14 Mayıs 2025 Çarşamba

Kaçtığımız Konularla Yüzleşelim mi - 2

Madem bu aralar konuşulmayan konulara değiniyoruz, bir de şu engelli konusuna bakış açımızı masaya yatıralım mı tatlı tatlı…

Geçenlerde kendi kulağımla duydum. Hakkını gasp eden bir adama çıkışan bir engelli bireye adam aynen şöyle dedi, eksiksiz yazıyorum:

“Bir de engelliyim diyorsun, engelli dediğin bu şekilde sesini yükseltmez, biraz susar…”

Bizim toplumumuz çok merhametli, çok yardımsever falan geçinir ya, elbette “duyarlı” vatandaşları ayrı tutarak söylüyorum; toplumun engellilere bakışı özet olarak tam da böyle…


Yani engelliysen, sana verilene şükredip oturacaksın bir kenarda, hatta sana verilenlere minnet edeceksin ömrün boyunca! Sanki engelli olmayı sen seçmişsin gibi...Mesela sana çocukken yardım eden aile bireylerine, hayatının sonuna kadar minnet etmen beklenir. Seni kırsalar da üzseler de hep bu "minnet" gözlüğüyle bakman beklenir; azıcık isyan etsen ve engelliysen "nankör" diye yaftalanırsın... 

Eğer sesini yükseltip hakkını arıyorsan da bu adamın dediği kadar kaba olmasa da bir şekilde sana had bildiren birileri çıkacaktır! Dost acı söyler, maalesef gerçekler böyle...

Mesela ülkenin en büyüklerinden biri çıkar ve senede bir kere bayrammış gibi "kutladığı (!)" engelliler haftası gibi saçma bir haftada “Engelli Kardeşlerimize yardımcı olmalıyız” der… “Engelli kardeşlerimiz” söylemi, görünüşte masum ve merhamet dolu gibi görünen ama engelli bir insanın gözünde ise dışlayıcı, küçümseyen, sadece acıyan bir ifadedir.

Daha da ileri gidelim. Bir işyeri düşünün; çok mümkün değil ama hadi diyelim oldu ya bedensel engelli biri çabalarıyla yönetici pozisyonuna gelmiş olsun. Ve sert, disiplinli, işini çok ciddiye alan biri olsun. Alt pozisyonunda çalışan insanların kaç tanesi ardından “hem engelli hem de bize ahkâm kesiyor” diyordur acaba? Öyle ya engelli dediğiniz kişi sekreterya, büroda veri girişi gibi pasif görevler yapmalıdır. Yönetici olmak kimin haddinedir? Ya da çok okumuş biriyse de gitsin bir engelli derneğinde engelli haklarını savunsun değil mi ama…


Ailelerde engelli bireyin başına buyruk davranışları hiç hoş karşılanmaz. Çünkü engelli kişi oturduğu yerde oturmalı; her zaman naif, her zaman saygılı, her zaman denilene boyun eğen kişi olmalıdır…

Adamın dediği laf Türkiye’de pek çok insanın iki yüzlülüğünü bir tokat gibi çarptı suratıma o gün…

“Bir de engelliyim diyorsun, engelli dediğin bu şekilde sesini yükseltmez, biraz susar…”

Mesela “engelli” biri “engelsiz” biri ile evlenirse ana haber bültenlerine çıkar:

 “Aşk engel tanımadı” diye kocaman başlıklar atılır!! Çünkü bu, normal dışı bir şeydir. Davul bile dengi denginedir… Yani sağır sağırla, kör körle olmalıdır…

Şimdi toplumda bu kadar demokrasi, özgürlük sorunu varken bu da nerden çıktı diyeceksiniz ama, bence tam da zamanı böyle şeyler konuşmanın… Çünkü toplumun gözle görülmeyen defoları sümen altına atıldığı sürece; ben iyileşme ve barış olacağına inanmıyorum!

Dönüp aynada yüzleşmek lazım; lütfen şu soruları sorun kendinize:

Ø  Engelli biriyle karşılaştığınızda “Çok şükür ben böyle değilim” diyerek o kişiye acıyarak bakıyor musunuz?

