Düşünüyorum
da ben hep böyleydim. Mesela ortaokula başlarken İngilizce,
Fransızca ya da Almanca dillerinden birini seçmek gerekiyordu.
Bizim evde herkes Fransızca okuduğu için normalde benim de
Fransızca tercih etmem uygun olurdu. Ama hayır, ben İngilizce
istedim! Babam “Ablaların yardım ederler, Fransızca oku” dedi
ama nafile! “Kimsenin yardımına ihtiyacım yok, ben kendi kendime çalışabilirim
İngilizce”
dedim ve elbette benim istediğim oldu. Muhalif ruhum ta o
zamanlardan belliymiş!
Hiçbir
zaman bana dayatılana boyun eğmedim. Bazen dayatılanlar harbiden
benim iyiliğim içindi ama, ben hep zoru seçtim. Nasihatler bana
mısın demedi anlayacağınız. Düşe kalka kendi yolumda yürüyerek
bugünlere geldim çok şükür. Üniversite yıllarımda da burnumun
dikine giderdim. Mesela yıllar boyunca ne oy kullandım, ne de nüfus
sayımına katıldım. Bir zamanlar hatırlarsanız 5 senede bir
nüfus sayımı olur ve o gün sokağa çıkma yasağı ilan
edilirdi. Sayım memuru eve geldiğinde arka odaya saklandığım
zamanlara şimdi gülüyorum. Demek tam bir reddetme haliymiş o
zamanlar yaşadığım.
Muhalif
tavrım bununla da sınırlı olmadı elbette. Herkes ne yaparsa genellikle ben
tersi yola gitmeyi tercih ettim. Mesela bir dönem herkes deli gibi
Ayşe Kulin'in “Adı Aylin” kitabını okuyordu. Bilemiyorum,
belki de ülkemizdeki ilk “best seller” kitaplardandır kendisi.
“Bana dayatılan, reklamı yapılan kitabı okumam!” dedim. O gün
bugündür Adı Aylin'e bir türlü elim gitmez.
O
gün nasılsam, bugün de öyleyim aslında. Mesela dayatılan, “aman
da ne muhteşem!” diye yerlere göklere sığdırılamayan Fİ-Çi-Pi
kitaplarını okumadım, okumayı da düşünmüyorum!
Hatta itiraf edeyim, yazarına mesaj bile yazmışlığım var.
Anlatayım ama gülmeyin; ya da gülün, dayatma yapmayayım şimdi
bu fıs konu için. Bir iki sene önce bu Fi kitabı ilk çıktığında
takip ettiğim ne kadar kitapla ilgili Instagram sayfası varsa
istisnasız hepsi Fİ'nin ne kadar şahane bir kitap olduğundan
bahsediyordu. Yalnız enteresan bir şekilde kitapla ilgili hiç bir
açıklama, kişisel yorum yoktu yazdıklarında. Sadece “bu
kitabı okudum hayatım değişti, bu muhteşem, olağanüstü..”
gibi yuvarlak, hiçbir ipucu vermeyen, tek kalemden çıkmış,
pazarlama kokan övgü mesajları! Adeta kitabı okumayanı başka
bir gezegenden görecek kadar abartılı bir durumdu yarattıkları.
Dayanamadım bir gün kitabın yazarına dm (direkt mesaj) attım:
“Bir
kitabın bu kadar çok reklamının yapılması bence çok itici,
asla sizin kitabınızı okumayı düşünmüyorum!” gibi
bir şey yazdım... Sanki O'nun çok da umurundaydı, kadın milyoner oldu
yazdıklarıyla! Ben de sinir olduğumla kaldım. Kitabı elime
almışlığım var evet, mahallenin korsancısından alıp şöyle
bir açtım içini “gidicem, gelicem” gibi konuşma diline denk
geldim ve hemen attım elimden! Yani
anlayacağınız ben muhalefet yapmak istemiyorum; muhalefet
yapacağım argümanlar ayağıma geliyor...
Overlokçunun ayağa gelmesi gibi absürt bir durum bu!
Neyse
efendim, dedim ya ruhum muhalif. Daha doğrusu bir şeyler ta gözümün
bebeğinin içine giriyor gibi oluyor. Dolayısıyla da topluluk ne
yapıyorsa genellikle ben aksi taraftayım! İnsanlarımız bundan
beş sene önce Muhteşem Yüzyıl ile yatıp kalkarken ben
fragmanını bile izlememiştim! Ama beş sene sonra ortalık
durulunca, 139 bölüm tekmili birden mutfakta yemek yaparken
bitirdim diziyi. Yani güzeldi, hele çirkin çığlıklı kadın
Meryem Uzerli tükenip(!) diziden ayrıldıktan sonra, Vahide
Gördüm'ün muhteşem oyunculuğuyla daha da bir güzel oldu. Demem
o ki, mutfakta yemek yaparken kimse bana “Muhteşem Yüzyıl”ı
dayatmadığı için izledim ben o diziyi. KENDİ ÖZGÜR İRADEMLE!
