Dün
gibi anımsıyorum. Geçen sene bugündü. Cam masanın etrafında
toplanmış bir proje kotarmaya çalışıyorduk. Toplantı uzadıkça
uzuyor ama bir adım bile ilerleyemiyorduk. Zaten ilerlememiz de
mümkün değildi. Çünkü mesele üzüm yemek değil, gerçekten de
bağcıyı dövmekti. Üst düzey yönetici ve patronun olduğu çoğu
iş toplantısında olduğu gibi egolar çarpışıyordu. Hatta
çarpışmanın şiddetinden çıkan mavi kıvılcımlar neredeyse
çıplak gözle görülebilir hale gelmişti.
Daraldığımı
hissettim, sanki bir el boğazımı sıkıyordu. Bir an geldi,
kendime yabancılaştım. İçimdeki benliğim, korumaya çalıştığım
ruhum adeta isyan ediyordu. Bu insanlar ne yapmaya çalışıyorlardı,
emek neydi, sevgi emekti, yok bu replik Selvi Boylum Al
Yazmalım'daydı.
İyi
de emek neydi? Bir patronun egosuna ruhunu teslim etmek miydi?
Artık
konuşmaları uğultu şeklinde duymaya başlamıştım. En son
hatırladığım cümle, patronun “ben olsaydım böyle yapmazdım”
şeklindeki “müstehzi” yorumu oldu. Burada bilerek bu kelimeyi
kullanıyorum, zira “ alaycı” demek istemiyorum, çok ağır
geliyor düşündükçe şimdi bile. “Madem beğenmiyorsunuz,
siz yapın o zaman” deyip o cam masadan nasıl kalktığımı
hiç bilmiyorum. Sanırım saniyeden de kısa bir andı. Çantamı
aldım, ceketimi aldım, fırlayarak uzaklaştım ortamdan.
Sahi
emek neydi, emek bir patronun iki dudağının arasından çıkacak
“onay” sözcüğüne bağlı değersiz bir şey miydi?
O
gün yağmur yağıyordu, hava soğuktu. Saatlerce dolaştım
sokaklarda. Bir bozacıya girdim, kenar masalardan birine oturdum.
İlk kez boza içtim o gün, üzerinde leblebi ve tarçın vardı.
Güzeldi, tatlımsı ekşiydi tadı. Tıpkı hayat gibi, hem
tatlımsı, hem de ekşimsi... Üzeri tarçınla tatlı, dibi bozayla
ekşi. Cicim ayları sona eren evlilikler gibi, iş yerindeki ilk
ayda kişiye misafir muamelesi yapılması gibi...
O
gün ne acayip bir gündü, yağmur, göz yaşı, tekrar yağmur
birbirine karışmıştı... Çok üzülmüştüm, hıncım içimde
düğümlenmişti... Sonra bir ayakkabı ustasının dükkanına
girip kendime bir çift bot siparişi vermiştim. Ayağımın
ölçüsünü alırken üzüntülü halimi soran ustaya “bugün
işi bıraktım” dediğimde usta “yapma vazgeç” demişti.
Sonra o ayakkabı hep ayağımı sıktı, o gün bugündür belki de
hiç giymedim...
İnsan
emeğini korumalı, insan insan olmayı korumalı. Belki birgün bu
düzen değişir. Umarım değişir. Birileri parası var diye
emrinde insan çalıştırmaz. İnşallah birgün sosyalizm gelir,
herkes eşit olur. Sosyalizm gelsin diye dua da ettim ya bugün,
artık sözün bittiği yerdir bence bu nokta...
Demem o ki, insanlık zor zanaat be dostum, gerçekten zor...
İnsanlığın kurtuluşu kendini düşündüğün kadar aynı zamanda kendin dışındaki insanları ve hatta bütün yaratılmışları düşünmeden geçiyor. Adalet ve ahlak duygusu ciddi bir eğitim gerektiriyor. İnsan et ve kemik gibidir. Beden ve ruh gibidir. İnsan maddi ve manevi olarak yücelecektir. Zenginliğin bir yönü maddeyse eğer bir yönü maneviyattır. Bir yönü refahsa eğer bir yönü sağlıktır. Bir yönü mutluluksa eğer bir yönü huzurdur. Allah'tan kendim için dilediklerim aynı zamanda birlikte yaşadığımız insanlar içindir benim. Birimiz hepimiz, hepimiz bir oldukça, kostoca bir yürek oluruz demektir.
YanıtlaSilNe kadar güzel şeyler söylemişsiniz. Sanki serin bir su içmek gibi iyi geldi, teşekkürler, sevgiler.
SilSosyalizm ve dua :) Herkesin eşit olması sanki pek mümkün değil gibi. Çünkü insanların kapasiteleri de eşit değil biri biriyle. Dolayısıyla sosyalizm de de mutlak eşitlik olmayacaktır. SSCB örneğini gördük. Orada da daha eşitler vardı. Patronunu ukalalığı kendi karakteriyle alakalı. Ayrıca profesyonel hayat için insanlıktan uzak bir makine düzeni denilebilir. Duygusuz ve katı.
YanıtlaSilBilemiyorum, belki de istediğim şeyin tam adı sosyalizm de değildir, ama insana insan gibi, insan olduğu için eşit muamele edilmesini istiyorum. Patronların ukala olmasının nedeni sadece karakterleri olmasa gerek. Güç zehirlenmesi diye bir şey var, ben sevmiyorum böyle insanları... Benden uzak olsunlar :)
SilBunu sevdim.