Ø  Engelli bir arkadaşınız varsa O’na nasıl davranıyorsunuz? Mesela bu adamın dediği gibi kaba olmasa da onaylamadığınız bir şey söylediğinde ya da yaptığında “engelli haline bakmadan neler söylüyor, hadsiz…” gibi ya da benzeri bir cümle yakaladınız mı hiç içinizde, lütfen dürüstçe düşünün…

Ø  Bedensel bütünlüğünde ya da görsel simetrisinde eksiklik olan birini mesela dans ederken gördüğünüzde ya da ne bileyim havuz kenarında güneşlenirken gördüğünüzde içinizde bir yerlerde bu görüntüden rahatsız olan flu da olsa bir düşünce beliriyor mu?

Ø  Mesela halka açık bir pilates dersine gittiğinizde, hoca eğer kenarda kendince hareketleri tekrar etmeye çalışan engelliye fazladan üç beş dakika ayırdı diye içinizden kızıp “ben o kadar para veriyorum, bu engelli benim iki dakikamı yedi” diyen bir iç ses duydunuz mu hiç; ya da böyle bir durumda ne hissedersiniz veya o kişiye nasıl bakarsınız ya da o kişiden uzak kalmayı mı tercih edersiniz?

Ø  Mesela halka açık bir havuzda hep sağ kenarda yüzmek zorunda olan bir engelliyi havuz görevlisine şikâyet edip “Bu kişi lütfen engelli havuzuna gitsin, sağ tarafı meşgul ediyor” der misiniz?

Ø  Bana ne engelliyse, benim yüzümden mi diye mesela, engelliye tanınan örneğin geçiş önceliği hakkını yanlış bulduğunuz oldu mu hiç?

Ø  Ya da böyle biriyle gönül ilişkisine giren birine yüce gönüllü insan muamelesi yapar mıydınız?

Ø  Mesela bacağından engelli çocuğunuz varsa, elalem bakmasın diye ona hep pantolon mu giydirirdiniz?

Ø  Mesela kendi çocuklarınıza sokakta engelli birini gördüğünde sakın O’na dik dik bakma evladım, bu çok ayıp bir şey, bazı insanların farklı hastalıkları olabilir, kör olabilirler, topal olabilirler, sağır olabilirler, ama biz onlara dik dik bakarsak çok yanlış bir şey yapmış oluruz diye öğrettiniz mi?

Ø  Sokakta bir engelliye dik dik bakan çocuğa “Ne bakıyorsun? “diye kızan bir engelliye “Ama o çocuk, ne bağırıyorsun” diyen anne haklı mıdır mesela? Çocuklar masum mudur, yoksa cahil ebeveynlerinin yansıması mıdırlar? Böyle bir hadsizlik yapan çocuğa bir şey dememek mi gerekir?

Gibi gibi şeyler işte…

Hayatta her canlının kendi tekamülü var. Belki de sizin tekamülünüz de benzer bir soruya verdiğiniz cevapla olacaktır…

Sevgiyle…

Devamını Oku

11 Mayıs 2025 Pazar

Teyzeler Anne Yarısıdır Aldatmacası...

Şimdi size anneler günü için bir soru sormak istiyorum.

Teyze anne yarısı mıdır?

Gelin bu kabul görmüş ama sorgulanmamış hassas konuya parmak basalım birlikte, ama dürüstçe…

Bizim toplumumuzda hep böyle söylenir; teyze anne yarısıdır denir. Ben de eskiden böyle düşünüyordum…

Ama artık buna inandığım söylenemez. Ha çok samimi olanlar vardır, birbirlerini çok seven teyze yeğenler vardır ayrı. Ama mesela şöyle düşünelim. Bir anne çocuğunun onaylamadığı bir şey söylese o çocuk annesini siler mi? Silmez… Peki teyzesini siler mi? Silme ihtimali yüksektir.

