Bir
arkadaşımın Sinop Boyabat'ta muhtemelen Bazalt Vadisi'nde çektiği
bu resmi görünce gözlerime inanamadım.
Yok
canım, fotoşop'tur, montajdır dedim; tam dublajdır diyecektim ki
birden bu bok böceklerinin sesini bilmediğimi ayrımsadım. Hem ne
oluyordu bana böyle, niye ezbere yorum yapıyordum ki? Arkadaşım
çekmişti işte, fotoşop falan değil, kanlı canlı bir uyarı
levhasıydı bu.
Doğaya saygısızlıkta en dip muameleye alışınca ister istemez böyle duyarlılıklar
ani bir ”overdose” etkisi yapıyor ve afallıyor insan!
Trafikte
yayaya geçme hakkı tanınmayan, her gün sırf bu nedenle
insanların öldüğü bir ülkede yaşadığımızı anımsatmak isterim.. “Bok
böceklerinin geçme hakkı vardır” da neymiş diyoruz ister
istemez. Çünkü bırakın diğer canlıların yaşama hakkına saygı
duymayı, daha bizim gibi olmayan insanların yaşama hakkına bile
saygı duymamız gerektiğini doğru dürüst bilmiyoruz ki? Her gün
“bunlaaaaar, onlaaaarr” diye ayrımcılığın en yüksek
perdesiyle söylenen aşağılamalarla çınlamıyor mu
kulaklarımız; bok böceğinin geçme hakkından bahsediliyor öte
yandan!
Eski
Türk geleneklerinde yani Şamanlar döneminde insanlar ihtiyacı
olduğu için bir ağaç dalı keseceklerse önce o ağaçtan özür
dilerlermiş biliyorsunuz. Ana dedikleri doğa da cömert mi
cömertmiş. Karşılıklı saygı ilişkisi varmış çünkü.
Şimdilerde artık modern dünyadayız, modern ilişkiler var
aramızda. Modern ilişki deyince nedense çıkar
ilişkisi geliyor benim aklıma. Yalan mı, biz ne istersek onu reva
görmüyor muyuz doğaya karşı? Koskoca kış ayını geçirdik,
bir damla kar düşmedi diye hayıfanıyoruz ya; doğa ananın “yol
lazım, köprü lazım, villa lazım, rant lazım” diye kesilen
ağaçların intikamını aldığını bal gibi biliyoruz aslında.
Dillendirmek işimize gelmiyor. "Bok böceklerinin geçme hakkı
vardır" diyen duyarlı insan kimse, ona da deli muamelesi yapıyoruz
öte yandan.
“Normal”
algımız bozuldu çünkü. Olması gereken, bok böceklerinin de
geçme hakkı olduğu değil midir? Bu dünyada insanların hayvanlarla ve bitkilerle uyum içinde saygıyla yaşaması gerekmez mi? Oysa bize yıllardır dayatılan, insanın
üstünlüğü, hatta üstün insanın(!) üstünlüğü ilkesi
olduğu için neyin normal neyin anormal olduğunu da çoktan
karıştırdık.
Normale
döner miyiz?
Döneriz
elbette, aklımızı hepten yitirmedik çok şükür. Ne zaman ki “bok
böceklerinin geçme hakkına saygı duyalım” uyarısı bize komik
ve saçma gelmezse normale dönmüşüz demektir. Böyle bir uyarı
levhasına ihtiyaç olmadığı ütopik bir dünya ise sanırım en
yaşanılası yer olacaktır.
İyi
pazarlar...
not: Aşağıladığımız bok böcekleri hakkında Vikipedi diyor ki:
Kültürde
Bok böcekleri (Skarabe) eski Mısır’daki en yaygın sembollerden biridir. Mısır geleneğinde farklı bağlamlarda, üç değişik anlamda kullanılmış olan sembolün simgelediği anlamlar şöyle açıklanır:
- Ra’nın “khepre” şeklini temsil eden kullanımlarında kozmik evrenin meydana getirilişini simgeler. Bu böceğin üreme biçimi, kendi kendini doğuran, daha doğrusu kendi kendinin nedeni olan yaratıcı güç “Phtha”nın evrendeki kozmik nesneleri şekillendirerek oluşturmasını temsil eder. Burada söz konusu olan güç, yoktan var eden değil, “var edilen”i biçimlendiren bir güçtür. Mısır’ın hiyeroglif yazısında “olmak”, daha doğrusu “verilen biçimi alarak varlık haline dönüşmek” anlamına gelen “hpr” ya da “kheper” fiili ayakları açık bir skarabe ile yazılır. İlah Khepra’nın adı da bu fiilden türemiştir.
