Bir insanı muhabbet etmek için
kimse aramazsa ve o insanın da telefon rehberinde onlarca kayıt varken içlerinden
birini arayıp muhabbet edesi gelmezse; bu durum iyi bir şey midir, yoksa psikologlar
mı devreye girmelidir? Böyle bir soruya muhtemelen çoğunuz “Bu kesinlikle
psikologluk bir durumdur” diyecektir. Belki de bu insan, o kadar kötü birisidir
ki, kimse arayıp sormak istemiyordur! Olabilir mi? İyilik tanımında “arayan
kişi sayısı” ne kadar gerçekçi bir kıstas olabilir… Aranılıp sorulan herkes iyi
insan olsaydı, dünyada bu kadar kötülük olur muydu? Bu kadar haset, bu kadar
kıskançlık, bu kadar çekememezlik, bu kadar sevgisizlik; her gün birbirini arayıp
soran; bir yerlerde buluşup kahve içen insanlar arasında olmuyor mu?
İnsan gerçekten de sosyal bir varlık mıdır peki? Yani etkileşim olmadan, konuşmadan, halleşmeden, dertleşmeden; ne bileyim düğüne gidip iki oynamadan, komşuya gidip iki dedikodu yapmadan hayat geçmez mi? Peki sosyal varlık olmayı hak etmek için insanın çevresinde kaç kişi olmalıdır? Bir kişi yeter mi mesela? Ya da iki kişi ile konuşunca yeterince sosyal oluyor muyuz?
Hani derler ya, hayatta en değerli
şey, güzel dostluklar biriktirmektir diye. Sağlam taşların üst üste konulduğu
sağlam bir kale gibi… Bu mudur gerçekten de hayattaki amacımız ?Kumbaramızda biriktiğini
sandığımız insanların son kullanma tarihleri hiç geçmiyor mu? Bazıları tedavülden
kalkan paralar gibi zaman içinde değerini yitirmiyor mu? Kumbara karın doyuruyor
mu peki?
Çevresindeki insanlarla gurur duyanlar, geniş aileleriyle bolca vakit geçirenler, cümbür cemaat eğlenmeye gidenler, evet size soruyorum: Mutlu musunuz? Sahiden, ama içtenlikle; yani tüm hücrelerinizde hissederek mutlu musunuz? Çocuklarınızla, annelerinizle babalarınızla, ablalarınızla ve abilerinizle, kayınvalidelerinizle ve teyzelerinizle ve amcalarınızla ve dayılarınızla; iş arkadaşlarınızla, dost bildiklerinizle... Bu kişilerle bolca vakit geçirdikçe sahiden mutlu oluyor musunuz? İçiniz coşuyor mu hep? İlk fırsatta zehirli ok atsalar da, sizi ağlatsalar da, eleştirileriyle yaralasalar da… Sahi, siz mutluluğun resmini hemen gözünüzde canlandırabiliyor musunuz? Gerçek mi duygularınız? Bütün bu insanların sizi sarıp sarmaladıkları sevgi çemberi sakın sanal olmasın? Dokunabiliyor musunuz mesela bu duygulara ellerinizle, kalp atışlarınız mutluluk ritminde mi?
Evetse zaten, helal olsun be! Valla
hepinize helal olsun!
Pek sanmıyorum ama, benim cevabımı merak edenler olursa diye; söyleyeyim yine de:
Arkadaşlık, dostluk diye bir şey
bence yok! Yıllar sonra bir bakmışsın ki perde kapanmış, tiyatro bitmiş! Peki
ya akrabalık? Akrabalık diye bir şey
zaten yok!
İyi de, ihtiyacın da mı yok
diyeceksiniz, ne bu kibir! Diyeceksiniz
ya, öyle değil be canlar... Her şey insanın kalbinin içinde, gözünün ucunda, hissettiklerinde…
Gerçek sadece buralarda!
Zaten sahteyi, yalanı dolanı şıp
diye anlıyorsun bir süre sonra. Bu dünyada kimse kimseye karşılıksız yardım
falan da etmiyor ayrıca. Kimse kimseyi önyargısız dinlemiyor. Herkesin kendi
sırtı var, sonuçta sen düşerken kendi sırtın seni koruyor! Şanslıysan yumuşak
zemine düşüyorsun, az şanslıysan bir iki sıyrıkla kalkıyorsun ayağa, çok
yaralıysan da zamana bırakıyorsun….
