Bir
süredir, akşam yemeği yaparken mutfağa emektar tabletimi
götürüyorum, yemek yaparken Muhteşem Yüzyıl'ı izliyor ya da
dinliyorum. Zaten mutfağım küçük olduğu için tablet fazlasıyla
bu işi görüyor. Evet 2011 yapımı bu diziyi ben o zamanlar
izlememiştim. Ortamlar “Hürrem Hürrem” diye yıkılırken, iş
yerinde bu dizinin yorumları yapılırken ben hiç oralı
olmuyordum. Şimdi niye mi izliyorum, çünkü mutfakta yemek
yaparken film izleyemem, dikkatimi veremem. Haber zaten mümkün
olduğunca izlemiyorum. Sabah 06:40-8:00 arası İrfan Değirmenci
ile Sabah Haberleri yetiyor, diğerlerine katlanamıyorum. Ruh
sağlığım açısından bu şekilde bir kararım var. Her neyse
konu bu değil; konu Muhteşem Yüzyıl ve Hürrem Sultan...
Kimyon & Hürrem |
Osmanlı tarihini pek bilmiyorum gerçekten de. Çünkü lisedeyken okutulan
tarih hiç ilgimi çekmedi, hocamız da kötüydü ve uzunca bir süre
tarihle pek ilgilenmedim açıkçası. Sonraları ufak ufak ilgi
duymaya başladım. Sarık ve İstanbulin Kitabı'nı okuyup
sevdikten sonra bu ilgim arttı. Hatta buradan okuyacağınız ve
yorumlarla maaelesef trollenen bir yazım da var. Bilirsiniz
Osmanlı'ya bir laf etmeye görün, hemen acımasız eleştiriler
birbiri ardına geliyor. Malumunuz bugünlerde de Lozan kavgası
yapılıyor.. Her neyse, sinirlenmeyeceğim, ben dizi anlatmaya
devam edeyim, zaten ne olduğu ortada...
Ne
diyordum, evet; tarihle daha yeni yeni ilgileniyorum. İlber Ortaylı'nın
anlatımını seviyorum ve hatta elimde şimdilerde de Soner
Yalçın'ın Galat-ı Meşhur kitabı var. Yani demem o ki, Hürrem Sultan hakkındaki
bilgim gerçekten çok kısıtlı, sadece Osmanlı'daki en güçlü
kadın olduğunu ve "Kadınlar Saltanatı" denilen dönemi başlattığını biliyordum diziyi izleyene kadar hepsi bu. Ama
diziyi izleyince kadından harbiden nefret ettim.
Meral
Okay (ışıklar içinde yatsın) satır aralarında çok güzel
taşlamalar yapmış. Saraydaki gösterişle halkın yoksulluğu
arasındaki uçurum, padişahın ve saray ahalisinin sadaka dağıtarak
halkın gözünü boyaması, haremdeki kadınların değersizliği,
padişahların ve yanındaki paşaların egoları, kız ve erkek
çocukların ayrımı, iktidar hırsının gelebileceği kanlı
boyutlar, padişahın annesi tarafından bile sorgulanamayıp
“neden?” sorusuna “çünkü ben öyle uygun gördüm”
yanıtını vermesi ve bu yanıt karşısında herkesin suspus
olması, bir karış boyuyla koca paşalara emredebilen şehzadeler,
küçücük çocukların tahta geçebilmesi, padişahın ağzından
çıkanın sorgulanmadan uygulanması, harem ağalarının
düşürüldüğü zavallı durum, dönemin saçma yayılmacı
politikaları, tutuculuk, resim yapmanın bile günah sayılması,
heykellerin uğursuzluk getirdiğine inanılması gibi gibi birçok
şeyin dizide yer alıyor oluşu gerçekten güzel ve etkileyici.
Toplam
139 bölümlük dizinin henüz 40. bölümdeyim ama itiraf edeyim ki
Hürrem'in entrikalarından cidden çok sıkıldım. Tamam tarihte de
böyleymiş büyük olasılıkla, yoksa o sarayda o kadın nasıl söz
sahibi olmuş kabul de yürek kaldırmıyor! Yani kötülerin hep
galip gelmesinden nasıl hoşlanabilirim ki! Hürrem entrika
çeviriyor ve hep kazanıyor, oysa azıcık da kaybetmesi gerekmez
mi? Yani kötülerin cezalandırılması gerekmez mi? Bu durum adalet
duygumu sarsıyor, olmuyor yani. Hayatta da böyle, ne bileyim mesela
kötüler güçlendikçe canınız sıkılmaz mı? Kötü kalpli üvey
annelerin ağlaması yüreğinizi serinletmez mi? Hitler ölünce
milyonlarca insan sevinmemiş midir?
