Beyaz Zambaklar Ülkesinde kitabını okuyorum epeydir, henüz bitmedi. Ama ne zaman elime alsam kitabı, resmen gözlerim doluyor. Atatürk’ün “Bu kitabı bütün okullarda okutun!” vasiyetini o kadar iyi anlıyorum ki! Özetle, Finlandiya’daki aydınlık yürüyüş seferberliğini anlatıyor kitap. Ülke İsveç’ten sonra Rusya’nın yönetimini yaşamış yıllarca. Ülkede doğru dürüst toprak yok, tarım yok, iklim koşulları kötü, doğru dürüst bir doğal kaynak yok. Finlandiya’da aydınlık hareketini başlatanlar bunun farkında ve “Bizi ancak eğitim kurtarır” diye yola çıkıyorlar.
“Sadece öğretmenler değil, bu ülkede okuyan, eğitim hakkından yararlanan herkesin ülkenin aydınlanmasında görevi ve sorumluluğu olmalı” diyorlar. Ve aydınlara
“köylüleri, sade vatandaşları hor görmeyin. Hepiniz birer mum gibi çevrenizi aydınlatmakla sorumlusunuz” diyorlar.
Bir
seferberlik ilan ediliyor, gezici kütüphaneler, köy köy dolaşan aydınların
konferansları, eğitim bursları…
O dönem Finlandiya’da açılan okul sayılarını okusanız kitapta, sizin de benim gibi ağzınız açık kalır! Sonuç ortada, bugün Finlandiya nerdee, biz nerde…
Oysa biz
de Finlandiya olabilirdik! Yüzümüz güleç olurdu, sokaklarda dans edebilirdik ulusça. Yoksullukta değil, zenginlikte eşitlenebilirdik. Eğitimli insan bu
kadar değersiz olmazdı. Hepimiz sadece "diplolamalı" değil "kültürlü" olabilirdik, mutlu ve zengin olabilirdik! Kaynağımız çoktu, ülkemiz cennet gibiydi, öyle kalabilirdi.
Gerçekten
kitabı okurken gözlerim çok doluyor, belki de bu kitabı okurken bilinçaltım
kendi ülkemin geldiği karanlık yeri gördüğü için kitabı bitiremiyorum bir türlü…
Bazı yerlerini dönüp dönüp yeniden okuyasım geliyor. O seferberlik şu anda,
şimdi bizde olsa diye hayaller kuruyorum.
Atatürk
boşuna demedi “Köylü milletin efendisidir” diye. Hiçbir sözünü günümüz
siyasetçileri gibi hamaset olsun diye söylememiş zaten, bunu her geçen gün daha
da iyi anlıyorum.
İnsanlar
elektrikli araba almadan yaşayabilir, internet olmadan yaşayabilir, ama
karınları doymadan yaşayamaz! Bugün verimli topraklarımızda yabancı şirketler
altın arayabilir miydi Atatürk olsaydı?
Nasıl
güzel bir ülke olabilirdik…
Bizim
de köylerimiz Hollanda’nın masal diyarı köyleri gibi olabilirdi… İstanbul Boğazı,
Unesco koruması altında inci gibi parlayabilirdi. İnsanlar köyden göçüp
İstanbul’da boğaz tokluğuna bile olmayan köle koşullarında çalışacağına köylerinde
üretime devam edebilirdi. Babası peynirciyse İsviçreliler gibi yedi kuşak da
peynirci olarak kalabilir ama insanca yaşayabilirdi. Her köyün kendi okulu,
kendi restoranı, kendi halk evi, kendi tiyatrosu ve evet kendi eğleneceği barı
da olabilirdi. Neden olmasındı! Köyün kendi organik ürünleriyle pişirilen
yemekler, köyün içindeki Michelin yıldızlı restoranlarda sunulabilirdi mesela,
neden olmasındı? Köyde narenciye mi yetişiyor, butik bir reçel atölyesi ya da
fabrikası kurulur, şehirden okumuş gıda mühendisleri, muhasebeciler gelip o
köylerde mutlu mesut çalışabilir ve evlerini kurabilirlerdi. Eğitim yaygınlaştığı için, okumuş mühendis olmuş
kişi ile köydeki çiftçi, barda yan yana oturup kahve ya da şarabını- hangisini
isterse- yudumlarken, Yaşar Kemal’in romanları hakkında konuşabilir, azıcık
çakır keyif olunca yan yana halaya durabilirlerdi! Her köyün kendi orkestrası
olabilirdi ya da!
