17 Nisan 2019 Çarşamba

Lviv Gezi Hikayem -3 / İlk Tanışma / Havaalanından Sarı Troleybüs İle Yolcuuk

Lviv’de İstanbul gibi keşmekeş yok. Nüfus, sekiz yüz bin civarında. Dolayısıyla küçük ve sakin şehir konforunu havaalanından çıkınca hemen hissetmeye başlıyoruz. Binanın dışında insan kalabalığı olmayan bir durak var mesela. Önceden çalışmıştık dersimizi. Biliyoruz ki 9 numaralı troleybüs ya da 48 numaralı otobüs ile havaalanı ile şehir merkezi arası 20-25 dakika sürüyor. 

Bu arada yeri gelmişken bir de bilgi vermek istiyorum. 
(Lviv’de metro yok, fakat şehri tramvay hatları ile örümcek ağı gibi örmüşler. 11 farklı tramvay hattını kullanarak şehrin en uç noktalarına gitmek mümkün. Nitekim gezimizin son günlerinde biz beş farklı hattı deneyimledik, iyi ki de öyle yapmışız.)
"Öğreten İnsan" moduna girmek değil elbette amacım; ama faydası olur belki diye araya yine küçük bir bilgi notu girmek  istiyorum. Şöyle ki: 

Lviv’de raylardan giden telli tramvaylar var. Raylardan gitmeyen, ama yine telli olan troleybüsler var. Marshrutka denilen sarı renkli midibüsler var ve bir de normal otobüsler var. Hepsi de aynı yolları kullanabiliyor.  

Bütün bu araçlar gözü yormayan sarı ve yeşil renklerde. Belki teknolojileri eski ama sevimliler. "Fakir ama gururlu" tanımı gibi, romantik ve retro bir havaları var. Üzerlerinde "I love Lviv" haricinde bir yazı görmedim.  Bizim İstanbul’da öyle mi?  Otobüslerin pembesi var, yeşili var, sarısı var, kırmızısı var. Bu kadar renk karmaşası yetmezmiş gibi üzerlerinde kocaman kocaman salam sosis reklamları bile var!  Zaten bizdeki en büyük sorun "standartsızlık" değil mi... (Görüyorsunuz işte, gezi anılarını yazarken bile içimdeki eleştiren/ muhalif kişiliği durduramıyorum.)


Lviv - 9 Numaralı Troleybüs
Troleybüs ve tramvay kullanan kişilere sanırım "Vatman" deniliyor. İşte Lviv’de o kişiler hep kadın. Tatil boyunca hiç erkek troleybüs sürücüsü görmedim. Kimisi oldukça yaşlı, kimisi aşırı makyajlı ve tabiri caizse tam bir" kokoş". Kimisi de sıradan. Ama hepsi çok güzel görünüyor gözüme. "Ukraynalı kadınlar güzeldir, Emekçi Ukraynalı kadınlar daha güzeldir" diye slogan atasım geliyor.  Kendime engel olmuyorum. 

Lviv - troleybüs bileti
Bilet delme sistemi
Troleybüs sürücüsü ile yolcular arasında camlı bir bölme var. Bölmenin altında da para uzatılabilecek bir oyuntu. Oradan parayı uzatıyoruz, sürücü  bize kağıt bileti veriyor. Durun daha bitmedi. Bileti cam kenarına monte edilmiş mekanik alete sokuyoruz, delgeç görevi yapan kolu indirerek bilette iki tane delik açıyoruz. Belli ki yıllar önce böyle bir sistem kurmuşlar ve tıkır tıkır işleyen bu sistemi değiştirme ihtiyacı hissetmemişler. 

Her zaman kontrol olmuyor, ama eğer deliksiz biletle yakalanırsanız cezası 40 Grivna. Zaten ortalıkta görevli falan da yok. Bizim bileti bir kere kontrol etti birisi. Sanırım  en çok da turistleri kontrol ediyorlar. Burada benim hoşuma giden nokta ise sistemin güven temelinde kurulmuş olması. Manuel, basit, pratik ve bence gayet de işlevsel. Sanki bizde dijital otobüs kartları var da başımız göğe mi eriyor, Avrupa Birliği'nden davetiye mi alıyoruz?  Ne demişti ünivesitedeki hocamız; 
"Kalite amaca uygunluk derecesidir. " Yani bir şeyin çok pahalı olması, çok dijital olması onun kaliteli olduğunu göstermiyor.  Kısacası demem o ki, bu delmeli bilet sistemi bu şehre çok yakışıyor, çok da özgün ve kaliteli duruyor. 

Öyle koştur koştur bir durum olmadığı için insanlar sakin sakin bilet alma, para üstü bekleme, bilet delme işlerini hallediyor. Kimse kimseyi itip kakmıyor. Hatta bizim dolmuşlarda olduğu gibi arkada oturanlar öne doğru parayı uzatıyor, para elden ele geçiyor, birileri bileti alıyor, birileri deliyor ve bileti paranın sahibine ulaştırıyor.  