Bu işler böyle… Çok soru geliyor aklıma ya, neyse işte… Şair gibi bakacak olursak; üstünü attım gitti suya, başka türlüsü olmaz
ki zaten…
oleeeey yaz sana yaramış, müthiş bir enerji olumlu iyimserlik ile gelmişsin :)
YanıtlaSilOoooo, ironi diye buna denir, müthiş iyimserlik buysa 😅🥳. Her zamanki gibi zekice yorumların🫶🏼😻 Canım Deep, bütün enerjimi toplayıp yazıklarınızın hepsini okumayı sabırsızlıkla bekliyorum kendimden. Aminnn 🙏🏼😅
Sil" Hepinizden nefret ediyorum ama yalnızken de canım sıkılıyor . " Modunda takılıyorum ben galiba :)) Kendimle ilişkimi önemserim, kendimi date'e çıkarırım, bazen kendime hediyeler alırım :) Ama diğer insanlarla olan ilişkimde kendi ailem dışında öyle herkesle görüşmek gibi bir merakım galiba hiç olmadı. Bir de ben yol metaforunu çok severim. Bir yolculuktayım ve karşıma çıkan insanlar bana bir şey öğretmek ya da benimle bir yere kadar eşlik etmek için karşıma çıktılar... Ve bazen ihtiyaçlar değişir, koşullar bambaşka hale gelir ve herkesin yolu ayrılabilir. Ama yolculuk devam eder ve insanları tanıma işi hiç bitmez :)
YanıtlaSilÖncelikle geç yayınladığım için lütfen kusura bakmayın.
Silİnsanın kendini bilmesi ve kendine değer vermesi kadar güzel bir şey yok 😊 Yol metaforu durumu çok güzel anlatıyor. Ama bu metaforu hazmetmek için öncelikle biraz geriye çekilip insanın kendine uzaktan bakabilmesi, ne bileyim biraz belki de kendine yabancılaşması da gerekiyor sanırım. Çok sevmediğimiz insanlar eşlik etmişler ve gitmişler iyi güzel de insanın sevip değer verdikleri için bunu söylemek ne bileyim biraz zor oluyor. Ha, sonunda olmuyor mu, oluyor. Kendimi avutma biçimim benim de bu düşünceye benziyor. Ve evet, ne güzel söylediniz, yol devam ettikçe insanları tanıma işi de bitmiyor. Yani ben artık bunu öğrendim gibi bir formülü yok maalesef. Ben sanırım artık yeni insan tanımaktan biraz da bu nedenle ürküyor gibiyim. Ama dediğiniz gibi, zaman neler gösterecek kim bilir… Çok teşekkürler, sevgiler… 🥰🌺
İlk cümleyi yazacaktım, önce davranmışsın:) Ben bu aralar kalabalık sofraları özlüyorum. Herkes uzakta. Belki de kimse yeterince yakın olmayacak.
YanıtlaSilGeç yayınladım yorumları, elimde olmayan nedenlerle, lütfen kusura bakmayın…
SilHerkesin kendi içindeki yalnızlık, tek kelimeyle tanımlansa da aslında ne kadar da birbirinden farklı değil mi ama…
Sevgilerimle…
🌺🥰
Hmm güzel sorular.. Ben çok düşündüm bu konularda iki sene önce ve kendimi de aşırı yalnız hissettiğim bir dönemde. Şuna vardım: ilişkilerde "zaman" boyutunu nedense atlıyoruz. Yani evet çok yakınlaşılabilir, çok gerçek ve samimi olabilir yaşananlar ama senin de bahsettiğin gibi "zaman" çok büyük bir "değişken" ve "değiştiren".. Şimdi şuna odaklanıyorum; şu an beni mutlu ediyorsa, besliyorsa, beni değiştiriyorsa (inşallah iyiye) o insan candır. Ama bu hali de asla genellemiyor, kendimi güvene alıp "ooo bu benim dostum artık 40 sene dostuz biz" falan havalarına girmiyorum. O an orada neyse hissim, gerçek olan odur. Bazı insanlarla çok yakınlaştığım, sonra çok uzaklaştığım oldu. Bazı insanlarla 7 yaşımdan beri çok yakınım, hep yakınım ama görsen 2 ay konuşmadığımız birbirimizden haberimiz olmadığı oldu. Blogta yazdıklarımı bilmezler mesela.. Bir de benim kendimi rahat hissettiğim ilişki türü anladım ki grup değil birebir ilişkiler.. Grupta laf söz bilmemne bana göre olmayan şeyler oluyor, rahatım kaçıyor.. İkili ilişkilerde daha rahatım, açığım, kendim gibiyim... O nedenle çok tuhaf geliyor insanlara ama arkadaşlarımın neredeyse hiçbiri birbirini tanımaz :)))
YanıtlaSilAnnem mesela senin dediğin aşırı sosyal insanlardan, gün içinde en az 2 saat 3 saat telefonda konuşur, sürekli sosyal medyada ve haftanın belli günleri arkadaşlarıyla buluşur. Birşey olsa en az 15 kişi koşar, o da öyledir. Aşıı insan odaklı yaşar. Bazen ben de sorguluyorum bunlar gerçek mi diye ama valla gerçek olmasalar kimi 40 senedir arkadaşı, ne bileyim :))) Ama itiraf edeyim, bana zor geliyor..