Yani
birazdan yine yemek yapacağım ve 41. bölümü izlesem mi
bilemiyorum. Oysa iyiydi mutfak ritüelim...
Hatırlıyorum
o dönem her yerde Hürrem yüzüğü satılıyordu. İyi de bu
iğrenç kadının yüzüğünü neden takmak ister ki insan? Yani
gerçekten de kötüleri yüceltmeyi çok mu seviyor bizim
taoplumumuz? Ya da ne bileyim güce tapma hikayesi mi bu? Şaşırıyorum
ve anlam veremiyorum.
Meryem
Uzerli meselesi
Açıkçası
Meryem Uzerli'yi takdir etmemek olmaz. Zira o olmasaydı “tükenmişlik
sendromu” diye bir şeyin varlığından haberdar olmayacaktık.
Ama geçenlerde haberi vardı, 12 milyon liraya villa alabilmiş
hatun kişi. Yani hem “tükendim” diye izleyicisini ortada
bıraktı, hem de o dizi sayesinde zengin oldu.
Kimse kusura bakmasın ama bizim ülkemizdeki bu artistlerin Hollywood ayarında paralar kazanmasını hazmedemiyorum, sanki geri kalan tüm herkes Hollywood ayarında para kazanıyormuş gibi! Toplumdaki orta ve az gelirlinin kazancıyla üst düzeylerin kazancı arasındaki uçurum hiç bu kadar büyümüş müydü? Ya da eskiden sanatçılar, bu şımarık ablalar gibi çok kazanıyor muydu? Ya da kazandıkları para böyle gözümüze gözümüze sokuluyor muydu? Türkan Şoray yalı aldı, Kartal Tibet lüks araba aldı diye haberler çıkar mıydı basında?
Kimse kusura bakmasın ama bizim ülkemizdeki bu artistlerin Hollywood ayarında paralar kazanmasını hazmedemiyorum, sanki geri kalan tüm herkes Hollywood ayarında para kazanıyormuş gibi! Toplumdaki orta ve az gelirlinin kazancıyla üst düzeylerin kazancı arasındaki uçurum hiç bu kadar büyümüş müydü? Ya da eskiden sanatçılar, bu şımarık ablalar gibi çok kazanıyor muydu? Ya da kazandıkları para böyle gözümüze gözümüze sokuluyor muydu? Türkan Şoray yalı aldı, Kartal Tibet lüks araba aldı diye haberler çıkar mıydı basında?
O bu değil de, Meryem Uzerli'nin kötü Türkçesi ilk bölümlerde beni yormuyordu ama 40. bölüme yaklaştıkça kulaklarımı tırmalamaya başladı. Yani hanımefendinin bozuk aksanı bence izleyiciyi de tüketir cinsten... Şimdi bu benim söylediğim şey asla ayrımcılık değil, yani Türkçesi bozuk diye hanımefendiyi kınamıyorum. Sadece ekran karşısına çıkan kişinin düzgün konuşması gerektiği gerçeğinden yola çıkarak eleştiriyorum. Ne bileyim, o milyonları kazanırken az bir bütçe ayırıp bir aksan hocası tutabilirdi kendisine... Şimdi diyeceksiniz ki Hürrem Sultan Rutenyalı'ydı, aksanı kırık olabilir. İyi de haremdeki bütün kadınlar bir yerlerden gelmedi mi zaten, herkesin Türkçesi güzel de bir tek Hürrem'inki mi bozuk? Kimse kusura bakmasın ama Meryem'e iltimas geçmişler. Açıkçası ben bu aksandan rahatsızım bir izleyici olarak... Aslında belki de bu hanımefendi ve benzerlerinin hak etmedikleri deli paralar kazanmalarından rahatsızım belki de, bilemiyorum...
Bir
diziden nerelere geldik iyi mi, ne yapsam, mutfakta geçirdiğim
saatlerde Hürrem Meryem'e katlansam mı, yoksa başka bir dizi mi
bulsam kendime... Hayır hayır; elbette haber izleyip kendimi
zehirlemeye niyetim yok...
Sevgi,
saygı, hürmet, afiyetler efenim...
Ben diziyi Kanuni'nin Hürrem'e söylediği aşk dolu muhteşem mısralar için seyretmiştim gerçi ama, saraydaki herkesin hırsı ve sürekli birbirlerine entrikaları ve öldürmeye çalışmaları sorgulamaya itiyor insanı.Sonucu ölmemek için öldürmeye bağlı sanırım.