Zengin
kodamanların yerleşmesiyle iğrenç hale gelmezdi Bodrum mesela. Bütün kıyılar
her seviyeden halkın kullanımına açık mütevazı yerler halinde kalabilirdi. Neden
olmasındı, olurdu.
Köy
Enstitüleri kapatılmamış olabilirdi… En azından gıdaya ulaşım bu kadar zor
olmazdı. Sümerbanklar sonra… Sadece fabrika değil, hepsi birer okul gibi yerleşkeleriyle
kültür yuvası Sümerbanklar…
Dünyaya
şekil veren tek süper gücün karşısında dimdik ayakta durabilirdik… Atatürk
Sümerbanklara Rusya’dan aldığı dokuma tezgahlarının borcunu narenciye ile
ödemiş o zamanlar. Eğer aynı mantıkla devam edebilseydik, bugün çiftçiye zarar ettirdiği için çöpe döküldüğünü duyduğumuz portakal
haberleri çıkmazdı gazetelerde! Eğer aynı kafayla devam edebilseydik, dünyanın en parlak ülkelerinden biri olabilirdik. Neler olabilirdi, hayal etmesi bile muazzam!
Köylü
cahil kalmazdı, kasabalı cahil kalmazdı. Pıtrak gibi çoğalan üniversitelerden
mezun olanlar böyle cahil olmazlardı!
Olmadı,
yapamadık demek de istemiyorum. Çünkü bir yol vardır her zaman. Her zaman bir
yol bulunur. Klişe gibi olacak ama ünün sonunda karanlık olur ama her karanlık
gecenin sabahı da bulunur. Bulunur elbette, Atatürk henüz unutulmadıysa,
insanlar akın akın izindeyiz diyebiliyorsa, vardır bir umut…
keşke bizim ülke avrupanın biraz içlerinde olsaydııı :)
YanıtlaSilDeğişir miydi bir şeyler :) Yaşamadan bilemeyiz elbette. Bence Atatürk'ün ilkelerini yeterince içselleştiren köklü bir eğitim seferberliği olsaydı biz nerede olursak olalım kalkınırdık :) Ama keşkeler karın doyurmuyor, bugünlere bakmak lazım 🧘☺️
SilBeyaz Zambaklar Ülkesinde; defalarca cümlelerin altını çizerek okuyup, öğrencilerime, dost ve arkadaşlarıma önerdiğim, hediye ettiğim (Bir zamanlar kitap hediye etmek mümkündü ) güncelliğini hiç kaybetmeyen bir kitap.
YanıtlaSilÇok güzel bir konu seçmişsiniz. Alttaki yorumunuz da tamamlayıcı olmuş. Sadece Köy Enstitüleri bile bu ülkede olmaz denilen ne çok şeyi gerçekleştirmiş. Aydınlanma ışığı yurdun en uzak bölgelerine kadar ulaşmış. Sonra karartılmış.
Neyse ki sevindirici küçük etkinlikler var. Kadınlar üretim çalışmalarında küçük işletmelerle, ortak çabalarla ailelerine, çevrelerine katkı sağlayabiliyorlar. Pazar yerlerinde tezgahlar açarak ürettikleri ürünleri satışa sunuyorlar.
Çağdaş Yaşam Derneği, Türk Eğitim Vakfı, Darüşşafaka Okulları , Eğitime can suyu vermeye çalışıyor. Desteklemek lazım bu güzel çabaları elbette.
