Kurt
Seyt ve Shura kitabı ve dizisini harmanlayıp yorumlamak istiyorum.
Bakalım altından kalkabilecek miyim..
Diziyi
ilk bölümden itibaren izledim. Dönem dizileri ilgimi çeker, bunda da kostümler şahaneydi bana göre, hikaye de güzeldi. Ama
bir şeyler rahatsız ediyordu yine de dizide beni, özellikle
ilerleyen bölümlerde iyiden iyiye sıkılmaya başlamıştım. Yok
yok bu böyle olmayacak dedim, ille de kitabı okumalıyım diye
düşündüm. Ne kadar da haklıymışım; 513 sayfalık kitabı
tatilimin ilk 5 gününde bitirdim. Kitap o kadar sürükleyiciydi
ki, elimden bırakıp havuza girmek, yemek yemek, dolaşmak bile
istemiyordum; o derece yani.. Kitap gerçekten de dramatik bir
belgesel olarak nitelendirilebilir; mekanlar, olaylar, dönem
detayları mükemmel aktarılmış. Kitabı okumanızı baştan
şiddetle tavsiye ederek hikayenin kısaca özetini yapayım:
|
su gibi akan bir kitap.. |
Kurt
Seyt, geniş toprakları olan Kırımlı köklü aile Eminofların
1892 yılında Aluşta'da doğan oğludur. Babası gibi kendisi de
Çarlık Rusyasında subaydır; hatta Çar'ın muhafız alayında
görev yapar. Çapkındır ve de çok yakışıklıdır.
1916
yılında Kurt Seyt 24 yaşında iken, sapsarı saçları beline
kadar uzanan, masmavi gözleri ilk balosuna çıkacağı için
heyecandan pırıl pırıl parlayan, henüz 15 yaşındaki Alexandra
Julianovna Verjenskaya
yani Shura
ile tanışır. Hikaye de böyle başlar. Geri planda tarihi
gerçeklikler ile bezenmiş romanda, Kırım Aluşta'dan 1924
İstanbuluna kadar uzanan tam 8 senelik bir aşk hikayesini anlatıyor
Nermin Bezmen. Öz dedesinin hikayesidir hem de anlattığı.. Sonu
acıklı biten gerçek bir aşktır.. Şahane bir kurgu, muhteşem
kıvrak bir dil var romanda. Nedense bugüne kadar Nermin Bezmen
kitaplarına bir türlü ilgi duymayan beni kıskıvrak yakaladı kitap.. Edebiyat uyarlaması diziler, hele de arka planda tarih varsa
ilgimi hep çekmiştir. Her ne kadar hayal kırıklığı da olsa, beni
Nermin Bezmen'le tanıştırdığı için dizi yapımcılarına yine
de teşekkür etmek istiyorum.
|
Kitabun tadı bir başka! |
Dizide,
“Yok
artık, gerçek yaşamda böyle bir insan olamaz!”
dedirtip beni izlemekten soğutan karakterlerin başında, Birkan
Sokullu'nun canlandırdığı Petro Borinsky vardı. Kitabı
okuyunca, senaristlerin dizilerde olmazsa olmaz unsur(!) gibi
düşündükleri entrikacı karakteri yaratmak için, Petro'yu nasıl
da gerçeğin dışında abartarak anlattıklarına tanık oldum.
Boşuna rahatsız olmamışım meğerse Petro'dan.. Senariste ve
yönetmene kızdım elbette.. Cânım
hikayeyi yapay bir hale getirmeyi başardıkları için tabii ki!..
|
Dizideki kötü adam Petro |
Petro
Borinsky, Kurt Seyt'in çocukluk arkadaşıdır. Askeri okulda
beraber okumuşlar, beraber cepheye gitmişlerdir. Buraya kadar sorun
yok. Mesele, dizide Petro'yu hikayenin kötü karakteri yapmak için senarist
ve yönetmenin abartılı saçmalamaları..
Güya cephede savaşırken Petro
yanlışlıkla kendi asker arkadaşını bir savaş suçu oluşturacak
şekilde vuruyor. Bunu gören Kurt Seyt, askeri disiplini gereği
Petro'yu istifaya zorluyor. Petro askerlikten istifa ediyor ama o saatten
sonra Kurt Seyt'in baş düşmanı oluyor. O'nu hep kıskanıyor, Seyt'in
yüzüne gülüyor ama hep arkasından iş çeviriyor.
Bakışlarının
sinsiliği oyuncu Birkan Sokullu'da o kadar iğreti durmuş ki, Petro
sahnelerinin çoğunu seyrederken ne yalan söyleyeyim sıkıntıdan
kanal değiştirmişimdir. Senarist ve yönetmen o kadar şişirmiş ki Petro karakterini, Seyt'in başına gelen her kötülüğünün
altından O çıkıyor.
