20 Kasım 2016 Pazar

Önce karıncalar dans etti...

Büyük bir sahne düşünün. Kostüm, ışıklar, reji her şey yerli yerinde. Seyirciler tam da olması gerektiği gibi oturmuşlar, pür dikkat oyunu izleyecekleri her hallerinden belli. Nizam intizam on numara. Derken perde açılıyor. Arkada hafif bir müzik sesi. Adam, yani başrol oyuncusu oturmuş bir sandalyeye, bacak bacak üstüne atmış. Ama kenarda duruyor, ortada değil. Sahneye önce karınca dansçıları çıkıyor. Birbirlerinden pek de farkı olmayan, ama müthiş bir uyumla danseden karıncalar, salondan gelen coşkulu alkış sesiyle görevlerini yerine getiriyorlar. Başrol oyuncusu başıyla hepsini selamlıyor.


Ardından tavşan dansçılar çıkıyor sahneye. Tam da olması gerektiği gibi, kendilerinden beklenen hızlı performansı gösteriyorlar. O kadar büyüleyiciler ki, salon yine yıkılıyor alkıştan. Salonun ortalarında oturan birkaç uyumsuz izleyici buna bir anlam veremiyor. Kandırıldıklarını düşünüyorlar. Zira izlemeyi umdukları oyunun adı “Harikalar Diyarı” Ama ortada ne harika var, ne de diyar... Fakat o kadar azlar ki, yükselen alkış sesleri arasında bu uyumsuz izleyiciler kaybolup gidiyor. Tavşanlar sahneyi terk ederken, başrol oyuncusu yine kenarda oturuyor ve başıyla tavşanları selamlıyor.



Üçüncü perdede koyunların dansı başlıyor. Hepsinin boynunda birer çıngırak. Salona yayılan kakafoni koyunlarla birlikte izleyicilerin de beyinlerini uyuşturuyor. Koyunlar kafalarını öne ve arkaya sallayarak yaptıkları anlamsız dansın yansımasını izleyicilere geçirene kadar dans etmeye devam ediyorlar. Bir ara müzik susuyor, eğlence yerini hafif gerilimli bir havaya bırakıyor. Derken koyunlar aniden dansı bitiriyor. Kafalarını öne ve arkaya sallamaktan kendilerinden geçmiş olan izleyiciler önce ne yapacaklarını bilemiyorlar. Sonra bıçakla kesilmiş gibi onlar da duruyor. Başrol oyuncusunun alkışı sahneden duyulunca salondaki bütün izleyiciler avuçları patlayana kadar alkışlıyor koyunların dansını. Salonun ortalarında oturan birkaç uyumsuz izleyici hariç...



Dördüncü perdede sahneye aslanlar çıkıyor. Aslanları gören izleyiciler önce kendilerinden geçerek salonda dev bir alkış tufanı koparıyor. Orta sıralarda oturan birkaç uyumsuz izleyici ise dehşetle açılmış gözleri ile ne yapacaklarını bilemez halde olduklarını yansıtıyorlar vücut dillerinde. Gitmekle kalmak arasında yaşadıkları bocamalanın getirdiği çaresizlik duygusuyla ayağa kalkacak oluyorlar, bir taraftan da aslanların dikkatini çekmekten korktukları için koltuklarına sıkı sıkı tutunuyorlar. Derken başrol oyuncusu üç perdedir oturduğu sandalyeden nihayet kalkıyor ve önceden prova ettiği bir el hareketiyle aslanları harekete geçiriyor. İzleyiciler karıncalar, tavşanlar ve koyunlarda olduğu gibi aslanların da dans edecekleri yanılgısı içinde meraklı gözlerle sahneye bakıyor. Aslanlardan biri sahnenin orta yerinden izleyicilerin arasına doğru iki adım atınca, işte tam da o anda salondaki bütün ışıklar kapanıyor... Orta sıralarda oturan uyumsuz izleyicilerin uyumsuzlukları karanlığın içinde eriyip gidiyor...

Salonda bütün bunlar olup biterken, sizler tahmin ediyorum ki başrol oyuncusunu merak ediyorsunuz. Niye merak ediyorsunuz ki... Kuliste sahne performansını kutlayan geniş bir kalabalığa demeç vermekle meşgul. Başka ne olabilirdi ...



6 yorum :

  1. Başrol oyuncusuna odaklanıp oyunu kaçıranlara yazık olmuş.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Oysa ki dediğiniz gibi sahnede o kadar güzel gösteriler vardı ki..

      Sil
  2. Başrol oyuncusu da belli oyunu sahneye koyan da. Bizler de ortalarda oturan birkaç uyumsuz seyirci:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Uyumsuz seyircilere o salonda yer yok ki, ya sahnede olmak lazım ya da salonun dışında :)

      Sil