Emeğinize teşekkürler.
Sağlıkla- umutla.
Değerli yorumunuz için teşekkür ederim Makbule Hocam. Bu kitap ne zamandır kütüphanemde okunmayı bekliyordu, belki de en ihtiyacım olan zamanda okuyorum şu an. Belki de tam zamanı şimdidir. Belki de bu kitabı daha çok tanıtmamız gerekiyor bu zor günlerde. Çünkü dediğim gibi gerçekten hüzünlenerek okuyorum kitabı.
SilAma umut her zaman var sizin de altını çizdiğiniz gibi. İyi ki sizin gibi değerli öğretmenlerimiz var, örneklediğiniz güzel dernekler var, ama yetmez. Topyekûn bir seferberliğe ihtiyacımız var belki. Atatürk’ün kurduğu o genç, dinamik ve kararlı ülkenin fabrika ayarlarına dönmesine ihtiyacımız var belki de.
Kitabı okurken en çok da kabuğuna çekilen, potansiyeli olduğu halde kendini gösteremeyen yüzlerce aydını, öğretmeni düşündüğümde içim acıdı.
Belki de sadece bir kibrit çakılsa, binlerce mum ardarda yanacak ve aydınlanacak gecenin karanlığı…
Sevgi ve saygılarımla 🥰🌺
Tekrar ve tekrar okunmalı, okutulmalı... Çok değerli bir eser. 😇🤩
YanıtlaSilTeşekkürler yorumunuz için, kesinlikle size katılıyorum. Herkes kendi çapında seferberlik yapsa, belki kelebek etkisi olur, ne güzel olur 🥰🌺
SilBu kitabı mutlaka okuyacağım ama daha rahat bir zamanımı ve hazır olmayı bekliyorum sanırım. Ben de yazdıklarınızı hissedeceğimi düşünüyorum...
YanıtlaSilTeşekkürler yorum için. Evet, benim de uzunca süre kütüphanemde beklemişti. Keşke hayata geçirebilsek bu kitapta yazanları, sevgiler 🥰🌺
Silçok çok önceden okuduğum ve aşık olduğum gerçekten çok beğendiğim bir kitaptı ik başta Mustafa Kemal Atatürk'ün önerisi olduğunu bildiğim için okumuştum fakat okuduktan sonra iyi ki okumuşum dediğim bir kitap oldu.
YanıtlaSilTeşekkürler yorumunuz için. Kitabı okurken Atatürk'ün vizyonerliğine bir kez daha hayran oldum. Keşke bu kitabı anlayabilecek bir eğitim bakanımız olsa...
SilÇok güzel bir eser bende severek okumuştum. İnceleme güzel olmuş. 😊
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim yorumunuz için, gerçekten de mükemmel bir kitap,
Silbence herkes okumalı, sevgiler 🌺🥰
Son cümlenle aynı fikirdeyim, bu ülkenin potansiyeli ve birikimleri hiç de azımsanacak gibi değil, yeterki kovulması gerekenleri ilk seçimde sandığa gömelim. O dediğin kurumsal yapılar işlevselliğini yitirse de duruyorlar. Dilediğimiz değişim olduğunda o kurumların başına geçecek insanlar hayal edilen süreden bile kısa zamanda herşeyi yola koyacaklardır emin ol. Ben o kurumlarda çalışmış, çalışan insanları iyi tanıyorum. Ve ülkeye inancımı hiç de yitirmiyorum bu nedenle. Ve kitap, ülkemizin geçmiş yapılanmasına ilgi duyan insanların mutlaka okuması gerektiğini düşünüyorum. Ben şanslı bir çocuktum bu bakımdan, bahsi geçen tüm kurumların tıkır tıkır işlediği yılların tanığıyım:)
YanıtlaSilDeğerli yorumunuz için teşekkür ederim 🙏 Evet ülkenin potansiyeli olduğunu ben de biliyorum. Fakat kontrolsüz göçmen politikalarıyla demografinin değiştirilmeye çalışılmasından da insan ister istemez endişe duyuyor. 80 darbesinde atılan ve günümüzde yeşermesi planlanan tohumlar tarladan nasıl sökülecek, insan ister istemez bir 50 yıl da öyle geçer endişesi taşıyabiliyor. Ama işte umut da hep var, her sene açan erik çiçekleri gibi bizler de her baharda umut aramaya devam ediyoruz.🌼🌿 İnsan bazen Cumhuriyetin ilk yıllarındaki fakir ama inançlı, yoksul ama umutlu günlere, Atatürklü günlere ışınlanmak isteyebiliyor. Kitap bu yüzden beni duygulandırdı, bu güzel ülkeye reva görülenlere gönlüm de kırıldı bir taraftan... Yani, ne diyebilirim, bu sene hıdrellezde gül ağacının dibine farklı hayaller assak, mesela ertesi gün toz pembe oluverse her şey... Yorulduk üstat, gönlümüz yoruldu... Oysa hepimize hediye edilmiş tek bir hayat var... Hayırlısı olsun bakalım, sevgiyle 🥰🌺
SilNe güzel yazmışsınız...
