26 Aralık 2020 Cumartesi

KELİME OYUNU #4 – Yeşil-Şiir-Baharat-Yol-Sabah

Odun sobası kömürün alevinden kırmızıya dönmüş. Üzerinde çaydanlık fokur fokur kaynamakta. Evin en çalışkan, belki de en ezilen iki numaralı kız çocuğu, demliği mutfaktan getirip çaydanlığın üzerine oturtuyor. Arka planda tek kanallı televizyondan gelen türkünün sesi:

“Müdür Beyin yeşil kürküüü,

Yeni çıktı bu türküüü,

Müdür Bey izin verdiiii,

Söylenecek bu türkü de yanıyom ben…”

Ben de yanıyorum vallahi, hem de yürekten! Olanı biteni anlamaya çalışmaktan içim şişmiş! Sobanın yanına kıvrılıyorum, ki bu keyif Sultan Süleyman’da yok! Bir numaralı hayta oğlan, kucağında tarih kitabı ile sandalyede oturuyor. Evin külyutmaz babası yavaşça dolanıp kenardan, tam da hayta oğlanın arkasından kitaba eğiliyor. Bizim hayta anında kitabın kapağını kapatıyor, yüzünü bir heyecan kırmızılığı almış. Baba:

“Oğlum açsana kitabı bakalım hangi konuyu çalışıyorsun?”

“Aman baba ya, Selçuklular işte…”

“Aç da görelim”

Derken kitap haytanın kucağından yere düşüyor ve içine gizlediği Tommiks Teksas saçılıyor ortalığa.

“Anlat bakalım oğlum Teksaslı Selçuk ne yapmış?”

Baba sinirleniyor, bense gülümsüyorum bu olan bitene. Ama kim takar ki! Zaten beni kimse duymaz ki!

Havada pişmekte olan bulgur pilavının sarhoş edici kokusu…  Şiir gibi bir şeyin içindeyim adeta. O kadar kısa, o kadar derin ve bir o kadar da yok hükmünde…

Anne, ekoseli sofra bezini getirip yere seriyor. Sonra da tahta sofrayı koyuyor üzerine. Tabakları diziyor üç tane!  Bir bana koymuyor tabak, bir de kendisine. Anneler artıkları yer çünkü, görünmez çocuklar ise zaten yokturlar…

Ortada bulgur tenceresi, kenarda bir tas da erik hoşafı. Oturmuyorum sofraya. Edip Baba’nın “Çağrılmayan Yakup”u gibiyim. “Kurbağalara bakmaktan geliyorum..” diyesim geliyor, susuyorum.  Gözümden süzülen iki damla yaş… Biri yavaş yavaş kucağıma düşüyor. Diğerinden ağzımın içinde kekremsi, acı baharat  gibi bir tat kalıyor. Artık gitmeliyim diyorum, kaçmalıyım bu tuhaf sahneden. Oysa elim kolum bağlı. Zamanı gelmeden nereye kaçabilir ki insan!

Baba kalkıyor sofradan, hayta kalkıyor. İki numaralı kız çocuğu ortalığı topluyor, anne mutfakta tencerenin dibini sıyırarak karnını doyurmakta. Böylece bu yuva sahnesi de sisler içinde kayboluyor. Olması gerektiği gibi…  Ben mi, ben zaten yokum ki!

Yine sabah olacak, görünmez çocuklar yine yollara düşecekler birer birer. Müdür beyin yeşil kürkü unutulacak, tommiks teksaslar nostalji olacak. Ben yine en sıcak sobaların kenarında kendime kıvrılarak Sultan Süleyman konforu yaşayacağım.

Zaten aile dediğin nedir? Nihayetinde herkes kendine kıvrılır, herkes kendine sarılır. Mutlu çocukların ülkesi çoook uzak diyarlardadır…

 

NOT :

Kelime oyunu etkinliğini sevgili Deep organize ediyor. Bu haftanın kelimelerini Benhnf Blog a seçti. 