İstisnalar kaideyi bozmaz diyeceksiniz; bence dememek lazım bence. Genel kabullerin ardına sığınıp da istatistiklerde kendilerine yer bulmayan gerçekleri niye göz ardı edelim ki…

Mesela deprem olsa çocuk önce kimi arar? Annesini arar değil mi, dur annemin yarısı da teyzemdi diyen kaç duygusal kişi vardır şu dünyada? Teyzeler, sözüm meclisten dışarı, kurtarılacak kişiler sıralamasında kaçıncı önceliklidir? Ben söyleyeyim; anne, baba, kardeş, öbür kardeş, eş, çocuk, öbür çocuk… Yani kurtarılacaklar listesinde aile için zurnanın son deliğidir teyzeler; hatta belediye yeğenlerden önce koşturabilir bir derdi olduğunda teyzelerin… Yalan mı? “Teyzeyim, yeğenlerim var, yardımıma koşarlar” diye kendini güvende hissedenler büyük yanılgı içindedir bence. Zaten sevdiğimiz insanlardan böyle şeyler beklemek de sanırım biraz feodallikten gelir. Modern toplumlarda bireyler yalnızdır ve kendilerinden sorumludur... 

Konuya dönecek olursak; mesela bir yeğen, eşi ile anlaşmıyor diye annesini siler mi? Çok zor, en azından gizli gizli görüşür annesiyle. Ama teyzesini direkt yok sayabilir eşini üzmemek için. Bu da teyzelik müessesesinin önemsizliğine örnektir. Elbette doğrusu da budur, çünkü çekirdek aile çok önemlidir. Teyzesini yok sayan yeğenleri asla ama asla kınamıyorum. Zira hayatım boyunca kendi teyzelerimle en ufacık bir bağ kurmuşluğum da yoktur… Bu işler gönülden gelirse anlamlıdır, sevgi yoksa kurulan iletişimde  zaten kandırılçılık olur. 

Şimdi bana “katısın, saçmaladın, antisosyal yaratıksın, duygusuzsun, bencilsin… ” gibi şeyler diyecek olanlar vardır ama içimden geçeni söyleyeyim:

Teyzeler, dayılar, şunlar bunlar aslında hepsi dış kapının mandallarıdır! Evet, öyledir; en azından benim için...İçlerinden bazıları iyi insan oldukları için sevilir, diğerlerine de toplum ayıplamasın, ailede kavga çıkmasın diye seviyormuş gibi davranılır. 

Yani yineliyorum; kimse kimsenin annesinin yarısı değildir ve anne yarısı muamelesi görmeyi hak etmez! Sadece hak edenlere sevgi gösterilir, gerisi “mış gibi yapmak”tır…

Peki kınıyor muyum?  Yine söylüyorum; ASLA!

Bence teyze anne yarısı falan değil, hatta bazen yangında üstüne daha da ateş atılacak, bunu hal eden biri bile olabilir. Çünkü teyzeler sevilecek diye bir kaide yoktur. Ama çok çok cani falan olmadığı sürece anneler hep affedilir, sevilir.

Aslında akrabalık denilen şey de büyük bir aldatmacadır! Kimse kimseyi içtenlikle sevmez; en yakınların birbirlerini düşmanlaştırması bir küçücük kırmızı çizgiye bakar…

Kırmızı çizgiyi aşan kişi ister teyze olsun, ister baba olsun, ister akrabadan öte dost olsun; anında düşmanlaştırılabilir. Sadece anneler hariç tutulur kırmızı çizgilerden.

Yani konuyu nerelere getirdim, bağlayayım; anneler gününde “teyze anne yarısıdır” diye düşünüp kutlama falan beklemeyin sayın teyzeler… Acıdır ya da değildir, hissiyatınızı bilemem; ama gerçek budur. Eğer hak ediyorsanız, yani o yeğenler sizi sevmeye değer görüyorsa zaten her gün bunu gösterir, hissettirir. Özel günlere ihtiyaç yoktur. Ama siz onların gözünde sevilmeye layık değilseniz, anneler gününde öyle kös kös oturup sevgi beklersiniz. Bence beklemeyin; gerçeklere dönün, hatta kendinizi sevmenin yollarını arayın… Kendinizden kimsenin size göstermediği şefkati ve hoşgörüyü eksik etmeyin…

Ha, anneler gününde aranmayan teyzeler de kendilerine dönüp bir baksınlar; muhtemelen sevgiyi hak etmediklerini gösteren pek çok yanlışları vardır… Kalan mı terk etmiştir, giden mi sorunsalına benzer bir durumdur bu...