YanıtlaSilAçıkçası ben entrikalardan ve padişahın egosundan o kadar nefret ettim ki, o aşk dolu sözler ne kadar güzel olsa da hiç ama hiç etkilenmiyorum:)
Silİktidar hırsı denilen şeyin ne kadar iğrenç olduğunu, tek adamın iradesinin sorgulanamayışının ne korkunç olduğunu sorgulayabilseydi keşke bütün izleyiciler...
Şimdi yazacaklarımı bir yazımda anlattım. Başlığını hatırlayamadım. Aslında hatırlayamayınca seviniyorum. Yazılarımın niceliği hakkında bana güncel bilgi olarak döndüğü için.
YanıtlaSilBir arkadaşım oturduğu semtten pek memnun değildi.Kültürel olarak yetersiz buluyordu. Anca geçinen, kitabı eğer önünden geçerlerse raflarda gören, karın tokluğu derdindeki insanlar pek kitap okuyamıyor malum. Aslında yeterli parası olanların çoğu da farklı değil.
Arkadaşım veli toplantısına gidiyor. Çocukları ilkokulun başında daha. Toplantıda kızının sınıf arkadaşının annesi arkadaşım yüksek okul mezunu,iki dil bilir biri olduğundan ona akşam izlediği soruyor. Diyor ki "Kanuni dizide oğlunu, torununu boğazlattı. Bu doğru değildir. Senarist eklemiştir he mi?" diyor. Arkadaşım önce ne desin şaşırıyor. Ama kadının da çevredeki onca kalabalığın da bilgi düzeyini bildiğinden "Doğru, tarihte böyle" diyor. Kadın bir kızıyor bir kızıyor. "Eee, Kanuni
bunları yaparken Atatürk neden engel olmamış?" diye soruyor.
Yok artık! Ben de diziyi izlerken saf saf, "keşke insanlar tek adam yönetiminin ne iğrenç olduğunu bu diziyi izlerken sorgulasa" diyorum! Cehaletin düzeyi cidden korkunç!
SilÖncelikle Irfan Değirmenci hakkında birkaç şey söylemek isterim. Kendisini, haber sunumunu severim. Ama onun birkaç haberini izledikten sonra başka kanala geçmek durumunda kalıyorum. Çünkü 100 haber veriyorsa 90'ı birbirini bicaklayanlar, kazalar, kavgalar falan filan. İçim karariyor yani. O adam başka bir şeyler yapmalı artık. Sabah haberleri ona bir beden küçük geliyor artık. Gelelim diziye. Herkes o diziden bahsederken ben de sizin gibi o diziyi izlemedim. Sabahtan akşama cinsellik peşinde koşan bir Kanuni yazmak haksızlıktır. Osmanlı tarihini severim. Osmanlı hakkındaki bazı elestirilerinize katimakla beraber hepsine katilmiyorum. Biraz ön yargı seziyorum sizde. Sadece sizin dünya gorusunuze yakın kişilerin Osmanlı hakkındaki yazdıklarını okumayin bence. Bu sizi yanıltır. Ben her söylenenin okunması, dinlenilmesi taraftarıyım. Ancak doğruya böyle ulaşılır. Ben iktidar yanlısı değilim ama Sabah gazetesini takip ederim. İktidara muhalif bir yanım yok ama Sözcü'yü takip ederim. Arada kıyas yapmak için. Tukenmislik sendromu üzerinde niye bu kadar duruldu? Niye altında bir art niyet arandı anlamıyorum. Siz, biz kendi hayatımizda bu duyguyu yaşamıyor muyuz? Calistigimiz isyerinde an geliyor bir dakika geçirmek cehennem azabi yasatiyor bize. Kadın o psikolojiyi kaldiramamis. Bunda ne anormallik var ki? Bu arada mutfağınızda da eminim lezzetli yemekler yapiyorsunuzdur :) Kolayliklar dilerim :)
YanıtlaSilMesela "Lozan bir başarısızlıktır" çıkışının olduğu sabah, İrfan Değirmenci dakikalarca Lozan'ı anlattı. Atatürk'ü seven insanların/gazetecilerin gittikçe azaldığı bir dönemde ılımlı havasıyla, ve Atatürk'ü seven yapısıyla İrfan Değirmenci'yi ayrı tutuyorum. Dediğiniz tip haberler olduğunda ise televizyonun sesini kısıyorum. Kazalar ve cinnet geçirenler ise ülkenin geldiği durumun bir yansıması maalesef..