YanıtlaSilSelamlar,
Çok teşekkür ederim, sevgiler 🌺🥰
SilKitabı okurken içimden geçenlere tercüman olmuşsun.
YanıtlaSilVardır bir umut.
İnsanın boğazına bir şey oturuyor düşündükçe...
SilAtatürk gibi bir lidere sahip olmak büyük şanstı. Demokrasi denilen yönetim şekliyle geleceğe umutla bakamıyorum ne yazık ki. İyi niyetli, liyakat sahibi insanlarımız elbette var ancak böyleleri asla olması gerektiği yerlere getirilmez. Tek umudum Atatürk gibi cesur yürekli bir liderin ülkenin başına geçmesi. Bu kanlı mı olur, kansız mı işte onu bilemem. Mevcut düzeni koruyarak, ülkeyi yönetecek kişileri seçim yoluyla belirlemek ve bu şekilde memleketin yola girmesini beklemek sadece bir hayal. Bence...
YanıtlaSilCehaletin yüksek olduğu toplumlarda demokrasinin bir işe yaramadığı maalesef gözümüzün önündeki gerçek. Müthiş dehasıyla Atatürk de bunu öngörmüş ve devrimlerini hızla gerçekleştirmişti. Ama sonradan gelenler, O’nun yolunda gidemediler. Sadece Atatürk’ün eğitime verdiği önemi anlayıp titizlikle uygulayabilselerdi, bugün biz de Finlandiya kadar zengin ve dolayısıyla mutlu bir ülke olabilirdik… Olmadı. Bunun en önemli nedenini hepimiz biliyoruz.
SilSeksen darbesi ile tohumları atıldı bu günlerin. Bir yerlerde okuduğum bir cümle hep aklımda:
“Seksen darbesi, kırk yıl sonrasının planıdır.”
Evet, şimdi o planlanan zamanlardayız… Söylenecek söz yok.
Bir film gibi izliyorum olup bitenleri. Derinliğini her geçen gün kaybeden senaryoda, başroller artık önemsiz hale geldi. Biri gidiyor biri geliyor, senaryo hep aynı. Ama umut olmak zorunda, umut olmazsa yaşayamayız. Açıkçası ben artık armudun sapı üzümün çöpüne bakmadan pozitif adım atan herkesi umutla desteklemek gerektiğini düşünüyorum. Hiçbir şey yapmamaktansa, en azından demokrasi adına nefes aldıracak adımlar atanları değerli buluyorum. O nedenle İstanbul seçimlerini önemsiyorum, çünkü son dört yılda en azından nefes alabildik, birileri gözümüzün içine parmak sallamadı. Modern belediyecilik gördük, içimiz aydınlandı…Bu bile bir şeydir, ve bunun devamı için oy vermek bence -şu koşullarda- yapılması gereken bir görevdir.
Sevgilerimle… 🌺🥰