Bir sene öncesinin bloglarında  tramvay biletleri 2 Grivna diye belirtiliyordu, artık  bilet 5 Grivna.  Yani bizim paramızla 1 TL.  Yeri gelmişken söyleyeyim;  eski bloglara bakarak çok ucuz bir şehir olduğunu düşünmeyin Lviv'in.  Evet mesela bakkalda tatları da güzel olan yerli şişe biralar 2 buçuk-3 TL  ama yemek konusunda fiyatlar İstanbul'u pek de aratmıyor. Hediyelik eşyalarda da fiyatlar yükselmiş. Mesela kahvecide bir tişört 80 TL civarındaydı. 

Ülkemizde malum devalüasyon olmadan önce Türk parası Grivna’nın yaklaşık 8 katıymış. Hesapsız kitapsız gezmek mümkünmüş. Maalesef biz o treni kaçırdık. Günümüzde TL Grivna’nın  sadece 5 katı. 

Ben para işlerinden pek anlamıyorum. İşin içine para hesabı girince matematik zekam gerçekten de dumura uğruyor. Bu nedenle de bizim paramızın Grivna’nın 5 katı olması işime geliyor.  Yerel fiyatları önce 10’a bölüyorum, yani  sondan bir sıfır atıyorum, sonra 2 ile çarpıyorum, ne kadar kolay oluyor.  Misal; kahveler 40 Grivna genelde. Sıfırı at 2 ile çarp hoop 8 TL oluyor.  İlkokul hesabı işe yarıyor anlayacağınız. 

İki sene önce kahveler sudan ucuz geliyormuş Türklere. Tabii ki bunda sadece bizim devalüasyonun suçu yok. Okuduğuma göre  Ukrayna, Avrupa Birliği normları gereği 2017’de asgari ücreti iki katına çıkarmış. Peki halkın geliri artmış mı? Tabii ki hayır. Bütün fiyatlar 3-4 katına fırlamış. Bu pahalılığın üzerine Avrupa'da serbest dolaşım hakkı da gelince, Ukraynalı gençler başka ülkelere çalışmaya gitmeye başlamışlar. Yani ucuz işçi kaynağı...
Hep söylüyorum; bu globalleşme iyi bir şey değil! Fakir ülkeler zengin ülkelerin oyun sahasına dahil ediliyor hepsi bu. Şimdi  düşünün; Ukrayna Avrupa Birliği’ne girdiğinde ekonomik olarak  İngiltere kıvamına gelir mi? Hiç sanmıyorum!  

Neyse tekrar dönelim troleybüse.. 
Lviv-güzel binalar
Troleybüsün kalkmasını beklerken pasaport kuyruğunda yardım isteyen çifti görüyoruz. "Şehir merkezine gidecekseniz gelin" diyoruz. Zaten niye dışarıdan bakıyorlardı ki... Neyse biniyorlar. araca. Bilet yöntemini anlatıyoruz. Kız hemen "bileti delme videosu" çekiyor. Yan tarafımıza oturuyorlar. 

Araç yavaş yavaş hareket etmeye başlıyor.  Bizim çiftin erkek olanı hafif kaygılı bir şekilde otelde kalacaklarını söylüyor. Biz evde kalacağımızı belirtiyoruz İç geçiriyor.  “Bize de ev bulabilir miyiz? “ diyor.  Ne bilelim!  Sanki “Evde fazla oda var, buyurun gelin” desek, gelecek gibiler.  Gurbetçi dayanışması hesapta! Ben böyle insanlara gerçekten şaşırıyorum.  Tanımadıkları kişilerden aşırı derecede yardım isteyebiliyorlar ve birden samimi oluveriyorlar. Bense yıllarca tanıdığım insanların evine bile gidemiyorum, gitsem de dolabı teklifsizce açıp su içemiyorum.

Troleybüs yavaş yavaş ilerliyor, hava güzel. Saat sekiz buçuğa gelmesine rağmen henüz akşam olmamış. Yaklaşık 20 dakika sonra şehrin en merkezi noktası olan Rynok  Meydanı 'nda yani son durakta iniyoruz.  Çift soruyor: “Akşam yemeğini nerede yiyeceksiniz?” “Bakacağız artık” diyerek onların gittiği yönün tersine doğru, aslında biraz da kaçarcasına  yol alıyoruz. 

Sokaklar nefis, her yer tarihi binalarla dolu. Bu kadarını gerçekten beklemediğimi düşünüyorum.  Şehre bakarken sanki gözlerime ışıltılı bir filtre takılmış gibi hissediyorum.