- Güneş ile birlikte kullanımlarında, Güneş Sistemi’nin kendisine yaşam veren, kendisini yöneten Sirius Sistemi ile ilişkisini simgeler. Böceğin yumurtalarını koyduğu ve itme gücüyle yuvarladığı küre, kozmozda bir güçle yuvarlanıp giden bir ateş küresi olan ve tohumlarını Sirius’ten alan Güneş’i simgeler[3]. Sembolün bu anlamdaki kullanımında, sembole genellikle Güneş’i simgeleyen bir diskin eşlik ettiği görülür.
- Ölüm ve ölüm-ötesi konularıyla ilgili olarak kullanımında ise reenkarnasyonu simgelemek üzere kullanılırdı. Bununla birlikte skarabenin eski Mısır’da aynı zamanda bir tür muska olarak da kullanıldığı bilinmektedir.
Bok böcekleri (Skarabe) eski Mısır’daki en yaygın sembollerden biridir. Mısır geleneğinde farklı bağlamlarda, üç değişik anlamda kullanılmış olan sembolün simgelediği anlamlar şöyle açıklanır:
- Ra’nın “khepre” şeklini temsil eden kullanımlarında kozmik evrenin meydana getirilişini simgeler. Bu böceğin üreme biçimi, kendi kendini doğuran, daha doğrusu kendi kendinin nedeni olan yaratıcı güç “Phtha”nın evrendeki kozmik nesneleri şekillendirerek oluşturmasını temsil eder. Burada söz konusu olan güç, yoktan var eden değil, “var edilen”i biçimlendiren bir güçtür. Mısır’ın hiyeroglif yazısında “olmak”, daha doğrusu “verilen biçimi alarak varlık haline dönüşmek” anlamına gelen “hpr” ya da “kheper” fiili ayakları açık bir skarabe ile yazılır. İlah Khepra’nın adı da bu fiilden türemiştir.
- Güneş ile birlikte kullanımlarında, Güneş Sistemi’nin kendisine yaşam veren, kendisini yöneten Sirius Sistemi ile ilişkisini simgeler. Böceğin yumurtalarını koyduğu ve itme gücüyle yuvarladığı küre, kozmozda bir güçle yuvarlanıp giden bir ateş küresi olan ve tohumlarını Sirius’ten alan Güneş’i simgeler[3]. Sembolün bu anlamdaki kullanımında, sembole genellikle Güneş’i simgeleyen bir diskin eşlik ettiği görülür.
- Ölüm ve ölüm-ötesi konularıyla ilgili olarak kullanımında ise reenkarnasyonu simgelemek üzere kullanılırdı. Bununla birlikte skarabenin eski Mısır’da aynı zamanda bir tür muska olarak da kullanıldığı bilinmektedir.
Kadim Mısır'ın tılsımsal böceği
Kadim Mısır'ın bu kutsal böceği, günümüz dünyasının bile en geçerli tılsımlarından biridir. Kadim Mısırlılar onun yaratılış, erkekliğin tartışılmaz gücü, üreme, bilgelik, reankarnasyon, ölümsüzlük ve yenilenmeyle özdeşleştirmişlerdir. Bokböceği tılsımı hemen hemen dört bin yıllık bir faal yaşam süresi gösteren ve dünyadaki tılsımların içinde en uzun bir geçmişe sahip olanıdır. Bugün bokböceği simgeli yüzük, küpe ve broşlar uğur olarak hala kullanılmaktadır.
Kadim Mısır'ın bu kutsal böceği, günümüz dünyasının bile en geçerli tılsımlarından biridir. Kadim Mısırlılar onun yaratılış, erkekliğin tartışılmaz gücü, üreme, bilgelik, reankarnasyon, ölümsüzlük ve yenilenmeyle özdeşleştirmişlerdir. Bokböceği tılsımı hemen hemen dört bin yıllık bir faal yaşam süresi gösteren ve dünyadaki tılsımların içinde en uzun bir geçmişe sahip olanıdır. Bugün bokböceği simgeli yüzük, küpe ve broşlar uğur olarak hala kullanılmaktadır.
Ya o birebir gerçek :D Ben bizzat gördüm . Bu arada köpeğin insanı ısrması haber olmaz ama insanın haber olması haber olur .Bu vatandaşta bunu kurgulamış . İyi pazarlar diliyorum bende efendim.
