31 Ağustos 2023 Perşembe

Ağaç Ev Sohbetleri - #210


Ağaç Ev Sohbetleri 210. sayısında tekrar beraberiz. Görev insanı sevgili Deep’den geliyor haftanın konusu:

"Kendimize benzeyen arkadaş mı benzemeyen arkadaş mı seçmek daha keyifli?

Hadi bir mizansen yapalım, bakalım neler olacak, sonra soruya döneriz.

Bir parti ortamı. Sanırım film galası. Her tarafta yıldızlar. Yan masada Cem Yılmaz ile Zafer Algöz hem gülüyor hem de içkilerinden yudumluyor. Az ilerisinde Müjdat Gezen ile Metin Akpınar söyleşiyor. O’nun da ötesinde Gülse Birsel ve dizi arkadaşları kahkaha atmakta.

Ben gariban da bu kadar yıldızın arasında kaldığım için hem heyecanlanıyor hem de elimi kolumu nereye koyacağımı bilemiyorum. Şimdi kalkıp gitsem Cem’lerin masaya yaklaşsam, “N’aber bro” diye mevzuya girsem, iki konuşsam falan… “Bu da kim?” demezler mi? “Canım, sen figüran mısın, yoksa yemek şirketinden mi geldin?” diye sormazlar mı? Gülsegillerin masaya gitsem, muhabbete karışmaya çalışsam, kim bilir hangi sivri dilli esprileriyle beni çemberin dışına atıverirler! Ha  ben bu insanlarla arkadaş olsam belki de hiçbirini sevmeyeceğim o ayrı mesele!

 Bir yerde okumuştum. Avustralya’da iş çıkışında bir genel müdür ve bir taşıma işçisi aynı barda içkilerini yudumlayıp muhabbet edebiliyorlarmış. Barda iş çıkışı laflamak ve eğlenmek, benzer içkiler içmek arkadaşlık mıdır? Arkadaşlık olmasa da “yârenlik etmek”tir. Peki dönelim şimdi ülkemize. Sizce CEO ve taşıma işçisi aynı barda bırak yârenlik etmeyi karşılaşabilir mi? Elbette Namümkün! Ya da Cem Yılmaz ile benim gibi sade vatandaş aynı gala gecesinde yan yana olabilir mi? Olabilemez bence! Villa komşusu olsaydık belki bahçe çitinin arkasından laflayarak arkadaş olabilirdik Cem’le. Ben O’na yaptığım çilek reçelinden ikram ederdim, O da tabak boş verilmez hesabı kabak tatlısı verirdi belki. Öyle öyle bir diyaloğumuz olabilirdi. Ya da aynı havuzda denk gelirdik falan. Şimdi var olan koşullarda biz hangi sosyal ortamda karşılaşacağız da arkadaş olacağız?

İkincisi de genel müdürün gittiği bardaki içtiği bir bardak içki, taşıma işçisinin bir aylık maaşının en iyi ihtimalle beşte biri falandır; ki bu durumda bu iki insan aynı barda denk gelebilemez. O taşıma işçisine diyelim ki piyangodan para çıkmış olsun, yine bu karşılaşma İmpossible olur. Nayn! Yani nasıl ki coğrafyada paralel çizgileri var, hayat ta da var onlardan. Bizde resmi olarak tanımlanmamış ama iliklerimize kadar hissettiğimiz kast sistemleri var. O yüzden hiç romantik eşitliklerden falan bahsetmeye gerek yok. Elma elmayla arkadaş olur, ejder meyvesi ejder meyvesi ile arkadaş olur! Nokta! Fabrika CEO’sunun çay bardağındaki rakıyı tokuşturup kavundan bir lokma alarak akıl danıştığı bilge tamirciler Yeşilçam’da kaldı, yok öyle şeyler gerçek dünyada. Hayatta denge diye bir şey var! Arkadaş olacaksan da ekonomin, büyüdüğün çevre, eğitimin denk olacak. En azından bizim kültürde bu böyle. Aksi durum elbette vardır, ama çok rastlanmaz. Şimdi diyelim bir şekilde çok zengin biriyle arkadaş oldum. Arkadaş dediğin beraber yer içer. O’nun seviyesinde bir yere gitsek benim cüzdan yetmez, hep O ödese arkadaşlık denkliği bozulur. Benim seviyemde yer de O’nu bayar bir süre sonra. Ee bu arkadaşlık yürür mü?

