22 Ekim 2014 Çarşamba

Cem Yılmaz yine haklı!

Çok erken kalkarım, erkenden kahvaltı ederken de televizyondaki haberlere bakarım. Dün yine İrfan Değirmencioğlu ile sabah haberlerini izliyordum, bir tweet üzerine dedi ki:
- Farkında mısınız, Türkiye'de en çok kullanılan cümle “Hakkımı istiyorum!”

Bu lafın üzerine aklıma Cem Yılmaz geldi. Cem Yılmaz geçenlerde gösterisi için Amerika'ya gittiğinde kendisiyle söyleşi yapan gazeteciler sormuş:

“Kendinizi Türkiye'de özgür hissediyor musunuz?”

Cem Yılmaz yanıt vermiş:

“Elbette hissetmiyorum, insan doğal haliyle özgür hissetmeli. Bunun için illa kahramanlık yapmasına gerek kalmamalı. Senin doğal hakkın olmalı... Nedir lan, savaş şartlarındaki gibi devamlı mücadeleyle hak elde etme meselesi? Bana hiç medeni gelmiyor!”

Düşündüm de, Cem Yılmaz bu sefer de haklı; tamam çok dinamik bir ülkede yaşıyoruz ama yoruyor be arkadaş! Her konuda ama her konuda mücadele etmek zorunda kalmak ne büyük stres! İyiliğimiz için birileri bir şeyler yapıyor, biz de o iyilikten(!) kurtulmak için mücadele etmek zorunda kalıyoruz! Mücadele derken de, tahmin ettiğiniz gibi sert olanından bahsediyorum; yani taşlı, sopalı, kavgalı, sloganlı, mitingli, eylemli, coplu, tomalı, gazlı, tutuklamalı, hapisli... olanından!



Bir tek biz değiliz elbette, batılılar mücadele etmiyor mu?

İsviçre'de yaşayan bir arkadaşım var, O anlatmıştı. İsviçre'de her şey için 3 ayda bir referandum yapılırmış, onlar da mücadele ediyor işte kendi çaplarında! Doğrudan demokrasinin mekanizmalarını çalıştırıyorlar. Yasa değişikliği, ülke bütçesi veya 100 bin imzayı aşan herhangi bir konuda İsviçreliler ülke çapında referanduma giderlermiş. Aramızdaki medeniyet farkının Alp Dağları'nı aştığını bilmem söylememe gerek var mı? Adamlar mesela 2012 yılında yıllık izin süresinin 4 haftadan 6 haftaya çıkarılmasını oylamışlar. Arkadaşım o yıl izne geldiğinde bu konudan bahsederken şöyle yorum yapmıştı:

“Bu İsviçreliler bir tuhaf insanlar, hayatta kabul etmezler bu yasayı. 6 hafta izin yapılırsa ülkemizin ekonomisi bozulur.” derler demişti. Ben çok şaşırmıştım, algılarım bizim ükenin standartlarına göre kalibre olmuş demek ki.. Nitekim o sene yıllık izin referandumu sonucunda seçmenlerin üçte ikisi yasaya red oyu vermiş. Buyurun haberi de burada:

Bizde ise istersen 20 sene çalış, ama son iş yerinde bir yılı doldurmadan izne çıkamazsın gibi bir saçmalık var! Son işyerinde beş seneni doldurmadan çıkacağın izin sadece 15 gün, onu da kesintisiz kullanamazsın! Hafta hafta, hatta gün gün verirler izni. Bir işyerinde 5 sene çalışmaksa senin şansına kalmış, ya iş yeri batar, ya zam yapmazlar ayrılmak zorunda kalırsın, ya da işveren senin yerine akrabasını işe alacağı için seni işten atar. 
Adamlar zaten 4 hafta izin yapıyor, zaten esnek çalışabiliyorlar, zaten bir sürü tatilleri var, yani izne doymuşlar demek ki “6 hafta izin ülke ekonomisine zarar” deme noktasına gelmişler.
 Aranızda özel sektörde çalışıp da 4 hafta kesintisiz izin yapan var mı Allasen? 4 hafta izin yapsak, geldiğimizde masamızda başkasını görme olasılığımız %90 bence, çünkü yokluğumuzda kim bilir nasıl dedi kodumuz yapılır, kim bilir nasıl gaza gelir işveren, bizden ucuza çalışacak işsiz çoook!



Adamlar aşmışlar, asgari ücretin olmadığı ülkelerinde mesela geçenlerde asgari ücret 4500 dolar olsun mu konusunda oylama yapmışlar, zaten ülkede çalışanların %90'ı 4000 dolar üzerinde para kazandığı için bu yasayı kabul etmemiş halk. Aynı referandumda 3.4 milyar dolar tutarında savaş uçağı alınsın mı sorusuna ise ülkenin %53'ü “hayır” demiş, zaten son 200 senedir savaş yapmadıkları için böyle bir harcamayı kabul etmemişler. Şaka ya da masal gibi geliyor kulağa değil mi?
İsviçre'de yaşayan arkadaşım, İsviçre o kadar kuralların olduğu, o kadar düzenli bir ülke ki, insanın canı sıkılıyor rutinlikten diyor. Adamların derdine bakar mısınız?

