24 Haziran 2016 Cuma

Dün öyleydi...

Birden aklıma geldi, Facebook'daki “doğum günümü kim görsün?” ayarını “sadece kendim” olarak değiştirdim geçenlerde. Dedim ki bu sene de böyle olsun! Eskiden çantalarda taşınan adres defterlerine kaydedilirdi doğum günleri, yani özen vardı, emek vardı. Deftere yazacaksın, ve o defteri sık sık kontrol ederek sevdiklerinin doğum gününü atlamamak için çaba sarfedeceksin. Çok sık baktığın için zaten o kaydettiğin doğum günü tarihleri, hafızana da yerleşecek! sevgi, bir deniz yıldınızı suya atmakla başlar bazen... Sonra cep telefonları çıktı. Çantada...
Devamını Oku

22 Haziran 2016 Çarşamba

Turistlerin yoluna turkuaz halı serelim!

Turizm sektörü dibe vurunca, ve bu dibe vuruşun karşılığı milyon dolarlarla ifade edilmeye başlayınca bizimkileri aldı bir telaş. Söylemeyeyim söylemeyeyim diyorum ama olmuyor maalesef, başka türlü anlatmak ne mümkün! “Türkün aklı sonradan gelirmiş” diye bir söz var ya hani, valla ben söylemedim bunu, şimdi durduk yerde vatan haini ilan etmeye falan kalkmayın da, atalarımızın dilllerinin de kemiği yokmuş ben ne yapabilirim... Ama ne güzel laf, her duruma uyuyor, turizme bile cuk oturdu baksanıza... “Yurtta savaş, dünyada savaş” diye naralar atılırken,...
Devamını Oku

16 Haziran 2016 Perşembe

Ölmez Otu'nun büyüsü

Bir ara şüphelendim. Dedim ki usta sanki kitaptaki 379 sayfanın her birinde, her cümlesinde başka başka sözcükler kullanmış gibi! Yok canım dedim, hiç öyle şey olur mu dedim... Öyle bir dans etmiş ki sözcüklerle, sanki hepsi başka başka gibi geliyor insana! O nasıl bir lezzettir, okurken içiyorsunuz sanki her yazılanı, hepsi birer yangınlı kor gibi yüreğinize işliyor. Yok böyle bir derinlik, yok böyle bir güzellik... Diyorlar ya hani, Yaşar Kemal büyülü gerçekliğin üstadıdır diye, sonuna kadar hak veriyorum bu yoruma. Çünkü Ölmez Otu, aslında Çukurova'ya...
Devamını Oku

10 Haziran 2016 Cuma

Giriş - Gelişme - Sonuç

Giriş Geçen hafta ablamı kaybettim ya, o gün bugündür biraz tuhafım. Yani hayata bakıyorum, “giriş, gelişme, sonuç” bölümleri olan öyküler görüyorum. Bazılarının hayat hikayelerinde giriş bölümleri uzun. Onlar, çocukluğunu iyi geçiren şanslı kişiler. Uzun uzun anlatırlar çocukluklarında gittikleri yaz tatillerini, kalabalık ailelerinde yenilen bayram yemeklerini, çocukluk arkadaşlarıyla nasıl oyunlar oynadıklarını, ilk oyuncaklarını... Onların her yaş gününden foroğrafları da vardır. Dantel örtülü bir masanın arkasında asılı balonlar, masada pastalar...
Devamını Oku

9 Haziran 2016 Perşembe

İçimdeki ses susmak bilmiyor!

Bazen anlamak, satır aralarını okumak insanı o kadar yoruyor ki! Günlerdir içimdeki öteki benle konuşup duruyorum. Daha doğrusu ben istemiyorum, o ısrarla bana herşeyi gösteriyor. İncir çekirdeğini doldurmayacak saçma dedikodular yüzünden yıllarca küs olan ve cenaze nedeniyle birbirlerine sarılan bir baba kızı gösteriyor mesela. “Bak” diyor, “Cenaze kalksın, yine küsmeye devam edecekler” diyor. Sonra yüneticisine yalakalık yapan salak mı salak bir çalışanı gösteriyor: “Bak” diyor, “Yönetici arkasını dönünce nasıl da atıp tutmaya başlayacak!” Sonra parti...
Devamını Oku