Hastanede yatan bir arkadaşımla periyodik olarak her gün konuşuyoruz. “Camdan bakıyorum” dedi geçen gün. “Ne görüyorsun?” diye sordum. Geniş bir avlu, güzel güzel ağaçlar ve bol yeşilli manzarasından bahsetti. Sonra ben de anlatmaya başladım:
Camdan baktığımda karşı apartmanın
üçüncü katında “Rakı Abi”nin son bir aydır tadilat yaptırdığı evini görüyorum. Galiba
dokuz on senedir yoktu Rakı Abi. Park yeri bulamadığı için bir gün kafasına
esmiş, gül gibi evini aniden bırakıp Koşuyolu’ndaki bahçeli, otoparklı güzel evlerden birine taşınmıştı. Oysa mahallede
evine gittiğim nadir insanlardan biriydi kendisi. O yüzden taşındıkları için
üzülmüştüm. Evine gittiğim dediğime bakma sen. Bir kere gittim hepi topu; kızından
piyano dinlemek için. Çok da güzel çalmıştı. Sahi adı neydi? Bira içmiştik birer tane de. Benim gibi komşusevmez, evgezmesi yapmaz
birisi için büyük olaydı tabii ki…
Her akşam camın önünde oturur, elinde rakı
kadehi ile bakkala ve alt kattaki kendine benzeyen kişiye espriler yapardı. Galiba kavun
da olurdu önünde eşlikçi olarak, belki de biraz beyaz peynir. Tam anımsayamıyorum
şimdi. Bazen klasik müzik açardı yüksek sesle. Bazen de o zamanlar liseye giden
kızının çaldığı piyanoyu dinlerdik.
Rakı Abi (Temsili) |
Bildiğim kadarıyla Rakı Abi’nin
bir karısı varmış ve çok sık seyahat ediyormuş. Detayını bilmiyorum;
bildiğim tek şey, kendisiyle hiç karşılaşmadığım.
Mahallenin bakkalından duyduğuma göre
bu aralar kızını evlendiriyormuş, Koşuyolu’ndaki evi de kızına hediye etmiş.
Tadilat yaptırıp eski evine bu yüzden taşınacakmış karısıyla birlikte.
Rakı Abi’nin alt katında Arzu ve annesi oturuyor. Evin babasını ben hiç görmedim. Ben bu mahalleye taşınmadan önce göçüp gitmiş bu dünyadan. Bir de erkek kardeşi vardı Arzu’nun. Rakı Abi ile akşamları camdan cama altlı üstlü içerlerdi. İkisinin de kafası kel demeyeyim de -saçsız- olduğu için karıştırıyordum ilk zamanlar.
“Ya” diyordum kendi kendime; “Rakı Abi’den iki tane mi var?”
Belki inanmayacaksın ama, epey bir süre sonra ayırt
ettim ikisinin farklı kişiler olduğunu! İtiraf edeyim; alt kattakine pek de kanım
kaynamadığı için O’na asla “Rakı Abi” demedim. Sanki düzenin adamı gibi bir
havası vardı. Ne bileyim, demek ki içimden gelmemiş. Bundan beş altı sene
önce ben tatile gitmişken bir de öğrendim ki bu alt kattaki “Çakma Rakı Abi”
evlenip başka bir semte taşınmış. Arzu ve annesi de böylece yalnız kalmışlar.
Arzu ve annesini sonra geniş geniş anlatırım
söz.
Ben aslında şunları merak ediyorum:
Bunca yıl sonra mahalleye geri döndüğünde Rakı
Abi yine camda rakısını içecek mi? Daha doğrusu hep içebilecek mi? Mesela on sene önce
televizyonda rakı görüntüsüne sansür yoktu. Acaba Rakı Abi günümüze ayak
uydurup rakısını sansürler mi?
Adana Rakı Festivali’nin adının bile “Adana Lezzet Festivali” ne dönüştüğü bu extraordinary zamanlarda,
yeni hikayeler anlatırken acaba “Rakı Abi”’ye “Ayran Abi” demek zorunda
kalır mıyım? (dağlara taşlara diyeyim üç
kere tahtaya vurayım)
Belki de Rakı Abi’nin mahalleye
dönüşü Evren’den bir işarettir olamaz mı yani?