 ***GÖRSEL https://society6.com/product/sad-one-so-alone_print sitesinden alıntıdır.

 

36 yorum :

  1. bu sefer güldürmedi, öyküsü yanii, gelcam yine, şimdi koyaylım linkini yazıma daa :)

    YanıtlaSil
  2. Çok güzel, çok dokunaklı bir paylaşım olmuş. Etkileyici bir anlatımdı. Takibe aldım. Sevgiler selamlar

    YanıtlaSil
  3. Satırlarınız çok tanıdık ve sıcak geldi. Klasikleşen "güzeldi" demeyeceğim. Çünkü siz her zaman çok güzel yazıyorsunuz, elinize sağlık:)

    YanıtlaSil
  4. Tanıdık bir an.
    Hayta bor numaraya kadar üstelik.
    O kareli sofra bezi ve tahta sofra hala var. Arada kullanırız.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İçimizde hep benzer yangınlar... Sesler, yüzler, sokaklar...

      Sil
  5. nostaljik öykü olmuş, gerçek gibi duruyor, görünmeyenler de oluyor yani evde öyle mii, buruk öykü hıhıms :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Belki de yazar görünmez olabiliyordur, öyle bir yeteneği vardır, hikayeye dahil olmak için sobanın kenarına kıvrılıvermiştir..
      Kurgu işte hıhıms :)

      Sil
  6. O sobanın arkasına kıvrılan bendim sanki. Yıllardır hiç değişmeyen zevk. Kareli sofra bezi, tahta sini... Ve binlerce hatıra.
    Hepsini yeniden yaşattınız, teşekkür ederim.

    YanıtlaSil
  7. Rahmetli babaannemin evinde bi dolaşıp geldim sanki okurken.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Babaanne evleri birbirine benzerdi eskiden. Elli yıl sonra da aynı hisseder mi acaba torunlar...

      Sil
  8. Soba yanında kıvrılıp uyuduğum çocukluğum geldi aklıma. Nostaljik oldu, güzeldi. Teşekkürler :)

    YanıtlaSil
  9. Duygu dolu olmuş, hem tebessüm ettirdi, hem hüzünlendirdi beni. Çok beğendim.

    YanıtlaSil
  10. Hepsi ne kadar tanıdık:) annenin yemek yememesi, sofra bezi,yer sofrası, soba sıcağı:))keşke yazar ya da çocuk görünseysi. Üzüldüm:(

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Maalesef öyle olmadı bu sefer, hayat gibi..

      Sil
  11. Çok samimi ve duygu dolu olmuş :) kaleminize sağlık

    YanıtlaSil
  12. Hafif hüzünlü,duygusal,sıcak bir anlatım olmuş. Kaleminize sağlık...

    YanıtlaSil
  13. Çocukluğuma gittim geldim. Çok samimi ve etkileyici olmuş. Yüreğinize sağlık 🌸

    YanıtlaSil
  14. Merhaba...
    Uzun zamandır yoktum buralarda. Yazınızı okudum harika olmuş. Elinize emeğinize sağlık. Sizin sayenizde duydum etkinliği. Ben de katılmayı çok isterim...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet ya, ne kadar sevindim sizi buralarda gördüğüme:) Eski blogger'lar olduk artık:)
      Katılın bence de çok keyifli bir etkinlik, sevgiler

      Sil
    2. Tekrar merhaba.
      Etkinliğe katıldım. Keyifli bir etkinlik.
      https://kalemimden-yazilar.blogspot.com/2020/12/kelime-oyunu-4-yesil-baharat-siir-yol.html

      Sil
    3. Süper, geliyorum okumaya :)

      Sil
  15. katıldıııı, çokzel yazdıııı :)

    YanıtlaSil
  16. Yanıtlar
    1. iyiyim, biraz vakitsizim bu aralar:)
      Bu arada merak ettiğin için teşekkür ederim.

      Sil