Mesela Seyt cepheden mektup gönderir Shura'ya,
ne hikmetse Petro'nun eline geçer mektup, mektubu vermez elbette ve Seyt'in öldüğüne
inandırır Shura'yı. Shura'yı elde etmeye çabalar dizi boyunca Petro, tabii ki sıkıcıdır bütün bu çabaları.. Abartı öyle üst boyuttadır ki, Seyt'in küçük kardeşi Osman'ı
da Petro'ya öldürtürler. Edebiyat uyarlaması yaptıklarını
unutup Petro'yu İstanbul'a da getirten, kusura bakmasınlar ama
“hikaye
katili”
demek istediğim senarist ve yönetmen ikilisi, Petro'ya Seyt'in parasını
da çaldıracak kadar saçmalamışlar. Hızlarını alamayıp Petro'ya İstanbul'u işgal
eden İngiliz askerleriyle işbirliği yaptırıp tam Shura ve
Seyt'in evlenecekleri düğün gecesi Seyt'i kaçırtıp Rusya'ya
giden gemiye hapsettirirler. Bu kadarla da kalmaz muhteşem ikilinin hikayeden sapması, entrikacı
karakter buldular ya, abartır da abartırlar; taa ki biz
izleyicilere “Bu
ne ya, böyle dizi mi olur?”
dedirtene kadar! Seyt bin bir türlü zorlukla, hapsedildiği gemiden
kurtulur ve İstanbul'a döner. Bilin bakalım gelir gelmez kiminle
karşılaşır? Evet bingo! Tabii ki Petro ile karşılaşır. O
sırada Shura da kuzeninin koluna girmiş bir yere gitmektedir.
Petro Seyt'e, “Bak
işte, Shura başkasını buldu, seni unuttu”
der, Seyt de buna inanıp gidip kendisini bir başka kadının
kollarına atıverir!.. Bunlar dizide olanlar, kitapla tahmin ettiğiniz
gibi alakası bile olmayan zırva bölümler.. Kitapta ne Seyt gemiye hapsedilip geri gönderiliyor, ne de Petro'nun her dediğine bir çocuk saflığı ile inanıyor...
Oysa
romanda ailesini İstanbul'da tesadüfen bulan Shura, Seyt ile
birlikte yaşadıklarını ailesine söyleyemediği için Şeref
Otel'den ayrılmıştır ve eczanede çalışmaktadır. Bir gün
eczaneden kuzeninin kolunda çıkarken Seyt O'nu görür ve
kıskançlıktan gider çamaşırhanede çalışan kızlardan biri
ile beraber geçirir geceyi. Sabah kız tam çıkarken Shura kızı
görür ve Seyt'le aralarına ciddi bir mesafe girer. Yani ortada Petro
Borinsky ile ilgili hiçbir şey yoktur. Dizideki bıkkınlık
veren, izleyicileri kaçırtan senaryo saçmalıklarından biridir
karşımıza çıkan durum. Senaristin abartısıdır, rahatsız edicidir..
Gerçek hikayede Petro, babasının zoruyla subay olmuştur,
askerliği sevmediği için kendi isteği ile istifa etmiştir.
Kitapta Shura'ya değil, Seyt'in yakın arkadaşı Celil'in sevgilisi
Bolşoy'un baş balerini Tatiana Tchoupilkina'ya aşıktır. Evet
dizideki gibi Rus bolşevik devrimcilerine katıldığı doğrudur.
Ama dizide senarist ve yönetmen akıllarınca entrika
izleteceklerdir ya, Seyt'i ve arkadaşı Celil'i tabiri caizse salak
yerine koyarlar ve Petro'nun bolşeviklere katılmasını Seyt'in
bilmediğini anlatırlar. Aslında Rusya'dan ayrılmadan önce Seyt
ve Celil Petro'yu yakalamış, Rusyaya ihanet ettiği gerekçesiyle
kendi mezarını kendisine kazdırarak O'nu öldürmüşlerdir.
|
Shura ne güzel kadınmış! |
Yok
dizinin çok reklamı yapıldı da ondan tutmadı, yok dizi sezona
geç başladı da ondan tutmadı, yok Rus tarihi bize ağır geldi,
yok Shura'yı oynayan Farah Zeynep Abdullah ile Seyt'i oynayan Kıvanç
Tatlıtuğ'un kimyası tutmadı diyenler, neden yönetmenin ve
senaristin bu saçmalıklarına değinmediler anlamış değilim! Evet kitabı okuduktan sonra ben de Shura'yı başka birisi
oynamalıydı diye düşündüm, aklıma ilk gelen de Tuba Ünsal
oldu. Zira son dönem aktrisleri içinde gerçek sarışın
olmadığını fark ettim. Belki de bir Rus aktris Shura için Farah
Zeynep'ten çok daha uygun olacaktı, yani en azından gerçek
sarışın ve mavi gözlü biri olsaydı.. Ama oyuncu seçimindeki bu
hata, bence senaryodaki saçmalıklar yanında çok önemsiz kaldı,
hatta lafını bile etmeye gerek yok diye düşünüyorum.
|
Sizce de Tuğba, güzel bir Shura olmaz mıydı? |
Bir
yaşam öyküsünün, zaten kurgulanarak yazıldığı şahane bir
kitaba bu kadar ihanet ettikten sonra dizi tutmayınca hatayı
kendilerinde aramış mıdır senarist ve yönetmen bilemiyorum tabii
ki.. Bunu yeni sezonda hep birlikte göreceğiz.