Mesele bundan ibaret aslında.
Kemal
Kılıçdaroğlu, “tıpış tıpış Ekmek Efendiye oy
vereceksiniz!” dediğinde hayatının hatasını yaptığını
bilmiyordu zira, o gün bence asla tolere edemeyeceğim en talihsiz
cümlesini kurmuştu! Özgürlük, demokrasi, insan hakları
diyeceksin, sonra da “tıpış tıpış” ile bunu bağlayacaksın.
Yok öyle yağma!
Hiçbir
zaman hiç kimsenin dayatma emirlerine ve tepeden bakmalarına kendi
kişisel tarihimde izin vermedim. Yaktım gemileri hep! Kimi zaman
mantıksız kararlarla, ama duygusallığın tabiri caizse dibine
vurarak yaktım hem de. Pişman mıyım, asla! Genç bir mühendisken
patronum “şu telefonu bana bağla” dediğinde, “ben size
telefon bağlamak için bu işe başlamadım” diye kapıyı
çarpmışlığım bile vardır. Sonrasında o patronum beni
tesadüfen başka bir işte görmüş, ve yeni patronuma öve öve
bitirememişti de bu kadar övgüden yüzüm kızarmıştı. En son
işimden de benzer nedenlerle ayrıldım. Yılbaşı kampanyasına
hazırlanıyoruz. Yazmışım bir sürü slogan, onu gösteriyorum”eh
işte” diyor, bunu gösteriyorum “hmmm”diyor, öbürünü
gösteriyorum “ben olsam öyle yazmazdım” diyor. Sanki
Türkiye'nin en büyük holdingine slogan yazıyoruz, yetmiş milyon toplanıp hep birlikte bizi izleyecek! Ne
ala temaşa! Neyse efendim, yazdığım onlarca sloganın hiçbirini
beğenmeyip kendi de öneri getirmiyor! Patron ya, beğenmeme hakkını
kullanıyor! En son “madem öyle siz yazın o halde” deyip
çantamı alıp hışımla çıktım ofisten, çıkış o çıkış...
Sonrasında sözcüklerin bile yanlış kullanıldığı bir slogan
gördüm sitelerinde! O sloganı görünce de içimin yağları eridi
oradan ayrıldığım için... Değmezmiş zaten!
(Eğer
okuyorsa patrona not: “Sıra dışı” ayrı yazılır, bitişik
yazılmaz! O banner hala “sıradışı” haliyle
benim gözüme gözüme giriyor! Ben olsaydım öyle yazmazdım )
Demem
o ki, ben eğer muhalefet ediyorsam, şımarıklıktan ya da çok
bilmişlikten değil! Kendi bakış açımla olayları süzdüğümden
muhalefet ediyorum! İnsan olma onurumu korumaya çalıştığımdan,
koyun olmadığım için, salak yerine konulmak istemediğim için
muhalefet ediyorum!
Kimlere
mi muhalifim! Bana kafaca ters herkese! Silah tacirlerine, emek
sömürücülerine, sivri diliyle insanları aşağılayanlara, egosu
şişiklere, ukalalara, sevgisizlere, iki yüzlülere, paracılara,
empati yoksunlarına, ayrımcılara, bencillere, akrep gibi
akrabalara, sütten çıkan ak kaşık taklidi yapanlara, kendini bir
ot sananlara, sanat diye müsamere kakalayanlara...
Bir
de Heidi'nin dedesine “yaşlı bunak” diyenlere muhalifim! Çünkü
hiç bir şey göründüğü gibi değil, ama hiç değil...
Kalın
sağlıcakla...
NOT:
“Sen
de amma ön yargılı ve inatçıymışsın!”
diye yorum yapacaklara “ön yargısız bir şekilde” yüzde bin
kez muhalifim, haberiniz olsun... Bozuşmaca olmasın sonra...
:)
YanıtlaSilİnce, başta kızılgerdanlar kuş resimlerine bayıldım. Kuşları çok sevsem de bazı kuşlar mesela muhabbet kuşları ve papağanlar hiç ilgimi çekmez. Kuş gibi de gözükmezler bana nedense. Resimdekilerin kuş bakışları, renkleri.... Çoookkk güzeller.
YanıtlaSilHeidi ve dedesine asla laf yok!!!!!