Macera devam ediyor,

To be continued…

10 yorum :

  1. Troleybüs ha, ilkokulda vatmanları troleybüsleri öğrenmiştik ama hiç gördüm mü bilmiyorum . Belki küçğkken binmişimdir. Ne güzel işleyen sisteme dokunmamaları. Bizde sürekli yenilemekten herşeyi unutur olduk , belki amaç da budur, bilemedim şimdi.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Üstelik bize göre "eski!" teknoloji olan bu troleybüslerin tamamında süper hızlı internet var. Yani ellerindekini korurken ihtiyaçları olan teknolojiye de sırtlarını çevirmemişler.
      Aslında şu an için özlerini koruyorlar, daha doğrusu emperyalizm tam anlamıyla esir almamış Lviv'i. Mesela kendi kahveleri var her yerde, starbucks henüz gelmemiş. Kendi pastahaneleri var, mc donalds sadece bir tane gördüm..
      Umarım böyle kalırlar, ama sanki hızla dönüşeceklermiş gibi hissettim ben:( O yüzden fırsat yaratırsanız bir an önce gidin görün derim ben..
      Ve evet; bence haklısın. Yeniliklere açık olmak- eskiyi korumamak anlamına gelmez ki. Üstelik toplumsal belleği silinen bir toplum nasıl "ulus" olarak kalabilir. Olsa olsa "ümmet" olur :((

      Sil
  2. Fiyat konusunu soracaktım, gayet güzel açıklamışsınız. Ben de ucuz olduğunu duymuştum, sanırım bizim Türkler bulaştırdi pahallılığı da:)
    Şimdi oturduğumuz semtte tramvayın lüksünü yaşıyoruz. Buradaki tramvaylar hızlı, kırmızı ışıkta geçiş üstünlüğü var hem de çok sık. Önce karayolu trafigini engelleyecek diye şikayet ediyordum yapılırken ancak şimdi keyfini süruyorum:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Fiyat konusu Avrupa ile karşılaştırılırsa tabii ki çok uygun. Ama öyle sudan ucuz falan da değil. Kesinlikle haklısnız, biz Türkler gittiğimiz yerin suyunu çıkarıyoruz bence de :)
      Lviv'deki tramvaylar, troleybüsler oldukça yavaşlar aslında. Ama çok sevimliler. Güzel olan şeylerden biri de onlara özel yol olmaması. Yani tramvay yolu girintili çıkıntılı değil. Bu yoldan yaya da geçer, bisiklet de geçer, her şey de geçer. Gayet eşitlikçi, gayet sosyalist bu yollar :)
      Lüks tramvay konusunda çok şanslısınız. Ama merak ettim; sizin şu ayrıcalıklı tramvayın yolu nasıl, metrobüs gibi özel yol mu, girintili çıkıntılı mı :)
      Yoksa şu Karşıyaka'da yapılan yol mu, ben inşaatına denk gelmiştim. Canım İzmir :)

      Sil
  3. Karşıyaka'da da var ama henüz kullanmadım şahsen. Benim sözünü ettiğim Fahrettin Altay (Üçkuyular) - Halkapınar hattı. Fahrettin Altay'dan Konak iskelesine kadar peyzajı yapılmış sahil şeridinden gidiyor. Hemen yanında trafiği yoğun sahil çevre yolu var. Güzel bir manzara eşliğinde keyifli bir yolculuk imkanı mevcut. Konaktan sonra kısmen cadde içinden araçlarla birlikte ilerliyor ama genel olarak yol paralelinde kendine tahsis edilmiş güzergâhta ilerliyor. İzmir'i biliyorsunuz, insanların büyük bölümü ya Konak İskele ya da Çankaya duraklarını kullanırlar. Her iki durağa uğraması ve en fazla beş dakika içinde yenisinin gelmesi gerçekten büyük konfor. Bu arada yen başkanınız hayırlı olsun:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Gerçekten de güzelmiş, boşuna İzmir'e "Türkiye'nin Avrupası" demiyoruz:)

      Yeni başkanı henüz hazmedemedik, hala şaşkınız. Aynı Sertap'ın Eurovision'u kazanması gibi beklenti yokken geliverdi:)
      Kadıköy'de neredeyse 10 senedir süren Kurbağalıdere çalışması bitip de dere Eskişehir Porsuk Çayı kıvamına geldiğinde "işte bahar" diyeceğim ben şahsen :))

      Sil
  4. Bir zamanlar İzmir' de tel üzerinde yol alan troleybüslerimiz vardı. En çok fuara gittiğimde görürdüm onları ya da Kemeraltı' na giderken. Tramvay artık İzmir'de de ulaşımda önemli rol almaya başladı. Geçenlerde Karşıyaka' da bindim, hoşuma da gitti. İnsanların birbirine güvenmesi güzel de bazen daraltıcı olabiliyor.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet bir kaç sene önce gittiğimde KArşıyaka'da tramvay yapılıyordu, bence de çok güzel bir araç. Yerin altından gitmemek, etrafa bakmak gerçekten keyifli.
      Zaten eğer bir şey, bir araç, bir eşya eğer işlevselse değiştirmeye ne gerek var ki.
      İnsanlar konusunda ben zaten kendimi "a-sosyal" sınıfında görüyorum, bu halimden gayet de memnumum :)

      Sil
  5. Gittim sanki ben de oralara geziyorum sizinle birlikte.
    :)

    YanıtlaSil