YanıtlaSilOkurken bir anım canlandı gözümde. Maaş veriyor ya, her şeyi söyleyebilir. O öyle sanıyor. Ama kimse kimsenin kölesi değil. Maddi açıdan senin kadar güçlü değilsem, bu dünyanın adaletsiz oluşundan. Paranla bilgimi satın alıyorsun zaten. Daha fazlası senin de boyunu aşar. Demem o ki, en doğru cevabı vermişsiniz zaten. Hakkınızda hayırlısı olsun.
YanıtlaSilBizleri ne kadar derinlerde yaralıyor değil mi şu hiyerarşik düzen. Evet çok güzel söylemişsiniz, birilerinin parası var. Birilerinin de bilgisi, emeği, zamanı var satılığa çıkmış. Para ortadan kalksa belki de bu sorunların hepsi de bitecek..
SilEvet en doğru cevabı verdim, o gün bugündür patronsuz, kendi adıma çalışıyorum, içim huzur dolu...
Sevgiler.
Bir amirin altında çalışmak hele de eğer insancıl ve görüşlere saygı duyan bir insanla çalışmıyorsanız, eziyet haline gelebiliyor. Geçenlerde bir haber okudum, bildiğimiz bir banka kırk civarında yüksek öğrenim mezunu kişiyi sadece proje üretmesi için desteklemeye başlamış. Facebook, Google, Twitter gibi markalar bir fikirden doğmuştur. Biz ne zaman ki insanların şucu bucu olmasından kurtulup fikirlere değer vermeye başlarız işte o zaman ilerleme kaydederiz. Bunlar olmadan yerimizde saymaya mahkumuz.
YanıtlaSilHerkes devlet için çalışsa, ortada ast üst ilişkisi olmasa nasıl olurdu merak ediyorum doğrusu..
SilUmarım gerçekten değişir bu düzen. İş hayatında ne çok benzer hikayeler yaşanıyor:( Sevgiler...
YanıtlaSilÇok zor görünüyor ama, umut fakirin ekmeğidir derler :)
SilSevgiler...
Bu düzen değişmez, sosyalizm de bu işi çözemez. Kaç tane gerçek soyalist gerçek solcu ya da gerçek sağcı kaldı? Biz odaklı yani insan merkezli bir hayatımız var, böyle kurulmuş, bizim için kurulmuş. İnsan değişip kendi özelliklerinden fire verdikçe hayatı sıkıntı gibi algılar olduk. Bozulan şeyler şişirilmiş egolar oluştursa da hakikatte özgüveni ve ilkeleri olmayan yığynlar oluşturuyor. Cesur insanlar, kapıyı çarpıp gidebilenler çok da iyi yapıyor. AZıcık aşım kaygusuz başım.Yürekli ve cesur olmak lazım, kızdıklarımızda bu yok çünkü..
YanıtlaSilGördüğüm ve yaşadığım şudur ki özel sektör her geçen gün dibe batıyor. Bir şeylerin değişmesi şart...
SilMeslek hayatımın büyük bölümünde patronlarla direkt ilişki içinde oldum. Patron egosu nedir iyi bilirim. Yüzde yüz haksız oldukları halde laf söylemeye kalkarlar. Haklı olduğunuz için söylediklerini kabul etmezsiniz. "Size de laf söylenmiyor" derler. "Lafı hak edene söylemen gerekir, ben söylediklerinizi hak etmedim." diyorsunuz. Çıldırıyorlar.
YanıtlaSilPatron idaresi kolay aslında:) Egolarını tatmin edeceksin. Haklısınız efendim diye diye onların kararlarını uygulayıp batıracaksın işlerini. Bak o zaman ne kadar el üstünde tutarlar sizi. Ama ben hiçbir zaman öyle biri olamadım. Eminim siz de öyle...
Sosyalizm mi? Kulağa hoş geliyor ama onun da suyunu çıkarır bu millet.
Ne güzel anlatmışsınız. Ben de iş hayatım boyunca hiç o dediğiniz "evet efendimci"lerden olmadım. Hal böyle olunca da insan epeyce iş değiştirmek durumunda kalıyor :)
SilSuyunu çıkarma tespitinizde maalesef size katılıyorum. "Maalesef" diyorum, çünkü keşke böyle olmasaydı. Galiba yanlış topraklarda yaşıyoruz biz bu aykırı kafalarla :)
Kapıyı vurup çıkma cesaretinize hayran kaldım.
YanıtlaSilİlk kez yapmıyorum ki, çünkü kırılınca kalamıyorum bir yerde...
SilGüzel yazı.
YanıtlaSilMerhaba, yazınız binlerce çalışanın ortak sorunlarından birisine değinmiş.Maalesef işletmelerdeki idareciler profesyonel olmaktan çok uzak.Bizde katı bir hiyerarşi mevcut. Hindistan'daki kast sistemi gibi. En güçlü en haklı.
YanıtlaSilBende yerinizde olsam aynısını yapardım. Sosyalizm konusunda sizden farklı düşünüyorum.
Egemenlerin varolduğu sistemlerde adaletten bahsetmek zor. Herkesin eşit olduğu
bir toplum oluşturmanın temenniden öteye gitmesi pek mümkün görünmüyor. Kısaca çarklar dönecek,çalışan ezilecek,patronların yüzü gülecek...
Katkınız için teşekkür ederim. Güzel anlatmışsınız, size katılıyorum. Sosyalizm benim için de bir temenni aslında, gerçekleşmeyeceğini bile bile romantik bir hayal...
Sil