Beni
diziden soğutan ikinci karakter ise Ayşe'yi oynamaya çalışan
Melisa Aslı Pamuk'tu. Kendisi Türkiye güzeli imiş; oyunculuğu,
bakışları, konuşması o kadar yapmacıktı ki.. Çok ama çok
sıkıldım kendisini izlerken..
|
Hain Ayşe! |
Kurt
Seyt ve Shura'nın İstanbul'da kaldıkları Şeref Oteli'nin sahibi
Ali Dayı'nın kızıdır güya Ayşe. Seyt'e sürekli göz süzer,
oteldeki bütün kadınlara sivri diliyle laf sokar. Hele çevirdiği
entrika akıllara zarardır, senariste söyleyecek laf bulamıyorum gerçekten de!
Shura'nın olmadığı ve Seyt'in çok
içtiği bir gece Seyt'e tabiri caizse asılır Ayşe; Seyt kendisini
reddedip dışarı çıkınca da Shura'nın dolaptaki gelinliğini
giyip onların yatağına uzanır, sabah da Shura Ayşe'yi kendi yatağında
görünce iyice Seyt'ten nefret eder, bu aptal entrikaya inanır.
Senarist ve yönetmen böyle saçma abartılarla hikayenin
naifliğine, temizliğine, doğallığına darbeler vurdukça, yazar
Nermin Bezmen kim bilir ne kadar da üzülmüştür. Zira kitapta Ayşe
diye bir karakter de yoktur!!
Çok
yazık ettiler güzelim hikayeye! Daha çok reklam almak için,
dizide bol entrika olsun dediler muhtemelen ve izleyici bu ucuz
numaraları yutmayarak cezayı kesti. Oysa bu hikayeden çok güzel
bir film, çok güzel bir dizi gerçekten de çıkardı.
Diziyi
izlerken “Ah
şimdi bu diziyi Çağan Irmak çekecekti, ne kadar mükemmel olurdu”
dediğim çok oldu itiraf edeyim.
Ekşi
Sözlük'ten öğrendiğim kadarıyla yönetmen Hilal Saral, Aşk-ı
Memnu'yu da çekmiş, ben o kadarını izlemediğim için yorum
yapamıyorum. Ekşicilerden biri Hilal Saral için “Ülkemizde
herkesin isterse dizi yönetmeni olabileceğinin canlı kanıtıdır”
demiş, yorum da size kalmış..
Senaryoyu
Ece Yörenç yazmış, bir kitabı bu kadar basitleştirdiği için
kendisine de söyleyecek söz bulamıyorum. Saçma uzun diyaloglar ve
saçma entrika kurguları yapmak için kitapların ismini
lekelemelerine ne gerek var ki, uydursunlar kendi öykülerini,
kitaplara dokunmasınlar bence!
Yaprak
Dökümü, Aşk-ı Memnu, Fatmagül'ün Suçu Ne, Kuzey-Güney gibi
çok ses getiren dizileri Melek Gençoğlu ile birlikte yazmış
kendisi. Bu dizilerin hiçbirini seyretmedim, Fatmagül'ü ise biraz
izlemiş, sonrasında konunun geldiği noktayı yine çok saçma
bulmuştum. Ya bende bir sorun var, ya da Ece hanımda! Kitabı
terazinin bir gözüne koyuyorum, öbür gözüne de diziyi
koyuyorum, “bu ne lahana turşusu, bu ne bahama kuşkusu!”
demek istiyorum sadece..
|
Romanları dizilere kurban etmeyin... |
Geçenlerde
okuduğuma göre yeni sezonda 13 bölüm daha sürdürmek
istiyorlarmış diziyi, çünkü Araplara zaten satmışlar.. Günah
keçisi olarak Shura'yı oynayan Farah Zeynep Abdullah'ı seçtikleri
için yeni bir başrol oyuncusu kadın ekleyeceklermiş. “Kurt
Seyt ve Murka” kitabına da geçiş yaparak Murka karakteri diziye
dahil olacak, Shura geri planda kalacakmış. Devam kitabı olan,
benim çok severek okuduğum ve hatta burada da anlattığım kitaba
ne kadar sadık kalacaklar gerçekten de merak ediyorum.
Son
söz olarak diyorum ki, çok güzel bir kitap bu; Nermin Bezmen'in
emeklerine sağlık ve umarım dizi senaristleri ve yönetmenler, kitapları katletmekten artık vazgeçerler..
Keyifli
okumalar efendim..