Bizdeki rutin güne bakalım bir de:


Dün yine Validebağ Korusu'na sabah sabah iş makineleri girmiş, ağaçları kesmeye çalışmışlar, mahalleli koştura koştura koruya inşaat yapılmasın diye hak arama mücadelesi yapıyor. Polis elbette baş aktör. Karadeniz'in yeşilliklerine, şırıl şırıl derelerine kıyıp HES yapmaya çalışanlar var, yöre halkı kendi çaplarında “dere bizim hakkımız, yeşilimizi soldurmayız” mücadelesi veriyor. Polis tabii ki yine baş aktör. İsviçre'de her mahallede bedava kreşten liseye kadar her türlü okul varken bizde de çocuklar evlerinden 20 kilometre uzaktaki okula zorla kayıt ettiriliyor, o okul olmazsa yakında İmam Hatip var, olmadı özel okul özgürlüğünü(!) alternatif olarak sunuyorlar. Zavallı aileler mücadele etmek zorunda kalıyor. Polis elbette yakınlarda yine.. Binlerce genç, öğretmen olarak mezun olmuş atama beklerken, devlet Bangladeş'ten ucuz eleman getirme yasaları çıkarmaya hazırlanıyor, öğretmenler sokaklarda mücadele etmek zorunda... Polisi sormayın bile!
Devlet güya teknolojiye ayak uyduracak diye 1 liraya mâl ettiği çipli kimliği edilen mücadeleler sonucunda, 18 liraya düşmüş haliyle(!) vatandaşına satmaya çalışıyor...


Daha sayayım mı? Sabah sabah gaza gelip yollara dökülür mücadeye falan kalkışırsınız maazallah, başınıza bir hal falan gelir, en iyisi susayım ben..

Bütün bunlardan sonra “hak verilmez alınır” saçmalığına inanmamı nasıl beklersiniz benden!
Hak hakkımdır arkadaş, niye almak için sinir stres olayım ki, hem kimsiniz ki siz bana haklarımı lütfederek sadaka gibi veriyorsunuz?

Bugün “çav bella” modundayım netekim.. Ama sokağa çıkıp da hak mücadelesi yapacak halim de yok ne yalan söyleyeyim, mücadele yapmak da istemiyorum zaten, Cem Yılmaz'ın dediği gibi bana da medeni gelmiyor bu yöntemler!

Sevgiyle efendim, yönetenle yönetilen arasındaki bütün sınırların sevgiyle yok olması dileğiyle hatta, uçuk kaçık ütopyamla elveda diyorum bugün...













6 yorum :

  1. Sevgili Evde Yazar ,yine döktürmüşsünüz :)))
    Ellerinize yüreğinize sağlık.Hepsine katılıyorum hele o izin mevzusu yok mu? Ah ah başıma her yıl aynı tantana gelir malesef.On yıldır aynı firmada çalışıyorum hala daha bitmedi seni işten çıkarırım tehdidi.Daha iki hafta önce yine aynı söylemi duydum sinir sistemim alt-üst oldu.İki çocuk okutuyorum sgk prim günlerimin dolmasına 3,5 yıl kalmış yeniden iş değiştirmek çok zor geliyor.Burası TÜRKİYE tabii!!!
    Yazınızı çok büyük bir zevkle okudum.İSVEÇ'te olmak istiyorum ben :)))
    Sevgiler.

    YanıtlaSil
  2. ..., biz de o iyilikten(!) kurtulmak için mücadele etmek zorunda kalıyoruz. Ne güzel ifade etmişsin. Sabah sabah yaralarıma tuz bastın, sağol. :)

    YanıtlaSil
  3. Blogda senin için bir ödülüm var :) Katılırsan sevinirim. http://herseydenkonusmali.blogspot.com.tr/2014/10/premio-dardos-dart-odulu-aldim-dostlar.html

    YanıtlaSil
  4. bumerangdan önce ben bir ödül vereyim dedim :) ayrıntılar blogda canım

    YanıtlaSil
  5. 15 yıl önce doktora tezimi hazırlamak üzere İsviçre'nin Lausanne şehrinde bir sene yaşadım. Her şeyin düzenli, saatinde, tıkır tıkır işlemesi beni önceleri bu ülkeye hayran bırakmıştı. Fakat sonraları sinir olmaya başladım. Sabahları otobüs durağında beklerken "şu otobüs bir kere de geç veya erken gelse" derdim fakat, hayır, otobüs illa ki tabelada yazılı tam saatinde gelirdi :)

    YanıtlaSil