O yüzden; özel günler anlamsızdır, çok da şey etmemek lazım… Bırakırsınız Oruç Arıoba'nın dediği gibi, evet bırakırsınız ve biraz da yağmur yağar.... 

Devamını Oku

10 Mayıs 2025 Cumartesi

Domates Attıran Hakim Bey İle İçsel Muhasebe

---Çok uzun zamandır yaz(a)mayışlarımın dış güçlerle bir ilgisi var mıdır hâkim bey?

---Tabi tabi kesin vardır!! Dış güçler işlerini güçlerini efendime söyleyeyim nükleer projelerini falan bırakmışlar seni düşünüyorlar zaten!

 ---İyi de hâkim bey, yani ne demek istiyorsunuz şimdi ben anlayamadım? Dış güçler değilse hiç güçler mi beni böyle şeettiriyo?

---Yavrum evladım, hiç güçler ya da iç güçler, kimse kim? Sen böyle mağdur edebiyatı yapacağına otur bir realiteye bak, hangi ahval ve şerait altındasın bir düşün…

---Hâkim beyciğim, içim şişiyor ama yazamıyorum, yazsam n’olcak… Mesela yıllarca çok sevdiğim birileri “hmm bunları yazmışsın, al ben de seni siliyorum” deseler – yine bi derece katlanırım… Ama hâkim beyciğim sen, sen de beni yargılayabilirmişsin ya!! Buna ne diyeceksin?? Meğer sen de beni aldatmışsın...Keşke bunu öğrenmeseydim! Ben seni hayalimde hep babacan, tatlı sert, ama aslında merhametli Hulusi Kentmen gibi tonton bir amca olarak hayal ettim bugüne kadar; meğer sen kötü adammışsın!! Söyle şimdi ben kime inanayım? İnandıklarımı hapse atıyorsun, o da yetmezmiş gibi beni sanık koltuğuna oturtup en sevdiklerimi de karşıma dizip yüzüme yüzüme domates attırıyorsun… 


--- Dua et sopa attırmıyorum; domates atmanın içinde yine bir espri var, bir güzelleşme var. Ne bileyim domates atılan yüz beslenir, gençleşir falan...

--- Yani diyorsun ki yüzüne atılan domatesleri topla, ez, salça yap ve buna şükret! Tamam da bu noktaya da mı geldik be hâkim bey!! Hiçliğin içinden içlik çıkarma noktasına kadar geldik mi yani?

--- Bak, uzatma… Bu yazıyı da yayınlama! Bunca senedir seni takip edip yazdıklarını okuyanlara da mı hürmetin yok!

---Ah be hâkim bey, dışarıda hâkim beyler olaydı; yani Hulusi Kentmen gibi hâkim amcalar olaydı, bu kadar içlenir miydim? Güvenirdim, sırtımı yaslardım, olmadı hayal kurardım. Kitap okurdum, şiir yazardım belki de… Sevdiğim birinin evine hiç sormadan çat kapı giderdim hiç olmazsa… Çat kapı gideceğim kimse bile bırakmazsan halimiz nic’olacak böyle?

--- Bunun aklı başına gelmemiş daha! At kızım; biraz daha domates at, sulu sulu at! Çanakkale domateslerinden at, kiraz domates at! Yüzüne isabet ettir, sen sen… Evet sen, eski dostum dediği sen, al şu bir kasa domatesi!!

--- Domatesi soydum hâkim bey, tam başucuma koyacaktım ki başucuma koymam gereken şeyin domates değil de portakal olduğunu ayrımsadım birden!! Biliyor musun, sökmez bu saatten sonra attıracağın kasa kasa domatesler… Bir ben varmış bende, benden içeride bir yerlerde…. Teşekkürler o beni tanımak zorunda bıraktığın için!

Dünyanın bütün domatesleri birleşip de Elon Mask’ın füzesiyle üzerime üzerime gelse ne yazar bu saatten sonra…. 

Devamını Oku