Kuşlara ve Heidi'nin dedesine kalbimizde özel bir yer var:)
SilSevgiler.
Muhalif olmak güzeldir bence. İnsana sağlam bir kişilik kazandırır, kendine güvenini arttırır. Olayları, davranışları sorgulamayı sağlar.
YanıtlaSilToplumun muhaliflere her zaman ihtiyacı var. Muhalifler azalırsa sürüler çoğalacaktır.
Sağlıkla...
Her ne kadar muhalif olmak çokça üzülmeyi ve yalnız kalmayı beraberinde getirse de, güzel bence de. Öbür türlüsünü düşünemiyorum :)
SilSevgiler
İsyannnn... Aslında cuma günü okusaydım; neler neler yazardım. Pek saygıdeğer dekanımızın ameliyat çıkışlı beni alan dışına çıkartmamak için direnişine içimden geçirdiğim saygı dolu düşünceleri...
YanıtlaSilKendi alanımda çalıştığım meslektaşlara "belirli iş standardizasyonlar"olması gerektiği hakkında konuştuğumda bana gülmelerini mi,ardından üstlere ayrı konuşup birbirimizi iş alanında yememizi mi söylesem..
O kadar emek verip artık gemileri yakamıyoruz.
Evet bazen gemileri yakmak için çok geç kalınmış olunuyor, ama içimizdeki muhalif ateş hiç sönmüyor :)
SilMuhalif olmak, özgür olmak, sürü insanı olmamak güzeldir candir. Cansın. :)
YanıtlaSilCanlar sağolsun :)
SilTek avuntum var; bu noktada aslında alanın elemanı olmasam bile işimde iyi olmak. Kimi insanların dua niyetine sözleri. Belki de benim kronikleşen sorunlarımdan son dakika hayata dönüşlerim hep ondan...
YanıtlaSilEn güzel dileklerimi yolluyorum, sevgilerimle...
SilAdı Aylin'i artık bence okumalısın. Oda güçlü ve özgürlüğüne düşkün ve burnunun dikine giden bir kadın. Ayrıca bir roman değil, gerçek yaşam. Beğeneceğini umuyorum. Muhalifliğine gelince. Biz seni bu muhalif yapınla sevdik 😉
YanıtlaSilEvet bunca yıl sonra okuyabilirim artık, benim de geliyor aklıma zaman zaman:)
SilMuhalif yapım da sizleri seviyor efenim :)
Teslim olmamanın bedeli mutsuzluktur genelde. Bedeli ağır aslında yani.
YanıtlaSilBen öyle düşünmüyorum. İnsan kendi kararlarını kendi verince bazen fiziksel koşulların zorluklarıyla uğraşıyor evet, ama bu durum içten içe mutlu olmaya engel değil ki...
SilSeni çok iyi anlıyorum. Ben de öyleyim. Best seller'lar hayal kırıklığı, fi çi pi üçünü okudum ve yazdım blogda ve o berbat türkçeye acayip takıldım. Daha neler neler var, okusan kendini kesersin ..Yaş 39, niye böyleyim diyecek halim de yok. Bazen mutsuz oluyorum..
YanıtlaSilÖbür türlü olsaydık, yani hiçbir şeye muhalefet etmeseydik inanın çok daha mutsuz olurduk. İnsanın görmesi ve bilmesi güzel şey bence:)
SilSevgiler
Sabah sabah ilaç gibi geldi yazınız:) Kılıçdaroğlu tıpış tıpış deyince gittim Selahattin'e verdim oyumu. İyi ki o vardı da Tayyib'e vermek zorunda kalmadım:))
YanıtlaSil"Ya içindesindir çemberin, ya da dışında yer alacaksın
SilKendin içinden kafan dışındaysa
Çaresi yok kardeşim, her akşam böyle içip kederlenip
Mutsuz olacaksın, meyhane masalarında kahrolacaksın
Şiirlerle şarkılarla kendini avutacaksın"
diyor ya Murathan Mungan, bazen kendimi tam da böyle hissediyorum. Kocamam bir çemberin içinde bütün çiçekler kasımpatı iken kendisi gibi ayrık otlarını aramaya çalışan tuhaf bir ayrıksı gibi...
Ama bunlar da geçecek, geçmişte geçenler gibi...
Sevgiler.
Hahaaa.kendimi okudum sanki.Fi yi ve Secret'i israrla okumadim; okumayacagim.Sex and City'yi yeni izlemeye basladim.oyucular yaslanmis, ben genclik hallerine bakiyorum. Aynen, aynen...;)
YanıtlaSilBu aralar mutfaktayken Kuzey ve Güney'i izliyorum, Kıvanç Tatlıtuğ'un tıfıl halleri :)
Sil