Perde
açılınca bir banka şubesini görüyoruz. Dekor çok başarılı.
Numara alma makinesinden bankodaki kayan yazılara kadar her şey
bütün detaylarıyla düşünülmüş. Sahnede bir müşteri, banka
memurları ve güvenlik görevlisi var. Öğle tatili bitmiş,
ama şubedeki rehavet sürüyor. Derken sahneye emekli ilkokul
öğretmeni Saadet Yurtlu giriyor. Üzerinde kendisine çok yakışan,
tam da sosyal konumuna ve yaşına uygun yeşil şık bir elbise var.
Saçları sıkıca topuz yapılmış. Herkese “evladım” diye
hitap eden, disiplinli, mesleğini yaşam tarzı olarak
benimsemiş bir öğretmen kendisi. Aynı zamanda çocuğunun üzerine
titreyen bir anne. Bankadaki parasını çekecek ve oğlu Sermet'e
hediye alacak. Çünkü Sermet'in o gün doğum günü. Daha bankaya
adımını atar atmaz güvenlik görevlisinin laubali ve cahilane
davranışlarından rahatsız olan Saadet Hanım “bunlar hep
müfredat sorunu, sizleri eğitemedik” diyerek tavrını ve halini
belli ederken, bankaya yüzlerinde kadın çorabı olan 3 kişi
giriyor ve olaylar böylece başlıyor.
Buraya
kadar anlattıklarım zaten oyunun tanıtım broşüründe de mevcut,
dolayısıyla oyunu izlemek isteyenlere bir kopya vermediğimin
altını çizmek isterim. Gelelim yorumlarıma.
Oyunu
izledikten sonra yazarın neyi anlattığını pek anlayamadım.
Geçen
sene önermesiz tiyatro metin yazarlığı eğitimi aldıktan sonra,
izlediğim oyunlarda hep yazarın asıl anlatmak istediği ana temayı
bulmaya çalışıyorum. Ama “Saadet Hanım” da o kadar çok
mesaj kaygısı vardı ki, oyundan çıktığımda aklımda kalan şey
sadece “ yazarın kafasının çok karışık” olduğuydu.
Oyunun tanıtımında özetlendiği gibi eski zaman disiplinlerinden
kalma emekli öğretmen Saadet Hanım'ın bakış açısından olaylar anlatılsaydı, “güldüm eğlendim düşündüm” der çıkardım. Ama
böyle olmadı. Çünkü son dönemin popüler tanımlaması olan
“sübliminal mesajlar” oyunda o kadar çok yer alıyordu ki, açıkçası izleyicilerin çoğunun topluca güldüğü bazı yerlerde ellerim
çenemde donuk bir yüz ifadesiyle bakakaldığım çok oldu. Bir
karışıklık komedisi olarak kalabilirdi belki oyun, ben de güler
eğlenir stres atar çıkardım. Ama öyle değildi...
Oyundaki
mesajlar
Saadet
Hanım bankadaki çalışanların ya da eylemcilerin beğenmediği
davranışları için “işte bunlar hep müfredat yüzünden,
okullardaki müfredat değişmeli” mesajını birkaç kere
tekrarladı. O sırada salondaki izleyicilerden büyük bir alkış koptu. Oysa
“müfredat değişmeli” diyen Saadet Hanım'ın okullarda nasıl
bir eğitim sistemi istediğini bilmiyorduk biz seyirciler olarak. Dolayısıyla ben alkışlamadım bu repliği. Çünkü bu sloganvari tekrar edilen mesaj beni hiç ama hiç
etkilemedi.
Oyunda
solcu eylemciler aşırı derecede karikatürize edilmiş. Tamam
silahlı eylemler yanlıştır, elbette şiddet yanlısı değilim
ben de. Ama kitap cümleleriyle konuşan eylemcilerin -ki böyle
konuşmaları alay konusu edilmiş- bir bildiri yazıp isteklerini
dile getirmekten bile aciz olarak gösterilmelerini, grubun başkanının gözlüğünden sarkan etiketi egzajere edilmiş detaylar olarak gördüm. Aynı şekilde eylemcilerin bir konuya
karar vermek için oylama yapmaları da abartılarak komedi unsuru
haline getirilmiş. Neden? Bir toplulukta karar vermek için oylama
yapmak çok mu gülünesi bir durum... Oyunun sonunda “her şeyi
sevgiyle çözelim” gibi bir mesaj verildi gibi oldu bir ara ama, açıkçası bu kadar laf kalabalığında çok sönük kaldı bence.