Akraba konusunda ise, evet kimi akbaba :)))
Sevgili C, çok teşekkür ederim yorumun için ve senden de özür diliyorum yorumu geç yayınladığım için. Yani yorumları dikkatle okuyup güzel güel cevap vermek için gecikiyorum bu aralar maalesef
SilHer zamanki gibi nokta atışı özet yapmışsın.” Zaman, hem değişiyor ve hem de değiştiriyor…” Ben geçen yaz tam da senin demediğin “ooo bu benim dostum, 40 sene dostuz biz” dediğim birden fazla insanla hem de neredeyse peş peşe zaman dilimlerinde ani kopuşlar yaşadığımda resmen sudan çıkmış balığa döndüm. Ve evet bundan sonra tam da altını çizdiğin noktaya gelmeye çalışıyorum sanırım. Yani şu ana odaklanmak… Bunu ne kadar başarabilirim, emin değilim. Çünkü ben zaten öyle çevresinde bir sürü insan olan biri değilim. Az olsun, derin olsun mantığında olduğum için, o az olanları da ne bileyim, sanki bir dizi filmin hızlandırılmış bölümleri gibi, çok hızlı gelişen olaylar sonucunda ve sanki elimi kolumu sözümü birileri büyülemiş gibi kaybedince… Ama “elbette vardır bunda da bir hayır” diyebiliyorum aradan zaman geçince. Sevgili Annabel’in yolculuk metaforunda söylediği gibi “Acaba ben neler öğrendim bu ilişkilerden ya da bu kopuşlardan?” soruları ise adeta ateşten gömlek gibi…
Ben de grup ilişkilerinden çok birebir, derin ilişkileri tercih ettim hep. Bazıları aşırı sosyal evet, benim ablam da aynı senin anne gibi. Evet, aynen hepsi gerçek, birbirlerinin her şeyine koşarlar, ben yapamam. Ben o kadar sevmiyorum insanları…
Akraba konusunda da aynıyım, hep uzak, hep mesafeli 😊 Sevgiler 🥰🌺
Hayata kendi duygularımdan bakarım desem... Onlar belirleyici olurlar öte tarafla ilişkilerim konusunda, beklentilerimi yüksek tutmam ama süreçler belirleyici olurlar ölçülerim konusundan. Üzerime kimse saldıgan bir tavırla gelemez çünkü çitleri ben örerim, sağlamdırlar. En önemlisi yürek okumayı öğrenmişimdir, çocukluktan itibaren, nasıl mesafeler bırakmam gerektiğini de... Ve sanırım insan okumayı tez zamanda öğrenmişim. Küçükken mağazamıza gelen insanlar konusunda görüşlerimi söylerdim babama o da insanları seveceksin demişti her seferinde.... Ben de dedim ki baba mesele bu değil, o mesafeyi ben koyabiliyorum zira, ama sevdiklerimi de tam seviyorum, diğerlerini yermeden mesafeleri ayarlayarak. Ve bana bu nedenle belki de hayat hep bayram demiştim:)
YanıtlaSilSevgili Buraneros, çok teşekkür ederim; her zamanki inceliğinizle geldiniz, yorum bıraktınız. Geç yanıtladığım için lütfen kusuruma bakmayınız.
Sil“Hayata kendi duygularından bakmak…” O güzel, pozitif, şiirsel bakış açınızın şahane bir ifadesi. Çok da haklısınız aslında.
Nazım’ın dediği gibi
“…Sen elmayı seviyorsun diye
Elmanın da seni sevmesi şart mı…”
Ve evet çitler… İnsan kendini korumalı saldırılardan. Sevgi dolu olmak, her şeye susup katlanmak demek değil elbette… Ve yürek okumak!, Nasıl mesafeler bırakılması gerektiğini bilmek… Bütün bunları çocukken bile kayrayabilmek…
Yine sizden çok şey öğrendim, ve sayenizde yine düşündüm kendi kendime. İyi ki varsınız, sevgilerimle 🌺🥰