SilKanuni meselesine gelince. Dizide savaşlardan ve Kanuni'nin seferlerinden de bahsediliyor. Harem hayatı ise Osmanlı hayranlarının pek konuşmak istemedikleri, ya da "bir eğitim yuvasıydı" diye köleliğin, entrikalaraın ve cinselliğin yok sayılarak lanse edildiği bir yer. Dolayısıyla ben sizin aksinize bu kapalı kalan tarafların anlatılması gerektiğini düşünüyorum.
Dünya görüşü meselesine gelince, ben sizinle aynı fikirde değilim. Çünkü hayata benim gözlüğümden bakmayan insanları okumak bana zevk vermez. Herkesin bir tarzı vardır, bir bakış açısı vardır. Ben cumhuriyet rejiminin dopruluğuna inandığım için imparatorlukların yayılmacı, tek adamcı, kanunsuz, hukuksuz, savaşçı politikalarını onaylamıyorum. O dönemde var olan batıdaki imparatorluklar konusunda da aynı fikirleri taşıyorum. Dolayısyla sizin "önyargı" olarak adlandırdığınız şeyin öyle olmadığını, sadece sizin de belirttiğiniz gibi "bakış açısı" olduğunu düşünüyorum. Ve herkesin bakış açısına saygı duyulması gerektiği taraftarıyım. Yani lütfen yanlış anlamayın ama sizin önerinizi, yani "her söylenilenin okunması, dinlenmesi gerektiği" konusunu kendim için uygulamam söz konusu değil. Çünkü dünyada okunacak o kadar güzel kitaplar var ki, neden sevmediğim şeylerle vakit kaybedeyim... Bu da benim bakış açım.
Tükenmişlik sendromuna gelince.. Bu konuda anlatmak istediğim şeyi sanırım siz farklı algıladınız. Siz, ben, ya da asgari ücret alan milyonlarca insanın "tükenmişlik sendromu" yaşaması lükstür. Ben toplum genelinin çok çok çok üzerinde para kazanıp, sonrasında "tükenmişlik sendromu yaşıyorum" diye kafasına göre takılabilen, imzaladığı sözleşmeyi ve diziyi izleyen milyonlarca insana karşı sorumluluğunu hiçe sayıp çekip gidebilen bir kişinin davranışını eleştirmiştim. Zira "iş ahlakı" denilen kavrama hayatım boyunca uymaya çalıştım. Dediğim gibi bakış açılarımız çok farklı, dolayısıyla sizinle aynı şeyleri düşünmüyorum.
Son konuda ise aynı fikirdeyiz :) Pek çeşit bilmem ama, yaptığım yemekler lezzetli oluyor :)
Dizide olanların tamamı tarihi gerçekler değil ama sürükleyici bir diziydi. Ben pek izlemezdim ama sürekli medyada yer aldığı için haberim oluyordu. Entrika konusu gerçekten çok fena. Osmanlıyı taht kavgaları ne hale getirmiş. Okumayan, bilmeyen, araştırmayan önemli bir kalabalık var ülkemizde. Yönlendirilmeye de çok müsaitler. 40 bölüm iyi dayanmışsınız bence :)
YanıtlaSilEvet hepsi tarihi gerçekler değil ama o dönem hatırlıyorum "tarih çarpıtılıyor" diye her bölümün başında "tarihten ilham alan bir kurgudur" yazmasına rağmen başbakan bile diziyi eleştirmişti:)
SilDediğim gibi yemek yaparken bir dizi izlemek istediğim için 40 bölümü bitirdim :)
Çok dizi izlediğim söylenemez. Ama bu diziyi izledim. Çocukluğuma inmek mi gerek bilmiyorum ama diziyi sevdim ben biliyor musunuz? Hürrem aslında kötü bir karakter. Ama o muziplikleri, mimikleri bana eğlenceli geldi. Her dokuz ayda bir Süleyman'a "Sultanım ben gene gebe, bir şehzade daha geliyor." demesi güldürüyordu bizi. Osmanlı'nın bana göre bilinen bir yüzünü su yüzüne çıkarması güzeldi. Eleştirdiğiniz konuları savunmuyorum ama Osmanlı buydu işte. Kadının değeri o kadardı yani. Tarihi bir film yerine bir komedi filmi olarak algılamayı deneyin belki farklı yorumlarsınız.
YanıtlaSilTükenmişlik sendromunu Meryem sayesinde öğrendik gerçekten. O kadar yüksek paralar alırken bu nedenle bırakıp gitmesi hoş değil. Yerine gelen boşluğu doldurmaktan çok uzaktı. Ama piyasa böyle arz talep. Esra Erol ne yapıyor da o kadar para alıyor mesela.
