Eurovision'da
hangi şarkı yarışacak tartışmalarını özlüyorum mesela.
İngilizce mi olsun, Türkçe mi olsun; dans nasıl olsun, şarkıda
folklorik öge olsun mu, olmasın mı. En son 2012'de Can Bonomo ile
katılmışız, aradan geçmiş kocaman 5 sene! Özlüyorum...
O
gece büyük bir heyecanla televizyonun karşısına oturup şarkıları
dinlemeyi, gazetelerin verdiği tabloda şarkıların karşısına
puan yazıp kendi birincilerimizi seçtiğimiz günleri özlüyorum.
Ertesi gün “yine komşular birbirlerine oy verdi” manşetlerini
görmeyi özlüyorum. Komşular birbirine oy veriyor bahanesiyle
çekildik yarışmadan 2013'de, iyi de hep böyle değil miydi zaten.
Komşular birbirine oy veriyordu madem, Sertap nasıl birinci
olmuştu. Hem komşular birbirine oy verse ne değişirdi ki; biz
de Azerbaycan'a oy vermiyor muyduk... Eğleniyorduk ülke olarak
kendi çapımızda, eğlencemiz elimizden alındı.
Özlüyorum
ben, Eurovision Şarkı Yarışması'nı özlüyorum!
Televizyonda
film izlemeyi özlüyorum mesela. Parliament Sinema Kuşağı'nı, en
çok da CBNC-E'nin kaliteli filmlerini ve dizilerini özlüyorum.
Salı Gecesi Film Kuşağını, TRT-2'nin “entel kanal” olduğu
zamanları, ya da nefes tutarak izlediğim Prison Break,
perşembelerin gelmesini iple çektiğim The 24 ... CNBC-E
kapandıktan bu yana televizyonda alt yazılı film kalmadı farkında
mısınız! Bir zamanlar dublaj sanatında öncü olan ülkemizde o
sanat da gerilediği için, artık dublajlı film izleyemiyorum. Hep
aynı kötü sesleri duydukça filmlerin inandırıcılığı
kalmıyor çünkü. E internet var diyeceksiniz; biliyorum ama,
sadece televizyon izleyen milyonlarca insan da var! Fakat
televizyonlarda artık film yok! Komedi de yok! Bir dönem unutulan
ağalı beyli dizileri, en kötüsü de silahlı mafyalı, sahte
kahramanlı şiddetli şeyleri gösteriyorlar. Tek
eğlencesi televizyon olan insanların iyice kafası karışsın
diye...
Özlüyorum
ben, televizyonda kaliteli orijinal film izlemeyi özlüyorum!
Bir
de neyi özlüyorum biliyor musunuz, çalışma umudunu özlüyorum.
Mesela üniversiteyi kazanan gencin geleceğe dair umutlu olduğu, iş
bulma konusunda daha az sorun yaşadığı, öğretmenlerin mezun
olur olmaz atandığı, sanayinin teşvik edildiği günleri
özlüyorum. Üretimi, fabrikaları özlüyorum. Sahi en son nerede
bir fabrika açılışı haberi duydunuz hatırlıyor musunuz? Bir
zamanlar Sabancı gibi iş adamlarına “fabrikatör” denilirdi;
onlar fabrikalar açarlardı. Oysa şimdi iş adamları
inşaatlarıyla, rezidanslarıyla anılır oldular. Her gün yollar
açılıyor, köprüler açılıyor, avemeler açılıyor ama, bir
tane yeni fabrika açılıyor mu?
Özlüyorum
ben, üreten ülkemin fabrikalarını özlüyorum...
Aslında
çok şey özlüyorum. Mesela özlediklerim arasında politikacıların
birarada tartıştıkları, ama asla nezaket sınırlarını
aşmadıkları programlar da var. Farkında mısınız, artık
politikacılar değil aynı tartışma porgramına, aynı fotoğraf
karesine girmeye bile tahammül edemiyorlar. Demirel'in nüktelerini,
Ecevit'in şiirlerini, Erdal İnönü'nün zekasını, hatta
Erbakan'ın esprilerini dahi özleyeceğim hiç aklıma gelmezdi ama,
itiraf edeyim özlüyorum. Bir de Olacak O Kadar gibi bir programda
politikacılar hakkında yapılan ince mizahı özlüyorum. Milletçe
politikacıların karikatürize edilmiş hallerine gülerken, aslında
bir anlamda meditasyon yapar rahatlardık. Dolayısıyla bu kadar
gergin değildik. Başka partilere oy veren insanlar, birbirlerine
düşman değildi.
Özlüyorum
ben; politikacıların hoşgörüsünü, rekabetin zarif olduğu
günleri özlüyorum...
Zarafet
demişken, insanların birbirlerine kolayca çemkirmediği zamanları
da özlüyorum. Sosyal medyada ağzına geleni söyleyenler ve
troller çoğaldıkça, onca faydasına rağmen neredeyse sosyal
medyasız günleri de özleyeceğim! Okuyan insana saygı duyulan
zamanları; hastaların doktor dövmediği, mankenlerin gerçek
sanatçıları gölgelemediği, öğretmenin aşağılanmadığı,
kitap okumanın teşvik edildiği, her aklına geleni uluorta
söylemenin dürüstlük değil de kabalık olarak nitelendirildiği
günleri özlüyorum.
Özlüyorum
ben, insanların birbirlerine saygılı davranmalarını özlüyorum.
