Yaşamak
nedir diye sorsalar, “keyif almaktır küçük küçük şeylerden”
diye yanıt veririm.
İçinizde bazılarınız bütün
pesimistliğiyle “dünyada açlık var, savaşlar var, işsizlik
var, yoksulluk var; hangi keyiften bahsediyorsun?” diye karşı
koyacaktır bu söylemime muhtemelen. Küçük küçük şeylerden keyif
alamazsak, nasıl insan olacağız oysa? İnsan olmayı başaramazsak
nasıl dönüştüreceğiz dünyayı iyiye güzele doğru?
Ben
istiyorum ki, hayata pozitif bakabilmek, domino taşı etkisiyle dalga dalga yayılsın..
Öyle
“özel teknemle denize açılayım, sefam olsun! “ ya da “
hafta sonu Yunan adalarına gidip biraz eğleneyim” gibi maddiyata
dayanan keyiften söz etmiyorum zaten ben.
Benim
söylediğim, yağmur yağdıktan sonra hissettiğim
ferah toprak kokusu gibi güzellikler, çayıma kattığım
karanfilin lezzeti gibi küçük değişiklikler, camdan bakarken
yoldan geçen arabadaki küçük çocukla kurduğum göz temasının
verdiği mutluluk.. Yani ben küçük mutluluklardan söz ediyorum en başta da söylediğim gibi..
Sevdiğim yazarın yeni çıkacak kitabını sabırsızlıkla
beklemek, dün “kaç gündür yazmayıp, takipçilerini mağdur
ediyorsun!” diye bloğuma yazılan serzenişli yorum, uzaktaki
sevdiğim bir insana bir paketin içinde yeşil çay tomurcukları,
kabuk tarçın, karanfil ve küçük bir çaydanlığı paket yapıp
yollayışım.. O'nun bu hediyeyi aldığı andaki yüz ifadesini hayal ederek mutlu oluşum..
Bütün
bu girizgahın tek nedeni var aslında; size “mutlu pazarlar”
diyebilmek.
Cemal
Süreya, “Aşk” adlı şiirinde
“..Bir parça ekmeğin,
Bir kaç zeytinin başınaydı doymamız..”
der.. Varsa durumunuz, mükellef bir pazar kahvaltısı da
hazırlayabilirsiniz elbette. Yoksa da üstadın dediği gibi zeytin
ekmek de yeter, yanında sıcacık çay olsun bir de..
İç
huzurunun kahvaltı sofrasındaki peynir çeşitleriyle bir alakası
var mı?
YOK!
Bir
evin “yuva” olabilmesinin, içindeki eşyaların kalitesi ile bir
alakası var mı?
YOK!
İnsan
olmanın, dahası insan olabilmenin, bulunduğunuz kariyer basamağıyla
ilgisi var mı?
HEM DE
HİÇ YOK!
O
halde bu gün atın içinizdeki olumsuz düşünceleri bir yana.. Yaşama farklı
gözlerle bakmaya çalışın. Yaşamsal kaygılarınız varsa da -ki hepimizde var- “boş verin!” demiyorum, “ nasıl çözüm üretirim?”
noktasında yorun kafanızı,
“neden böyle oldu?” demek yerine!
Çok
mu romantik geldi bütün bu söylediklerim, “ ne zırvalamış
pespembe” der misiniz emin değilim; ama bildiğim bir şey var ki,
bu gün pazar!
Biraz
relaks olalım, kızgın soluklarımız bir durulsun, azıcık
beynimize oksijen gitsin! Yarın için kaygılanmadan bu gün biraz
da olsa anı yaşamaya çalışalım, ne dersiniz?
Sevgiyle kalın..
bir pazar gününü kıymetini ve hikmetini, mutlu olmak için ne derece büyük bir sebep olduğunu ancak çalışan insanlar anlayabilirmiş :D ben de pazar gününün anlamsız coşkulu mutluluğunu içimde hissediyorum :D küçük şeyler mutluluk kesinlikle pahası biçilemez :)
YanıtlaSilAslında pazar gününde mutlu olmak için dışarıda bir yerde çalışmanıza gerek yok bence.. Ben, hali hazırda evde çalışan biri olarak pazar gününün kıymetini biliyorum mesela.. Kendime tatil ilan ediyorum ve keyfime bakıyorum:) Önemli olan, dediğim gibi sadece bakış açısında yapılacak ufak tefek ayarlamalar:)
SilSorun Pazar gününde değil aslında o güne yüklenen anlamda.
YanıtlaSilÇok güzel bir yazı olmuş.
Yaşam da zaten yüklediğimiz anlamlardan oluşmuyor mu?
Sil“ ne zırvalamış pespembe”
YanıtlaSilGüzel zırvalamışsınız;) Zaman çok çabuk geçiyor ya. Geçen hafta da pazar dı. Ondan önceki hafta da pazar dı. Haftaya gene pazar olacak.. Düşününce çok tuhaf oluyorum:) O yüzden hayatı akışına bırakmak yerine, biz akmalıyız hayata. Hadi Bismillah:)
Evet dolu dolu akmak gerekir hayata! Pazar, pazartesi dinlemeden hem de..
SilBen de pazar gününün tadını çıkaranlardanım. Sabahtan beri dışardaydım. Dışarıda kahvaltı, yürüyüş, alışveriş derken zaman akmış gitmiş. Biraz önce eve geldim.
YanıtlaSilPazar pazar, pazar keyfine keyif katan yazıdan dolayı teşekkür ederim.
Pazar keyfine keyif katabilmek de benim pazar keyfime keyif katıyor:)
SilDal sarkar, kartal kalkar gibi oldu gerçi:)
Sadece pazar günü değil her zaman böyle düşünmek gerekmez mi? Biz toplum olarak küçük şeylerden mutlu olmak değil aksine küçük şeylerden mutsuz olamak üzerine kurgulanmışız. Bodrum'da bir otelde çalıştım uzun seneler, bir sene tatil için para biriktirir, onun düşüyle yaşar ama gelir gelmez dolabın üzerini parmaklar toz var mı diye? Veya servis biraz gecikse ortalığı velveleye verir. Onun için de bunalımlı bir toplum olduk. Çok güzel bloğunuz var izleyiciniz oldum müsaadenizle.
YanıtlaSilÇok güzel bir açıdan bakmışsınız olaya.. Benim de var öyle tanıdıklarım, asla mutlu olmayı beceremezler! Bazen bu insanların hayatlarını nasıl sürdürdüklerini, kendi kendilerine yarattıkları cehennemde nasıl soluk aldıklarını inanın çok merak ediyorum.. Uzak durmaya çalışıyorum açıkçası bu tiplerden..
SilDeğerli katkınız için çok teşekkür ederim, her zaman beklerim bu arada hoş geldiniz tekrar:)
Bu yazı haftanın her gününe enerji katacak türden bir yazı olmuş, yüreğinize sağlık:)
YanıtlaSilTeşekkür ederim bu yüreklendirici yorumunuz için:)
SilÇok teşekkür ederim ayrıca siteme buyrun http://islamguzelahlaktir.blogspot.com/
YanıtlaSil