Yazmak, hele ki azıcık edebiyata
yeteneği varsa insanın, dar zamanlarda öyle yardımcı olan bir şey ki! Anlatmazsan
içinde patlayacak ve fakat güvenip de kimselere aktaramadığın duyguları,
olayları, sanki sihirli bir kaşık ile ağzından alır ve döker mürekkeple
kağıtlara. Ya da günümüzde, klavyenin sihirli tuşlarıyla ekranlara… Evet
kusarsın içindeki zehiri böylece, kimseler anlamaz.
Seems to Be by Marc Civitarese 45″x45″; oil and wax on linen |
Peki yazarken çok açık mıyım, evet değilim. Bırakın kendimle alakalı konuları; toplumla alakalı; politik, eleştirel yazılarımda bile hep metaforlar, hep benzetmeler, hep soyutlamalar kullanıyorum uzun zamandır.
Neden?ü
Çünkü öyle bir dönemde yaşıyoruz ki; seninle aynı fikirde olmayanlar ya iğrenç yorumlarla enerjini sömürüyor, ya gücü varsa sana dava açıyor, ya da ne bileyim üst aşamada “Silivri soğuktur” diye bir gerçek var hayatımızda. Hal böyle olunca, çoğunluk gibi ben de etliye sütlüye dokunmadan, küçücük dünyamda beş düşünüp bir yazarak, yazdıklarımın da onunu silip birini bırakarak iç huzurumu korumaya alıyorum. Evet, belki içinizden birileri “Ne korkaksın!” diyebilir. Ama gerçek bu! Etim belli, budum belli! Mecazen söylersek, arkamda dayım yok! Bir dayım var aslında gerçek hayatta. Annemin bütün miras haklarını bir imza ile üstüne alan sevgili biricik dayım! Niye aramıyorum diye bana tatlı tatlı sitem eden dayıcığım! Geçen gün doğum gününü kutladım kuru bir mesajla. Kin tutmuyorum böyle tiplere ben. Sadece sınırları belli hücreleri var onların kalbimde. Asla çizgiyi aşmalarına izin vermiyorum ve böylece huzurumu muhafaza ediyorum.
Tahmin edeceğiniz üzere hiç kancı, sülaleci, akrabacı falan değilim. Ama yine de şunu söylemeye hakkım olduğunu düşünüyorum.
Kendi dayım böyle iken, parti başkanı veya ne bileyim devlet başkanına güvenebilir miyim?
“Ya şimdi senin dayın ayı diye genelleme yapamazsın!” demeyin ne olur. Kendi ailenize, apartman komşularınıza, iş çevrenize, televizyon yüzlerine falan bir bakın. İddia ediyorum, herkesin çevresinde benim dayım gibilerden var. Mutlaka var! Çıkarcı, bencil, güvenilmez, kimseye faydası dokunmayan iki yüzlü tiplerden yani! Hal böyle olunca, insan ister istemez oto sansürle, şununla bununla, teslim olmamakla, sorgulamakla, yani kendince yöntemlerle kendini korumaya alıyor. Ya da ben öyle yapıyorum.
Niye mi anlatıyorum bunları? Aslında baştan beri derdim, Kılıçdaroğlu hakkında
iki çift laf etmekti. Girizgâh biraz uzun oldu, öyle aktı yazı işte. Şimdi bu
kadar alakasız laftan sonra bir iki paragrafa sığdırırsam, ayıp olur cumbaba
adayımıza. O yüzden bu yazı burada bitsin. Kendisine özel bir başka yazı için sözüm olsun sizlere. Merak etmeyin, kötü şeyler yazmayacağım.
Bu sefer de böyle oldu, sıkıcı bir yazı oldu çoğunuz için. Ama ne yapayım, içimden böyle geldi, idare edin sevgili dostlar...
Esenlikle,
Politikacılara yüzde yüz güven olmaz zaten:) Tartıp biçip karar vermeye çalışıyoruz. Aslında hepsi bize hizmet için var. Bu gerçeği unutmamalıyız ama korkan, çekinen yine biz oluyoruz ve artık çok sıkmaya başladı.
YanıtlaSilİyi günler diliyorum...
O konuda ilk defa biraz daha umutluyum, yazacağım duygularımı yakında :) Sevgiler
SilNe güzel ifade etmişsiniz hepimizi. Aslında bir özgürce konuşabilsek neler söyleyeceğiz neler! İnşallah ilerde rahat bir şekilde yanlışa yanlış diyebileceğimiz, eleştirirken beni hain ilan ederler mi diye düşünmeden hür bir şekilde düşüncelerimizi ifade edebileceğimiz zamanlar gelir. Doğadan kaynaklı felaketlerden çok insan eliyle olan beceriksizlikten, bencillikten ve dahası insanı insanlıktan çıkaran muamelelerden bıktık. Yetsin inşallah artık, bir umudumuz var bakalım :)
YanıtlaSilTeşekkür ederim yorumunuz için :) Evet, bu sıkışmışlık hissinden kurtulacağımız günler gelsin artık :)
SilBen azınlık tarafındayım:) O nedenle sıkıcı değil aksine pek noktasıyla ortaklaştığım enfes bir yazıydı. Aynı süreçlerden geçenler anlarız birbirimizi; çok sert yazıları sakınımsızca yazarken bir anda otosansürcü olmak zorunda bırakıldık hepimiz, çünkü üzerimizden tanklarla geçtiler; biz değil öyle olmak zorunda bırakanlar utansın diyeceğim de, yine de demiyorum, çünkü gereksiz:) Yeniden çok ve sakınımsız konuşacağımız günler de sanki uzak değil gibi...
YanıtlaSilÇok teşekkürler bu güzel yorumunuz için :) Evet, daha özgür günlerde içimizden geldiği gibi yazacağız hep birlikte, sevgiler...
SilBenim defter günlüklerim de öyle şifreli ki şimdi okuduğumda hiçbişi anlamıyorum :D
YanıtlaSilİçimizden geldiği gibi yazalım, bizi rahatlatsın, anlayan anlasın, gerisi önemli değil.
Dayılarımı da rahmetle anayım, ikisinin de yeri başkadır, akraba konusunda da şanslıyım sanırım.
Dümdüz günlük yazan pek yok herhalde :) Bence de içimizden geldiği yazmalıyız, olacak umarım :) Benim tek dayım var, O da sağ olsun böyle biri işte, seviyeli bir iletişimimiz var :)
SilHatıra olarak saklasaydınız günlükleri
YanıtlaSilGünlük yazanların çoğu benim gibi yapmıştır bence :) Yazmak biraz da çılgınlık değil mi zaten :)
Sil