Sizi biraz gergin gördüm bu kez. Farklı kaynaklardan beslenmek zaman zaman benim de ilgimi çekmekte. Ben zaman kaybı olarak görmüyorum bunu. ODTÜ de okurken, o siyasetin en sıcak zamanlarında, günde on on beş gencin öldürüldüğü... Her sol kliğin gazetesi okunurken çalışma salonlarında en sağdaki gazeteler de olurdu yanında.
Evde yazar, kusura bakmayın ne olur, ilk kez biraz farklı düşünüyoruz galiba:)
Sondan başlayayım, niye kusura bakayım ki elbette farklılıklarımız var ve olacak:)
SilŞimdi bu çok boyutlu okuma meselesi sizin de belirttiğiniz gibi öğrencilikte yapılması gereken bir şey. Tam dünya görüşü belirmemişken, kafalar karışıkken her türlü fikir okunabilir. Ya da konunu uzmanları böyle yapmalıdır. Ama açıkçası şu anda öyle bir şey yapabileceğimi hiç sanmıyorum, niye sinirlerimi bozayım diyorum, kesinlikle okumam sevmediğim yazarları:) Çünkü gerçekten hayattan keyif almak varken, insanın boş yere sinirlerini yıpratmaması gerektiğini düşünüyorum. Herkes neden hoşlanıyorsa öyle yaşamalı... Yani benim fikrim bu.
Tükenmişlik sendromu meselesinin ben hala ekonomik boyutundayım. Meryem Hanımefendi "Türkiye'de 120 dakika dizi çekiliyor, bu çılgınlık!" demiş ya o zamanlar. Peki hiç düşünmemiş mi, diziler bu oyuncuların aldığı astronomik ücretler yüzünden bu kadar uzun çekiiliyor! Madem çok çalışmaktan tükeniyordu, o zaman deseydi ya "ücretimi yarıya düşürün, dizi saati azalsın" Yani hem çok para kazanacak, hem az çalışacak; aksi takdirde tükenecek! Yani benim eleştirim bu yönde.
Ben zaten dediğiniz gibi Hürrem'in oyunculuğuna, konuşmasına hep gülüyordum, bundan sonraki bölümlerde dediğiniz gibi daha çok güleceğim.
Selamlar.
Nihayetinde olay bir para meselesi. Çok izleyici çekecek bir dizi yap ve para kazan. Hayatın odak noktasında da o var. Sadece para kazanma konusu çeşitli şekillerde maskelenir. Bir grup maskeye kanar ve ortaya konan durumu paradan bağımsız zanneder. Genelde en çok zararı da bu tipler görür. Hatta maskeye o kadar odaklanırlar ki ardındaki yüz ortaya çıksa bile inanmamak için diretir ve kendilerini kandırmaya devam ederler.
YanıtlaSilKesinlikle size katılıyorum.
SilMerhaba,
YanıtlaSilDizi ilk çıktığında, izliyordum. Savaş sahneleri iyiydi, başarılıydı. Sonraları nedense ilgimi kaybettim. Sanırım başka bir kanalda yeni sezon çekiliyor farklı oyuncularla. Önümüzdeki günlerde göreceğiz. Oyuncunun tükenmişlik sendromu hakkında yazdıklarınız eğlenceliydi :)
Keyifli seyirler dilerim :)
Muhtemelen siz de benim gibi Hürrem'in entrikalarından sıkılmışsınızdır:) Yeni versiyonda Kösem Sultan'ı Nurgül Yeşilçay oynayacak sanırım, ben de merak ediyorum.
SilTükenmişlik sendromu diyorlar ya, tüketir bunlar insanı :)
Diziyi ben izlemedim ama buna rağmen biliyorum ki dizi Kanuni'den çok onun harem hayatını ve Hürrem'i anlatıyor. Bu sebeple yok tarih çarptırılıyor, bizim ecdadımız at üstünden inmezdi gibi yorumlar çok saçma gelirdi. En nihayetinde ecdad da insandı ve insani duyguları vardı. Hürrem yüzüğü meselesi ise Bihter çanta ve ayakkabıları ile aynı mevzu.... Anlamak imkansız :)
YanıtlaSilNe güzel söylemişsiniz, ecdad da insandı :) Kanuni insani zaaflarına yenik düşmeyip Hürrem'e bu kadar inanmasaydı belki Şehzade Mustafa ölmez, tarih tamamen farklı bir yönde gelişirdi.
SilBihter çantasını ve ayakkabılarını hiç duymamıştım, o diziyi de izlemediğim için, harbiden anlamak imkansız:)
Sevgiler.