alıntı:gratisography.com
Her şey para denkliği ile de bitmiyor elbette. Başka bir mizansene geçelim. Diyelim ki üç aşağı beş yukarı aynı gelir seviyesinde bir arkadaşım var. Ben maç sevmem, o çok sever. Ben arabesk dinlemem, o Müslümsüz yaşayamaz. Ben çıs tak olmayan yerlerde soft müzikle eğlenirim, O yeni nesil meyhanede zenneye para takarak coşar. Ben kitap okurum, O asla okumaz. Ben bilim kurgu filmi severim, O vurdulu kırdılı şeylerden hoşlanır. Ben tatil köyüne gitmeyi severim, O çadır kurmayı tercih eder. Ben esnerim, O ise inançları ve gelenekleri konusunda kaskatıdır. Ben parti tutmam, O radikaldir ve ölümüne parti tutar takım tutar gibi. Ben analitik kafayımdır, O fazla incelemez. Ben magazin sevmem, O’nun dünyasında hep ünlülerin hayatı vardır. Ben “keşke insanlar eşit olsa” hayali kurarım, O ise kendi sosyal çevresinden nasıl yırtacağını hayal eder. Bu zıtlıkları uzatabiliz falan filan diye. Pardon da O ve ben, yani biz niye arkadaş olalım ki? Ne paylaşacağız? Ne O benimle vakit geçirmeyi sevecek ne de ben O’nunla! Kendime eziyet mi edeyim çok demokrat olup çok anlayışlı olacağım, çok empati kuracağım diye! Kafayı mı yedim!   

Hayata aynı pencereden bakmıyorsak, yani ideolojilerimiz farklıysa bizden arkadaş markadaş olmaz! Sadece iş arkadaşı olur. İş arkadaşı dediğin şey de zaten sentetik, mesnetsiz, saçma sapan bir ilişkidir. İş arkadaşları arasından gerçek arkadaş az çıkar, kumda pırlanta bulmak gibi bir şeydir bu da. Bulduysanız sakın bırakmayın! Çünkü genelde iş bitince o cuma buluşmaları, iş yeri dedikoduları, çıkar örtüşmeleri de biteceği için, eğer kafalar uyumsuzsa iş arkadaşlığı da iki üç buluşma sonrasında bitecektir.

Bir de “sosyal kelebek” olanları hiç anlamam. Herkesle arkadaş olan tipler yani. Her türlü ortama girip bir şekilde uyum sağlayan, çevresinde yüzlerce kişi olan tipler… Networking diyorlar ya buna. Bir gün lazım olur hesabı, kenarda tutulan yapmacık ve derinliksiz ilişkiler…Ben asla öyle biri değilim. Hatta kendi çapımda asosyallik çorbasının dibini bile ekmekle sıyırabilirim. Tabii ki bu grubu eleştirmiyorum, bu bir yapı meselesi. Öyle olmak ister miydim, hayır kendimle kalmayı tercih ederdim sanırım. 

Bende arkadaş kriteri çok. Mesela “De”leri “da”ları ayıramayan biri ağzıyla kuş tutsa bile buz gibi soğuyorum kendisinden, elimde değil. Gittiği evde yapılan muhabbetten çok mobilyaların tozları ile ilgilenenler benden uzak dursun bir zahmet. İçten pazarlıklıları, göründüğü gibi olmayanları zaten saymıyorum bile…

Dostlar, Romalılar! Gördüğünüz üzere bir Ağaç Ev sorusunu da doğru dürüst yanıtlayamadan bir sürü şey yazdım. Ben de böyleyim işte; aranızdan beni arkadaş olarak kabul edecek birileri çıkarsa ne mutlu bana.

