Churrasco- Lviv'deki Arjantin tarzı et restoranı |
Bizde yemek öncesinde gelen sıcak pufidik pide ve tereyağı yerine, adamların da bira yanında servis ettikleri kuru balıkları var. Yemezsek yemeyelim ama yerele saygı duyalım düşüncesindeyiz. Bu kuru balıkları daha sonra marketlerde de gördüğümü belirteyim. Ama ben tipini beğenmiyorum ve tadına da bakmıyorum bu atıştırmalığın, üzgünüm.
İbrahim'in yediği tavuk. |
Yan masada
bir çift var, Türkçe konuşuyorlar. Belli etmemeye çabalasak da Türk olduğumuzu
anlayınca başlıyorlar soru yağmuruna. Onlar masadan masaya soru sordukça ben
utanıyorum; çevreye karşı saygısızlık bu! Cevap vermesen de olmaz! Yapacak bir
şey yok; “Bu akşamın hikayesi de böyle
olsun!” diyerek, yan masaya geçiyoruz mecburen. Tipimiz rehbere falan mı
benziyor acaba… Ama turist olmak relaks olmayı gerektirdiği için çok da rahatsız değiliz bu durumdan.
Neyse başlıyorlar konuşmaya. Adana’dan gelmişler.
Adam inşaatçı. Aileden zengin aslında. Son dönemin yükselen değeri inşaatın
cazibesine kapılarak limon bahçelerini satmış ve bu işe girmiş. Sektör sallanmaya
başlayınca da ne yapacağını şaşırmış. Ödemeler aksamış, yaptığı evleri
düşündüğü fiyatın yarısına bile satamaz olmuş, projeler yarım kalmış falan
filan…
“İnsan
doğru dürüst gülemiyor bizim memlekette” diyor.
Mesela
arabasında giderken telefonu çaldığında müzik dinliyorsa eğer, önce müziği
kapatıp sonra telefonu açıyormuş. Çünkü karşı tarafın “Ooo, bakıyorum da her şey yolunda; neşen iyi, gülüp oynuyorsun, şarkı
dinliyorsun!” demesinden korkuyormuş! Her iki taraf için de ne kadar acıklı
bir durum! O anda aklıma Edip Cansever’in en sevdiğim dizelerinden biri
geliyor:
“Gülemiyorsan ya, gülmek bir halk gülüyorsa
gülmektir!”
Tabii ki aklıma gelen dizeyi içime saklıyorum;
zira yemek arkadaşlarımızın şiirden anlayacaklarına hiç ihtimal vermiyorum.
Adamın adı İbrahim. İyi birine benziyor. Sınavı kazandığı
halde şimdi hatırlamadığım baba mesleğini devam ettirmek için üniversiteye gitmemiş. Son yıllarda zenginliğine zenginlik katmak hayaliyle inşaata yatırım yapan girişimcilerden. Kendi
burada ama aklı kim bilir nerede? Sürekli konuşma ihtiyacı hissetmesinden
belli! Lviv’e de kimseye söylemeden iki günlüğüne kaçıp gelmişler; güya kafa
dinlemeye. Ama bence o kafa pek de boşalacak gibi değil. Belli ki adam çok
takılmış işlere güçlere, ne yapsa ne etse de konsantre olamıyor tatile.
Adını anımsamadığım karısının ise dünya umurunda
değil gibi. Takmış takıştırmış, sürmüş sürüştürmüş. İçtiği bir bardak bira ile
de çakır keyif olmuş zaten. Kocasından fırsat bulursa hemen araya girip
anlatıyor:
“Biz Venedikteyken…” diye
konuşmaya devam ettiğinde ben ise hayal kurmaya başlıyorum. Sevmem böyle kadınları.
Kardeşi Odessa’da okuyormuş, oraya gitmişler ama hiç beğenmemişler. Güya bir akşam
kardeşi bunları gece kulübüne götürmüş. Kadın işletmeciler bunları içeriye
almamış. “Bence bizi kıskandılar” diyor. Ardından da ekliyor: “Halbuki
onların yanında ben neyim ki!” İbrahim hemen giriyor araya:
“Öyle deme hayatım, sen çok güzelsin…”
Kadın, duymak istediği cümlenin İbrahim’in
ağzından dökülmesiyle bir özgüven tazelenmesi yaşıyor ve kapının dışına sigara içmeye
çıkıyor.
İbrahim daha doğal. Tam Anadolu tipi; rahat,
mülayim. Karısı dışarıya çıktıktan sonra lafın arasında bütün doğallıyla şöyle
diyor:
“Fakat genci yaşlısı buranın kadınları
kendilerine ne kadar da iyi bakıyor!”
Lviv gezim boyunca İbrahim’in tüm saflığıyla
ağzından çıkan bu cümle aklıma geliyor ve hep gülümsüyorum.
Sahi, bu kadınlar kendilerine ne kadar da iyi
bakıyor…
Macera devam ediyor,
İki sene önce Aralık'ta Giethoorn'dayız, etraf sisli, bizim dışımızda dışarıda dört beş kişiye rastladık ve iki Türkçe konuşuyordu. Kendimi japon turistler gibi hissettim, her yerdeyiz. Paris'te Eyfel 'in altında yüzlerce insan var, birisinin sesini duyuyoruz, arkadaşlarını gezdiren Türk. İlgi çekmeye mi meraklıyız, hep mi kompleksliyiz neyiz bilemiyorum.
YanıtlaSilNeyse hikâye çıkmış en azından :)
Bence bizde "birbirimize sığınma" durumu var. İsanlarımız çok sıcakkanlı :)
SilEvet hikayeyi okuyunca "fena değilmiş" diyorum ben de:)
İşlerimin yoğunluğundan dolayı gecikmeli okuyor, hikayenizi büyük bir zevkle takip ediyorum. Hiç beklemediğiniz anda birileri gelip öykünüzün kahramanı olabiliyor. Anlatımınız harika. Tebrikler...:)
YanıtlaSilAslında anlatılacak çok detay var da, hepsini anlatmaya kalksam bu sefer de romn olacak bu yazı dizisi, herkes bıkıp kaçacak:)
SilAma benğenmeniz beni çok onore etti, teşekkür ederim. Bugün yedinci bölüm gelir muhtemelen :)
Ne güzel detaylar, anlatım tarzınızla Lviv'i yaşıyoruz. Biz Türkler her yerdeyiz, Türk' e rastlamadığım ve Türkçe konuşmadığım bir seyahatim olmadı. Hemen de sohbeti koyulaştırıyoruz, sıcak insanlarız biz :))
YanıtlaSilYalnız tatil biteli neredeyse bir buçuk ay oldu, hala yazı dizisini bitiremedim:) Bu kadar detay anatınca neredeyse küçük bir roman çıktı ortaya.
SilZaten biz Türkler böyleyiz, anlatsak hayatımız roman :)
E güzellikleriyle ün saldılar artık bi zahmet bakıversinler kendilerine. ;) :)
YanıtlaSilHahahhaaa, çok sahici bir yorum oldu, sesli gülüyorum şu an :))
Sil