Işıklar kararıp da son sahnede Saadet Hanım oyuncuların
arasına karışarak “biz çocuklarımızdan gözyaşlarımızı
sakladık, sonunda kendileri arayıp buldular. Siz çocuklarınıza
acılarınızı öğretin ki mutluluğu bulsunlar” dediğinde çok
beğendim bu repliği. Ama oyunun bütünüyle ne alakası vardı,
yine bağlantı kuramadım...
Muhtemelen
yazar Ahmet Levent Pala, dünyaya soldan bakanları eleştirmek
istemiş, ama açıkçası kendisinin nerede durduğu da pek belli
değil. Bu eleştiriyi yaparken ortak değer olan öğretmenlerden
yola çıkmış. Biraz müfredattan dem vurmuş, biraz
eğitimsizlikten dem vurmuş, araya görevini kötüye kullanan memur, elemanıyla
sevgili olan evli yönetici, sevince evlenmek gerekir klişesi, az
biraz da komik unsur ekleyince, sonuna da “sevin, sevilin” mesajını kulağa güzel gelen bir akışla koyunca, dediğim gibi ortaya
karmaşık bir oyun çıkmış.
Oyunda
en çok Nilgün Kasapbaşoğlu'nu sevdim.
Oyunda
Saadet Hanım rolünde oynayan Nilgün Kasapbaşoğlu'nu çok
sevdim. Gerek ses tonu, gerek sahne hakimiyeti, gerekse mimikleriyle
gerçekten de çok başarılıydı. 200'e yakın oyunda görev yapan,
sinema ve dizilerden de tanıdığımız, aynı zamanda çok başarılı
bir seslendirme sanatçısı olan Nilgün Hanım'ın performansını
ve müthiş enerjisini izlediğim için kendimi şanslı
hissediyorum. Siz de eğer fırsat bulup oyunu izlerseniz
yorumlarınızı merakla bekliyorum.
Son not;
Sansürsüz, düşüncelerin özgürce aktarıldığı, tiyatrocuların işten atılmadığı, oyunların yöneticilerin istekleri doğrultusunda seçilmediği ve doya doya sanatla dolu geçen günler dilerim hepimize...
Son not;
Sansürsüz, düşüncelerin özgürce aktarıldığı, tiyatrocuların işten atılmadığı, oyunların yöneticilerin istekleri doğrultusunda seçilmediği ve doya doya sanatla dolu geçen günler dilerim hepimize...
Bu oyuna ekim başlarında bilet bulamamıştım, hepsi satılmış. Ben konu ve işin içinde tanıdık bir deneyimli oyuncu görünce çok istedim gitmek, belki kasım ayında giderim. Tiyatroda siyasi mesaj ya da araya laf sokma sevmiyorum. Bana kalırsa sanatın siyasi görüşü tarafı olmaz, mesaj varsa da izleyenler düşünüp alsın. Zaten sanatın bir misyonu da düşündürmek değil mi? Gidersem izlenimlerimi paylaşacağım sizinle..
YanıtlaSilBen biletlerin satıldığı gün gittim. Kasım oyunlarından ise sadece ikisine yer bulabildim, biletleri sıkı takip etmek gerekiyor.
SilTiyatroda ve sanatta yaratıcıların siyasi duruşlarını sergilemelerinde bence hiçbir sakınca yok. Sadece bunu yaparken sloganvari yaklaşımlar olması beni rahatsız ediyor. Bazı şeylerin tabiri caizse izleyicinin gözüne sokulmasından hoşlanmıyorum. Bence sanatın siyasi görüşü elbette olur, ama derinlikli ve iyi işlenmiş olması lezzet vermesi açısından önemli.
Oyun hakkındaki yorumlarınızı merakla bekliyorum, sevgiler.
Merhaba, sanatın siyasi görüşü olmaz derken ne suya ne sabuna bulaşmadan renksiz ve ruhsuz anlamında demiyorum derinlikli ve iyi işlenmiş olmasına ben de katılıyorum ama sanatçı düzeyinde bu şartları koruyarak olur da, sanat siyasi düşünceler üstü olmalı. Her görüşün o söz ettiğimiz çerçeveye, kriterlere uyarak kendini ifade aracı, bir ayna gibi. Kasımda elimi çabuk tutayım, sevgiler.