Ortak
değerlerimizi özlüyorum bir de. Milli bayramlarda hep beraber
coşmayı, milli yaslarda hep beraber ağlamayı özlüyorum.
Folklorik gösterileri özlediğim gibi, o eski kahramanlık
filmlerini bile özlüyorum. 23 Nisan günü, 19 Mayıs günü sanki
sıradan bir günmüş gibi televizyonlarda evlilik, makyaj
programlarının devam etmesini; üstelik ekranın sağ üst
köşesinde göstermelik bir bayrakla bunun yapılmasını üzüntüyle
karşılıyorum. Bir madende grizu patladıysa, bütün ülkenin yas
tuttuğu zamanları özlüyorum mesela. Birimizin derdinin hepimizi
üzdüğü zamanları özlüyorum.
Özlüyorum
ben, asgari ortak noktalarda birleşmeyi özlüyorum....
Özlüyorum
ben, basit şeyleri özlüyorum...
Özlemek
suç mu, ya özlediğini itiraf etmek...
Ben de çook özlüyorum hepsini.
YanıtlaSilAslında bu yazıya sığmayan o kadar çok şey kalmış ki geride... Yazarken içim eridi.
SilÖzlediklerimiz hep bizden parçalar, ya kaybetmişiz ya unutmuşuz. Ara sıra neleri özlüyorum kritiği silkeliyor insanı. Yazlık sinemaları özlüyorum, öğretmen okulun kapısından girdiğinde yanına koşup günaydın demek için yarışan çocukları özlüyorum, yeni bir şey alındığında duyulan o eski heyecan ve şükür duygusunu özlüyorum. Daha o kadar çok var ki özlemek sevmeye devam etmek demek..
YanıtlaSilBenim özlediklerim aslında bilinçli olarak yok edilenler, unutturulmaya çalışılanlar. Hani zaman geçtiği için kendi doğal sürecinde yok olanlar neyse de, asıl bile isteye unutturulanlara çok üzülüyorum.
SilBen kendi adıma, bağlandığım, idealize ettiğim değeri kaybetmemek, unutmamak için mücadele ederim. Bu aslında herkes için böyledir. Mücadele yorucu ama zevkli, benlikten çıkmış halde sürükleneceğime kavgasını verdiklerimin keyfiyle yorgun yaşarım daha iyi. Sizin serzenişinizi benzer ya da farklı konularda ben de hissediyorum, çoğunluğumuz da. Derdimiz de özlemlerimiz de benzer hepimizin, bu cümleyi bulmak özlemenin sırrını da çözdürdü bana.
YanıtlaSilEvet çok haklısınız. Sürüklenmek yerine mücadele etmek çok onurlu bir davranış. Ama neden, neden diye sorguluyor insan. Ne gerek var bunca sıkıntıya... Keşke insanlar bu kadar bencil olmasa ve bu sıkıntılar hiç yaşanmasa...
SilSevgiler
Milli değerlerimizden kopmadan ve kopartılmadan geçmişimizi de, geleceğimizi de özüseyerek yaşamak ne güzel!.. Bencil olmadan biz olarak yaşamak ve birbirimizi anlayarak, birbirimizin yanında durarak.
YanıtlaSilEvet; keşke olabilse, keşke başarabilsek...
SilAhh ahh... aynı şeyleri özlüyorum...
YanıtlaSilUmarım bu özlemlerimiz biter :)
SilHangimiz özlemiyoruz ki. Duygularımıza tercüman oldunuz.
YanıtlaSilÖzleyen herkes sevdiklerine kavuşsun o zaman, amiinn :)
SilÖzlemek öyle bir duygudur ki, zamanında hoşnut olmadığı durumları bile özlüyor insan zaman zaman
YanıtlaSilEvet haklısınız, mesela yukarıda yazdığım şeylerden çoğunu özleyeceğim hiç aklıma gelmezdi...
SilTurfanda domatesi, yılın ilk salatalığını yedikten hemen sonra allerjik tepki nedeniyle ellerimin kabararak kaşınmasını, çocukken sana yağında kızartılmış, bakkaldan aldığım çeyrek halka adi sucuğun kokusunu çok özlüyorum. Özellikle son söylediğim. Şimdi en kaliteli sucuğu tereyağında kızartıyorum, o eski tat ve kokudan eser yok. Hep kafama takılır, değişen sucuk mu yoksa ben miyim? Her şey bir tarafa o eski günleri çok özlüyorum.
YanıtlaSilKeşke sihirli değneğim olsaydı, bir çırpıda bazı şeyleri değiştiririr, size özlediğiniz bakkal sucuklarından da kangal kangal yollardım elbette...
SilBelki bir gün olur sihirli güçlerim, kısmet :)
Muhteşem samimiyetle yazılmış bir yazı. Özlemekle ilgili kendi fikrimi söylemeden geçemeyeceğim. Bence insan bir insanı, bir yeri veya bir eşyayı özlemiyor, onunla olduğu zamanı özlüyor. Bunun sonucudur ki, özlediği geri gelse bile, zaman geri gelmediği için içindeki özlem tatmin olmuyor.
YanıtlaSilTeşekkür ederim. Çok doğru yerden yakalamışsınız. Mesela ben şimdi gitsem, yumurtalı ekmek yapsam mutfakta, yesem, çocukluğumda annemin yaptığı yumurtalı ekmek gibi olur mu...
SilSevgiler.