ateşli(!) iş arkadaşlarımı hatırlattığı
için midir, yoksa abartıp 14 derecede sabitlenen otobüslerde
soğuktan büzülerek yaptığım onlarca işkenceli yolculuklardan
mıdır nedir klima konusuna bir türlü sıcak bakamıyorum. Bir de
geçenlerde bir yazı gözüme çarptı, klima hastalığı diye bir
şey varmış. Klimalara özgü mikrop olayı yani, filtrelerinin
düzenli temizlenmesi, klimaların düzenli bakımlarının
yapılması...
İşte burada duralım, çünkü düzenli bakım meselesi benim bünyeye ters
anlayacağınız. Misal kombiler, ne kadar da yaşamsal şeyler ama
bu sene sağ olsun bozuldu da 4 senedir ilk kez bakım gördü
benimkisi. Dolayısıyla kavuran boğucu sıcaklarda dahi klimasız
yaşama ısrarla devam diyorum, bakalım nereye kadar vantilatörlerle
idare edebileceğim göreceğiz.
Aslında
sıcak değil mesele, nem. Kendi yükseldiği yetmezmiş gibi bir de
sıcaklığı da sanal olarak yükseltiyor. Yani aslında 30°
olan sıcaklığı nem hazretleri yüzünden 40°
hissediyoruz. İnsanın elini kolunu kaldırası gelmiyor, bir yere
gidesi gelmiyor, iş yapası gelmiyor, hele ki konsantre olup yazı
yazmak için insan üstü efor gerekiyor gerçekten de bu boğucu
havalarda. İş yerinde var güya klima, benden 3-4 metre uzakta ve
ancak yanına gidersem etkisi oluyor. Yani evde yazar, işte yazar
birisi için evde nemli, işte nemli ortamda çalışmak nasıl bir
işkenceye dönüşüyor artık gerisini siz düşünün.
Araştırmacı
kişiliğim devreye girdi ve "ne menem şeymiş bu nem oranı, nedir
bize kastı?" şeklindeki anonim sorularımızın yanıtını aradım
geçen gün.
Efendim
benim anladığım şey şudur: 24 derecelik bir sıcaklık için
ideal nem oranı %45-55 arası olmalıymış. Nem oranı yükseldikçe
buharlaşma azalırmış, bu oran %100 olunca ise tahmin edeceğiniz
gibi buharlaşma dururmuş. Çünkü o sıcaklıkta havanın
taşıyabileceği maksimum su buharı seviyesine erişilmiş
oluyormuş. Ee İstanbul'da nem oranı %95'e dayandı diyorlar. Bu
ne demek şimdi? Vücumuzdaki ter buharlaşmıyor, yapış yapış
oluyoruz, nefes alamıyoruz. Vücut doğal yollardan terleyemiyor,
gitgide vücut ısısı artıyor, ateş yükseldikçe çarpıntı
artıyor, boğulacak gibi oluyoruz.
Mesela
balkondaki çamaşırlarımız kurumuyor, yaz vakti bu sıcakta niye
kurumuyor ki diyoruz. Her sabah duş aldıktan sonra aman şimdi bu
sıcakta saçımı mı kurutacağım deyip ıslak saçla çıkıyorum
ve saçlarım öğlene kadar ıslak kalıyor. Öğrendim şimdi,
gıcık nem oranının şakasıymış bütün bunlar!
Ne
diyor uzmanlar; fiziksel aktiviteden uzak durun diyorlar, saat
10.00-16.00 arasında sokağa çıkmayın diyorlar, serin ve klimalı
ortamları tercih edin diyorlar, ağır spor yapmayın, yağlı
yemeyin, bol bol su için diyorlar. Ben bunlara ilave olarak bir de
televizyon izlememeye çalışıyorum, olabildiğince haberlerden
uzak olmaya da gayret ediyorum. Çünkü artık medya yüksek nem
içeriyor ve insana çarpıntı yapıyor biliyorsunuz.