YanıtlaSilSize katılıyorum. Sanat kesinlikle daha üstten bakabilmeli, aynen dediğiniz gibi bir ayna misali... Ruhu olmalı, derinliği olmalı ve elbette estetiği olmalı...
SilKAsım biletleri 18 ekimden bu yana satışta. Ben ilk gün gittiğim halde bilet almak için ilk oyuna yer bulamadım Haldun Taner'de, diğer ikisine bilet alabildim. Bence elinizi çabuk tutun, hatta hemen şimdi alın biletlerinizi, umarım yer bulursunuz, sevgiler :)
Çok güzel yorumlamışsınız, tebrik ve teşekkür ederim. Bu oyunu izleyen arkadaşlarım sadece sloganları alıp "güzel mesajlar veren" bir oyun olduğunu söylemişlerdi ama hem olumlu hem olumsuz yönlerini okuyunca daha net bir fikir oluştu. Genelde biletler satışa çıktığı gün mümkün olduğunca fazla oyuna bilet almaya çalışıyorum ama sıra buna gelene kadar kaçırmıştım. Artık Aralık ayına kısmet, fırsat bulursam izleyeceğim.
YanıtlaSilBen oyunu izlerken Çağdaş Yaşam Derneği'nden gelenler çoğunluktaydı ve oyunu çok beğendiler. Hatta yanımda oturan bir hanımefendi de oyundaki mesajları çok sevdiğini söyledi. "Sizce de biraz fazla karikatürize edilmemiş mi" dediğimde şöyle bir baktı bana, anlam veremedi bu yorumuma. Ben de kendimden şüphelendim açıkçası :)
SilSizin de yorumunuzu merak ediyorum açıkçası, umarım bilet bulabilirsiniz.
Sevgiler.
10 sene olmustur tiyatroya gitmeyeli, utandim suan...
YanıtlaSilZararın neresinden dönülse kardır. Özel tiyatrolarda biletler biraz pahalı ama şehir tiyatrolarında tam 16 TL, indirimli 10 TL. Aralık ayı biletlerini takip ederek arayı kapatabilirsiniz :)
Silİstanbul şanslı tiyatro yönüyle. Sizin yorumunuzu okuduktan sonra tiyatro izlemek bir başka güzel olur herhalde.
YanıtlaSilZaman zaman tekrar İzmir'de yaşama olasılığını düşündüğümde, buradaki sanatsal faaliyetler ve bu anlamda ne kadar şanslı olduğumuz geliyor aklıma. Özellikle Kadıköy'de yaşamak, belediyemizin sloganında belirtildiği gibi gerçekten de "ayrıcalık". Hoş ne kadar yararlanıyoruz gerçi ama, en azından nefes alacak kadar katılabiliyoruz bir takım sanatsal etkinliklere. Mesela söylemesi ayıp bu akşam belediyenin bahçesinde "Boğaziçi Caz Topluluğu"nun bedava Cumhuriyet Bayramı konseri var, gitmemek olur mu:)
SilSahne, oyuncuların oyun becerileri güzeldi. Ama senaryo hatalı. bir çok oyun seyrettim, seyredemediğim nice tiyatro eserleri okudum. Böyle ne dediği net olmayan ilk oyun görmedim. Adalet aramak için-yanlış silahlı eylem metodu kullanılsa da-solcu olmak gerekir mi demek istiyor? Öğretmenler ne kadar iyi olsa da eğitim sistemi mi insanları kötü yapıyor demek istiyor? dava ve amaç ne olursa olsun menfaat veya duygu işin içine girince her şey değişir mi demek istiyor? oyundan çıkınca kafalar net bir mesaj almış olmuyor. "Kafa karıştırmak için, vakit geçirmek için bir eğlence olsun" oyunu bu oyun. Ve insanın "beyni ben ne seyrettim ve ne anlamalıyım" manasında yoruluyor.
YanıtlaSilHAklısınız. Metin doyurucu olmayınca oyunculuğun ya da dekorun iyi olması da yetmiyor.
SilBenim için işin en üzücü tarafı ise izleyicilerin çoğunun bu oyunu ayakta alkışladığına tanık olmaktı maalesef...