YanıtlaSilİyi pazarlar efendim, saygı ve sevgiyle:)
SilYaratılanı severim yaratan ötürü. Sevgili Yunus Emre'de aynı duyguyla bu sözleri söylememiş miydi? Şaman kültüründe taşın bir ruhu olduğuna inanılır. Taş bile mecbur kalmadıkça yerinden oynatılmamış. Hem Asya'daki kültürümüzde hemde İslami Kültürde bu anlayış vardır. Mesele bizim bunu içselleştirmemiş olmamızda. Bu keyifli pazar yazın için teşekkürler.
YanıtlaSilEvet Şamanlar da Yunus Emre de Mevlana da aynı şeyleri söylüyor yüzyıllardır, ama bizler tüm bu öğretileri yok saymaya devam ediyoruz. Arada yukarıda verdiğim örnekteki gibi duyarlılıklar çıkınca da şaşkınlığa düşüyoruz. Umarım bir gün özümüze dönebileceğiz, sevgiler:)
SilBir an şaşırdım... Kesin bir mizaç vardır dedim, okudum... Dediklerine katılıyorum ve insanların ne kadar duyarsız ve çirkef olduğunu daha güzel anımsatıyor.
YanıtlaSilMaaesef öyle, oysa doğayla barış içinde yaşamak var...
SilFotoğrafı görünce yok artık dedim :) Ama doğruymuş demek vay be. Hakikaten algılarımızda bir anormallik var. Bunun normale dönmesi ise çoook zor gibi. Doğanın bizden intikam aldığına kesinlikle inanıyorum ve doğa bizi bağışlasın diyorum :)
YanıtlaSilEvet doğa bizi bağışlasın, bağışlar da zaten. Biz elimizden geleni yağalım da:)
SilBen de yazıyı gördüğüm de komik bir şey yazdığını düşündüm. Okuyunca, hem şaşırdım hem de takdir ettim. Hepimiz doğaya sahip çıkmalıyız. Yoksa : Yaşamak gerçekten kabusa dönecek. Sevgilerimle.
YanıtlaSilBen de resmi ilk gördüğümde aynı sizin gibi gülmüştüm, sonra üzerinde biraz düşününce bu yazı çıktı ortaya, yazmasam içimde kalacaktı:)
SilSevgiler..
Her gün evden işe gitiğim, ormanın içerisinden geçirilmiş gidiş-dönüş 6 şeritlik bir yol var. Her gün ve akşam, yollarda hızla geçen arabalardan dolayı telef olmuş sincaplar, köpekler, kuşlar oluyor :( Her gördüğümde de çok üzülüyorum... Evlerinin ortasından yol geçirmişiz, bir de utanmadan katlediyoruz canları :(
YanıtlaSilArkadaşım İngiltere seyahati sonrasında "yollarda sincaplar dolaşıyor, ben öyle bir yeşil hiç görmedim, müthişti" dediğinde çok kıskanmıştım. Şimdi sizin bu söylediklerinizle içim burkuldu. Sahi bizim toplumumuz neden bu kadar doğa düşmanı ve neden bu kadar hoyrat ve neden bu kadar acımasız ve neden bu kadar......
SilBu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilYorumunuz için ben teşekkür ederim:)
SilElinize sağlık. Toplumumuzun eksik noktalarını ve algıda ''seçemeyiciliğini'' göstermişsiniz. Yalnız kimisine yüksek dozda anlayış enjekte etmek gerek ama olsun. Aynı fikirde olan insanları görmek ve doğru fikirlerle karşılaşmakta insanı mutlu ediyor. Teşekkürler.
YanıtlaSilYüksek dozda anlayış enjektesine devam etmek gerekir her fırsatta, deniz yıldızlarını denize kavuşturma hikayesi gibi, birisini kazansak, kazancımızdır.Sevgiler:)
SilBir makalede okudum bocekler dunyadan yok olursa dunya ancak 50 sene surdurebilirmis hayatini, insanlar yok olursa 50 senede yeniliyormus kendisini. Yani dunyayi yok eden bizleriz. Keske demeyi sevmem ama, her konuda boyle hassas olup saygiyla ve sevgiyle yasasak keske. Tesekkurler
YanıtlaSilAslında doğada bence biz hariç bütün canlıların bir üretimi var, bir tek bizler tüketiyoruz olanı biteni. Dediğiniz gibi böcekler,arılar, kurbağalar hep bir zincirin parçası. Bize düşense saygılı olup ihtiyacımızdan fazlasını tüketmemek. Ama bu bakış açısı çok yüksek bir bilinç düzeyini gerektiriyor ve ne yazık ki teknoloji ve bilimin gelişmesi bu bilinç düzeyine katkı sunmuyor..
SilÇok güzel :)
YanıtlaSilBence de:)
Sil