Küresel
ısınma konusuna doğru gidiyor bu yazı farkındayım, "İstanbul'da
orman kalmadığı için iklim tropikale kaydı!" gerçeğine dalarsam
hiç çıkamam içinden. En iyisi pazar gününde ne kendi canımı,
ne de sizinkini fazla sıkmayayım şimdi. Zaten bu yaz nemden sıcaktan siyasi çalkantılardan BUNALETTİN olmuşuz,
gerisini boş verelim bakalım nereye kadar!
Mutlu
ve nemsiz bir pazar günü diliyorum hepinize..
Aynı durumları yaşıyoruz tüm klimasız yaşamayı tercih edenler. Israrla klimadan uzak duruyorum. Evimiz güney cephesi üstelik hem güney doğu hem güney batıyı alıyor her cepheden. Yanıyoruz ayrı, nefes alamıyoruz ayrı. Ağustos çürük ayı derlermiş çok doğru nemden dolayı çürümek üzereyiz hepimiz...
YanıtlaSilBakalım klimasızlık inadımız nereye kadar devam edecek:)
SilBen klima kullanıyorum adana inanılmaz nemli ve sicak
YanıtlaSilAdana'yı biliyorum, klimasız kesinlikle yaşanmaz.
SilBiz henüz o aşamada değiliz Allah'tan, sıcaklık çok yüksek değil, dedim ya derdimiz nem..
hastalığımdan dolayı nem zaten beni her daim mahvederdi, bu yaz iyice bunaltı. Ama neyse ki evim güneş görmüyor ama yinede sıcak:)
YanıtlaSilNe zamandır ortalarda görünmüyordunuz, ne güzel oldu böyle sıcaklar bahanesi ile geldiniz efenim :)
SilOfiste klimayı açtırmayan, sıcaktan bunalan iş arkadaşları hep problem olmuştur
YanıtlaSilEvet ofis demek biraz da uyumsuzluk demek aslında :)
SilEvet, nem hepimizi çok kötü etkiledi bu sene. Ama ben klimasız olmaz diyenlerdenim. Sıcağa dayanamıyorum hem de bu sıcaklara :)
YanıtlaSilBizde sıcak sorun değil, derdimiz nem:) bilirim İzmir'in sıcağını berbattır, klimasız yaşamak için cesaret ister:)
SilBen de vantilatörle takılıyorum. Bu sırada herşey ve herkes bunalettin.
YanıtlaSilBunal bunal elbet gelecek sonbahar :)
SilUzuun yıllar klimaya direnmiş, ama sonunda eşiyle oğlunun ısrarlarına dayanamamış ve daha bugün metroda aşırı soğuktan totosu buz tutmuş biri olarak, kendi kendime dertlenirmiş gibi okudum yazınızı Bunalettin bey. ;)
YanıtlaSil:))
SilSıcaktan,nemden şikayet edenler şuan Mardin'de olsaydı keşke..istanbul'dan geldim orayı,hatta 2010 istanbul yazını çok iyi biliyorum ama burayı görmeyen haline şükretmeli...kuru hava ve 54 derece sıcağı ben burada yaşadım.sabah taze taze aldığınız ekmek,poşetinde sıkıca kapalı olduğu halde öğlen vakti kupkuru taşa ekmeğe dönüşüyor..bunalmayı burada yaşamalı bir de...yani Allahü teala başınıza vermesin..insan burada tuvalete çıkamıyor çünkü zaten buharlaşıyor.biz bütün gün klimayı hiç kapamıyoruz ona rağmen klimalı odadaki derece 30'u gösteriyor.dışarısı zaten 50'den fazla..Nem kötü değil demiyorum ama bu çöl havası daha kötü emin olun.akrepler de cabası...
YanıtlaSilBu anlattıklarınızı okuyunca cidden ürperdim, evet haklısınız beterin beterin var, halimize şükretmemiz lazım ama işte insan bazen yakınıyor.
SilSize sabır ve kolaylıklar diliyorum..