Sevgiyle efenim, hem de en kalbî hislerimle, çav bella!

16 yorum :

  1. Acımasız ama gerçek, gerçekler hep acıdır demezler mi zaten . Cazip görünse de size benzemeyen arkadaş meselesi dediğiniz gibi yarenlik etmek, birkaç saati öyle ya da böyle birlikte geçirmekten öte gitmeyecektir, bu da sürekli olmayacağına göre arkadaşlık denilemez.

    Benim en iyi arkadaşım dediğim kişiler benle aynı olmayan kişilerdi derdim hep ama farkettim ki bu aynısızlık birkaç mesele üzerindeydi ve problem teşkil etmeyenleri. Duygu durumlarımızda ortak şey çoktu. Şimdi ne oldu peki ? Arkadaşsız kaldık n'olcek 😅

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yaaa işte zamanında düzgün seçememişiz aakideşleri, kaldık mı akideşsiz 🤗 Yapcek bi şey yok gaari, önümüzdeki maçlara bakıveycez 🥰

      Sil
  2. "Ülkemiz gerçekleri acı, daha doğrusu kişiler arasındaki ekonomik makaslar açıldıkça ve eğitimin kalitesi düştükçe başka bir ülkeye evrildik bu kesin, oysa çocukluğumuzda öyle miydi?!" Deyip çekiliyorum, çünkü yazıda geçen ve altı çizilen sosyal ayrışmanın esamesi bile okunmazdı, ben çocukken ve hatta liseye giderken bile... Başka bir ülkeye evrildik "liberal" ekonomi güzellemesi yapıldıkça, sorunlarda ve neşede ortaklaşma ve sosyal bağlar tümüyle koptu.

    Lakin mizahın gücü acı gerçekler ortaya dökülürken bile gülümsetti. Limonata yani:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet çocukluğumuzda zengin çocukları ile aynı sınıftaydık. Sadece onların kokulu silgileri olurdu, çok renkli keçeli kalemleri olurdu o kadar. Yerli malı haftasında herkesin alamayacağı meyveleri okula getirmek ayıptı. Sosyalizm olmasa da en azından sosyal farkındalık vardı. Limonata tadından taviz vermemek için kenara çekilmeyelim, dökelim içimizi :) Sevgiler🌺

      Sil
  3. "Ağaç Ev Sohbetleri " bir söyleşi ortamında, daha doğal koşullarda yapılsaydı, kişilerin beden dilleri, ses tonu, mimikleri vb. de değerlendirilseydi acaba her şey bir başka mı olurdu diye düşündüm bir an. Kim kime yaklaşır, kimlerden uzaklaşırdı, kimler çevreyi gözler, kimler hiçbir konuşmaya katılmadan izleyici ve dinleyici olmayı tercih ederdi?
    İnanın hayatın içinde bazen öyle insanlar tanıyorsunuz ki küçük yaşına rağmen saygı duyuyorsunuz. Bazen de tam tersi bir konumda kafanızdaki güzel insan imajı bir anda silinebiliyor.
    İnsandır, hata yapabilir, yanılabilir ama olumsuz davranışları bile bile tekrarlıyorsa, kasıt varsa mesafeyi açmakta fayda var elbette. Yüz yüze konuşmanın insana çok şey kattığına , bazen de kaybettirdiğine inanıyorum.
    Sağlıkla...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet Makbule Hocam bu sohbetler konuşma ortamında olsa çok farklı olurdu dediğiniz gibi. Ben muhtemelen katılmazdım. Çünkü yazılı olarak kendimi daha iyi ifade ediyorum, hitabet yeteneği başka bir şey. Aslında insanların yazı dilinden de ipuçlarını çıkarabilmek mümkün. Yazılara bakarak da insanlardan uzaklaşabiliyorum ben, ya da yorum yapamadığım yazılar oluyor, tıpkı konuşurken de cevap veremeyeceklerim olacağı gibi. Ben son paragrafta ne demek istediğinizi çok da anlayamadım Hocam. Yazılarımda bir kusur mu işledim, hata mı yaptım, açıkçası bu yorumunuzu üzerime mi alınsam bilemedim.
      Saygılarımla...

      Sil
  4. İnanın hiç öyle düşünmedim. Blog arkadaşlığı farklı bir şey. Bloglar diğer sosyal medya hesaplarından çok daha kaliteli geliyor bana. İnandığım şeyleri belli bir üslup ile, net ve yalın söyleme yolunu seçtim her zaman.
    Yazılarınızı severek okuyorum. Genel anlamda yazdım. Alınmak için bir neden yok ki. Ah keşke toplumda ince düşünceli insanlar çoğalsa.
    Esenlikler diliyorum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sevindim böyle düşündüğünüz için, üzülürdüm. Evet blog arkadaşlığı farklı gerçekten de. Diğer sosyal medya alanları hızlı tüketilen ve dolayısıyla pek de iz bırakmayan içeriklerle dolu. Burası öyle değil. Hem emek var, hem biraz eski usul gibi, eski mektup arkadaşlığı gibi. Evet keşke daha ince düşünebilse insanlar ve satır aralarına da kafa yorabilseler. Sevgi ve saygılarımla 🌺

      Sil
  5. ah ya işte bizler avrupalı ve amerikalılar gibi rahat değiliz, bizde kast sistemi var :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Öbür türlüsünü yaşamak çok isterdim, Avustralyadakiler gibi parmak arası terlikle işe gidilen, bir servis elemanının iki maaşıyla araba alabildiği, herkesin bahçeli evlerde yaşadığı, bol oksijenli, gelecek kaygısı olmayan, festivallerle coşulan, terör nedir bilinmeyen.... Ah be ne güzle olurdu 🤗🙏🌟🎇

      Sil
  6. Yazdıklarınız çok doğru hocam:) Özellikle de da'yı ayırmayı bilmeyenler uzak dursunlar:))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yazıyoruz çiziyoruz kendimizi eğliyoruz işte hocam:)) En azından de'leri da'ları ayıramayanlarla arkadaş olmama gibi özgürlüğümüz var, tadını çıkaralım 🤗

      Sil
  7. Gayet de dürüst ve çok net bir yazıydı bence. Ve bence de herkes herkesle arkadaş olamaz. Tanışık olmak ile arkadaş olmak apayrı şeyler. Ki ben de herkesle tanışık olmaktan keyif almıyorum, kimse de almıyordur. Yaş ilerledikçe bence insanlar daha da uğraşmaya değmeyeceğini fark ediyorlar. Gerçi bazıları dediğiniz gibi kendiliğinden nabza göre şerbet vermeye programlanmış, ki onlar istisna ve arkadaşlık değil, hoş geldin beş gittin bizim iş nolacak muhabbetleri... Polyannacılık oynamak da bir yere kadar. Ama o da öyle biri demek falan. Ne yapalım yani o zaman ya o öyle olmasın, ya biz böyle olmayalım ya da çok da sıkı fıkı olmak için zorlamayalım. Bilmiyorum, bence de aynı ağaçta elmayla armut yetişmiyor :) Düşüncelerinize sağlık.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yorumunuz için teşekkürler. Evet bence de arkadaş olmak öyle kolay bir şey değil. Denge şart. Ve evet uğraşmaya değmiyor çoğu da :)
      Sevgiyle 🥰🌺

      Sil
  8. Sen daima hikayeleştirmeyi seviyorsun Evde Yazar :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kendiliğinden öyle gelişiyor yazarken, evet haklısın:) Senaryo yazacağım, bak göreceğiz hep birlikte 🤗🙏🌺

      Sil